Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

BİRİNCİ KISM

 
     

78 - ZEKÂT VERMEK

Zekât vermek, hicretin ikinci senesinde Ramezân ayında farz oldu. Zekâtın farzı birdir. Her müslimânın tam mülkü olan nisâb mikdârındaki (Zekât malı)nın, belli zemânda, belli mikdârını, zekât niyyeti ile ayırıp, emr edilen müslimânlara vermekdir. Tam mülk, halâl yoldan gelip, kullanması mümkin ve halâl olan öz malı demekdir. Vakf malı, kimsenin mülkü değildir. Gasb, sirkat, rüşvet, kumar, alkollü içki satışının semeni ve fâsid olarak satın aldığı mal gibi, harâm malı kendi halâl malı ile veyâ çeşidli kimselerden aldığı harâm malları birbirleri ile karışdırmamış ise, bu harâm mallar, mülkü olmaz. Kullanması, nafaka yapması halâl olmaz. Bunlarla câmi’ ve başka hayrlar yapamaz. Bunların zekâtını vermesi farz olmaz. Ya’nî, zekât nisâbının hesâbına katılmazlar. Sâhibleri veyâ vârisleri belli ise, kendilerine geri vermesi farzdır. Belli değil ise, hepsini sadaka olarak fakîrlere dağıtır ise de, sonra sâhibi çıkıp, tazmînini isterse, tazmîn eder. Sâhiblerini buluncıya kadar dayanamayıp bozulacak malı, kendi kullanıp, sonra tazmîn etmesi, ya’nî benzerini, benzeri yoksa kıymetini ödemesi câiz olur. Kırkikinci maddeye ve 303. cü sahîfeye bakınız! Ticâret şirketinde ortak olanın, hissesi nisâb mikdârı ise, kendi hissesinin zekâtını hesâb ederek vermesi lâzımdır. İbni Âbidîn, Bey’ ve şirâyı anlatırken diyor ki, (Din adamlarının, evkafdan alacakları erzâkı, teslîm almadan önce satmaları câiz değildir. Çünki bunlar, hak edilmiş ücret iseler de, hak edilen mal, kabz edilmeden önce mülk olmaz. Düşmandan alınan ganîmet, dâr-ül-islâma getirilince, askerin hakkı olur. Fekat, taksîm edilmeden önce, mülk olmaz). Bunun için me’mûrların ve işçilerin alacakları ma’âş ve ücretler, ellerine geçmeden önce mülkleri olmaz. Ma’âş, ücret ele geçmeden önce, bunlar nisâb hesâbına katılmaz. Ya’nî zekâtları verilmez. Bunlardan kesilen yardım sandığı, sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesâbına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisâbının hesâbına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar ve hisse ve tahvîl senedleri, her sene zekât hesâbına katılır.

Hanefî mezhebinin âlimleri dediler ki, (Mükellef) olan, ya’nî âkıl, bâliğ [cünüb olup gusl abdesti almağa başlıyan bir yaşa gelmiş] olan ve hür olan müslimân erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır. Zekât vermek, malı müslimân fakîre temlîk etmekle olur. Ya’nî, malı fakîrin eline vermek lâzımdır. Fakîr ve âkıl olan yetîme velîsi yemek yidirse, zekât yerine geçmez. Yemeği yetîmin eline verse veyâ velîsi bu yetîmi giydirse zekât olur. Âkıl olmıyan fakîr yetîmle birlikde yemek yiseler zekât vermiş olur. Velî olmak, yetîme babası tarafından veyâ hâkim tarafından vasî ta’yîn edilmekle olur. Bu kimse, yetîme verilecek hediyyeleri almak ve ona vermek hakkına mâlik olduğu için, kendi zekâtı ile de, elbise ve yiyecek ve başka lüzûmlu şeyler satın alıp ona verebilir. Hâkim emri ile fakîr akrabaya verilen nafakanın da böyle olduğu (Bezzâziyye)de yazılıdır. Başka fakîrlere, zekât malını değişdirmeden vermesi lâzımdır. İmâm-ı Nesefî “rahmetullahi aleyh” (Zahîre)de diyor ki, (Bir zengin, ta’âm satın alıp fakîrlere yidirse, zekât vermiş olmıyacağı (Ziyâdât)da yazılıdır). (Bezzâziyye) ve (Fetâvâ-i Hindiyye)de diyor ki, (Kurban etini, koyunlarının zekâtı niyyeti ile fakîre verse, zekât olmaz). (Îzâh)da diyor ki, (Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veyâ velîsi olan akrabâsına veyâ vasîsine verilir).

