| 
 
67 - 
 
NEMÂZI BOZAN ŞEYLER 
Aşağıdaki 
yazılar, (Dürr-ül-muhtâr)dan terceme edilmişdir: 
Nemâzı 
bozan şeylere, (Müfsidleri) denir. İbâdetlerin fâsid ve bâtıl olması aynı 
şeydir ve bozulması demekdir. Mu’âmelâtda ise, aynı şey değildir. Nemâzın 
müfsidlerinden otuzbir adedini aşağıda bildiriyoruz: 
1 - Konuşmakdır. 
Bir kelime de nemâzı bozar. Bilerek, bilmiyerek, zorla, unutarak söylemek, hep 
bozar. Yalnız, birinci oturuşda, ikinci oturuş sanarak selâm söylemek, nemâzı 
bozmaz. Nemâzı iki rek’at sanarak veyâ ayakda (esselâmü) derse, bozulur. 
Başkasının selâmına, her sûret ile cevâb söylemek bozar. 
2 - Boğazından, 
özrsüz, öksürür gibi ses çıkarmak nemâzı bozar. Kendiliğinden olursa bozmaz. 
Okumağı kolaylaşdırmak için yaparsa, zararı olmaz. 
3 - Kur’ân-ı 
kerîmde ve hadîs-i şerîfde bulunmıyan düâları okumak, bozar. (Dürr-ül-muhtâr)da, 
(Selâm vermeden önce okunacak düâ arabî olmalıdır. Nemâzda başka dil ile düâ 
etmek harâmdır) diyor. İbni Âbidîn burada (İmâm-ı Ebû Yûsüf ve Muhammed, 
arabîden başka dil ile kılınan nemâz sahîh olmaz, dediler. İmâm-ı a’zamın 
“rahmetullahi aleyhim” da sonraki ictihâdı böyledir.) buyurmakdadır. 
4 - Ah, of gibi 
inlemek bozar. 
5 - Uf diye 
sıkıntıyı bildirmek bozar. 
6 - Ağrı, 
üzüntü sebebi ile, sesle ağlamak bozar. Sessiz gözyaşı ile veyâ Cenneti, 
Cehennemi hâtırlayıp sesle ağlarsa, bozulmaz. Hasta, elinde olmıyarak ah, of der 
ve ağlarsa bozulmaz. 
7 - Aksırıp 
(Elhamdülillah) diyene (Yerhamükallah) demek bozar. Nemâzın dışında 
hemen cevâb vermek üç kerre farz-ı kifâye, fazlası müstehabdır. 
[Rıyâd-un-nâsihîn.] 
8 - Kötü habere
(İnnâ lillah ve...) demek bozar. Bunu, nemâz kılmıyorken söylemek, 
sünnetdir. 
9 - Allahü 
teâlânın, Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” ismlerini işitince (Celle 
celâlüh) ve (Sallallahü aleyhi ve sellem) demek bozar. İsmlerini 
nemâz dışında söyleyince, işitince, yazınca bunları söylemek ve yazmak, 
birincisinde vâcib, tekrârında müstehabdır. 
10 - İmâmdan 
başkasının düâsına âmîn demek bozar. [Bunun için, imâm ho-parlör ile kıldırsa,
(Veladdâllîn) dediği zemân, (Âmîn) diyenlerin nemâzları bozulmak 
tehlükesi vardır. Çünki, ho-parlörden çıkan ses, imâmın sesi değildir. Elektrik 
te’sîri ile hâsıl olan, mıknâtis kuvvetlerinin titretdiği demir levhanın, husûle 
getirdiği başka bir sesdir. İnsanın sesinden meydâna gelen böyle seslerin, çok 
benziyor, ayırd edilemiyor ise de, o insanın sesi olmadığı, kitâbımızın ikinci 
kısmında, elliikinci maddede uzun bildirilmişdir.] İmâm Fâtihayı bitirince, 
cemâ’atin ve imâmın yüksek sesle âmîn demeleri mekrûhdur. Hafîf söylemelidir. 
11 - Başkasının 
sözü ile yerini değişdirmek veyâ yanına gelene, onun sözü ile yer açmak bozar. 
Fekat, biraz sonra, kendiliğinden hareket ederse bozmaz. 
12 - İmâmından 
