66 -
NEMÂZIN VÂCİBLERİ, SECDE-İ
SEHV
Fâtiha okumak,
Fâtihadan sonra bir sûre veyâ âyet okumak, zamm-ı sûreyi farzların birinci ve
ikinci rek’atlerinde, sünnetlerin her rek’atinde okumak, secdeleri birbiri
ardınca yapmak, ikinci rek’atde teşehhüd mikdârı oturmak, son rek’atde
otururken, (Ettehıyyâtü) okumak, rükü’da ve iki secdede ta’dîl-i erkân, [ya’nî
sübhânallah diyecek kadar hareketsiz durmak vâcib, dahâ çok durmak sünnetdir],
kavmede ve celsede tumânînet [sübhânallah diyecek kadar durmak], nemâz sonunda
esselâmü... demek, kunût düâsı okumak, imâmın, sabâh, Cum’a, bayram, terâvîh,
vitr nemâzlarında ve akşam ile yatsının ilk iki rek’atinde yüksek sesle okuması,
imâmın ve yalnız kılanın öğle ve ikindi farzlarında ve akşamın üçüncü, yatsının
üçüncü ve dördüncü rek’atlerinde hafîf sesle okumaları vâcibdir. (Bezzâziyye)de
diyor ki, (Hafîf sesle okuyanı bir iki kişinin işitmesi mekrûh olmaz. Sesli
okumak, çok kişinin işitmesi demekdir).
Nemâzın
vâciblerinden birini bilerek yapmamak, nemâzı bozmaz. Fekat günâh olur. Unutarak
yapmıyan, (Secde-i sehv) eder. Farzın ilk iki rek’atinde, (Zamm-ı
sûre)yi unutan, üçüncü ve dördüncü rek’atlerde okuyup, sonra secde-i sehv
yapar. Kırâeti unutduğunu rükü’da hâtırlarsa, hemen kalkıp kırâeti ve sonra
rükü’u yapar. Bir farzı ve vâcibi, vaktinden önce veyâ sonra yapan da, secde-i
sehv eder. Meselâ, zamm-ı sûrenin bir parçasını rükü’da okuyana, ettehıyyâtüden
sonra az birşey okuyarak, üçüncü rek’ati gecikdirene, imâm yüksek sesle okuyacak
yerde, hafîf sesle okursa ve hafîf sesle okuyacak yerde yüksek sesle okursa,
secde-i sehv yapmak lâzım olur. İmâmın yüksek sesle okuması vâcib olan yerleri,
yalnız kılanın yüksek sesle de, hafîf sesle de, okumaları câizdir. Birkaç kerre
secde-i sehv îcâb etse, bir kerre yapmak yetişir. İmâm ile berâber, cemâ’at de
secde-i sehv yapar. Cemâ’atden biri hatâ yaparsa, secde-i sehv yapmaz. Cemâ’ate,
birinci rek’atden sonra yetişen kimse, imâm ile secde-i sehv yapdıkdan sonra,
nemâzını temâmlar. Oturmağı unutup, üçüncü rek’ate kalkarken hâtırlayan bir
kimse, dizleri yerden ayrıldıkdan sonra ise, oturmaz, secde-i sehv eder. Son
rek’atde oturmayıp ayağa kalkarsa, secde etmeden hâtırladı ise, hemen oturur ve
oturmağı gecikdirdiği için, secde-i sehv eder. Secdeye inince hâtırladı ise,
farz nemâzı, nâfile şekline döner. Bir rek’at dahâ kılıp, altıncı rek’ate
oturarak temâmlar. Dördüncü rek’atde teşehhüd mikdârı oturup, selâm vermeden
beşinciye kalkarsa, secdeye yatmadan hâtırladı ise, oturup teşehhüdde
okumadıklarını okuyup selâm verir ve secde-i sehv yapar. Secdeye yatdı ise,
altıncı rek’ati de temâmlayıp, secde-i sehv yapar. Farzı temâm etmiş olur. İki
rek’ati de nâfile olur. Fekat, bu iki rek’at, öğle, akşam ve yatsının son
sünneti yerine geçmez denildi. Çünki, sünnetlere tahrîme tekbîri ile başlanır.