Dört mezhebde de dört dürlü (Zekât malı) vardır:

1 - Senenin ekseri zemânında, çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.

2 - Altın ile gümüş.

(Dürr-ül-müntekâ)nın sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Altın ile gümüşün oniki ayârdan ziyâdesi, para olarak kullanılsın, kadınların süsü gibi, halâl olarak kullanılsın, erkeklerin altın yüzük takması gibi, harâm olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılınc [ve altın diş] gibi ihtiyâc eşyâsı olsalar da, zekât nisâbının hesâbına katılacaklardır). Görülüyor ki, erkeklerin altın yüzük takması harâmdır. İkinci kısm, 41. ci maddenin sondan ikinci sahîfesine bakınız!

3 - Ticâret için alınıp, ticâret için saklanılan (Ticâret eşyâsı).

İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh”, zekâtın sebebini ve şartını bildirirken, buyuruyor ki, (Eşyânın ticâret niyyeti ile satın alınması lâzımdır. Uşr vermesi lâzım gelen topraklardan hâsıl olan ve mîrâs olarak ele geçen veyâ hediyye, vasıyyet gibi kabûl edince mülk olan şeylerde, ticârete niyyet edilse de, bunlar ticâret malı olmaz. Çünki, ticâret niyyeti, alış verişde olur. Meselâ, tarlasından buğday alıp uşrunu veren veyâ mîrâsdan eline urûz geçen kimse, satmak niyyeti ile saklasa, nisâb mikdârından fazla olsa ve bir seneden fazla kalsa, zekâtlarını vermek îcâb etmez). Ticâret niyyeti ile [ya’nî satmak için] satın aldığı buğdayı tarlasına ekse veyâ ticâret için aldığı hayvanı, kumaşı kendi kullanmağa niyyet etse, ticâret malı olmakdan çıkarlar. Sonra bunları satmağa niyyet ederse, ticâret malı olmazlar. Bunları satınca veyâ kirâya verince, eline geçen mal ticâret malı olur. Kullanmak için satın aldığı malı, aldıkdan sonra ve mîrâs olarak eline geçen urûzu veyâ hediyye, vasıyyet, sadaka gibi kendinin kabûl etmesi ile mâlik olduğu malı alırken veyâ tarlasından aldığı buğdayı satmağa niyyet etse, ticâret malı olmazlar. Bunları satsa ve satarken semenleri olan urûzu ticâretde kullanmağı niyyet etse, bu bedelleri ticâret malı olurlar. Çünki ticâret bir işdir. Yalnız niyyet ile olmaz. Başlamak da lâzımdır. Ticâreti terk etmek ise, yalnız niyyet ile olur. Herşeyi terk etmek, yalnız niyyet ile olur. Bunun gibi, insan yalnız niyyet etmekle müsâfir olmaz ve orucu bozulmaz. Kâfir, müslimân olmaz ve hayvan sâime olmaz. Bunların tersi ise, yalnız niyyet etmekle olur. Altın ve gümüş eşyâ ve kâğıd paralar, her ne sûretle ele geçerse geçsin, zekât malı olurlar.

4 - Yağmur suyu veyâ nehr, dere suyu ile sulanan, harâclı olmıyan bütün topraklardan [uşrlu toprak olmasa bile] ve vakf toprakdan çıkan şeyler. Bunların zekâtına (Uşr) denir. Uşr vermek, Kur’ân-ı kerîmde, En’âm sûresinin yüzkırkbirinci âyetinde emr edilmiş, onda birinin verilmesi de hadîs-i şerîfde bildirilmişdir. Uşr, mahsûlün onda biridir. (Harâc) ise, beşde bir, dörtde bir, üçde bir, yarıya kadar olabilir. Bir toprakdan, yâ uşr veyâ harâc vermek lâzımdır. Kul borcu olan, borcunu düşmez. Uşrunu tâm verir.

