70 - CEMÂ’AT İLE NEMÂZ
Câmi’e sağ ayak
ile girilir. Câmi’den çıkarken, önce sol ayak ile çıkılır. (Uyûn-ül-besâir)de
diyor ki, (Câmi’e girerken, girmeden evvel, önce sol, sonra sağ ayakkabı
çıkarılır. Bundan sonra, önce sağ ayakla câmi’e girilir. Önce sol ayakla
çıkdıkdan sonra [veyâ çıkmadan evvel], önce sağ ayakkabı giyilir). (Hadîka)da,
el ve ayak âfetlerinde diyor ki, (İmâm-ı Nevevî Müslim şerhinde buyuruyor ki,
mubârek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak müstehabdır. Ayakkabı,
don, gömlek giyerken, baş traş ederken ve tararken, bıyık kırkarken, misvâk
kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide, (müslimânın evine) ve
odasına girerken, halâdan çıkarken, sadaka verirken, yemek yirken, su içerken
sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, meselâ ayakkabı, çorab,
elbise çıkarırken, câmi’den ve müslimânın evinden, odasından çıkarken, halâya
girerken, sümkürürken, tahâretlenirken soldan başlamak müstehabdır. Bunları
tersine yapmak, tenzîhî mekrûh olur. Çünki heyetde, şeklde olan sünneti terk
etmek olur.) [Bulunduğu yerin âdetine uymak için sakalı kazımak da böyledir.
249.cu sahîfeye bakınız!]
İbni Âbidîn
“rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (İki cins imâmlık vardır. Evvelâ
(İmâmet-i kübrâ)yı bildireceğiz.) Üçüncü cildde bâgîleri anlatırken,
üçyüzonuncu sahîfede de bildirilecekdir. Abdülganî Nablüsînin “rahmetullahi
teâlâ aleyh” (El-Hadîkat-ün-nediyye) kitâbının yüzkırküçüncü ve iki
yüzdoksandördüncü ve üçyüzellibirinci sahîfelerinde de yazılıdır. İmâmlığın
ikincisi (İmâmet-i sugrâ)dır ki, farz nemâzı kıldırmak için imâm olmakdır.
Beş vakt nemâzın farzlarını cemâ’at ile kılmak, erkeklere hanefî, şâfi’î ve
mâlikîde sünnetdir. Cum’a ve bayram nemâzlarında ise şartdır. Nâfile nemâzları
cemâ’at ile kılmak mekrûhdur. Beş vakt nemâzda, bir kişi de cemâ’at olarak
yetişir. Kırâeti güzel olan imâm olur, ya’nî Kur’ân-ı kerîmin harflerini
tanıyan, tecvîd ile okumasını bilen olur. Sesi güzel ve tegannî ile okuyan
değil! Fâsıkın imâm olması mekrûhdur. Çok âlim olsa bile, ona uymak tahrîmen
mekrûhdur. Hadîs-i şerîfde, (Müttekî bir âlim ile nemâz kılan, bir Peygamber
ile kılmış gibidir) buyuruldu.
(Uyûn-ül-besâir)
kitâbının yüzotuzbeşinci sahîfesinde buyuruyor ki, ([Özrlü olmadığı hâlde]
câmi’e gitmeyip, evinde âilesi ile cemâ’at yapan kimse, câmi’deki cemâ’atin
sevâbına kavuşamaz. Ya’nî, câmi’e mahsûs olan, fazla sevâba kavuşamaz. Yoksa,
evde cemâ’at ile kılınca da, cemâ’at sevâbına, ya’nî yirmiyedi kat sevâba
kavuşur. Şunu da bildirelim ki, iki cemâ’at de, şartlara, sünnetlere uygun
olduğu zemân böyledir. Evdeki cemâ’at dahâ uygun ise, evde kılmak lâzımdır).
(Halebî-i kebîr)in dörtyüziki, altıyüzonüç ve altıyüzondokuzuncu
sahîfelerinde de yazılıdır.
[Görülüyor ki,
nemâzın şartlarına ehemmiyyet vermiyen imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır.
Bunların nemâzı sahîh olmaz. Günâh işlediği hâlde, meselâ içki içdiği, fâiz
yidiği, kadınlara, kızlara bakdığı, kumar oynadığı hâlde, abdestin, nemâzın
farzlarını bilen ve ehemmiyyet veren imâm arkasında kılmak câiz olsa da,
mekrûhdur. Ebüssü’ûd efendi fetvâsında buyuruyor ki, (Sâlih ve fâcir
arkasında nemâz kılınız!) hadîs-i şerîfi, câmi’ imâmları için değil, Cum’a
kıldıran emîrler, vâlîler içindir. Bunlara uymak ve itâ’at etmek içindir. Günâh
işlediği bilinen imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır. İmâmlık şartları
bulunmıyan, Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan imâma uymamalıdır. Dînine bağlı
imâmın mescidine gitmelidir. Her nemâz için, câmi’e gitmeli, fâsık, câhil,
mezhebsiz, dinde reformcu olduğu bilinen imâma rastlanınca, ona uymamalıdır.
Böyle imâm var zan etmekle, câmi’i terk etmemelidir. Molla Murâd kütübhânesi,
[1114] numaralı, Ebüssü’ûd efendi fetvâsında buyuruyor ki, (Harâm yiyen, fâiz
alan imâmı azl etmek vâcibdir. Kur’ân-ı kerîmi tecvîd üzere okumasını bilmek
farzdır. Tecvîdi bilmiyen, mehâric-i hurûfu gözetemez. Harflerin ağızdaki
yerlerini gözetemiyen bir kimsenin okuduğu Kur’ân-ı kerîm ve kıldığı nemâz sahîh
olmaz). İkinci kısmda birinci maddeye bakınız! İmâmlık şartları bulunan kimsenin
imâm olması için uğraşmak, her müslimânın vazîfesidir.
(Nûr-ül-îzâh)
şerhi hâşiyesinde buyuruyor ki, (İmâm olmak için altı şart lâzımdır).
