90
-
SELÂMLAŞMAK
İki müslimân
karşılaşdığı zemân, birbirine (Selâmün aleyküm) demesi ve sonra el ile
müsâfeha etmesi sünnetdir. Müsâfeha ederken günâhları dökülür.
Aşağıdaki sekiz
kimseye, her zemân selâm vermek harâmdır, günâhdır:
1- Yabancı
kızlara, genc kadınlara selâm verilmez.
2- Satranç ve
her oyunu oynayanlara selâm verilmez.
3- Kumar
oynayanlara selâm verilmez.
4- İçki
içenlere selâm verilmez.
5- Gıybet
edenlere selâm verilmez.
6- Şarkıcılara
selâm verilmez.
7- Âşikâre
günâh işliyenlere selâm verilmez.
8- Kızlara,
kadınlara bakanlara selâm verilmez.
Aşağıdaki
onaltı hâlde görülen kimselere, yalnız o hâlde iken selâm verilmez:
1- Nemâzda
olana selâm verilmez.
2- Hatîb
efendiye, hutbe okurken selâm verilmez.
3- Kur’ân-ı
kerîm okuyana selâm verilmez.
4- Zikr ve va’z
edene selâm verilmez.
5- Hadîs-i
şerîf okuyana selâm verilmez.
6- Yukarıda
yazılanları dinliyenlere selâm verilmez.
7- Fıkh dersi
çalışana selâm verilmez.
8- Mahkemede,
hâkimlere selâm verilmez.
9- Din dersi
müzâkere edenlere selâm verilmez.
10- Müezzine,
ezân okurken selâm verilmez.
11- Müezzine,
ikâmet okurken selâm verilmez.
12- Din dersi
veren muallime selâm verilmez.
13- Zevcesi ile
meşgûl olana selâm verilmez.
14 - Avret yeri
açık olana selâm verilmez.
15- Abdest
bozmakda olana selâm verilmez.
16- Yemek
yimekde olana selâm verilmez.
Mahrem olmıyan
ihtiyâr kadınlara selâm verilir. Zarûret olduğu zemânlarda, şehvetden emîn ise,
müsâfeha da edilir [ya’nî eli sıkılır]. Günâh işliyenler, tevbe ederse, selâm
verilir. Günâh işlerken mâni’ olmak niyyeti ile selâm verilebilir.
Kâfirlere,
ancak iş düşdüğü zemân selâm verilebilir. Kâfiri tebcîl ederek saygı göstermek
için selâm veren kâfir olur. Kâfiri ta’zîm eden, meselâ üstâdım, gibi sözlerle
saygı gösteren, kâfir olur [İbni Âbidîn, cild 5]. Aç kimse, sofraya
çağrılacağını bilirse, yemek yiyene selâm verebilir. Talebe, hocasına selâm
verebilir.
Selâm verene ve
üçe kadar aksırıp da (Elhamdü-lillâh) diyene hemen cevâb vermek farz-ı
kifâyedir. İşitenlerin cevâbı gecikdirmesi harâmdır. Tevbe etmeleri lâzım olur.
Mektûbla gelen selâmı okuyunca hemen (Ve aleyküm selâm) demek farzdır.
Bunu yazıp göndermek müstehabdır. Birisine selâm götürmeği kabûl eden kimsenin,
bu selâmı götürmesi farzdır. Çünki, üzerinde emânetdir. Götürmeği kabûl etmemiş
ise (Vedî’a) olur. Vedî’ayı götürmek lâzım olmaz.
İkinci kısmda
yazılanlardan, başdan ikisi, selâma cevâb vermez. Oniki numaraya kadar olanların
cevâb vermesi iyi olur. Dilencinin selâmına cevâb vermek lâzım değildir. Yirken
ve içerken ve halâda iken ve çocuğun ve serhoşun ve fâsıkın selâmlarına cevâb
vermek farz değildir. (İbni Âbidîn cild 5. sahîfe 267)
(Selâmün
aleyküm)
veyâ (Esselâmü aleyküm) diyerek selâm verilir. (Selâm aleyküm) diyenlere
ve başka sözlerle selâm verene cevâb vermek farz olmaz.