başkasının yanlışını çıkarmak bozar. 
13 - Az da 
olsa, unutarak da olsa, dışardan alarak yimek, içmek bozar. Diş arasında kalmış, 
nohuddan küçük şeyi yutmak bozmaz. Orucu da bozmaz. Ağzındaki ufak bir şeyi üç 
kerre çiğnemek veyâ eritip yutmak, nemâzı bozar. 
14 - Kur’ân-ı 
kerîme veyâ kâğıda bakıp, öğrenerek okumak bozar. Çünki, başkasından öğrenmek 
demekdir. İmâm-ı Muhammed ve Ebû Yûsüf, mekrûh olur. Kitâblı kâfirlere benzemeği 
düşünmezse, mekrûh da olmaz dediler. 
Bir yazıya, [birşeye 
veyâ dıvardaki resmine] bakıp, anlamak bozmaz. Anlayınca mekrûh olur. Bakmayıp 
gözüne rastlarsa, mekrûh olmaz. 
[Kâfirlerin 
âdetlerini yapmak, onlara benzemek niyyeti ile olmazsa ve harâm veyâ kötü 
âdetler değilse, fâideli şeyler ise, câiz olur. Onlar gibi yimek, içmek 
böyledir. Onlara uymak için olur veyâ harâm veyâ fenâ şeyler ise, harâm olur. 
(Uyûn-ül 
besâir)de 
diyor ki, (İnsan resmi veyâ heykeli yapıp, bu insanda ülûhiyyet sıfatlarından 
birinin bulunduğuna inanarak veyâ bunun kâfir olduğunu bilerek, bunların 
karşısında, hurmet, ta’zim bildiren birşey söylese veyâ yapsa, meselâ secde 
etse, yehûdîlerin ve nasârânın bağladıkları Zünnâr denilen kuşağı ve onların 
dinlerine mahsûs şeyleri kullansa, kâfir olur. Kâfirlere mahsûs olan şeyleri 
harbde hîle olarak kullanırsa, kâfir olmaz). Allahü teâlâya mahsûs olan 
sıfatlara ülûhiyyet sıfatları denir. Canını, malını, rızkını kurtaracak kadar 
kullanması özr olur. Dahâ fazlası küfr olur. Akâid ve fıkh kitâblarının çoğunda, 
meselâ (Dürer)in nikâhdan önceki faslında diyor ki, (Bir kimse, kalbi 
îmân ile dolu olduğu hâlde, küfre sebeb olan birşeyi, zarûret olmadan, ya’nî 
istiyerek söylerse, kâfir olur. Kalbindeki îmânın fâidesi olmaz. Çünki, bir 
kimsenin kâfir olduğu sözünden anlaşılır. Küfre sebeb olan şeyi söyleyince, 
insanlar arasında da, Allahü teâlâ yanında da kâfir olur). İş ve giyim ile hâsıl 
olan (Küfr-i hükmî)nin de böyle olduğu, (Şerh-i mevâkıf)ın altıncı 
mevkıf, üçüncü mirsadında yazılıdır]. 
Kâfirlerin 
ibâdetlerini, ibâdet olarak yapmak, meselâ kiliselerinde çaldıkları org gibi 
çalgıları ve çanları câmi’lerde çalmak ve islâmiyyetin kâfirlik alâmeti saydığı 
şeyleri, zarûret, cebr olmadan kullanmak küfr olur. Îmânı giderir. [İkinci 
kısmda, 72. ci maddenin sonuna bakınız!]. 
15 - Nemâzdan 
olmıyan fazla hareketler, nemâzı bozar. Rükü’u, secdeleri çok yapmak ve abdest 
almağa gitmek bozmaz. Akreb, yılan öldürmek gibi özrlü çok hareketler de bozmaz. 
[Mekrûhların onyedincisine ve yirmialtıncısına bakınız!]. Bir elin hareketi 
üçden az olursa bozmaz. İki el ile bir hareket de, bozar denildi. Nemâz içindeki 
tekbîrlerde, elleri kulaklara kaldırmak bozmaz, mekrûhdur. 
16 - Necs yerde 
durmak ve secde etmek bozar. Necs yere temiz şey sererse, bozmaz. Giyilmiş olan 
