| 
 
04 -  
ADÂLET, AKL, ÎMÂN, KAZÂ VE 
KADER 
Bu mektûb, 
derin ilmi, hâlleri ve sözleri ile her ihtisâs sâhibini hayretde bırakan, 
kerâmet ve fazîletler hazînesi, Eshâb-ı kirâmın ve islâm âlimlerinin 
büyüklüğünün vesîkası, seyyid Abdülhakîm efendi “rahmetullahi aleyh” tarafından 
yazılmışdır: 
Efendim, 
Yüksek 
mektûbunuzda yerleşdirmiş olduğunuz bilgi cevherleri, okuyanları çok sevindirdi. 
Çünki, böyle ince din mes’elelerini çözüp, fikrlerdeki pürüzleri düzeltmek, bu 
fakîr için, en zevkli bir vazîfe ve rûhumu besliyen bir gıdâdır. 
Bu süâllerinizi 
çözüp, zihnleri aydınlatmak üç dürlü olabilir: İlm ile, zevk ile ve akl yolu 
ile. 
İlm 
ile cevâb vermek için, i’tikâd bilgilerine dayanılacağından, önce, kelâm ilminde 
kullanılan kelimelerin, bu ilme mahsûs olan ma’nâlarını bilmek lâzımdır. 
[Birçok 
kelimeler, her ilmde, başka ma’nâya kullanılır. Meselâ, zâlimler kelimesi tefsîr 
ilminde, kâfirler demekdir. Fıkh ilminde, başkasının hakkına saldıran kimselere 
denir. Tesavvufda ise, ayrı ma’nâsı vardır. O hâlde, bir ilme âid bir kitâbı 
okuyup anlıyabilmek için, önce kelimelerin bu ilmdeki husûsî ma’nâlarını bilmek 
lâzımdır. İşte, birkaç sene Mısrda, Bağdâdda bulunup da argo lisânı arabca 
öğrenenlerin ve eline bir ceb lügati alıp da, Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i 
şerîfleri tercemeye kalkışan yeni din âlimlerinin(!), para kazanmak için 
yapdıkları terceme ve tefsîrler, bozuk ve zararlı olmakdadır. Bir tesavvuf 
âliminin huzûrunda, senelerce dirsek çürütüp, emek verip, pişmeden, 
olgunlaşmadan, (Mesnevî) okutan, tesavvuf kitâbları tercemesine kalkışan 
tarîkatcıların sözleri ve yazıları da, yanlış ve çok zararlı olur]. 
Kazâ ve kader. 
Halâl rızk, harâm rızk. Allahü teâlânın ilminin sonsuz olması ne demekdir? Halâl, 
harâm, Allahü teâlânın rahmeti nedir? Adâlet ve zulm; Allahü teâlânın adâleti. 
Akl nedir? Aklın kısmları, akl-ı selîm, akl-ı sakîm, Rab nasıl olur? Rabbin 
üzerine birşey lâzım mıdır? Rab, mahlûklara fâideli, uygun şeyleri yapmağa 
mecbûr mudur? 
Zevk yolu ile 
anlıyabilmek, bu bilgileri, uzun uzadıya açıklamakla, geniş anlatmakla ve 
yazmakla olamaz. Anlayışların yüksek ve aşağı derecelerine göre, müşkillerini 
çözene hüsn-i zan ederek, güvenerek uzun zemân birlikde bulunmaları ile güzel, 
feyzli bir sûretde olur. Bu sûretde hiçbir delîle, isbâta, kelimelerin 
ma’nâlarını bilmeğe hâcet kalmaz. İçinde zarûrî bir bilgi hâsıl olur. Yakîn ile, 
vicdân ile inanır. Ulûm-i nakliyye ile, ya’nî âyet ile, hadîs ile ve ulûm-i 
akliyye ile isbâta lüzûm kalmaz. Hattâ, isbât için gösterilen delîlleri, 
senedleri, maksaddan, gâyeden uzak görür, yabancı bulur. Bu şartlar olmazsa, her 
delîl, her isbât noksân olur. Zekî olanların zihnlerine gelen şübheler, yanlış 
düşünceler giderilemez. Hattâ artarak, îmânı da sarsılır. İşte, yarım fen 
adamları hep böyledir. 
İslâm 
ilmlerinden ikinci kısmı olan akl bilgilerinin, ya’nî tecribî ilmlerin iyi 
öğrenilmesi, ince ve derin din bilgilerinin kolay ve açık anlaşılmasına yardım 
eder. 
Akl 
yolu ile anlamağa gelince, bunun için, önce ulûm-i akliyyeyi, ya’nî akla dayanan 
bilgileri öğrenmek lâzımdır. Bu bilgiler nelerdir, kaça ayrılır? İ’tikâd 
mes’elelerine bağlılığı olanlar hangileridir. Bağlı olmıyanları, uymıyanları 
hangileridir? Tecribî fizik, riyâzî fizik, ilâhî fizik ilmleri nelerdir? Riyâzî 
fizik öğrenmek, din bilgilerini kuvvetlendirir. Din bilgilerini sarsmaz. 
Astronomi [ilm-i heyet], aritmetik [hesâb] ve geometri [hendese], dîne yardımcı 
bilgilerdir. Tecribî fizikdeki, (Tecribe ve isbât edilenlere uymıyan) birkaç 
yanlış teori [nazariyye] ve hipotez [faraziyye]den başka, hepsi dîne uymakda, 
îmânı kuvvetlendirmekdedir. İlâhî fizik [metafizik] bilgilerinden, çürük, bozuk 
olanları dîne uymaz. Bu ilmler öğrenilince, din bilgilerinin, aklî ilmlere uyan 
ve aklî bilgilerle çözülmiyen yerleri ve sebebleri meydâna çıkar ve akla uygun 
sanılmıyan, aklın erişemediği mes’elelerin inkâr edilemiyeceği anlaşılır. 
                                                |