(Rıyâd-un-nâsıhîn)
kitâbında yazıyor ki: (Fetâvâ-i Sirâciyye)de
diyor ki, (Bir kimseye selâm verirken, cem’ olarak vermeli, çok kimseye verir
gibi vermelidir. Çünki, mü’min yalnız değildir. Muhafaza melekleri ve (Kirâmen
kâtibîn) adındaki iki melek onunla berâberdir. (Rıyâd-us-sâlihîn)
kitâbında, selâmı cem’ kelimesi şeklinde söylemek lâzım olduğunu bildiren
hadîs-i şerîf yazılıdır).
(Selâmün
aleyküm)
demek, (Ben müslimânım. Benden sana zarar gelmez. Selâmetdesin) demekdir.
Hadîs-i şerîfde, (Tanıdığınız ve tanımadığınız müslimânlara selâm veriniz!)
buyuruldu. Kâfirlere selâm verilmez. Onlar selâm verince, yalnız (Ve aleyküm)
denir. Nikâhla alması ebedî harâm olan onsekiz kadına selâm vermek câizdir.
Selâmlarına cevâb vermek farz-ı kifâyedir. Bir sebeb ile, geçici harâm olan,
ya’nî, o sebeb kalkınca evlenmesi halâl olan yedi kadına selâm vermek câiz
değildir. Bunların selâmına cevâb vermek farz olmaz.
Zengine, zengin
olduğu için selâm vermek câiz değildir. Zengin önce selâm verirse, cevâb
verilmesi farz olur. Büyüklerin çocuklara selâm vermesi câizdir.
Selâmda sünnet
şöyledir ki, önce büyük küçüğe, şehrli köylüye, devedeki ata binmiş olana,
atdaki merkebde olana, merkeb üstündeki yaya yürüyene, ayakda olan oturana, az
olan çok olana, efendi hizmetcisine, baba oğluna, ana kızına verir. Rütbe ve
ni’meti çok olan önce verir. Nitekim, mi’râc gecesi, önce Allahü teâlâ selâm
verdi. İki müslimân, birbirine aynı ânda selâm verirse, her ikisinin de,
birbirine cevâb vermesi farz olur. Birbirinden sonra selâm verirlerse, ikincinin
verdiği selâm cevâb yerine geçer. Çok kimseye selâm verildiği zemân, bir kişi,
hattâ bir çocuk cevâb verince, ötekiler vermese de olur.
Âdem
aleyhisselâmdan, İbrâhîm aleyhisselâma kadar, selâmlaşma, birbirine secde
etmekle olurdu. Sonra, bunun yerine boynuna sarılmakla oldu. Muhammed
aleyhisselâm zemânında, el ile müsâfeha sünnet oldu.
[Şî’îler,
verilen selâm gibi cevâb verir. Selâmün aleyküm diyerek cevâb verir. Aleyküm
selâm demezler].
Abdüllah
bin Selâm “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve
sellem” Medîneye hicret buyurduğu zemân, mubârek ağzından ilk işitdiğim hadîs-i
şerîf şu idi: (Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz!
Akrabânızın haklarını gözetiniz! Gece, herkes uyurken nemâz kılınız! Bunları
yaparak, selâmetle Cennete giriniz!). (Rıyâd-un-nâsıhîn)in sözü temâm oldu.
Tahtâvî,
(Merâkıl-felâh) şerhinde, yüzyetmişdördüncü sahîfede diyor ki: (Müslimânların,
birbiri ile karşılaşdığı zemân, müsâfeha etmeleri sünnetdir. Nitekim Süleymân
Ebû Dâvüd Sicstânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildirdiği hadîs-i şerîfde, Ebû
Zer Gıfârî “radıyallahü anh” buyuruyor ki: (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve
sellem” ile her karşılaşdığımda, benimle müsâfeha ederdi). (Müsâfeha),
iki kişinin, sağ elin avuç içlerini birbirine yapışdırıp, iki baş parmağın
yanlarını birbirine değdirmesidir. Şimdi moda olan, parmakları tutarak avucuna
koyarak yapılan tokalaşma, şî’îlerin üsûlüdür. Sünnet olan ise, karşılaşınca,
selâm söyleşirken, sağ el dört parmak içlerini, çıplak olarak [eldivensiz,
örtüsüz karşısındakinin sağ eli dışına baş parmağı tarafına] yapışdırmakdır. Baş
parmakda bulunan damardan muhabbet yayılır. Müsâfeha ederken, birbirine muhabbet
geçer). Müslimânların sevişmeleri, bölünmemeleri lâzım olduğu buradan da
anlaşılmakdadır.