Bunlardan biri bulunmadığı bilinen imâmın arkasında nemâz sahîh olmaz:
1 - Müslimân
olmak, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Ömer Fârûkun halîfe olduğuna inanmıyan ve te’vîlini
bilmeden mi’râca, kabr azâbına inanmıyan, imâm olamaz.
2 - Bulûg
yaşında olmak.
3 - Akllı
olmak. Serhoş ve bunak imâm olamaz.
4 - Erkek
olmak. Kadın, erkeklere imâm olamaz.
5 - Hiç
olmazsa, Fâtiha ile bir âyeti doğru okuyabilmek. Bir âyeti ezberlememiş olan ve
ezberlese de, tecvîd ile okuyamayan, nağme yapan, imâm olamaz.
6 - Özrsüz
olmakdır. Özrü olan, özrü olmayanlara imâm olamaz. Özr, bir yerinden durmadan
kan akmak, yel kaçırmak, idrâr kaçırmak, te ve fe harflerini tekrârlayarak
okumak, sin harfini se, ra harfini gayn okumak, abdestsiz veyâ dirhemden fazla
necâsetli olmak ve avret mahalli açık olmakdır. Gözü ağrıyan, gözyaşı
kesilmezse, özr sâhibi olur. Kulakdan, göbekden, burundan, memeden ağrı ile
çıkan her sıvı da, devâmlı akarsa, özr sâhibi olur. Adı geçen yerlerden ve
yaradan çibandan çıkan kan, irin ve sarı su, ağrı ile olmasa da, böyledir.
Özrleri birbirine benziyenler birbirlerine ve bir özrlü olan, iki özrlü olana
imâm olabilir. Mâlikîde ve şâfi’îde, özrlü olan, özrsüz olana imâm olabilir.
[Yara üstündeki merheme, sargıya mesh eden ve kaplama veyâ dolgu dişi olduğu
için, mâlikî ve şâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” mezhebini taklîd edenler
özrlü sayılmaz.]
(Dürr-ül-muhtâr)
üçyüzyetmişaltıncı sahîfede buyuruyor ki, ([İsterse profesör olsun] din
câhillerinin, fâsıkların, ya’nî büyük günâh işliyenin, meselâ içki içenin, zinâ
edenin, fâiz yiyenin, karısını, kızlarını çıplak gezdirenin, a’mânın imâm olması
mekrûhdur. [Fâsıkın imâm olması, mâlikîde sahîh değildir (Halebî).]
Ebüssü’ûd efendinin “rahmetullahi aleyh” fetvâsını yukarıda bildirmişdik. A’mâ,
âlim ise, imâm olur. Veled-i zinânın, ya’nî nikâhsız doğmuş kimsenin imâm olması
da mekrûhdur. Emred kimsenin, ya’nî henüz bâlig olmuş, sakalı çıkmamış, parlak
kimsenin imâm olması, âlim olsa bile, mekrûhdur. Çünki, fitneye sebeb olur.
Parlak olmıyan, köse [sakalsız] arkasında kılmak mekrûh değildir). [Görülüyor
ki, imâm olmak için, sakallı olmak şart değildir. Özr ile sakal traşı olanın
arkasında nemâz kılınır. Sakalı sünnete uygun olmıyan [ya’nî, çenedeki ile
birlikde bir tutam uzun olmıyan] kimse, bid’at sâhibi olur. Sakalın sünnete
uygun olmasına ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur. Yetmişbirinci maddeye bakınız!].
İmâma
uymanın doğru olması için, on şart vardır:
1 - Nemâza
dururken, tekbîri söylemeden önce, imâma uymağa niyyet etmekdir. İmâmın kim
olduğunu niyyet lâzım değildir.
2 - İmâmın,
kadınlara imâm olmağa niyyet etmesi lâzımdır. [İbni Âbidîn, nemâzın mekrûhlarını
bildirirken buyuruyor ki, (Kızların, kadınların, acûzelerin, beş vakt nemâza ve
cum’a ve bayram nemâzları için ve va’z dinlemek için câmi’e gitmeleri câiz
değildir. Eskiden yalnız acûzelerin akşam ve yatsı zemânı gitmesine izn verilmiş
idi ise de, şimdi bunların gitmesi de, câiz değildir). Hele kadınların başı,
kolu, bacağı açık, câmi’e gelip, mevlid, va’z ve hâfız dinlemeleri harâmdır,
büyük günâhdır. Hıristiyan kadınları bile, kiliseye giderken, böyle açık
değildir. Açık kadınların, erkekler arasına karışdığı yerlere câmi’ denmez.
Böyle yerlere, nemâz kılmak için dahî gidilmez. İmâmın erkeklere imâm olmağa
niyyet etmesi lâzım değildir. Fekat niyyet ederse, kendisi cemâ’atin sevâbına da
kavuşur. (Hadîka) kitâbı, yüzkırksekizinci sahîfede diyor ki, (Fıkh
âlimleri buyurdu ki, imâm nemâza dururken kendisine uyan cemâ’ate imâm olmağa
niyyet etmezse, buna uymak sahîh olur ise de, imâmın kendisi imâmlık sevâbına
kavuşamaz. İmâm olmağa niyyet etmediği için, yalnız kılmış gibi, yalnız kendi
nemâzının sevâbını alır. Başkalarının kendisine uymasına niyyet edince,
cemâ’atin sayısı kadar, imâmlık sevâbı da alır).]
3 - Cemâ’atin
topuğu, imâmın topuğunun gerisinde olmak.
4 - İmâm ile
cemâ’at, aynı farz nemâzı kılmak. Farzı kılmış olan kimse, tekrâr imâma uyunca,
imâm ile kıldığı nâfile olur.