İmâm secde-i sehv yaparken de, câmi’e gelip, uymak câizdir. Secde-i sehvi bile
bile yapmıyan veyâ nemâzın vâciblerinden birini, meselâ Fâtiha okumağı, bilerek
terk eden kimsenin, o nemâzı tekrâr kılması vâcib olur. Tekrâr kılmazsa, fâsık
olur. Cum’a ve bayram nemâzlarında, imâmın secde-i sehvi yapmaması iyi olur.
Secde-i sehv
yapmak için, bir tarafa selâm verdikden sonra, iki secde yapıp oturur ve nemâzı
temâmlar. İki tarafa selâm verdikden sonra veyâ hiç selâm vermeden de, secde-i
sehv yapmak câizdir.
Bir kimse, kaç
rek’at kıldığını unutsa, bu şaşırması, ilk olarak başına geldi ise, selâm verip
nemâzı tekrâr kılmalıdır. Şaşırmak âdeti ise, düşünüp, çok zan etdiğine göre
kılar. Kuvvetli zan edemezse, az kıldığını kabûl ederek temâmlar. Nemâzı
kıldığında şübhe eden kimse, vakt çıkmadı ise, tekrâr kılar. Çıkdı ise kılmaz.
Kaç rek’at
kıldığını şaşırıp, nemâz içinde düşünmesi, sonraki rüknün veyâ vâcibin, bir rükn
zemânı kadar gecikmesine sebeb olursa, bu arada, âyet ve tesbîh okusa bile,
secde-i sehv lâzım olur. Nemâzın içindeki farzlara (Rükn) denir. Bir âyet
okumak, rükü’ ve iki secde, son rek’atde oturmak, birer rükndür. Düşünmek, farzı
veyâ vâcibi gecikdirince, secde-i sehv lâzım oluyor. Meselâ, son rek’atde
oturunca düşünürse, selâm vermesi gecikirse, secde-i sehv lâzım olur. Fazla
okuduğu salevât ve düâ, sünnet olarak değil, düşünce, dalgınlık sebebi ile
olduğu vakt, vâcibin gecikmesi suç oluyor. Başka bir nemâzı kılıp kılmadığını
veyâ dünyâ işlerinden herhangi birini düşünürse, bir rüknün gecikmesine sebeb
olsa bile, secde-i sehv lâzım olmaz. Nemâz bitdikden sonra, kaç rek’at
kıldığında şübhe ederse, buna vesvese denir. Buna ehemmiyyet vermez. Nemâzdan
sonra, bir âdil müslimân, yanlış kıldın derse, tekrâr kılması iyi olur. İki âdil
kimse söylerse, tekrâr kılması vâcib olur. Âdil olmazsa, sözünü dinlemez. İmâm
doğru, cemâ’at ise, yanlış kıldık derse, imâm kendine güveniyorsa veyâ bir
şâhidi olursa, tekrâr kılınmaz.
Bir şeyin vâcib
veyâ bid’at olmasında şübhe edilse, bu şeyi yapmak iyi olur. Bid’at ile sünnet
arasında şübhe olsa, yapmamak lâzım olur. [Madde 54’e bakınız!]
İftitâh
tekbîrini söyledi mi, abdesti var mı, elbisesi temiz mi, başına mesh etdi mi
şübhe ederse, ilk olarak şübhe etdi ise, nemâzı bozup tekrâr kılar. Abdest
almaz. Elbisesini yıkamaz. Her zemân şübhe ediyorsa, nemâzı bozmaz, temâmlar.