ayakkabı, elbise, insanın derisi demekdir. Palto ucunu pis yere getirip secde 
edilemez. Paltoyu çıkarıp da sermelidir. [Necâset bulaşmış ayakkabı ile cenâze 
nemâzı kılınmaz.] 
17 - Bir rüknde, 
üç kerre sübhânallah diyecek kadar avret yeri açılırsa veyâ derisinde, 
elbisesinde nemâzı bozacak kadar necâset olursa veyâ imâmın önüne geçerse veyâ 
[aynı imâma uymuş olan] kadınla bir hizâda olursa bozulur. Bunları kendi 
yaparsa, derhâl bozulur. [Yetmişinci maddede cemâ’at ile nemâza bakınız!]. 
18 - Necs yere, 
renk, koku, nem geçiren şey serip üzerinde kılmak bozar. Geçirmezse, bozmaz. 
Fazla toprak örtüp kılınca bozmaz. 
19 - Özrsüz, 
göğsünü kıbleden çevirince hemen bozar. Yüzünü, başka uzvunu çevirmek bozmaz, 
mekrûh olur. Elinde olmıyarak çevrilince, bir rükn devâm ederse, bozar. Kıbleye 
karşı bir saf (bir buçuk metre) yürüyünce bozulmaz. Kıbleye karşı değilse veyâ 
kıbleye karşı devâmlı olarak dahâ çok yürürse, bozulur. Bunun için, yürüyerek 
nemâz kılmak câiz değildir. 
20 - Öpülen 
veyâ şehvet ile tutulan kadının nemâzı bozulur. 
21 - Kalbinden 
irtidâd edenin nemâzı bozulur. [Ya’nî, falanca şey olursa, falancanın sözü doğru 
çıkar ve Kur’ân-ı kerîm (hâşâ) doğru olmaz, derse veyâ bir kız, bir kâfirle 
evlenmeğe karâr verirse, hemen kâfir olurlar.] İlerde kâfir olmağa niyyet eden 
ve küfre sebeb olan şeye inanan hemen mürted olur. 
22 - Nemâzda 
iken, abdestini, guslünü bozacak birşey yapmak harâmdır. Son rek’atde teşehhüd 
mikdârı oturmadan önce yaparsa, nemâzı hemen bozulur. Teşehhüd mikdârı 
oturdukdan sonra yaparsa, nemâzı temâm olur. Teşehhüd mikdârı oturmadan evvel, 
abdesti kendiliğinden bozulursa, hemen gidip tâzeleyip, nemâzına devâm edebilir 
ise de, başdan kılması efdaldir. [Tekrâr bozulursa veyâ abdest almak güç olursa, 
nemâza dururken mâlikî mezhebini taklîd eder. Mâlikî mezhebinde, hastaların, 
ihtiyârların nemâzları bozulmaz.] Teşehhüd mikdârı oturdukdan sonra 
kendiliğinden bozulursa, hemen abdest alıp vâcib olan selâmı verirse, yâhud 
abdest almayıp, nemâzı bozan birşey yaparsa, meselâ selâm verirse, nemâzı temâm 
olur. 
23 - Bir rüknü 
terk eden, bu rüknü nemâz içinde îfâ etmezse, bozulur. 
24 - İmâm bir 
rükne başlamadan önce, bu rükne başlayıp bitirenin bozulur. Fekat, imâm 
sonradan, o rükne başlayıp berâber bitirirlerse veyâ imâm başlamadan, o vaz 
geçip, imâm, bu rükne başlayınca, bu rüknü tekrâr imâmla birlikde yaparsa, 
bozulmaz ise de, mekrûh olur. İmâm bir rüknü bitirdikden sonra, bu rükne 
başlıyanın nemâzı kabûl olur. 
25 - İmâma 
birinci rek’atde yetişemiyen kimseye (Mesbûk) denir. Mesbûk, teşehhüd 
mikdârı oturup, imâm selâm vermeden, ayağa kalkdıkdan ve kaçırdığı rek’atin 
secdesini yapdıkdan sonra, imâmın secde-i sehv yapdığını görerek, imâmla 
birlikde secde-i sehv yaparsa, nemâzı bozulur. İmâma uymayıp, nemâzını 
