67 -
NEMÂZI BOZAN ŞEYLER
Aşağıdaki
yazılar, (Dürr-ül-muhtâr)dan terceme edilmişdir:
Nemâzı
bozan şeylere, (Müfsidleri) denir. İbâdetlerin fâsid ve bâtıl olması aynı
şeydir ve bozulması demekdir. Mu’âmelâtda ise, aynı şey değildir. Nemâzın
müfsidlerinden otuzbir adedini aşağıda bildiriyoruz:
1 - Konuşmakdır.
Bir kelime de nemâzı bozar. Bilerek, bilmiyerek, zorla, unutarak söylemek, hep
bozar. Yalnız, birinci oturuşda, ikinci oturuş sanarak selâm söylemek, nemâzı
bozmaz. Nemâzı iki rek’at sanarak veyâ ayakda (esselâmü) derse, bozulur.
Başkasının selâmına, her sûret ile cevâb söylemek bozar.
2 - Boğazından,
özrsüz, öksürür gibi ses çıkarmak nemâzı bozar. Kendiliğinden olursa bozmaz.
Okumağı kolaylaşdırmak için yaparsa, zararı olmaz.
3 - Kur’ân-ı
kerîmde ve hadîs-i şerîfde bulunmıyan düâları okumak, bozar. (Dürr-ül-muhtâr)da,
(Selâm vermeden önce okunacak düâ arabî olmalıdır. Nemâzda başka dil ile düâ
etmek harâmdır) diyor. İbni Âbidîn burada (İmâm-ı Ebû Yûsüf ve Muhammed,
arabîden başka dil ile kılınan nemâz sahîh olmaz, dediler. İmâm-ı a’zamın
“rahmetullahi aleyhim” da sonraki ictihâdı böyledir.) buyurmakdadır.
4 - Ah, of gibi
inlemek bozar.
5 - Uf diye
sıkıntıyı bildirmek bozar.
6 - Ağrı,
üzüntü sebebi ile, sesle ağlamak bozar. Sessiz gözyaşı ile veyâ Cenneti,
Cehennemi hâtırlayıp sesle ağlarsa, bozulmaz. Hasta, elinde olmıyarak ah, of der
ve ağlarsa bozulmaz.
7 - Aksırıp
(Elhamdülillah) diyene (Yerhamükallah) demek bozar. Nemâzın dışında
hemen cevâb vermek üç kerre farz-ı kifâye, fazlası müstehabdır.
[Rıyâd-un-nâsihîn.]
8 - Kötü habere
(İnnâ lillah ve...) demek bozar. Bunu, nemâz kılmıyorken söylemek,
sünnetdir.
9 - Allahü
teâlânın, Peygamberin “sallallahü aleyhi ve sellem” ismlerini işitince (Celle
celâlüh) ve (Sallallahü aleyhi ve sellem) demek bozar. İsmlerini
nemâz dışında söyleyince, işitince, yazınca bunları söylemek ve yazmak,
birincisinde vâcib, tekrârında müstehabdır.
10 - İmâmdan
başkasının düâsına âmîn demek bozar. [Bunun için, imâm ho-parlör ile kıldırsa,
(Veladdâllîn) dediği zemân, (Âmîn) diyenlerin nemâzları bozulmak
tehlükesi vardır. Çünki, ho-parlörden çıkan ses, imâmın sesi değildir. Elektrik
te’sîri ile hâsıl olan, mıknâtis kuvvetlerinin titretdiği demir levhanın, husûle
getirdiği başka bir sesdir. İnsanın sesinden meydâna gelen böyle seslerin, çok
benziyor, ayırd edilemiyor ise de, o insanın sesi olmadığı, kitâbımızın ikinci
kısmında, elliikinci maddede uzun bildirilmişdir.] İmâm Fâtihayı bitirince,
cemâ’atin ve imâmın yüksek sesle âmîn demeleri mekrûhdur. Hafîf söylemelidir.
11 - Başkasının
sözü ile yerini değişdirmek veyâ yanına gelene, onun sözü ile yer açmak bozar.
Fekat, biraz sonra, kendiliğinden hareket ederse bozmaz.