5 - İmâm ile
cemâ’at arasında, kadın safı bulunmamak. Kadınlar bir safdan az olup arada perde
varsa veyâ alçakda, yüksekde iseler câiz olur. [(Tergîb-üs-salât)da diyor
ki, dört kadın yan yana durunca bir saf sayılır. Kadın safının arkasında olan
erkeklerin hepsinin nemâzları fâsid olur. Üç kadın yan yana ise, yalnız bunların
arkasındaki üç erkeklerin ve kenârdaki kadınların yanındaki birer erkeğin
nemâzları fâsid olur. Kadın ile yanlarındaki erkek arasında direk veyâ perde,
dıvar varsa, nemâzları fâsid olmaz. Kadın ile erkeğin, mahrem olmaları da
böyledir. Kadınların evde, erkeksiz cemâ’at yapmaları mekrûhdur.]
6 - İmâmın
kendisini görse, yâhud sesini işitse, aradaki dıvar mâni’ olmaz. Arada kayık
geçecek nehr ve araba geçecek yol mâni’ olur. Yolda veyâ nehrdeki köprüde iki
saf imâma uyunca, arkadakilerin de nemâzı sahîh olur. İkinci kısm, elliikinci
maddenin ortasına bakınız!
7 - İmâma
uymanın sahîh olması için, imâmın veyâ müezzinin sesini işitmek yâhud bunları
görmek veyâ cemâ’atin hareketlerini görmek lâzımdır. İşitmeğe, görmeğe elverişli
penceresi olmayan dıvar arada olmamalıdır.
[Radyodan,
televizyondan, ho-parlörden çıkan sesin, insan sesi olmadığını ezân bahsinde
bildirmişdik. Sinema perdesinde, televizyonda nemâz kıldığı görülen imâmın
kendisi değildir, benzeridir. Buna uymak câiz olmadığı gibi, bu seslerle ibâdet
yapmak da sahîh olmaz. Bid’at ve büyük günâh olur.]
(El-mukaddimet-ül-hadremiyye)
ve (Envâr) ve (El-fıkh-ü-alel-mezâhib-il-erbe’a) ve (Misbâh-un-necât)
kitâblarında diyor ki, (Şâfi’î mezhebinde, câmi’ hâricinde bulunan kimsenin,
câmi’deki imâma uymasının sahîh olması için, imâmın intikalâtını, imâmı veyâ
cemâ’atden birini görerek yâhud imâmı veyâ müezzini işiterek bilmek şart olduğu
gibi, son safdan uzaklığı takrîben üçyüz zrâ’dan [300 x 0,42 = 126 metreden]
fazla olmaması da şartdır. (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, (Câmi’
hâricindeki kimsenin, imâma uyması sahîh olmak için, câmi’in dolu olması
lâzımdır. Dolu olmaz ise ve dolu olup da, son saf ile, dışarıdaki kimse
arasında, araba geçecek kadar mesâfe varsa, imâma uyması sahîh olmaz). Ho-parlör
sesi ile ve televizyondaki imâma uyarak kılanların nemâzlarının sahîh olmadığı,
Hindistân âlimlerinin Keralada çıkardıkları (El-Muallim) mecmû’asının
Rebî’ul-evvel 1406 ve Dessembr [Aralık] 1985 târîhlisinde uzun yazılıdır. 1401
h. ve 1981 m. senesinde Pâkistânda çıkan (Süyûf-ullahil-ecille) kitâbının
beşinci sâhifesinde, ho-parlör ile nemâz kıldıran imâma uymak câiz olmadığı açık
yazılıdır. Bu kitâb, (Hakîkat Kitâbevi) tarafından, (Fitnet-ül
vehhâbiyye) sonunda basdırılmışdır. Yahyâ efendi fetvâsına bakınız!
8 - İmâm
hayvânda, cemâ’at yerde veyâ bunun tersi olmamak.
9 - İmâm ile
cemâ’at, yapışık olmıyan iki gemide bulunmamak.
10 - Başka
mezhebdeki imâma uyan cemâ’atin, kendi mezheblerine göre nemâzı bozan bir şeyin,
imâmda bulunduğunu bilmemesi lâzımdır. Meselâ, imâmdan kan akması veyâ başının
dörtde birinden az mikdârını mesh etmesi, Hanefî mezhebinde câiz olmadığından,
böyle yapdığı bilinen bir şâfi’î imâma uymak âlimlerin çoğuna göre câiz olmaz.
Bu kavl sahîhdir. Şâfi’î imâmdan kan akdığı görülse, sonra imâm bir zemân gayb
olup tekrâr gelse, buna uyulur. Çünki, o zemânda abdest almış olabilir. Hüsn-i
zan etmek iyidir. [Bu âlimlere göre, bir hanefînin, kaplama ve dolgu dişi
görülen şâfi’î imâma uymaması lâzımdır.] İbni Âbidînde ve Tahtâvînin (İmdâd)
hâşiyesinde ve Ahmed Hamevînin (Eşbâh) hâşiyesi, ikinci cild,
ikiyüzonyedinci sahîfesinde diyor ki, (Muhammed Hindüvânî ve ba’zı âlimler
dediler ki, nemâzı kendi mezhebine göre sahîh olan şâfi’î imâma uyulabilir).
(Nihâye) kitâbı, bu kavlin kıyâsa dahâ uygun olduğunu bildiriyor ve (bu
kavle göre, Hanefî mezhebinde câiz olmıyan bir hâli görülen şâfi’î imâma
uyulabilir) diyor. Bu kavlin de sahîh olduğu (Halebî-yi kebîr)de
yazılıdır. Mâlikîde de câizdir. Bu âlimlere göre, kaplama ve dolgusu görülen
mâlikî veyâ şâfi’î imâma uymak câiz olur. Hanefî mezhebinde olup da, kaplama ve
dolgusu olduğu için, İmâm-ı Mâlikin veyâ Şâfi’înin “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ”
mezhebini taklîd eden bir kimsenin, bu âlimlere göre, kaplama ve dolgusu olmıyan
hanefîlere de imâm olabileceği anlaşılmakdadır. Çünki bu kimse, mâlikî veyâ
şâfi’î mezhebindeki imâm gibidir. Ayrıca, kendi mezhebinin diğer şartlarına
uymakda, vitr nemâzını vâcib bilerek kılmakdadır. Kaplama veyâ dolgusu olup
olmadığını, varsa, mâlikîyi veyâ şâfi’îyi taklîd edip etmediğini sormak,
tecessüs etmek câiz değildir. Başka mezhebden olan imâm, hanefîdeki şartları da
gözetiyorsa, buna uymak yalnız kılmakdan, Hanefîye uymak, ona uymakdan dahâ
iyidir. [Dolgusu, kaplaması olan, imâmlık vazîfesi almamalıdır.]