temâmladıkdan sonra, secde-i sehvi kendi yapar. Ayağa kalkmış, fekat secde 
yapmamış ise, oturup imâm ile secde-i sehv yapması vâcib olur. 
26 - Secdeyi 
unutan kimse, rükü’da veyâ secdede hâtırlarsa, rükü’dan hemen, secdeden ise, 
oturdukdan sonra yatarak o secdeyi yapar ve rükü’ ve secdeyi i’âde eder. Sonra 
secde-i sehv yapar. Yâhud, bu hâtırladığı ve son oturuşda hâtırladığı secdeyi 
son oturuş arasında veyâ sonunda yapar ve tekrâr oturarak tehıyyâtı okur ve 
secde-i sehv yapar. Tekrâr oturmazsa, nemâzı bozulur. 
27 - Uyuyarak 
kıldığı rüknü tekrâr etmezse, bozulur. 
28 - Nemâz 
içindeki tekbîrlerde (Allahü) derken, başdaki hemzeyi uzatırsa nemâz bozulur. 
Nemâza dururken uzatırsa, nemâza başlaması sahîh olmaz. 
29 - Tegannî 
ile okumak, ma’nâyı bozarsa, nemâzı da bozar. Tegannî, mûsikî perdelerine uymak 
için harekeleri uzatmak demekdir. Meselâ, (Elhamdû lîllahî râbbil) diye uzatmak, 
ma’nâyı bozuyor. Bunun gibi, müezzinlerin (Râbbenâlekelhâmd) demeleri de 
bozuyor. Çünki, Râb, üvey baba demek olup, (Allahımıza hamd ederiz!) yerine 
(Üvey babamıza hamd ederiz!) oluyor. Ma’nâ değişmezse, nemâz bozulmaz. Fekat 
elif, vav, yâ sadâlı harflerini çok uzatırsa, ma’nâ değişmese de, nemâz bozulur. 
Görülüyor ki, tegannî, kelimenin ma’nâsını değişdirmezse ve harfler, iki harf 
kadar uzamazsa, yalnız sesi güzelleşdirip kırâeti süslerse, câiz olur. Hattâ, 
nemâz içinde de, nemâz dışında da, müstehab olur. 
Ebüssü’ûd 
efendi fetvâsında diyor ki, (İmâm, amel-i kesîr oluncıya kadar tegannî ederse, 
yâhud üç harf ziyâde ederse, nemâzı  fâsid olur. Tegannî, ırlamakdır, sesini 
hançeresinde terdîd edip, ya’nî tekrârlayıp dürlü sesler çıkarmakdır). 
30 - Zellet-ül-kâri 
(yanlış okumak) bozar. Hatâ, dört şeklde olabilir: Birinci şekl i’râbda hatâdır. 
Ya’nî harekelerde ve sükûnde olabilir. Meselâ şeddeyi hafîf okur veyâ medleri 
[uzunları] kısa okur veyâ bunların aksini yapar. 
İkinci şeklde, 
harflerde olur: Harfin yerini değişdirir veyâ harf ilâve eder, yâhud azaltır. 
Veyâhud harfi ileri geri alır. 
Üçüncü hatâ, 
kelimelerde ve cümlelerde olur. Nihâyet, vakf ve vaslde hatâ olur. Ya’nî duracak 
yerde durmaz, geçer. Geçecek yerde durur. Bu dördüncü şekl hatâda, ma’nâ değişse 
de, bozulmaz. 
İlk üç şeklde, 
ma’nâyı değişdirip, küfre sebeb olacak ma’nâ hâsıl olursa, nemâzı bozar. Yalnız, 
cümlenin yerini değişdirdiği zemân, arada durursa, bozmaz. Hâsıl olan ma’nâ 
küfre sebeb olmazsa, Kur’ân-ı kerîmde benzeri yoksa, nemâz yine bozulur. Gurâb 
yerine gubâr demek ve Rabbinnâs yerine Rabinâs demek ve zallelnâ yerine zalelnâ 
demek ve emmâretün yerine emâretün demek ve (amile sâlihan ve kefere fe lehüm 
ecrühüm) diyerek (ve kefere) kelimesini eklemek ve mesânî yerine mesânîne demek 
ve essırâtallezîne demek ve bir kavle göre, iyyâ kena’büdü demek [ya’nî bir 