12 - İmâmından
başkasının yanlışını çıkarmak bozar.
13 - Az da
olsa, unutarak da olsa, dışardan alarak yimek, içmek bozar. Diş arasında kalmış,
nohuddan küçük şeyi yutmak bozmaz. Orucu da bozmaz. Ağzındaki ufak bir şeyi üç
kerre çiğnemek veyâ eritip yutmak, nemâzı bozar.
14 - Kur’ân-ı
kerîme veyâ kâğıda bakıp, öğrenerek okumak bozar. Çünki, başkasından öğrenmek
demekdir. İmâm-ı Muhammed ve Ebû Yûsüf, mekrûh olur. Kitâblı kâfirlere benzemeği
düşünmezse, mekrûh da olmaz dediler.
Bir yazıya, [birşeye
veyâ dıvardaki resmine] bakıp, anlamak bozmaz. Anlayınca mekrûh olur. Bakmayıp
gözüne rastlarsa, mekrûh olmaz.
[Kâfirlerin
âdetlerini yapmak, onlara benzemek niyyeti ile olmazsa ve harâm veyâ kötü
âdetler değilse, fâideli şeyler ise, câiz olur. Onlar gibi yimek, içmek
böyledir. Onlara uymak için olur veyâ harâm veyâ fenâ şeyler ise, harâm olur.
(Uyûn-ül
besâir)de
diyor ki, (İnsan resmi veyâ heykeli yapıp, bu insanda ülûhiyyet sıfatlarından
birinin bulunduğuna inanarak veyâ bunun kâfir olduğunu bilerek, bunların
karşısında, hurmet, ta’zim bildiren birşey söylese veyâ yapsa, meselâ secde
etse, yehûdîlerin ve nasârânın bağladıkları Zünnâr denilen kuşağı ve onların
dinlerine mahsûs şeyleri kullansa, kâfir olur. Kâfirlere mahsûs olan şeyleri
harbde hîle olarak kullanırsa, kâfir olmaz). Allahü teâlâya mahsûs olan
sıfatlara ülûhiyyet sıfatları denir. Canını, malını, rızkını kurtaracak kadar
kullanması özr olur. Dahâ fazlası küfr olur. Akâid ve fıkh kitâblarının çoğunda,
meselâ (Dürer)in nikâhdan önceki faslında diyor ki, (Bir kimse, kalbi
îmân ile dolu olduğu hâlde, küfre sebeb olan birşeyi, zarûret olmadan, ya’nî
istiyerek söylerse, kâfir olur. Kalbindeki îmânın fâidesi olmaz. Çünki, bir
kimsenin kâfir olduğu sözünden anlaşılır. Küfre sebeb olan şeyi söyleyince,
insanlar arasında da, Allahü teâlâ yanında da kâfir olur). İş ve giyim ile hâsıl
olan (Küfr-i hükmî)nin de böyle olduğu, (Şerh-i mevâkıf)ın altıncı
mevkıf, üçüncü mirsadında yazılıdır].
Kâfirlerin
ibâdetlerini, ibâdet olarak yapmak, meselâ kiliselerinde çaldıkları org gibi
çalgıları ve çanları câmi’lerde çalmak ve islâmiyyetin kâfirlik alâmeti saydığı
şeyleri, zarûret, cebr olmadan kullanmak küfr olur. Îmânı giderir. [İkinci
kısmda, 72. ci maddenin sonuna bakınız!].
15 - Nemâzdan
olmıyan fazla hareketler, nemâzı bozar. Rükü’u, secdeleri çok yapmak ve abdest
almağa gitmek bozmaz. Akreb, yılan öldürmek gibi özrlü çok hareketler de bozmaz.
[Mekrûhların onyedincisine ve yirmialtıncısına bakınız!]. Bir elin hareketi
üçden az olursa bozmaz. İki el ile bir hareket de, bozar denildi. Nemâz içindeki
tekbîrlerde, elleri kulaklara kaldırmak bozmaz, mekrûhdur.