Cemâ’at bir
kişi ise, imâmın sağ yanında hizâsında durur. Solunda durması mekrûhdur.
Arkasında durması da mekrûh olur. Ayağının topuğu, imâmın topuğundan ileri
olmazsa, nemâzı sahîh olur. İki ve dahâ çok kişi, imâmın arkasında durur.
Birincisi, imâmın tam arkasına, ikincisi birincinin sağına, üçüncüsü birincinin
soluna, dördüncüsü ikincinin sağına, beşincisi üçüncünün soluna... olarak
dururlar. İkinci, sonradan gelirse, arkaya durur. Birinci, nemâzı bozmadan
arkaya geçer. İmâm ileri gitmez. 68. ci maddede, 23. cü sıraya bakınız!
İmâm ile
cemâ’at arasında, iki safdan ziyâde alacak boş meydân veyâ büyük havuz
bulunursa, bunun gerisinde olanların uyması câiz olur ise de, yalnız kılması
mekrûh olur. Havuzun ve meydânın iki yanlarında cemâ’atin bulunması şart
değildir. Mescide bitişik açık ve kapalı yerler, odalar da böyledir. [Tahtâvî
İmdâd hâşiyesi.] İkinci kısm, 52. ci maddeye bakınız!
Abdest alan,
teyemmüm etmiş olana, ayakda kılan, oturarak kılana ve nâfile kılan, farz kılana
uyabilir. Dînini bilen bir imâm arayıp ona uymalıdır.
Mahalle
câmi’inde, ezân ve ikâmet okuyarak bir kerre cemâ’at ile nemâz kılınır. Yoldaki
câmi’lerde ve imâmı, müezzini olmıyan câmi’lerde, her cemâ’at için ayrı ayrı
ezân ve ikâmet ile kılınır. Cin imâm olur. Melek imâm olamaz. Çünki melek,
mükellef değildir. Melek, cin ve çocuk, bir de olsa, cemâ’at olur. Nâfile kılan
bir kişinin, farz kılana uyması ile cemâ’at sevâbı hâsıl olur.
Cemâ’at ile
kılmak vâcibdir diyenler de çokdur. Irâk âlimlerine göre “rahmetullahi teâlâ
aleyhim ecma’în”, vâcibi özrsüz bir kerre bile terk etmek günâh olur. Terk
etmeği âdet ederse, sözbirliği ile günâh olur. Sünneti terk ise, günâh olmaz.
Bir câmi’de cemâ’ati kaçıran kimsenin, başka câmi’de araması müstehabdır.
Hastanın,
felclinin, bir ayağı kesik olanın, yürüyemiyen ihtiyârın ve a’mânın cemâ’ate
gitmesi lâzım değildir. Yardımcıları, nakl vâsıtaları olsa da, lâzım değildir.
Yağmur, çamur, çok soğuk ve karanlık da, özrdür. Çok rüzgâr, yalnız gece özr
olur. Hırsız ve başka sebeble malı gitmek korkusu, fakîr olanın alacaklısından
korkusu, canı ve malı için zâlimden korkusu, abdest sıkışdırması, yolcunun nakl
vâsıtasını kaçırmak korkusu, hastaya bakmak, imrendiği yemeği kaçırmak korkusu,
fıkh bilgisini öğrenmeği kaçırmak korkusu, cemâ’ate gitmemek için özrdür. İmâmın
bid’at sâhibi olduğunu veyâ abdestin, guslün, nemâzın şartlarını gözetmediğini
bilmek de özrdür. Bu şartları dahâ çok bilenin ve gözetenin, başkalarından önce
imâm seçilmesi lâzımdır. Bundan sonra, tecvîd ile okuyan seçilir. Hâfız olması
şart değildir. Bunlar birkaç kişi ise, vera’ sâhibi olan seçilir. Vera’,
şübhelilerden kaçınmak demekdir. Bundan sonra, yaşı çok olan seçilir. Bundan
sonra, sıra ile, huyu, yüzü, nesebi, sesi, elbisesi güzel olan seçilir. Bunlar
birkaç kişi ise, aralarından malı, mevkı’i çok olan seçilir. Bunlar da benziyor
ise, mukîm müsâfire imâm olur. Seçimde uyuşulmazsa, çoğunluğun seçdiği imâm
olur. Dahâ üstünü varken, başkası seçilirse, çirkin olur. Fekat, günâh olmaz.
Emîr ve vâlî seçimi de böyledir. Halîfe seçiminde ise, en üstün olanı seçmemek
günâhdır. Bir evde, ziyâfetde, seçim aranmadan, ev sâhibi, ziyâfet sâhibi imâm
olur. Yâhud, imâmı bu seçer. Kirâcı, ev sâhibi demekdir. İstenmiyen kimsenin
imâm olması mekrûhdur.