kelimeyi ayırıp, ikinci kelimeye birleşdirmek], [ve mâ halekazzekere] derken 
[ve]yi unutmak, hepsi bozar. Ma’nâsız olur ve Kur’ân-ı kerîmde benzeri 
bulunmazsa, yine bozar. [Serâir] yerine, serâil demek ve [halaknâ] yerine, laknâ 
demek ve [ce’alnâ] yerine alnâ demek gibi. Benzeri bulunursa da, ma’nâ başka 
ise, imâm-ı Ebû Yûsüf bozulmaz dedi. Tarafeyn [ya’nî, İmâm-ı a’zam ile imâm-ı 
Muhammed] ise, bozulur dedi. Fetvâ da böyledir. Benzeri bulunmaz, ma’nâsı 
değişmezse, aksini söylediler. Fetvâ, Tarafeynin sözünedir. Meselâ, 
ihdinelsırâta deyince ve Rabilâlemin ve iyâke deyince ve [yâ mâlik] yerine [yâ 
mâli] deyince, [teâlâ ceddü Rabbinâ] derken [teâl] deyince bozulmaz. [Ehad 
yerine ehat deyince bozulur (Bezzaziyye).] 
Sonradan gelen 
âlimler, i’râb hatâsı, hiçbir zemân bozmaz dedi. Birincisi ihtiyât, ikincisi 
ruhsat yoludur. 
Bir harfi, 
başka harf okumakda, harfler çok farklı ise, bozar. Meselâ, sat yerine ta 
söylemek, sâlihât yerine tâlihât okumak gibi. Harflerin farkı az ise, çok 
âlimler, ma’nâ değişirse, eğer bilerek okudu ise, bozulur. Ağzından kaçdı ise, 
bozulmaz dediler. Dat yerine zı demek, sin yerine sat, te yerine tı demek gibi. 
Fetvâ böyle ise de, ihtiyâtlı olmak lâzımdır. Dâllîn yerine zâllîn okumak 
böyledir. [Dahâ fazla bilgi için (Cemâ’at ile nemâz)a bakınız!]. 
Kelime ilâve 
edince, ma’nâ değişmez ve bu kelime Kur’ân-ı kerîmde bulunursa, bozulmaz. 
Meselâ, (ve bilvâlideyni ihsânen ve berren) gibi. Bu kelime, Kur’ân-ı kerîmde 
bulunmazsa da, bozulmaz. Meselâ (ve nahlün ve tüffâhun ve rumman) gibi. Fekat, 
Ebû Yûsüf “rahmetullahi teâlâ aleyh” bozulur dedi. 
Kelime 
unutulunca, ma’nâ değişmezse, bozulmaz. Meselâ (ve cezâü seyyietin seyyietün 
mislühâ) derken, seyyietün demezse, bozulmaz. Ma’nâ değişirse, bozulur. Meselâ 
(lâ yü’minûn) derken, lâ demezse bozulur. 
Harfin kendini 
veyâ yerini değişdirince, ma’nâ değişmezse, Kur’ân-ı kerîmde benzeri varsa, 
bozulmaz. Meselâ innelmüslimîne yerine, innelmüslimûne derse bozulmaz. Benzeri 
yoksa, iki imâm bozulmaz dedi. Meselâ, kavvâmîne yerine kayyâmîne deyince 
bozulmaz. Ma’nâ değişirse, iki imâm bozulur dedi. İmâm-ı Ebû Yûsüf, benzeri 
yoksa, bozulur dedi. Eshâbessaîr yerine, eshâbeşşaîr deyince, bozulur. İnfeceret 
yerine, inferecet ve evvâb yerine eyyâb deyince, bozulmaz dedi. 
Kelimeyi 
tekrârlayınca ma’nâ değişirse, bozulur. Rabbi Rabbil’âlemîn, mâliki mâliki 
yevmiddîn deyince bozulur. Fekat, ma’nânın değişdiğini bilmezse veyâ ağzından 
kaçarsa veyâ harfi doğru okumak için tekrâr ederse, bozulmaz. 
Kelimeyi 
değişdirince, ma’nâ bozulursa, Kur’ân-ı kerîmde benzeri bulunsa da bozar. Ma’nâ 
değişmezse, bozmaz. 
Ahmed ibni 
Kemâl pâşanın “rahmetullahi teâlâ aleyh” Kur’ân-ı kerîmin secâvendleri [ya’nî 
durakları] için yazdığı şi’r aşağıdadır: 
  