16 - Necs yerde
durmak ve secde etmek bozar. Necs yere temiz şey sererse, bozmaz. Giyilmiş olan
ayakkabı, elbise, insanın derisi demekdir. Palto ucunu pis yere getirip secde
edilemez. Paltoyu çıkarıp da sermelidir. [Necâset bulaşmış ayakkabı ile cenâze
nemâzı kılınmaz.]
17 - Bir rüknde,
üç kerre sübhânallah diyecek kadar avret yeri açılırsa veyâ derisinde,
elbisesinde nemâzı bozacak kadar necâset olursa veyâ imâmın önüne geçerse veyâ
[aynı imâma uymuş olan] kadınla bir hizâda olursa bozulur. Bunları kendi
yaparsa, derhâl bozulur. [Yetmişinci maddede cemâ’at ile nemâza bakınız!].
18 - Necs yere,
renk, koku, nem geçiren şey serip üzerinde kılmak bozar. Geçirmezse, bozmaz.
Fazla toprak örtüp kılınca bozmaz.
19 - Özrsüz,
göğsünü kıbleden çevirince hemen bozar. Yüzünü, başka uzvunu çevirmek bozmaz,
mekrûh olur. Elinde olmıyarak çevrilince, bir rükn devâm ederse, bozar. Kıbleye
karşı bir saf (bir buçuk metre) yürüyünce bozulmaz. Kıbleye karşı değilse veyâ
kıbleye karşı devâmlı olarak dahâ çok yürürse, bozulur. Bunun için, yürüyerek
nemâz kılmak câiz değildir.
20 - Öpülen
veyâ şehvet ile tutulan kadının nemâzı bozulur.
21 - Kalbinden
irtidâd edenin nemâzı bozulur. [Ya’nî, falanca şey olursa, falancanın sözü doğru
çıkar ve Kur’ân-ı kerîm (hâşâ) doğru olmaz, derse veyâ bir kız, bir kâfirle
evlenmeğe karâr verirse, hemen kâfir olurlar.] İlerde kâfir olmağa niyyet eden
ve küfre sebeb olan şeye inanan hemen mürted olur.
22 - Nemâzda
iken, abdestini, guslünü bozacak birşey yapmak harâmdır. Son rek’atde teşehhüd
mikdârı oturmadan önce yaparsa, nemâzı hemen bozulur. Teşehhüd mikdârı
oturdukdan sonra yaparsa, nemâzı temâm olur. Teşehhüd mikdârı oturmadan evvel,
abdesti kendiliğinden bozulursa, hemen gidip tâzeleyip, nemâzına devâm edebilir
ise de, başdan kılması efdaldir. [Tekrâr bozulursa veyâ abdest almak güç olursa,
nemâza dururken mâlikî mezhebini taklîd eder. Mâlikî mezhebinde, hastaların,
ihtiyârların nemâzları bozulmaz.] Teşehhüd mikdârı oturdukdan sonra
kendiliğinden bozulursa, hemen abdest alıp vâcib olan selâmı verirse, yâhud
abdest almayıp, nemâzı bozan birşey yaparsa, meselâ selâm verirse, nemâzı temâm
olur.
23 - Bir rüknü
terk eden, bu rüknü nemâz içinde îfâ etmezse, bozulur.
24 - İmâm bir
rükne başlamadan önce, bu rükne başlayıp bitirenin bozulur. Fekat, imâm
sonradan, o rükne başlayıp berâber bitirirlerse veyâ imâm başlamadan, o vaz
geçip, imâm, bu rükne başlayınca, bu rüknü tekrâr imâmla birlikde yaparsa,
bozulmaz ise de, mekrûh olur. İmâm bir rüknü bitirdikden sonra, bu rükne
başlıyanın nemâzı kabûl olur.
25 - İmâma
birinci rek’atde yetişemiyen kimseye (Mesbûk) denir. Mesbûk, teşehhüd
mikdârı oturup, imâm selâm vermeden, ayağa kalkdıkdan ve kaçırdığı rek’atin
secdesini yapdıkdan sonra, imâmın secde-i sehv yapdığını görerek, imâmla
birlikde secde-i sehv yaparsa, nemâzı bozulur. İmâma uymayıp, nemâzını
temâmladıkdan sonra, secde-i sehvi kendi yapar. Ayağa kalkmış, fekat secde
yapmamış ise, oturup imâm ile secde-i sehv yapması vâcib olur.
