04 -
ADÂLET, AKL, ÎMÂN, KAZÂ VE
KADER
KAZÂ VE KADER
Îmânın altı
şartından altıncısı, kazâ ve kadere inanmakdır. Kazâ ve kader, zekî insanların
zihnlerinin en çok takıldığı bir bilgidir. Bu takıntılar, kazâ ve kaderi iyi
anlamamakdan ileri gelmekdedir. Kaderin ne demek olduğu iyi anlaşılsa, hiçbir
zekînin şübhesi kalmaz ve îmânı kuvvetli olur.
Âlemlerin
yaratanı, yaratdığı ve yaratacağı şeylerin hepsini, ezelden ebede, zerreden Arşa
kadar hepsini, maddeleri, ma’nâları, bir ânda ve bir arada bilir. Herşeyi
yaratmadan önce biliyordu. Herşeyin iki dürlü varlığı olur. Biri ilmde varlık,
ikincisi, hâricde, maddeli varlıkdır. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh” bunu
bir misâl ile, şöyle anlatmışdır: Bir mühendis mi’mâr, yapacağı bir binânın
şeklini, her yerini, önce zihninde tasarlar. Sonra zihnindeki bu resmi, kâğıda
çizer. Sonra bu plânı, mi’mâra ve ustalara verir. Bunlar da, bu plâna göre,
binâyı yapar. Kâğıddaki plân, binânın, ilmdeki varlığı demekdir ve zihnde
tasavvur edilerek çizilen şeklidir. Buna, (ilmî, zihnî, hayâlî vücûd) ismleri
verilir. Kereste, taş, tuğla ve harçdan yapılan binâ da, hâricdeki varlıkdır.
Mühendis mi’mârın zihninde tasavvur etdiği şekl, ya’nî bu şekle olan bilgisi,
binâya olan kaderidir.
Kazâ ve kader
bilgisi karışık olduğundan, okuyanlarda, bir takım yanlış fikrler, evhâm ve
hayâller hâsıl olabilir. Bunun için, din büyüklerimiz, kazâ ve kaderi çeşidli
şeklde anlatmışlardır. Böylece okuyan ve dinliyenler, sözlerin gelişine ve
şekline göre, ta’rîflerin birinden fâidelenebilir ve şübheye düşmekden
kurtulurlar. (Fâideli Bilgiler) s. 219 a bakınız!
Kader, ileride
yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde bilmesidir.
Allahü
teâlâ, herşeyi, kudreti ve ilmi ile yaratıyor. İşte kader, bu ilmdir.
Kader,
hiçbirşey yaratılmadan önce, Allahü teâlânın ilm sıfatının mahlûklara olan
bağlılığıdır. Mazher-i Cân-ı Cânânın onüçüncü mektûbu, kazâ ve kader bilgisini
çok güzel açıklamakdadır. Altıyüzdoksanaltıncı sahîfeye bakınız!
(Ehl-i
sünnet vel-cemâ’at)
kadere îmân etmiş, kadere inanmak îmânın şartıdır demişdir. Ya’nî kadere
inanmıyan, mü’min değildir dediler.
Kaderin, iyisi,
kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü teâlâdandır. Çünki, kader, bildiği şeyleri
yaratmak demekdir.
[Kader ve kazâ
kelimeleri, birbiri yerine kullanılır. Kader yerine, kazâ denir].
Büyük âlim
imâm-ı Begavî buyuruyor ki: (Kazâ, kader bilgisi, Allahü teâlânın kullarından
sakladığı sırlardan biridir. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve din sâhibi olan
Peygamberlerine “aleyhimüsselâm” bile açmadı. Bu bilgi, büyük bir deryâdır.
Kimsenin, bu denize dalması, kaderden konuşması câiz değildir. Şu kadar bilelim
ki, Allahü teâlâ, insanları yaratıyor. Bir kısmı şakîdir. Cehennemde kalacakdır.
Bir kısmı da sa’îddir. Cennete gidecekdir. Bir kimse, hazret-i Alîden
“radıyallahü anh” kaderi sordukda: (Karanlık bir yoldur. Bu yolda yürüme!)
buyurdu. Tekrâr sorunca: (Derin bir denizdir) buyurdu. Tekrâr sordu. Bu def’a:
(Kader, Allahü teâlânın sırrıdır. Bu bilgiyi senden sakladı) buyurdu.
İlm olmazsa, din, sıyrılıp kalkar aradan,
öyleyse, cehâlet denilen, yüz karasından,
kurtulmaya çalışmalı, başdan başa millet,
kâfi değil mi yoksa, bu son dersi felâket?
Bu felâket dersi, neye mal oldu, düşünsen,
beynin eriyip, yaş gibi, damlardı gözünden.
Son olaylar, ne demekdir, bilsen ne demekdir:
Gelmezse eğer, kendine millet, gidecekdir.
Zîrâ, yeni bir sarsıntıya pek dayanılmaz,
zîrâ, bu sefer, uyku ölümdür uyanılmaz.
Ahlâkı düzeltip, fenne çok çalışmak lâzım,
dîne bağlı, atomla silâhlı er olmak lâzım!
Din bilgisi, harb gücü, ileri olmak gerek,
ikisidir ancak, millete huzûr verecek.
|