SALÂT-İ VİTR
- (Mevkûfât)da
diyor ki, (İmâm-ı a’zam “rahmetullahi aleyh” Vitr nemâzı vâcibdir buyurdu. İki
imâm ise, sünnetdir dedi. [Mâlikî ve şâfi’î mezheblerinde de sünnetdir.] Buna
ezân ve ikâmet okunmaz. Üçüncü rek’atde rükü’a eğilmeden önce, her zemân, arabî
bir düâ okumak vâcibdir. Vaktinde kılmıyanın kazâ etmesi lâzımdır. Vitr diye
niyyet de lâzımdır. Vitr nemâzı, üç rek’atdir. Üçüncü rek’at bitince selâm
verilir. Üç rek’atde de Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur. Üçüncü rek’atde, zamm-ı
sûre okudukdan sonra, iki el, iki yana salıverilmeden, doğruca kulaklara
kaldırılarak (Allahü ekber) denir. Sonra eller, iki yana salıverilmeden, doğruca
bağlanır. Hemen iki Kunût düâsını okumak vâcibdir. Bu (Kunût düâları)nı
bilmiyen kimse, üç kerre istiğfâr okur. Meselâ (Allahüm-magfir lî) der. Yâhud
bir kerre (Rabbenâ âtinâ...) âyetini sonuna kadar okur. Vitr nemâzından başka
nemâzlarda Kunût düâsı okunmaz. Vitr nemâzı, yalnız Ramezânda cemâ’at ile
kılınır. Ramezânda yatsının farzını cemâ’at ile kılmıyanlar, toplanıp da,
Terâvîhi ve Vitri cemâ’at ile kılamazlar. Çünki, Terâvîh, yatsının cemâ’ati ile
kılınır. (Hindiyye)de diyor ki, (Farzı yalnız kılan, Terâvîhin cemâ’atine
katılır. Kaçırdığı rek’atlerini temâmlar. Terâvîhi cemâ’at ile kılmıyan, farzı
kıldığı imâm ile Vitri kılabilir. Vitri cemâ’at ile kıldıkdan sonra, başka
câmi’e giden, imâm farzı kılıyorsa farza, Terâvîhi kılıyorsa, buna niyyet
ederek, imâma uyarsa, bir kavle göre sahîh olur. Terâvîh kılındığını anlarsa,
bir kenârda farzı kılıp, sonra imâma uyar. İmâm, rükü’a çabuk eğilirse, (Sübhâneke)yi
çabuk okuyup veyâ yarıda bırakıp imâma rükü’da yetişmelidir. Kunûtu unutan,
rükü’dan sonra okumaz. Nemâzın sonunda, secde-i sehv yapar. İmâm, Kunût
okumazsa, cemâ’at da okumaz. Şâfi’î imâm, sabâh nemâzında, rükü’dan kalkınca,
Kunût okurken, buna uymuş olan Hanefî kimse, Kunût okumaz. Ayakda bekler. Vitr
nemâzını gece yarısından sonra kılmak çok sevâb ise de, uyanamayan, yatsının son
sünnetinden sonra, yatsı ile birlikde, erken kılmalıdır). Vitri yatsının
farzından evvel kılmak sahîh olmaz. Çünki, ikisi arasında tertîb, İmâm-ı a’zama
göre vâcibdir. Unutarak evvel kılan, Vitri iâde etmez. İki imâma göre, Vitr
yatsıya tâbi’dir. Yatsıdan evvel kılanın i’âde etmesi lâzımdır.
SECDE-İ
TİLÂVET -
Kur’ân-ı kerîmde, ondört yerde, secde âyeti
vardır. Bunlardan birini okuyanın veyâ işitenin, ma’nâsını anlamasa da, bir
secde yapması vâcibdir. Başkasının okuduğu yerde bulunan, fekat işitmiyen kimse,
secde etmez. Secde âyetini yazan, heceliyen, secde yapmaz. Tercemesini okuyan
veyâ işiten, bunun secde âyeti olduğunu anlarsa, secde yapar.