Bid’at sâhibi
kimsenin imâm olması tahrîmen mekrûhdur. Ehl-i sünnet i’tikâdına uymıyan bir
inanış sâhibine (Mezhebsiz) denir. Mezhebsiz, eğer Kur’ân-ı kerîmde ve
hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmamış veyâ şübhe etmiş
ise, (Küfr) olur. Açık olarak bildirilmemiş şübheli olan delîlleri te’vîl
ederek yanlış ma’nâ vermiş ise, (Bid’at) olur. Dünyânın yaratıldığına
inanmamak, böyle gelmiş, böyle gider demek, küfrdür. Cennetde, mü’minlerin
Allahü teâlâyı göreceğine inanmamak bid’atdir. Fekat, nasslara yanlış anladığı
için inanmamak bid’at olur. (Böyle şey olmaz. Aklım kabûl etmez) diyerek tahkîr
ederse, yine kâfir olur. Bid’at hakkındaki hadîs-i şerîfler, (Hadîka) ve
(Berîka)nın başında ve fârisî (Eşi’at-ül-leme’ât)ın 125.ci
sahîfesinde mevcûddur. (Eşi’a)dekiler, (Mazheriyye) kitâbımıza da
nakl edilmişdir.Küfre sebeb olan birşey söylemedikçe ve yapmadıkça (Ehl-i
kıble)ye, ya’nî nemâz kılana (Kâfir) denmez. Fekat, Kur’ân-ı kerîmde
ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilen ve müslimânların asrlar boyunca inandığı
bir şeye uymıyan söz ve işde bulunan bir kimse, bütün ömrünce nemâz kılsa, her
ibâdeti yapsa da, buna (Kâfir) denir. Meselâ, Allahü teâlâ zerreleri,
yaprak sayısını, gizlileri bilmez dese, kâfir olur. Ebû Bekr ile Ömerden
“radıyallahü anhümâ” başka sahâbîyi, dînî bir sebeble kötüleyen, bid’at sâhibi
olur. Bir harâma mubâh diyen kimse, bir âyete veyâ hadîs-i şerîfe dayanarak,
samîmî söyliyorsa, kâfir olmaz. Nassa dayanmadan, keyfi için söylüyorsa, kâfir
olur. Ebû Bekr ile Ömerin hilâfete seçilmeleri haklı değildi demek, bid’atdir.
Hilâfete hakları yok idi demek küfrdür.
İmâmlık
şartlarını taşıyan bir kimse, ücret veyâ ma’âş karşılığı imâmlık yapıyorsa,
bunun arkasında kılmak câiz olduğuna fetvâ verilmişdir. Elhân ederek, mûsikî
perdelerine uyarak, tegannî eden ve nemâzı vaktinden evvel kıldıran imâm
arkasında kılınan nemâzı iâde etmek lâzım olduğu, (Halebî-i kebîr)
sonunda yazılıdır. [İmâmlık şartları bulunmıyan, mezhebsiz, dinde reformcu
olduğu bilinen imâmın yerine, Ehl-i sünnet i’tikâdında olan imâm ta’yîn edilmesi
için uğraşmalıdır.]
Cemâ’at istese
de, imâmın, farz kıldırırken kırâeti ve tesbîhleri sünnetden fazla okuması
tahrîmen mekrûhdur. Kadın imâm olup kadınlara nemâz kıldırması tahrîmen
mekrûhdur. Erkek olmadığı zemân, cenâze nemâzını cemâ’at ile kılmaları mekrûh
olmaz. Çünki, yalnız kılarsa, ilk kılan kadın farzı kılmış olur. Sonra
kılanlarınki nâfile olur. Cenâze nemâzını nâfile kılmak da mekrûhdur. Cenâze
nemâzını bir kerre kılmak farzdır. Cenâze nemâzında, kadın erkeklere imâm
olursa, erkekler tekrâr kılmaz. Çünki, yalnız kadının nemâzı kabûl olup, farz,
bir kişi ile yapılmış olur. Kadın, kadınlara imâm olursa, ilk safın ortasında
durur. İleri geçmesi günâh olur.
Evde, erkek,
mahremi olan kadınlara imâm olur. Yabancı kadınlara imâm olamaz. Çünki, halvet
olur. Eğer cemâ’at arasında, bir erkek veyâ imâmın mahremi kadın bulunursa,
yabancı kadınlar da cemâ’ate girebilir. Burada da, süt ve nikâh ile olan
mahremlerin, halvetde olduğu gibi, genc olmaları mekrûhdur. Mescidde halvet
hâsıl olmaz. Bir kadın, imâmın arkasında durur. Yanında durmaz. Erkek de var
ise, kadın erkeğin arkasında durup imâmla kılar.
Mescid-i
harâmda, imâmın Makâm-ı İbrâhîmde durması efdaldir. Oturanlara eziyyet vermemek
için câmi’e gelenin, ileri safa geçmemesi efdaldir. Farza başlanırken, öndeki
safdaki boş yere geçilir. Cenâze nemâzında, arkadaki saflar, öndeki saflardan
dahâ sevâbdır. İmâmı rükü’da bulan, rek’ati kaçırmamak için, son safda durur.
İleri saflara geçmez. Son safda yer yoksa, o rek’ati kaçırsa da, yalnız durmaz.
Birinci safda boş yer olup ikinci safda yoksa, ikinciyi yarıp birinciye geçilir.
Ön safa geçmek için, cemâ’atin önünden geçmek günâh olmaz.
Cemâ’at ile
kılan adam, aynı imâma uyan herhangi bir kadınla, bir rükn mikdârı bir hizâda
durursa ve aralarında kalın perde veyâ parmakdan kalın bir direk yâhud bir insan
sığacak kadar açıklık yoksa, erkeğin nemâzı bozulur. Bir safda kadın kılınca,
yalnız iki yanındaki ve tam arkasındaki üç erkeğin nemâzı bozulur. Arkasındaki
dokuz ayakdan uzak ise bunun bozulmaz. Aynı imâma uymayan bir kadının, erkekle
bir hizâda kılmaları mekrûhdur. Erkek, yanında, imâma uyacak bir kadını görünce,
geride durması için, eli ile işâret etmelidir. Geri gitmezse, kadının nemâzı
kabûl olmaz. Erkeğin nemâzı bozulmaz. Bir hizâda olan kadın, adam boyu yüksekde
veyâ aşağıda ise, zararı olmaz.
Rükü’ ve secde
yapamayan, yapana imâm olamaz. Nâfile kılan, farz kılana imâm olamaz.
(Elsağ)
olan kimse, elsağ olmayana imâm olamaz. Elsağ, sin harfini, se harfi okuyandır.
Başka harfleri doğru okuyamayan da, doğru okuyanlara imâm olamaz. Böyle
kimselerin, harfleri doğru söylemek için, gece gündüz çalışması farzdır. Çalışıp
da söyleyemezse, kendi nemâzı câiz olur. Çalışmazsa, kendi nemâzları fâsid olur.