26 - Secdeyi
unutan kimse, rükü’da veyâ secdede hâtırlarsa, rükü’dan hemen, secdeden ise,
oturdukdan sonra yatarak o secdeyi yapar ve rükü’ ve secdeyi i’âde eder. Sonra
secde-i sehv yapar. Yâhud, bu hâtırladığı ve son oturuşda hâtırladığı secdeyi
son oturuş arasında veyâ sonunda yapar ve tekrâr oturarak tehıyyâtı okur ve
secde-i sehv yapar. Tekrâr oturmazsa, nemâzı bozulur.
27 - Uyuyarak
kıldığı rüknü tekrâr etmezse, bozulur.
28 - Nemâz
içindeki tekbîrlerde (Allahü) derken, başdaki hemzeyi uzatırsa nemâz bozulur.
Nemâza dururken uzatırsa, nemâza başlaması sahîh olmaz.
29 - Tegannî
ile okumak, ma’nâyı bozarsa, nemâzı da bozar. Tegannî, mûsikî perdelerine uymak
için harekeleri uzatmak demekdir. Meselâ, (Elhamdû lîllahî râbbil) diye uzatmak,
ma’nâyı bozuyor. Bunun gibi, müezzinlerin (Râbbenâlekelhâmd) demeleri de
bozuyor. Çünki, Râb, üvey baba demek olup, (Allahımıza hamd ederiz!) yerine
(Üvey babamıza hamd ederiz!) oluyor. Ma’nâ değişmezse, nemâz bozulmaz. Fekat
elif, vav, yâ sadâlı harflerini çok uzatırsa, ma’nâ değişmese de, nemâz bozulur.
Görülüyor ki, tegannî, kelimenin ma’nâsını değişdirmezse ve harfler, iki harf
kadar uzamazsa, yalnız sesi güzelleşdirip kırâeti süslerse, câiz olur. Hattâ,
nemâz içinde de, nemâz dışında da, müstehab olur.
Ebüssü’ûd
efendi fetvâsında diyor ki, (İmâm, amel-i kesîr oluncıya kadar tegannî ederse,
yâhud üç harf ziyâde ederse, nemâzı fâsid olur. Tegannî, ırlamakdır, sesini
hançeresinde terdîd edip, ya’nî tekrârlayıp dürlü sesler çıkarmakdır).
30 - Zellet-ül-kâri
(yanlış okumak) bozar. Hatâ, dört şeklde olabilir: Birinci şekl i’râbda hatâdır.
Ya’nî harekelerde ve sükûnde olabilir. Meselâ şeddeyi hafîf okur veyâ medleri
[uzunları] kısa okur veyâ bunların aksini yapar.
İkinci şeklde,
harflerde olur: Harfin yerini değişdirir veyâ harf ilâve eder, yâhud azaltır.
Veyâhud harfi ileri geri alır.
Üçüncü hatâ,
kelimelerde ve cümlelerde olur. Nihâyet, vakf ve vaslde hatâ olur. Ya’nî duracak
yerde durmaz, geçer. Geçecek yerde durur. Bu dördüncü şekl hatâda, ma’nâ değişse
de, bozulmaz.
