| 
 
02 -  
ÜÇÜNCÜ CİLD 
- 47.MEKTÛB
      
                      
                      (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî) 
Bu mektûb, 
zemânın sultânı [Selîm Cihângir hân] “rahmetullahi teâlâ aleyh” için yazılmışdır. 
Düâ etmekdeki gizli bilgileri açıklamakda, âlimleri övmekdedir: 
Düâcılarınızın 
en aşağısı Ahmed “rahmetullahi teâlâ aleyh”, yüksek sığınak yerinize ve üstün 
hizmetcilerinizin kapısına, kırıklığımı ve düâlarımı bildiririm. Kölelerin 
yükselmesi, câhil ve âlim, yakın ve uzak herkesin korkusuz ve râhatça yaşaması 
ni’metine şükr ederim. Ümmîdlendiğim ve kabûl olunacağını umduğum zemânlarda ve 
fakîrlerin toplantılarında, kahraman askerinize yardım, feth ve zafer ihsân 
etmesi için, Allahü teâlâya düâ etmekdeyim. 
Allahü 
teâlâ, abes, fâidesiz hiçbirşey yaratmaz. Askerin, ordunun vazîfesi, devleti 
kuvvetlendirmekdir. Bu parlak dînin yayılması, devletin yardımı ile olur. (İslâmiyyet 
kılınçların altındadır) buyuruldu. Bu kıymetli iş, düâ askerine de ihsân 
edilmişdir. Düâcılar, fakîr, muhtâc ve hep sıkıntı içinde yaşıyan kimselerdir. 
Devletin 
kuvvetlenmesi için yardım yapılması iki dürlü olur: Birincisi, maddî sebeblerle 
olur. Bu da, asker ile, ordu ile [teknik, ekonomik vâsıtalarla] yapılır. 
Bunların hepsi meydânda olan, görülen yardımlardır. Yardımın ikincisi, hakîkî 
yardım olup, sebebleri yaratan tarafından yapılmakdadır. İmrân sûresinin 
yüzyirmialtıncı âyetinde ve Enfâl sûresinde meâlen, (Yardım, ancak ve yalnız 
Allahdandır) buyuruldu. Bu yardıma, düâ ordusu vâsıtası ile kavuşulur. Düâ 
ordusunun askerleri, herkesden aşağı ve kalbleri kırık olduğu için, gazâ ordusu 
askerinden dahâ ileri oldu. Sebebleri geride bırakarak, bunların yaratıcısı ile 
ilgi kurdu. Fârisî mısra’ tercemesi: 
Gönlü kırık olanlar, topu ileri sürdü. 
Bundan başka, 
düâ, kazâyı, belâyı def’ eder. Hep doğru söyleyici “aleyhi ve alâ âlihissalâtü 
vesselâm”, (Kazâ, ancak ve yalnız düâ ile durdurulur) buyurdu. Kılınç, 
cihâd [ve her çeşid harb vâsıtaları] kazâyı durduramaz. Görülüyor ki, düâ 
ordusunun askerleri, kuvvetsiz ve kırık oldukları hâlde, gazâ ordusunun 
askerinden dahâ ehemmiyyetlidir. Düâ ordusunun askerleri, gazâ ordusu 
askerlerinin rûhu gibidir. Gazâ ordusunun askerleri, onların kalıpları, 
bedenleridir. O hâlde, gazâ ordusunun askeri, düâ ordusu olmadıkca, iş 
başaramaz. Çünki, rûhsuz bedene hiçbir yardımın ve kuvvetin fâidesi olmaz. Bunun 
içindir ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, gazâlarında ve sıkıntılı 
zemânlarında, muhâcirlerin fakîrleri hürmetine Allahü teâlâdan yardım dilerdi. 
Askeri, ordusu olduğu hâlde, muhâcirlerin fakîrlerini vesîle ederek düâ ederdi. 
Düâ ordusunun askeri olan biz fakîrler, boynumuz bükük, herkesin gözünde aşağı 
ve kalbimiz kırıkdır. Çünki, (Fakîrlik dünyâda ve âhıretde yüz karasıdır) 
denilmişdir. Böyle aşağı olmakla birlikde, kıymetlenmekde ve iş adamlarından 
ileri olmakdadır. Hep doğru söyleyici, (Muhbir-i sâdık) “aleyhi 
minessalevâti etemmühâ” buyurdu ki, (Kıyâmet günü, şehîdlerin kanını, 
âlimlerin mürekkebi ile dartarlar. Mürekkeb ağır gelir). Sübhânallâhi ve bi-hamdihi. 
Bu karanlık ve kara yüzlülük, bunların izzetine, şerefine sebeb olmakdadır. 
Bunları en aşağıdan en yukarıya yükseltmekdedir. Evet, fârisî mısra’ tercemesi: 
Âb-ı hayât karanlık yerlerde bulunur! 
Bu çok aşağı 
düâcınız, hernekadar kendisini düâ ordusu askerlerinin arasında görmeğe lâyık 
değil ise de, yalnız fakîrlik ismi ve düânın kabûl olmak ihtimâli ile, kendisini 
kuvvetli devletinizin düâcıları arasında saymakda ve hâli ile ve dili ile her 
zemân düâ etmekde ve selâmetiniz için Fâtiha okumakdadır. Yâ Rabbî! Düâlarımızı 
kabûl eyle! Sen her sözü işitici ve her şeyi bilicisin! 
                                                |