Harfleri doğru okuyan bir imâma uyarak cemâ’at ile kılması mümkin iken, yalnız
kılarsa, harfi doğru okumadığı için, nemâzı yine kabûl olmaz. Doğru
söyleyemediği harf bulunmayan bir âyet varsa, bunu veyâ böyle birkaç âyet-i
kerîmeyi ezberlemesi ve nemâzlarda, bunları okuması lâzımdır. Doğru okuyabildiği
âyet-i kerîme var iken, bunu ezberlemeyip, söyleyemediğini okursa, nemâzı yine
kabûl olmaz. Fâtihayı her nemâzda okumak lâzım olduğundan, bunu güzel okumağa
çalışması lâzımdır. [Görülüyor ki, bir harf doğru söylenmezse, Kur’ân-ı kerîm
doğru olmuyor ve nemâz kabûl olmuyor. Radyo ve ho-parlör ile iletilen seslerde,
harfler doğru çıkmadığı için, bunlarla Kur’ân-ı kerîm okumak, dinlemek ve nemâz
kılmak doğru olmaz, kabûl olmaz. Suç olur. Günâh olur.]
Meste veyâ
sargıya mesh eden, bu uzvları yıkayana, farz kılan nâfile kılana imâm olur.
Bütün sünnetlerin ve terâvîhin de hep böyle olduğu, İbni Âbidînde yazılıdır.
Dört rek’at sünnet kılarken, farz kılan imâma uyan, nemâzı farz gibi kılar.
Üçüncü ve dördüncü rek’atlerde zamm-ı sûre okuması vâcib iken, şimdi nâfile
olur. Nâfile nemâz kılan, nâfile nemâz kılana imâm olur.
Farzı cemâ’at
ile kılacak kimse, niyyet ederken, (uydum hâzır olan imâma) diyerek de
kalbinden geçirmesi lâzımdır. İmâmla birlikde, yalnız kılar gibi kılınır. Ancak,
ayakda iken, imâm içinden okusa da, yüksek sesle okusa da, o hiçbir şey okumaz.
Yalnız, birinci rek’atde (Sübhâneke) okur. İmâmın arkasında Fâtiha
okumak, hanefîde tahrîmen mekrûhdur. Şâfi’îde farzdır. Mâlikîde, imâm yüksek
sesle okurken, tahrîmen mekrûh, sessiz okurken müstehabdır. İmâm, yüksek sesle
Fâtihayı bitirince, o yavaşça (Âmîn) der. Bunu yüksek sesle
söylememelidir. Rükü’dan kalkarken, imâm (Semî’ Allahü limen hamideh)
deyince, o yalnız (Rabbenâ lekel-hamd) der. Sonra eğilirken (Allahü
ekber) diyerek, imâmla birlikde secdeye yatar. Rükü’da, secdelerde ve
otururken, yalnız kılar gibi okur.
İmâmda nemâzı
bozan birşey bulunduğunu anlayan kimse, bu nemâzı tekrâr kılar. Bunu imâm
nemâzda hâtırlarsa yâhud nemâzda iken nemâzı bozan birşey hâsıl olursa, bunu
hemen cemâ’ate bildirir. Nemâzdan sonra anlarsa, o cemâ’atden olduklarını
hâtırladığına, söyliyerek, haber göndererek, yazarak bildirir. Haber alan, iâde
eder. Alamayan afv olur. Bir kavlde ve şâfi’îde imâmın cemâ’ate haber vermesi
lâzım değildir. Nemâz içinde imâmın abdesti bozulursa, hemen birisini
elbisesinden çekip yerine geçirmesi de câizdir. Sonra, dışarda abdest alıp
gelip, vekîline uyarak nemâzını temâmlar. Câmi’de abdest alırsa, vekîle lüzûm
olmaz. Vekîl bırakmayıp câmi’den çıkınca, cemâ’at birden fazla ise, nemâzları
fâsid olur.
Vitr nemâzı,
Ramezânda cemâ’at ile kılınır. Başka zemânda yalnız kılınır.
Regâib, Berât
ve Kadr nemâzlarını cemâ’at ile kılmak mekrûhdur. Regâib nemâzı, Recebin ilk
Cum’a gecesi kılınan nâfile nemâzdır. Hicretin dörtyüzsekseninde meydâna
çıkmışdır. Birçok âlimler, bunun çirkin bid’at olduğunu yazıyor. Çok kimsenin
kılmasına aldanmamalı, sünnet sanmamalıdır.
Farzı yalnız
kılan kimsenin yanında, o farzı cemâ’at ile kılmağa başlasalar, birinci rek’atde
secde etmedi ise, ayakda iken bir yana selâm vererek, nemâzı bozar. İmâma uyar.
Birinci rek’atin secdesini yapdı ise, dört rek’atli farzlarda, iki rek’ati temâm
kılıp selâm verir. Üçüncü rek’atin secdesini yapmadı ise, ayakda bir tarafa
selâm verip bozar ve cemâ’ate katılır. Üçüncü rek’atin secdesini yapdı ise, dört
rek’ati temâmlar. Sonra, imâma uyup, dört rek’at nâfile kılması iyi olur.
İkindiyi, böyle cemâ’at ile kılamaz. Sabâh ve akşam farzında birinci rek’atde
secde etdikden sonra da, nemâzı bozar. Fekat, ikinci rek’atin secdesini yapdı
ise, nemâzını temâmlar. Sonra imâmla nâfile kılmaz. Sünneti kazâ niyyeti ile
kılarken farza veyâ Cum’a hutbesine başlanırsa, nemâzı bozmaz. İki veyâ dört
rek’ate temâmlar. Öğle veyâ Cum’a sünnetinde iki rek’atde selâm veren, farzdan
sonra, iki dahâ kılarak, dörde temâmlar. Yeniden dört rek’at kılması, dahâ iyi
olur. Kazâ kılarken cemâ’ate başlanırsa, tertîb sâhibi olan bozmaz. Mâlikî
mezhebinde de böyledir.