İlk üç şeklde,
ma’nâyı değişdirip, küfre sebeb olacak ma’nâ hâsıl olursa, nemâzı bozar. Yalnız,
cümlenin yerini değişdirdiği zemân, arada durursa, bozmaz. Hâsıl olan ma’nâ
küfre sebeb olmazsa, Kur’ân-ı kerîmde benzeri yoksa, nemâz yine bozulur. Gurâb
yerine gubâr demek ve Rabbinnâs yerine Rabinâs demek ve zallelnâ yerine zalelnâ
demek ve emmâretün yerine emâretün demek ve (amile sâlihan ve kefere fe lehüm
ecrühüm) diyerek (ve kefere) kelimesini eklemek ve mesânî yerine mesânîne demek
ve essırâtallezîne demek ve bir kavle göre, iyyâ kena’büdü demek [ya’nî bir
kelimeyi ayırıp, ikinci kelimeye birleşdirmek], [ve mâ halekazzekere] derken
[ve]yi unutmak, hepsi bozar. Ma’nâsız olur ve Kur’ân-ı kerîmde benzeri
bulunmazsa, yine bozar. [Serâir] yerine, serâil demek ve [halaknâ] yerine, laknâ
demek ve [ce’alnâ] yerine alnâ demek gibi. Benzeri bulunursa da, ma’nâ başka
ise, imâm-ı Ebû Yûsüf bozulmaz dedi. Tarafeyn [ya’nî, İmâm-ı a’zam ile imâm-ı
Muhammed] ise, bozulur dedi. Fetvâ da böyledir. Benzeri bulunmaz, ma’nâsı
değişmezse, aksini söylediler. Fetvâ, Tarafeynin sözünedir. Meselâ,
ihdinelsırâta deyince ve Rabilâlemin ve iyâke deyince ve [yâ mâlik] yerine [yâ
mâli] deyince, [teâlâ ceddü Rabbinâ] derken [teâl] deyince bozulmaz. [Ehad
yerine ehat deyince bozulur (Bezzaziyye).]
Sonradan gelen
âlimler, i’râb hatâsı, hiçbir zemân bozmaz dedi. Birincisi ihtiyât, ikincisi
ruhsat yoludur.
Bir harfi,
başka harf okumakda, harfler çok farklı ise, bozar. Meselâ, sat yerine ta
söylemek, sâlihât yerine tâlihât okumak gibi. Harflerin farkı az ise, çok
âlimler, ma’nâ değişirse, eğer bilerek okudu ise, bozulur. Ağzından kaçdı ise,
bozulmaz dediler. Dat yerine zı demek, sin yerine sat, te yerine tı demek gibi.
Fetvâ böyle ise de, ihtiyâtlı olmak lâzımdır. Dâllîn yerine zâllîn okumak
böyledir. [Dahâ fazla bilgi için (Cemâ’at ile nemâz)a bakınız!].
Kelime ilâve
edince, ma’nâ değişmez ve bu kelime Kur’ân-ı kerîmde bulunursa, bozulmaz.
Meselâ, (ve bilvâlideyni ihsânen ve berren) gibi. Bu kelime, Kur’ân-ı kerîmde
bulunmazsa da, bozulmaz. Meselâ (ve nahlün ve tüffâhun ve rumman) gibi. Fekat,
Ebû Yûsüf “rahmetullahi teâlâ aleyh” bozulur dedi.
Kelime
unutulunca, ma’nâ değişmezse, bozulmaz. Meselâ (ve cezâü seyyietin seyyietün
mislühâ) derken, seyyietün demezse, bozulmaz. Ma’nâ değişirse, bozulur. Meselâ
(lâ yü’minûn) derken, lâ demezse bozulur.
Harfin kendini
veyâ yerini değişdirince, ma’nâ değişmezse, Kur’ân-ı kerîmde benzeri varsa,
bozulmaz. Meselâ innelmüslimîne yerine, innelmüslimûne derse bozulmaz. Benzeri
yoksa, iki imâm bozulmaz dedi. Meselâ, kavvâmîne yerine kayyâmîne deyince
bozulmaz. Ma’nâ değişirse, iki imâm bozulur dedi. İmâm-ı Ebû Yûsüf, benzeri
yoksa, bozulur dedi. Eshâbessaîr yerine, eshâbeşşaîr deyince, bozulur. İnfeceret
yerine, inferecet ve evvâb yerine eyyâb deyince, bozulmaz dedi.
Kelimeyi
tekrârlayınca ma’nâ değişirse, bozulur. Rabbi Rabbil’âlemîn, mâliki mâliki
yevmiddîn deyince bozulur. Fekat, ma’nânın değişdiğini bilmezse veyâ ağzından
kaçarsa veyâ harfi doğru okumak için tekrâr ederse, bozulmaz.
Kelimeyi
değişdirince, ma’nâ bozulursa, Kur’ân-ı kerîmde benzeri bulunsa da bozar. Ma’nâ
değişmezse, bozmaz.