Nemâz
kılması farz olan kimselerin, tilâvet secdesi işitince, secde yapmaları vâcib
olur. Bunun için, secde âyetini işiten cünübün ve serhoşun da, abdest aldıkları
zemân secde etmeleri lâzımdır. Serhoş, çok içmiş, aklı gitmiş ise, kendi
okuyunca da, işitince de, secde etmesi vâcib olmaz. Uyuyan ve bayılmış veyâ deli
okuyunca, işitenlerin secde etmesi vâcib olur denildi. Fekat, bunların ve kuşun
okuması ile secde edilmemesi doğrudur. Çünki, bunların okuması, hakîkî, doğru
tilâvet, okumak değildir. Hakîkî okumak demek, (Kur’ân-ı kerîm)i okumakda
olduğunu anlıyarak okumakdır. Çocuk, yapdığını anlıyacak yaşda ise, okuması ile,
işitenlerin secde etmesi lâzım olur. Dahâ küçük yaşda ise lâzım olmaz. Delinin
nemâz kılmaması için altı nemâz vakti, oruc tutmaması için, gece ve gündüz bir
ay, zekât vermemesi için, bir yıl aralıksız deli olması lâzımdır. Fekat, zemânı
ne olursa olsun, deli iken okursa, secde lâzım olmaz. Aklı başında iken okursa
secde lâzım olur. Dağlardan, çöllerden ve başka yerlerden aks edip, yansıyıp
geri gelen sedâyı işitenlerin ve kuşdan işitenlerin secde etmesi vâcib olmaz.
Secde âyeti hece hece okununca ve yazılınca da secde yapılmaz. Kâfirin
okuduğunu işiten müslimânların secde etmesi vâcib olur. (Dürr-ül-müntekâ)da
diyor ki, (İnsan sesi olması lâzımdır). Radyodan işitilen sesin, insan sesi
olmadığı, hâfızın sesine benziyen, cansız âlet sesi olduğu, ikinci kısmın
ellinci maddesinde bildirilmişdir. Bunun için, (El-fıkh-u alel-mezâhib-il
erbe’a)da da diyor ki, (Fonografda [gramafonda, teybde ve radyoda] okunan
secde âyeti işitenin, tilâvet secdesi yapması vâcib olmaz.)
Tilâvet secdesi
yapmak için, abdestli olarak, kıbleye karşı ayakda durup, elleri kulaklara
kaldırmadan (Allahü ekber) diyerek secdeye yatılır. Üç kerre (Sübhâne
rabbiyel-a’lâ) denir. Sonra (Allahü ekber) deyip ayağa kalkınca,
secde-i tilâvet temâm olur. Önce niyyet etmek lâzımdır. Niyyetsiz kabûl olmaz.
Nemâzda okuyunca, hemen ayrıca rükü’ veyâ bir secde yapıp ayağa kalkar.
Okumasına devâm eder. Secde âyetini okudukdan iki üç âyet sonra nemâzın rükü’una
eğilirse ve tilâvet secdesine niyyet ederse, nemâzın rükü’ veyâ secdeleri,
tilâvet secdesi yerine geçer. Cemâ’at ile kılan ise, imâm secde âyeti okuyunca,
imâmın okuduğunu işitmese de, imâmla birlikde, ayrıca bir rükü’ ve iki secde
yapar. Cemâ’atin rükü’da niyyet etmesi lâzımdır. Nemâz dışında, sonraya da
bırakılabilir. Cünüb, abdestsiz ve serhoş olanın da temizlendikden sonra
yapmaları lâzımdır. Hâid kadın işitince, secde etmesi vâcib olmaz. Bir oturumda
bir secde âyetini birkaç def’a okuyan ve işiten, hepsi için bir secde eder.
Muhammed aleyhisselâmın ism-i şerîfini söyleyince veyâ işitince, salevât okumak
da böyledir. Bir meclisde iki secde âyeti okunursa, iki secde lâzım olur. Nemâz
kılarken, dışardan secde âyeti işiten, nemâzdan sonra secde eder. Nemâz kılması
harâm olan üç vaktde secde-i tilâvet yapmak câiz değildir.
(Dürr-ül-muhtâr)da
ve (Nûr-ül-îzâh)da secde-i tilâvet sonunda diyor ki, (İmâm-ı Nesefî
“rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kâfî) kitâbında buyuruyor ki, bir kimse
hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak, ondört
secde âyetini [ezberden, ayakda] okuyup, herbirinden sonra, hemen yatıp secde
ederse, Allahü teâlâ, o kimseyi o derd ve belâdan korur). Son secdeden kalkınca,
ayakda ellerini ileri uzatır. Kendinin veyâ bütün müslimânların dünyâ ve
dinlerine gelen belâdan, sıkıntıdan kurtulmaları, korunmaları için düâ eder.