İbni
Âbidîn, beşinci cildde, istibrâ bâbında buyuruyor ki, (Câmi’de her nemâzdan
sonra birbiri ile müsâfeha etmek bid’atdir. Şî’îlerin âdetidir. [Bayram günleri,
câmi’lerde müsâfeha ederek bayramlaşmak ve nemâzlardan sonra, âdet etmeden, ara
sıra müsâfeha etmek câizdir.] İhtiyâc olduğu vakt, zimmîye selâm vermek ve
müsâfeha etmek câiz olur. Hurmet için ise, câiz olmaz. Kâfire hurmet küfrdür.
On yaşına gelen
kız ve erkek çocukların yatak odalarını birbirinden ve ana babalarından
ayırmalıdır. Âlimin, ana babanın eli öpülür. Başkasının öpülmez. Arkadaş ile
karşılaşınca elini öpmek harâmdır.
Büyükler
geldiği zemân, kalkarak karşılamak müstehabdır. Kendi gelince, kalkılmasını
sevmek mekrûhdur. Kur’ân-ı kerîmi, ekmeği öpmek câizdir).
(Berîka)
kitâbı, binüçyüzotuzdördüncü sahîfesinde diyor ki, (Selâm verirken ve selâm
alırken eğilmek günâhdır. Hadîs-i şerîfde, (Karşılaşdığınız zemân,
birbirinize eğilmeyiniz, kucaklaşmayınız!) buyuruldu. Allahü teâlâdan
başkası için rükü’ ve secde yapmak harâmdır. İbni Nüceym Zeyneddîn Mısrî
“rahmetullahi teâlâ aleyh” (Segâir ve Kebâir) kitâbında, el ile selâm
vermek günâhdır diyor. İsmâ’îl Sivâsî, bunu açıklarken, (Çünki, el ile selâm
vermek, kâfirlerin âdetidir) diyor.
İmâm-ı Rabbânî
“rahmetullahi aleyh”, ikiyüzaltmışbeşinci mektûbda buyuruyor ki: (Müslimânların
haklarını gözetmek lâzımdır. Hadîs-i şerîfde, (Müslimânın müslimân üzerinde
beş hakkı vardır: Selâmına cevâb vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde
bulunmak, da’vetine gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah
diyerek cevâb vermek) buyuruldu. Fekat, çağırılan yere gitmek için, şartlar
vardır. (İhyâ) kitâbında diyor ki, (Yemek şübheli ise, sofrada ipek
kumaş, altın, gümüş varsa, tavanda ve dıvarlarda canlı resmleri varsa, çalgı
çalınıyorsa, oyun oynanıyorsa, böyle olan yere gidilmez. Zâlimin, bid’at
sâhibinin, fâsıkın ve kötü kimselerin ve öğünmek için çok para harcamış olanın
da’vetine de gidilmez). (Şir’at-ül-islâm) kitâbında diyor ki, (Riyâ,
gösteriş için yapılan da’vete gidilmez). (Muhît) kitâbında diyor ki,
(Oyun oynanan, çalgı çalınan, müslimânlar çekişdirilen, içki içilen da’vete
gidilmez). (Metâlib-ül-mü’minîn) kitâbında da böyle yazılıdır. Böyle
mâni’ler bulunmıyan da’vete gitmek lâzımdır. Bu zemânda, böyle da’vet az
bulunur. Bakıcısı bulunan hastayı ziyâret sünnetdir. Kimsesi yok ise, yoklamak
vâcib olduğu (Mişkât) hâşiyesinde yazılıdır. Müslimânın cenâze nemâzını
kılmalı, hiç olmazsa birkaç adım cenâzede bulunmalıdır). İkiyüzaltmışbeşinci
mektûb tercemesi temâm oldu. İbni Âbidîn (Hazar ve ibâha) kısmında diyor ki,
(Harâm olan şeyler, odada ise gidilir. Sofrada ise gidilmez. Bilmiyerek gidildi
ise, kalbi ile beğenmiyerek oturulur veyâ bir behâne ile geri dönülür. Çünki,
harâm işlememek için, sünnet terk edilir. Gîbet söylemek veyâ dinlemek,çalgıdan
ve oyundan dahâ büyük günâhdır. Söz veyâ makâm sâhibi ise, sofrada günâha mâni’
olmalı veyâ geri dönmelidir).