Ahmed ibni
Kemâl pâşanın “rahmetullahi teâlâ aleyh” Kur’ân-ı kerîmin secâvendleri [ya’nî
durakları] için yazdığı şi’r aşağıdadır:
cim : Câiz geçmek ondan, hem revâ,
durmak fekat, evlâdır sana!
ze : Câiz, onda dahî durdular,
geçmeği, dahâ iyi gördüler.
tı : Mutlaka durmak nişânıdır,
nerde görsen, orda hemen dur!
sat : Durmakda ruhsat var dediler,
nefes almağa izn verdiler.
mim : Lâzım durmak burada elbet
geçmede, küfrden korkulur pek!
lâ : Durulmaz! demekdir her yerde,
durma hiç! alma hem nefes de!
Bu tertîble oku, itmâm et!
sevâbın cümleye ihsân et!
[Ayn harfi,
rükü’ demekdir. Ömer Fârûkun “radıyallahü anh” nemâz kıldırırken, ayakda okumayı
bitirip, rükü’a eğildiğini gösterir. Ayn işâreti, hep âyetlerin sonunda
bulunmakdadır. Lâ bulunan yerde durulursa, evvelki kelime ile birlikde tekrâr
okunur. Âyet-i kerîme sonunda durunca, tekrâr edilmez. İkinci kısmda birinci
maddeye bakınız!]
31 - Tertîb
sâhibi olan kimsenin, önce kılmadığı nemâzı hâtırlaması, nemâzı bozar. [Fazla
bilgi için, yetmişaltıncı maddenin baş tarafına bakınız!].
Kırda ve büyük
veyâ küçük câmi’lerin her yerinde, nemâz kılanın önünden, yakın olsun, uzak
olsun kadın veyâ erkek veyâ köpek geçerse, nemâzı hiç bozulmaz. Kırda ve büyük
câmi’de ayaklar ile secde yeri arasından, küçük mescidde ve odada ise, ayakları
ile kıble dıvarı arasından geçen, günâha girer. Kıble dıvarı ile arka dıvarı
arası yirmi metreden az olan mescide, küçük denir. Sed, sedir gibi yüksek şeyler
üzerinde kılanın, önünden, aşağıdan geçen, başı nemâz kılanın ayaklarından
yukarı olursa günâha girer.
Önünden kimse
geçebilecek yerlerde, nemâz kılarken, imâm veyâ yalnız kılanın sol kaşı
hizâsına, yarım metreden uzun bir çubuk dikmesi sünnetdir. Çubuğu yere
dikemezse, secde yerinden kıbleye doğru uzatmak veyâ çizgi çizmek de olur.
Geçene, işâretle, yüksek okumakla mâni’ olmak câiz ise de, mâni’ olmamak iyidir.
(Halebî-yi
kebîr)de
diyor ki, (Dişleri arasından akan kanı yutarsa, ağız dolusu olmadıkça, nemâzı
bozulmaz.) Ağız dolusu yutsa da abdesti bozmaz.
Cemâ’atde kadın
bulunması, 249 ve 250. ci sahîfelerde yazılıdır. Fâsid olan farzı iâde etmek
farzdır. Tahrîmî mekrûh bulunan her nemâzı ve fâsid olan sünnet ve nâfile
nemâzları iâde etmek vâcibdir. İkiyüzyetmişüçüncü sahîfeye bakınız!
Mâl-ü mülke
olma mağrûr, deme var mı ben gibi?
Bir muhâlif
yel eser, savurur harman gibi!
Bu yaşa erişdin ne amel kıldın?
Ömrün gelip geçdi, pişmân mı oldun?
Şimdi huzûruma ne yüzle geldin,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
İki yol gösterdim, hem akıl verdim,
bir yolu seçmekde, serbest bırakdım.
Dînin emrlerini terk edip, nefsine uydun,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
Soğuk, sıcak dedin, abdest almadın,
dünyâya daldın, nemâz kılmadın.
Cenâbet gezip, gusl etmedin,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
Niçin, abdest alıp, kılmadın nemâz,
yalvarıp Hâlıka, etmedin niyâz?
Gusl abdesti almak lâzım kış ve yaz,
derse Allah, sen ne cevâb verirsin?
|