(Şükr
secdesi)
de, tilâvet secdesi gibidir. Kendisine ni’met gelen veyâ bir derdden kurtulan
kimsenin, Allahü teâlâ için secde-i şükr yapması müstehabdır. Secdede önce,
(Elhamdülillah) der. Sonra, secde tesbîhini okur. Nemâzdan sonra şükr
secdesi yapmak mekrûhdur. (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye) birinci cild, 124. cü
mektûbda da yazılıdır. Câhillerin sünnet veyâ vâcib sanacağı mubâhları yapmak
da, tahrîmen mekrûhdur. (Bid’at) hâsıl olmasına sebeb olur.
(Redd-ül-muhtâr)da
vitr nemâzını anlatırken diyor ki, (İnanması da, yapması da farz olan emrlere
(Farz) denir. Farz olduğuna inanmıyan, kâfir olur. Yapmıyan, tevbe etmezse,
Cehennem azâbı çeker. İnanması farz olmayıp, vâcib olan, yapması farz olan
emrlere (Vâcib) denir. Vâcib olduğuna inanmıyan kâfir olmaz. Vâcibi
yapmıyan da, tevbe etmezse, Cehennemde azâb çeker. Vâcibin, ibâdet olduğuna,
yapılması lâzım olduğuna inanmıyan kâfir olur. Çünki, vâcib olduğu, sözbirliği
ile ve zarûrî olarak bildirilmişdir. Kur’ân-ı kerîmde (Kat’î delîl) ile,
ya’nî açıkca bildirilmiş ve sözbirliği ile anlaşılmış emrlere farz denir. Kur’ân-ı
kerîmde (Şübheli delîl) ile, ya’nî açık olmıyarak bildirilmiş veyâ bir
sahâbînin bildirmesi ile anlaşılmış olan emrlere vâcib denir.
Ahkâm-ı
islâmiyyeyi bildiren delîller, vesîkalar dörtdür: Sübûtü ve delâleti kat’î
olanlar. Açık anlaşılan âyetler ve tevâtürle, ya’nî sözbirliği ile bildirilmiş
açıkca anlaşılan hadîsler böyledir. İkincisi, sübûtü kat’î olup, delâleti zannî
olanlar. Açıkca anlaşılamıyan âyetler böyledir. Üçüncüsü, sübûtü zannî, delâleti
kat’î olanlar. Bir sahâbînin bildirdiği açık hadîsler böyledir. Dördüncüsü,
sübûtü de, delâleti de zannîdir. Bir sahâbînin bildirdiği, açık anlaşılamıyan
hadîsler böyledir. Birincisi, farz ile harâmları, ikincisi ve üçüncüsü, vâcib
ile tahrîmen mekrûhu, dördüncüsü, sünnet ile müstehabı ve tenzîhî mekrûhu
bildirir. Bir sahâbînin haberini veyâ kıyâsı te’vîlsiz red etmek (Bid’at)dir.)
Gelin nemâz kılalım, kalbden pası silelim,
Allaha yaklaşılmaz, nemâz kılınmadıkca!
Nerde nemâz kılınır, günâhlar hep dökülür,
İnsân, kâmil olamaz, nemâzı kılmadıkca!
Kur’ân-ı kerîmde Hak, nemâzı çok medh etdi,
dedi sevmem kişiyi, nemâzı kılmadıkca!
Bir hadîs-i şerîfde: Îmânın alâmeti,
insanda belli olmaz, nemâzın kılmadıkca!
Bir nemâzı kılmamak, ekber-i kebâirdir,
tevbe ile afv olmaz, kazâsın kılmadıkca!
Nemâzı hafif gören, îmândan çıkar hemân,
müslimân olamaz o, nemâzın kılmadıkca!
Nemâz kalbi temizler, kötülükden men’eder,
münevver olamazsın, nemâzın kılmadıkca!
|