Zekâtın farzı birdir. Bu da, niyyet etmekdir. Niyyet kalb ile olur. Malın zekâtını ayırırken veyâ müslimân fakîre verirken (Allah rızâsı için, zekât vereceğim) diye niyyet edip de fakîre veyâ zekâtını fakîrlere vermek için vekîl etdiği kimseye verirken borç veyâ hediyye veriyorum dese, câiz olur. Söze bakılmaz. Zekât ve sadaka diye birlikde niyyet ederse, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre, zekât olur. İmâm-ı Muhammede göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, sadaka olur. Zekâtını vermemiş olur. Vasıyyet etmemiş meyyitin, bırakdığı maldan zekât borcu verilmez. Çünki, niyyet etmesi lâzım idi. Vârisleri, kendi mallarından ödeyebilirler. [Bu takdîrde, zekâtın iskâtı yapılmış olur.] Zekâtı ayırırken ve fakîre verirken niyyet etmeyip, verdikden çok sonra niyyet ederse, mal, fakîrde bulunduğu müddetce, câiz olur. Vekîline verirken niyyet etmesi yetişir. Vekîlinin fakîre verirken, ayrıca niyyet etmesi lâzım değildir. Zekâtını müslimân fakîre vermesi için, zimmîyi de, ya’nî başka dinde olan vatandaşı da vekîl etmesi câiz olur. Hâlbuki, hac için, zimmîyi vekîl göndermek câiz değildir. Çünki, zekât için yalnız zenginin niyyet etmesi lâzımdır. Hac için, vekîlin de niyyet etmesi lâzımdır. Vekîline verirken sadaka, keffâret, hediyye dese, vekîli fakîre bu niyyet ile vermeden önce, zengin zekât için niyyet etse câiz olur.

İki zenginin de vekîli olan kimse, bunların zekâtlarını, haberleri olmadan karışdırır, sonra fakîre verirse, zekât verilmiş olmaz. Vekîl sadaka vermiş olur. Vekîl, zekâtları öder. İbni Âbidîn, onbirinci sahîfede, bunu açıklarken buyuruyor ki, (Zekâtları karışdırınca, kendi mülkü olur. Fakîre, kendi malını vermiş olur). Zenginlerin izni ile karışdırmış ise veyâ karışdırdıkdan sonra ve fakîrlere vermeden önce izn almış ise, câiz olur. Fakîrlerin vekîli olan kimse, aldığı zekâtları, habersiz karışdırıp, sonra fakîrlere dağıtması câizdir. Zenginlerin vekîlinin de, bunlardan iznsiz karışdırdıkdan sonra vermesi câiz olur da denildi. Bir zengin, bir kimseye benim için, şu kadar altın zekât ver dese [veyâ başka memleketde bulunan bir kimseye mektûbla bildirse], bu kimse de emr olunan bu altınları, kendi kâğıd parası ile satın alıp, fakîrlere verse, câiz olur. İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bu kimse, sonra parasını zenginden isteyebilir. İmâm-ı Muhammed “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki, (Sonra sana öderim dedi ise, istiyebilir. Öderim demedi ise, isteyemez). Vekîl elindeki zekâtı, zenginin emr etmediği fakîrlere verse, sonra zengin kabûl ederse, câiz olur denildi. Benim için fakîre sadaka ver diyen kimse, sonra sana öderim demedi ise, ödemez. Zengin, kendi vekîline, fakîrlere dağıtması için istediği kadar zekât verebilir. Fakîrlerin vekîli, her fakîr için, nisâb mikdârından fazla zekât alamaz. Zekâtın, fakîr vekîlinin eline girmesi, fakîrin eline girmesi demekdir. Fakîr bu mala mâlik olur. Vakf hayvanlarının ve vakf ticâret malının zekâtı verilmez.

ALTIN, GÜMÜŞ ve TİCÂRET MALI ZEKÂTI - Canlı, cansız her mal, meselâ yerden, denizden çıkarılmış tuzlar, oksidler, naft, ya’nî petrol ve benzerleri, ticâret yapmak için, ya’nî satmak için satın alındıkları zemân, (Ticâret eşyâsı) olurlar. Altın ile gümüş her ne niyyet ile olursa olsun, hep ticâret eşyâsıdır.