Câmi’de olan
kimsenin, ezân okununca, bu nemâzı cemâ’at ile kılmadan, özrsüz dışarı çıkması
tahrîmen mekrûhdur. Belli bir câmi’ cemâ’atine devâm âdeti ise, oraya ve
mahallesi câmi’indeki cemâ’ate gitmesi ve hocasının veyâ başkasının dersini,
va’zını kaçırmamak için bunların câmi’indeki cemâ’ate ve iş yerindeki câmi’e
gitmesi özrdür. Farzı, cemâ’atden önce yalnız kılan da câmi’den çıkabilir. Fekat
yalnız kılması mekrûh olur. Bu özrlülerin hepsi, ikâmet getirilirken çıkamaz.
Farzı yalnız kılmış olan, öğle ve yatsı nemâzlarında, cemâ’at ile nâfile kılar.
Diğer üç nemâzı yalnız kılmış olanın, cemâ’at ile kılınırken bile, câmi’den
çıkması vâcib olur. Çünki, cemâ’ate uymamak büyük günâhdır. Sabâh sünnetini
kılmamış olan kimse, sünneti kılarsa, cemâ’at ile nemâzda oturmağı da
kaçıracağını anlarsa, sünnetini kılmaz. Hemen imâma uyar. Cemâ’at ile, ikinci
rek’atde oturabileceğini anlarsa, sünneti, câmi’in dışında sofada, çabuk kılar.
Sofa yoksa, içerde direk arkasında kılar. Böyle, boş yer yoksa sünneti kılmaz.
Çünki, cemâ’at ile kılınırken, nâfile nemâza başlamak mekrûhdur. Mekrûh
işlememek için sünneti terk etmek lâzımdır. [Mekrûh işlememek için, sabâh
nemâzının bile sünnetini terk etmek lâzım olunca, sünnetler yerine kazâ kılmak
lâzım olduğu buradan da anlaşılmakdadır.] Öğle ve Cum’a nemâzları cemâ’at ile
kılınırken gelen, birinci rek’ati kaçırmak korkusu varsa, sünneti kılmaz. Hemen
imâma uyar. Öğlenin sünnetini farzdan sonra kılar. Sabâh ve öğle cemâ’atini
kaçırmamak için sünnete başlayıp ve hemen selâm vererek, sünneti farzdan sonra
kazâ etmek doğru değildir. Çünki, özrsüz nemâz bozmak harâmdır. Bundan başka
sabâh farzından sonra nezr kılınmaz. Bozulan sünnetin tekrâr kılınması, nezr
kılmak kadar mühim değildir. Bozulan nâfileleri tekrâr kılmak vâcibdir. Bozulan
farzları tekrâr kılmak farzdır. [Uyûn-ül-besâir.] Çünki, nâfileye
başlanınca, bunu temâmlamak vâcib olur. Sabâh nemâzını kılamayan, o gün öğleden
önce, sünneti ile birlikde kazâ eder. Öğleden sonra, yalnız farzını kazâ eder.
Cum’a veyâ öğle farzına yetişen, ilk sünneti farzdan sonra kılar. Rükü’a
yetişemiyen, o rek’ati imâmla kılmış olmaz. İmâm rükü’da iken gelen, niyyet eder
ve ayakda tekbîr getirip, nemâza girer. Hemen rükü’a eğilip imâma uyar. Rükü’a
eğilmeden, imâm rükü’dan kalkarsa, rükü’a yetişmemiş olur. Bu rek’ate yetişmiş
sayılmaz ise de, secdeleri imâmla yapması lâzımdır. Yapmazsa, nemâzı bozulmaz.
Bir vâcibi terk etmiş olur. İmâm ayakda iken, imâma uyup imâmla birlikde rükü’a
eğilmiyen kimse, rükü’u imâmdan sonra yalnız yapıp, imâma secdede yetişirse câiz
olur. Fekat geç kaldığı için günâh olur. İmâmdan önce rükü’a eğilmek, secdeye
yatmak veyâ önce kalkmak, tahrîmen mekrûhdur. 67. ci maddenin 24. cü sayısına
bakınız!
[İmâmın
hareketlerine uymak lâzımdır. Sesine uymak şart değildir. İmâmı göremiyen, imâmı
görenlerin hareketlerine uyarsa, imâmın hareketlerine uymuş olur. İmâmın
tekbîrleri ve imâmı görenlerin hareketleri, imâmın hareketlerini gösterdikleri
için, bunlara uymak câiz olmakdadır. İmâmı görmiyenlerin, imâmın hareketlerini
görebilmeleri için, câmi’in muhtelif yerlerine televizyon koymağa ihtiyâc yokdur.
İmâmın sesini duymıyanların da, imâmı görenlerin hareketlerine ve müezzinlerin
seslerine uymaları lâzımdır. Bu kolaylıklar varken, câmi’lere televizyon ve ho-parlör
koymak, islâmiyyetin bildirdiğini beğenmeyip, kendi aklına göre ibâdet yapmak
olur. Bu ise bir müslimânın yapacağı şey değildir. Minârelere ho-parlör koymak
da böyledir.] İmâmın, son sünneti, farzı kıldığı yerde kılması mekrûhdur. Biraz
sağda veyâ solda kılar. Nemâzdan sonra, kıbleye karşı oturması da mekrûhdur. İlk
safda imâma karşı nemâz kılan yoksa, cemâ’ate karşı oturmalıdır. Nemâz kılan
varsa sağa veyâ sola dönmelidir. Cemâ’at için ve yalnız kılan için, bunlar
mekrûh değildir. Son sünneti başka yerde, hattâ evlerinde kılmaları dahâ iyi
olduğu (İmdâd)da, ezândan önce yazılıdır. Farz nemâzları kılınca, safları
bozmak müstehabdır.
(Mevkûfât)da,
vitr nemâzını anlatırken diyor ki:
(Beş şey’i
imâm yapmazsa, cemâ’at de yapmaz:
1 - İmâm kûnut
okumazsa, cemâ’at de okumaz.