(Mâ-lâ-büdde)de,
zekât bahsi sonunda diyor ki, (Gelen müsâfire üç gün ziyâfet vermek, müekked
sünnetdir. Sonraki günlerde müstehabdır).
(Hadîka)da,
dil âfetlerinin sonunda diyor ki, (Birinin evine, odasına, bağçesine girileceği
zemân izn istemek vâcibdir. Kapıya vurarak, zili çalarak veyâ seslenerek, meselâ
selâm vererek izn istemeden içeri girmemelidir. Ana baba, çocuğunun, çocuk,
bunların odasına gireceği zemân da izn istemelidir. İzn üç def’a istenir.
Birincisinde izn verilmezse, bir dakîka kadar sonra, ikinci def’a istemeli, yine
verilmezse, üçüncü def’a istemelidir. Yine izn verilmezse, [dört rek’at nemâz
kılacak kadar beklemiş ise], içeri girmemeli, gitmelidir. Kapı aralanırsa,
aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. [Telefon edince de, önce
kendini tanıtmalıdır.] İçeri girmeğe rızâsı olduğu bilinen kimsenin yanına izn
almadan girilebilir).
Süleymâniyye
kütübhânesi, Lâleli kısmında (3653) sayılı kitâbın başında, Ahmed ibni Kemâl
efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kitâb-ül-ferâid)de diyor ki, (Ebû
Ümâmenin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Başkalarına benzeyenler bizden
değildir. Yehûdîlere ve hıristiyanlara benzemeyiniz! Yehûdîler parmakları ile
işâret ederek, hıristiyanlar elleri ile işâret ederek, mecûsîler de eğilerek
selâm verir) buyuruldu. (Kitâb-üs-sünnet-i vel cemâ’a)da diyor ki,
selâma cevâb veriniz! Selâm olarak parmakla veyâ el ile işâret etmek, yehûdî ve
hıristiyan âdetidir. Birini görünce kendi elini veyâ onun elini öpmek ve eli
göğse koymak ve eğilmek ve yere kapanmak da mecûsî âdetidir).
(Fetâvâ-i Kâri-ül-Hidâye)de ve (Şir’at-ül-islâm)da diyor ki,
(Parmak ile işâret ederek selâm vermek yehûdî âdetidir. El ile selâm vermek de
hıristiyan âdetidir. Müslimân böyle selâm vermemelidir). Mazher-i Cân-ı Cânân,
eli başa kaldırarak ve eğilerek selâmlaşmağa mâni’ olurdu.
Câmi’ul-ezher
kibâr-ı ulemâsından olup, 1361 [m. 1942] de vefât eden eşşeyh Alî Mahfûz
“rahmetullahi teâlâ aleyh”, (El-ibdâ’) kitâbının üçyüzaltmışikinci
sahîfesinde diyor ki, (İslâmiyyete uygun selâm vermek unutuldu. Bu, çok kötü
âdetdir. Günaydın demek, el işâreti ile selâmlaşmak, baş eğmek, yabancı
müslimânı görünce selâm vermemek, eve girince gördüklerine selâm vermemek çok
fenâdır. Sünneti terk etmekdir). Câmi’ul-ezher profesörlerinden şeyh Abdüllah-i
Dessûkî ve şeyh Yûsüf-i Decvî, (İbdâ’) kitâbının sonuna takrîz yazmışlar,
kitâbı övmüşlerdir.
Kış günleri
gidip, behâr gelince,
açılır
gafletden, gözü dağların.
Donanır,
süslenir, gonca güllerle,
geçmez
bülbüllere, nazı dağların.
Gece gündüz,
tesbîhledir işleri,
Allah, Allah
söyler, dâim kuşları.
Göklere
uzanmış, sanki başları,
düâ
kıblesine, yüzü dağların.
Kudretden,
hepsine, hulle biçilir,
Hak rahmeti,
üstlerine saçılır.
Dürlü
dürlü, çiçekleri açılır,
Cennet-i
a’lâdır, yazı dağların.
Bakıp
doyulmaz, yeşil alanlara,
hidâyetler
olur, Hakdan anlara.
Esen yeli,
safâ verir canlara,
miskü
anber kokar, tozu dağların.
Bir yanda,
zanbaklar, bir yanda lâle,
ırmakları
benzer, âb-ı zülâle.
(Sebbe-ha)
ma’nâsı, geliyor dile,
şükür Hakka,
dâim sözü dağların.
|