cim    :  Câiz geçmek ondan, hem revâ, 
             durmak fekat, evlâdır sana! 
  
ze      :  Câiz, onda dahî durdular, 
             geçmeği, dahâ iyi gördüler. 
  
tı       :  Mutlaka durmak nişânıdır, 
             nerde görsen, orda hemen dur! 
  
sat     :  Durmakda ruhsat var dediler, 
             nefes almağa izn verdiler. 
  
mim  :  Lâzım durmak burada elbet 
             geçmede, küfrden korkulur pek! 
  
lâ       :  Durulmaz! demekdir her yerde, 
             
durma hiç! alma hem nefes de! 
  
             Bu tertîble oku, itmâm et! 
             sevâbın cümleye ihsân et! 
  
[Ayn harfi, 
rükü’ demekdir. Ömer Fârûkun “radıyallahü anh” nemâz kıldırırken, ayakda okumayı 
bitirip, rükü’a eğildiğini gösterir. Ayn işâreti, hep âyetlerin sonunda 
bulunmakdadır. Lâ bulunan yerde durulursa, evvelki kelime ile birlikde tekrâr 
okunur. Âyet-i kerîme sonunda durunca, tekrâr edilmez. İkinci kısmda birinci 
maddeye bakınız!] 
31 - Tertîb 
sâhibi olan kimsenin, önce kılmadığı nemâzı hâtırlaması, nemâzı bozar. [Fazla 
bilgi için, yetmişaltıncı maddenin baş tarafına bakınız!]. 
Kırda ve büyük 
veyâ küçük câmi’lerin her yerinde, nemâz kılanın önünden, yakın olsun, uzak 
olsun kadın veyâ erkek veyâ köpek geçerse, nemâzı hiç bozulmaz. Kırda ve büyük 
câmi’de ayaklar ile secde yeri arasından, küçük mescidde ve odada ise, ayakları 
ile kıble dıvarı arasından geçen, günâha girer. Kıble dıvarı ile arka dıvarı 
arası yirmi metreden az olan mescide, küçük denir. Sed, sedir gibi yüksek şeyler 
üzerinde kılanın, önünden, aşağıdan geçen, başı nemâz kılanın ayaklarından 
yukarı olursa günâha girer. 
Önünden kimse 
geçebilecek yerlerde, nemâz kılarken, imâm veyâ yalnız kılanın sol kaşı 
hizâsına, yarım metreden uzun bir çubuk dikmesi sünnetdir. Çubuğu yere 
dikemezse, secde yerinden kıbleye doğru uzatmak veyâ çizgi çizmek de olur. 
Geçene, işâretle, yüksek okumakla mâni’ olmak câiz ise de, mâni’ olmamak iyidir. 
(Halebî-yi 
kebîr)de 
diyor ki, (Dişleri arasından akan kanı yutarsa, ağız dolusu olmadıkça, nemâzı 
bozulmaz.) Ağız dolusu yutsa da abdesti bozmaz. 
Cemâ’atde kadın 
bulunması, 249 ve 250. ci sahîfelerde yazılıdır. Fâsid olan farzı iâde etmek 
farzdır. Tahrîmî mekrûh bulunan her nemâzı ve fâsid olan sünnet ve nâfile 
nemâzları iâde etmek vâcibdir. İkiyüzyetmişüçüncü sahîfeye bakınız! 
  
Mâl-ü mülke 
olma mağrûr, deme var mı ben gibi? 
Bir muhâlif 
yel eser, savurur harman gibi! 
  
Bu yaşa erişdin ne amel kıldın? 
Ömrün gelip geçdi, pişmân mı oldun? 
  
Şimdi huzûruma ne yüzle geldin, 
derse Allah, sen ne cevâb verirsin? 
  
İki yol gösterdim, hem akıl verdim, 
bir yolu seçmekde, serbest bırakdım. 
  
Dînin emrlerini terk edip, nefsine uydun, 
derse Allah, sen ne cevâb verirsin? 
  
Soğuk, sıcak dedin, abdest almadın, 
dünyâya daldın, nemâz kılmadın. 
  
Cenâbet gezip, gusl etmedin, 
derse Allah, sen ne cevâb verirsin? 
  
Niçin, abdest alıp, kılmadın nemâz, 
yalvarıp Hâlıka, etmedin niyâz? 
  
Gusl abdesti almak lâzım kış ve yaz, 
derse Allah, sen ne cevâb verirsin? 
                                                |