2 - İmâm bayram
nemâzlarındaki tekbîrleri yapmazsa, cemâ’at de yapmaz.
3 - Dört
rek’atli nemâzın, ikinci rek’atinde oturmazsa, cemâ’at de oturmaz.
4 - İmâm secde
âyeti okuyup, secde etmezse, cemâ’at de etmez.
5 - İmâm
secde-i sehv yapmazsa, cemâ’at de yapmaz.
Dört şey’i
imâm yaparsa, cemâ’at yapmaz:
1 - İmâm ikiden
çok secde yaparsa, cemâ’at yapmaz.
2 - İmâm bayram
tekbîrini, bir rek’atde üçden çok yaparsa, cemâ’at yapmaz.
3 - İmâm cenâze
nemâzında, dörtden çok tekbîr yaparsa, cemâ’at yapmaz.
4 - Beşinci
rek’ate kalkarsa, cemâ’at kalkmaz. Berâber selâm verirler.
On şey’i
imâm yapmazsa, cemâ’at yapar. Bunlar:
1 - İftitâh
tekbîrinde el kaldırmak.
2 - Sübhâneke
okumak. İki imâm, cemâ’at de okumaz dedi.
3 - Rükü’a
eğilirken tekbîr getirmek.
4 - Rükü’da
tesbîh okumak.
5 - Secdelere
yatıp kalkarken tekbîr söylemek.
6 - Secdelerde
tesbîh okumak.
7 - Semi’
Allahü demezse, rabbenâlekelhamd denir.
8 -
Ettehıyyâtüyü sonuna kadar okumak.
9 - Nemâz
sonunda selâm vermek.
10 - Kurban
bayramında, yirmiüç farzdan sonra, selâm verir vermez, tekbîr okumakdır).
Mesbûk, ya’nî
imâma birinci rek’atde yetişemiyen bir kimse, imâm iki tarafa da selâm verdikden
sonra, ayağa kalkarak yetişemediği rek’atleri kazâ eder ve kırâetleri, birinci,
sonra ikinci, sonra üçüncü rek’at kılıyormuş gibi okur. Oturmağı ise, dördüncü,
üçüncü ve ikinci rek’at sırası ile, ya’nî sondan başlamış olarak yapar. Meselâ,
yatsının son rek’atine yetişen kimse, imâm selâm verdikden sonra, kalkıp,
birinci ve ikinci rek’atde Fâtiha ve sûre okur. Birinci rek’atde oturur,
ikincide oturmaz. (Umdet-ül-islâm)da (Fetâvâyı Attâbî)den alarak
diyor ki, (Mesbûk, ya’nî imâma birinci rek’atde yetişemiyen, imâm son rek’atde
otururken, Et-tehıyyâtüyü erken bitirse, imâm selâm verinciye kadar Kelime-i
şehâdeti tekrar tekrar okur. Süküt etmez. Nemâzda, okumak lâzım olan yerde,
süküt etmek harâmdır. Salevât da okumaz. Çünki, son rek’atde oturan salevât
okur. Birinci ka’dede salevât okursa, secde-i sehv lâzım olur. Ka’de-i ûlâda
Allahümme selli derse, nemâzı fâsid olur.). Mukîm, edâ ederken ve kazâ ederken
de, müsâfire uyabilir. [66. cı maddeye bakınız!]. Müsâfir, dört rek’atli olan
farzları edâ ederken, mukîme uyabilir. Yetişemediği rek’at olursa, imâm selâm
verdikden sonra dörde temâmlar. Çünki, mukîm imâma vakt içinde uyan müsâfirin
nemâzı değişerek, imâmın nemâzı gibi dört rek’at olur. Kazâyı iki rek’at kılması
lâzım olduğundan, mukîm imâma uyamaz. Çünki, oturması ve okuması farz olan,
nâfile olana uymuş olur. Mukîm olan müsâfir olana uyunca, nasıl kılacağı, 64. cü
maddede bildirilmişdir. Bir rek’ati kaçıran kimse, o nemâzı cemâ’at ile kılmamış
olur. Fekat, cemâ’at sevâbına kavuşur. Son rek’ati de kaçıran, imâma teşehhüdde
yetişirse, cemâ’at sevâbını kazanır. İftitâh tekbîrini imâmla birlikde
söylemenin ayrıca çok sevâbı vardır.
(Umdet-ül-islâm)da
diyor ki, (Cemâ’ate gelen, imâmı rükü’da görürse, ayakda tekbîr getirip, rükü’a
eğilir. Tekbîri eğilirken söylerse, nemâzı sahîh olmaz. Eğilmeden, imâm
kalkarsa, o rek’ate yetişmemiş olur).
Ey, insan
adını taşıyan varlık,
kendine gel,
uyan gafletden artık!
Se’âdet
yolun, göremezsen nâdân,
niye vermiş
sana, bu aklı Yezdân?
niçin geldin
fânî cihâna, böyle!
yalnız yimek
içmek için mi, söyle?
Bilirsin,
bir rûh da vardır insanda,
psikoloji
olayları meydanda.
Muhakkak,
dünyâya gelen, ölüyor,
o zemân
rûhlar, aceb n’oluyor?
İleriyi
görmek, elbet insanlık,
bunu sağlar
sanma, hıristiyanlık.
İslâmı
kötüler, onlar dâimâ,
İncîlde,
böyle mi söyledi Îsâ?
İslâmiyyeti
bilmiyorum dersin,
nasıl,
münevverlik iddiâ edersin?
Gençlik
geçdi, sanki tatlı bir rü’yâ,
bütün ömür
de, bir sâ’atdır güyâ,
İslâmı,
sanırım etmezsin teslîm,
anlamadan
hiç, verilir mi hüküm?
Din dersine
lüzûm yokmuş lisede,
böyle mi
söyleniyor, kilisede?
İslâmı
bilmediğin, pek âşikâr,
ki bunu
eyliyemezsin, hiç inkâr,
Ne olur, bir
din kitâbı okusan,
İnsanlığı
öğrenirsin, o zemân.
|