Ödünc alma karşılığı olan borclar ve zekât vermek farz olduğu günden önce ödeme zemânı gelmiş olan müeccel [taksîdli] kul borcları, nisâb hesâbına katılmaz. Ya’nî bunlar, altın ve gümüşden ve ticâret eşyâsından elde mevcûd olanların ve alacakların kıymetinden çıkarıldıkdan sonra, kalanlar, nisâb mikdârı olursa, bir sene sonra zekâtlarını vermek farz olur. Zekât farz oldukdan sonra yapılan borclar özr olmaz, bunların zekâtı verilir. Geçmiş senelerin ödenmemiş zekâtları kul borcu sayılır. Müeccel olan, ya’nî zekât farz oldukdan sonra, belli zemânda ödenecek olan eski borcların, meselâ talâk vaktine müeccel mehrin nisâb hesâbına katılacaklarını, ya’nî zekâtlarının verileceğini bildiren kitâblar İbni Âbidînde yazılı ise de, bunların nisâba katılmamasının sahîh olduğu (Dürr-ül-muhtâr), (Hindiyye), (Dürr-ül-müntekâ), (Dâmâd) ve (Cevhere)de yazılıdır. Hac, nezr ve keffâret için saklanan paraların zekâtı verilir. Çünki, kul borcu değildirler. Elinde nisâb mikdârı altını veyâ gümüşü olan, yıl sonuna doğru birkaç teneke arpa ödünç alsa, yıl sonunda bu arpa da elinde bulunsa, zekât vermesi lâzım olmaz. Çünki borc, önce zekât malından ödenir. Zekât hesâbına katılmıyan arpadan ödenmesi düşünülemez.

Alacaklara gelince, İmâm-ı a’zama göre, üç dürlü alacak vardır:

1 - (Deyn-i kavî), ödünc verilen zekât malı ve zekât malının satışı karşılığı alınacak olan (Semen)dir. Nisâb hesâbına katılır. Alınacak para veyâ bunun ile yanında bulunanın toplamı nisâb mikdârı oldukdan bir sene sonra, eline geçen her mikdârın kırkda birini hemen vermesi farz olur. İki sene sonra eline geçenin iki yıllık, üç sene sonra geçenin üç yıllık zekâtını verir. Meselâ, üçyüz dirhem gümüş alacağı olan, üç sene sonra, ikiyüz dirhem alırsa, bunun, üç yıl için, beşer dirhemden, onbeş dirhem zekâtını verir. Almadan önce zekâtını vermesi lâzım olmaz. Kirâcı, mal sâhibinin izni ile, kirâ karşılığı ta’mîr yaparsa, bu masrafı mal sâhibine ödünc vermiş olur. (İbni Âbidîn).

2 - (Deyn-i mütevassıt), ticâret malı olmıyan zekât hayvanlarının ve köle, ev, yiyecek, içecek gibi ihtiyâc maddelerinin satışları karşılığı ve binâların kirâ alacaklarıdır. Nisâb hesâbına katılır. Nisâba mâlik oldukdan bir sene sonra, eline nisâb mikdârı veyâ dahâ çok geçince, her sene için, aldığının kırkda biri hemen verilir.

3 - (Deyn-i za’îf), mîrâs, mehr mallarıdır. Nisâb hesâbına katılır. Nisâb mikdârı teslîm aldıkdan bir yıl sonra yalnız o yılın zekâtı verilir. Elinde nisâb mikdârı mal da varsa, deynden aldığını, buna katıp, elindekinin bir yılı temâm olunca, aldığının zekâtını da birlikde verir. Bunun için ayrıca bir yıl beklemez. Kavî ve vasat deynleri de bir sene geçmeden önce alınca, böylece elindeki nisâba katarak zekâtlarını birlikde verir. İki imâma göre “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”, her alacak, nisâb mikdârı ise, alınan mikdâr az ise de, bir yıl geçmişse, zekâtı verilir.

Gayb olmuş, denize düşmüş, gasb olunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, tam mülk olmadıkları için, nisâb hesâbına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekâtları verilmez.

Senedli veyâ iki şâhidli olan veyâ i’tirâf olunan alacaklar, iflâs edende ve fakîrde de olsa, nisâba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekâtı da verilir.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks