60
-
NEMÂZ VAKTLERİ - 2
Râsıd bulunduğu mahallin en aşağı noktasında iken, riyâdî, hissî, mer’î üfukları
aynıdır. Sathî üfku yokdur. Zâhirî üfuk hattı, bu en aşağı B noktası etrâfında
küçük bir dâiredir ve bu hatta nazaran olan irtifâ’ ve bütün üfuklara nazaran
olan irtifâ’lar birbirlerinin aynıdır. Râsıd yükseldikçe, riyâdî üfku da
yükselir. Hissî üfku, sathî üfuk hâline döner. Zâhirî üfuk hattı, hakîkî üfkuna
doğru alçalır ve büyür. Büyüyen üfk-ı zâhirî hattı dâirelerinin nısf kutrları,
ya’nî D açıları inhitât-ı üfuk derecesi kadar bir kavsdir. Güneşin sathî üfka
nazaran irtifâ’ları olan ZS kavsleri, (inhitât-ı üfuk) zâviyesi kadar hakîkî
irtifâ’dan fazla olur.
Güneşin, bir üfka nazaran zevâl vaktine gelmesi, bu üfka nazaran gâye irtifâ’ına
gelmesi demekdir. Râsıd en aşağı noktada iken, bütün üfuklara ve zâhirî üfuk
hattına nazaran, zevâl mahalleri aynı bir noktadır ve güneşin günlük mahrekinin
gündüz kısmının, nısf-ün-nehâr dâiresini kestiği nokta, 185.ci sahîfedeki şeklde
gösterilen A noktası olup, mahrekin gündüz kısmının ortasıdır. Bu noktaya
(Hakîkî zevâl mahalli) denir. Yüksek mahallerde bulunan ve güneşi gören
râsıdların (Zâhirî zevâl mahalleri), bulundukları yüksekliğe mahsûs,
zâhirî üfûk hattı dâirelerine nazaran, gâye irtifâ’larındaki noktaların,
semâdaki hakîkî zevâl mahalli etrâfında hâsıl etdikleri (Zevâl mahalli
dâireleri) dir. Güneş, mahreki üzerinde giderken, bu dâirelerden herbirinin
iki noktasına tesâdüf eder. Birinci noktaya gelince (Zâhirî zevâl vakti)
başlar. İkinci noktaya gelince, zâhirî zevâl vaktinin sonu olur.ÊRâsıd,
yükseldikce, inhitât-i üfuk vâkı’ olarak, (zâhirî üfuk hattı) dâireleri büyür.
Semâdaki bu (Zevâl mahalli dâireleri) de büyür. Nısf kuturları, erd
üzerindeki, zâhirî üfuk hattı dâirelerinin nısf kutrları olan kavslerin
dereceleri kadardır. Râsıd, bulunduğu mahallin en yüksek yerine çıkınca,
semâdaki (zevâl mahalli dâiresi), en dışarda ve en büyük olur. Bu en büyük zevâl
mahalli dâiresine Râsıdın (Şer’î zevâl mahalli) denir. Bir
mahallin en yüksek yerinde bulunan râsıdın üfk-ı sathîsi (Üfk-ı şer’î)sidir.
Güneşin kenârının, şer’î üfka göre olan irtifâ’ına (Şer’î irtifâ’) denir.
Şer’î irtifâ’, tulû’ mahallindeki şer’î üfka nazaran gâye irtifâ’ı kadar olunca,
güneşin ön kenârı, şer’î zevâl mahalli dâiresine girer. Üzerindeki gölge ve
ziyâlı kısmları, isfirâr zemânında, çıplak gözle tefrîk edilemiyecek uzaklıkdaki
tepe, o mahallin tepesi değildir. Şer’î zevâl mahalli dâiresinin nısf kutru, en
yüksek tepede bulunan râsıdın inhitât-ı üfuk zâviyesi kadardır. Zevâl vakti
dâireleri görülmez. Güneşin bu dâirelere girip çıkdığı, yere dikilen bir çubuğun
gölgesinin kısalıp, uzamasından anlaşılır.
İbni Âbidîn oruclunun yapması müstehab olan şeyleri bildirirken ve Tahtâvî (Merâkıl-felâh)
hâşiyesinde diyorlar ki, (Alçakda bulunan kimse, zâhirî gurûbu dahâ önce
görünce, yüksekdekinden önce iftâr yapar. [İslâmiyyetde, hakîkî vaktler değil,
güneşi görenler için zâhirî vaktler mu’teberdir.] Gurûbu göremiyenler için gurûb,
şark tarafındaki tepelerin kararmasıdır). Ya’nî, en yüksek yerde bulunanların
gördükleri zâhirî gurûbdur. Ya’nî, şer’î üfukdan olan gurûbdur. Gurûbu
görmiyenler için, (Şer’î gurûb) vaktinin mu’teber olduğu, (Mecma’ul-enhür)
ve şâfi’î (El-envâr li-a’mâlil ebrâr) kitâblarında da bildirilmekde olup,
hesâb ile bulunur.
Öğle ve ikindi vaktlerini kolayca bulmak için, Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî
Serhendînin sohbetinde yetişmiş Abdülhak Sücâdilin fârisî (Mesâil-i şerh-i
Vikâye) kitâbının Hindistânda 1294 [m. 1877] baskısında diyor ki:
(Güneş gören düz bir yere, bir dâire çizilir. Bu dâireye (Dâire-i hindiyye)
denir. Dâirenin ortasına, dâire kutrunun [çapının] yarısı kadar uzun, düz bir
çubuk dikilir. Çubuğun tepesi dâirenin üç muhtelif noktasından aynı uzaklıkda
olmalıdır ki, tam dik olsun! Bu dik çubuğa (Mikyâs) denir. Bu mikyâsın
gölgesi, öğleden evvel, dâirenin dışına kadar uzundur ve garb tarafındadır.
Güneş yükseldikce, ya’nî irtifâ’ı artdıkça gölge kısalır. Gölgenin ucu, dâireye
girdiği noktaya işâret konur. Öğleden sonra, dâirenin şark tarafından dışarı
çıkdığı noktaya da bir işâret konur. Bu iki işâret arasında kalan kavsin [yayın]
ortası ile, dâirenin merkezi arasına düz bir hat çizilir. Bu hat, o mahallin
(Nısf-ün-nehâr hattı) olur.) Nısf-ün-nehâr hattının istikâmeti, şimâl ve
cenûb cihetlerini gösterir. Güneşin ön kenârı, o mahallin, üfk-ı zâhirî
hattından, gâye irtifâ’ına gelince, (Zâhirî zevâl vakti) başlar. Bundan
sonra, gölgenin kısaldığı his edilmez. Bundan sonra, güneşin merkezi, Nısf-ün-nehâra
gelerek, hakîkî üfukdan gâye irtifâ’ında olur. Bu vakt, (Hakîkî zevâl vakti)dir.
Hakîkî zevâl vaktinde, vasatî sâat ile, zevâl vaktleri, arz dereceleri ile
değişmez. Güneş, buradan ayrılırken, gölge de Nısf-ün-nehâr hattından ayrılır,
fekat his edilmez. Arka kenâr, üfk-ı zâhirî hattının gurûb mahalline nazaran,
zâhirî gâye irtifâ’ına inince, zâhirî zevâl vakti biter. Bu vakt (Zâhirî zuhr
vakti) başlar. Gölgenin uzamağa başladığı görülür. Gölge boyunun değişmediği
zemânın ortası (Hakîkî zevâl vakti) dir. Londrada teleskoplarla, güneşin
merkezinin meridiyenden geçiş ânı görülerek, zevâlî sâatler ayar edilmekdedir.
Bu mer’î hakîkî zevâl vaktinde, hakîkî sâat 12 dir. Bu 12 ile ta’dîl-i zemânın
cebrî toplamı, mahallî sâat makinesinde o günün (vasatî sâat) başlangıcı
ya’nî 12 si olur. Hesâb ile bulunan riyâdî vaktler, sâat makinelerindeki mer’î
vaktleri de gösterir. Vasatî sâat makinelerinin başlangıcı olan bu (Mer’î
zevâl vakti), güneşin zevâl vaktine geldiği vakt olan (Riyâdî zevâl
vakti) nden 8 dakîka 20 sâniye sonradır. En kısa gölge uzunluğuna (Fey-i
zevâl) denir. Fey-i zevâl, arz ve meyl derecelerine göre değişir.
Pergel, fey-i zevâl boyu kadar açılır. Bir ayağı, nısf-ün-nehâr hattının dâireyi
kesdiği noktaya konur. Diğer ayağının nısf-ün-nehâr hattının dâire dışındaki
kısmını kesdiği nokta ile merkez arasındaki mesâfe nısf kutr olmak üzere, ikinci
bir dâire çizilir. Mikyâsın gölgesi bu ikinci dâireye geldiği vakt, (Zâhirî
asr-ı evvel vakti) olur. İkinci dâireyi hergün yeniden çizmek lâzımdır. Fey-i
zevâl, yalnız öğle ve ikindi nemâzlarının vaktlerini bulurken kullanılır. Başka
vaktleri bulurken kullanılmaz.
(Mecma’ul-enhür)de ve (Riyâd-un-nâsıhîn)de
diyor ki, (Zuhr vakti, güneşin zevâlinden başlar. Ya’nî, arka kenârı, üfk-ı
zâhirî hattından, gâye irtifâ’ına yükseldiği mahalden, alçalmağa başlayıncadır.
Zevâl vaktini anlamak için, bir çubuk dikilir. Çubuğun gölgesinin kısalması
durunca, ya’nî kısalmaz ve artmaz ise, (Zevâl vakti)dir. Bu vaktde nemâz
kılmak câiz değildir. Gölge uzamağa başlayınca, zevâl vakti temâm olur). Kitâbda
bildirilen gâye irtifâ’ı, hakîkî üfka nazaran olan irtifâ’lar değildir. Ön
kenârın, üfk-ı sathîden, ya’nî üfk-ı zâhirî hattının şark tarafından gâye
irtifâ’ına yükseldiği ve arka kenârın, üfk-ı sathîden, ya’nî zâhirî üfuk
hattının garb tarafına nazaran gâye irtifâ’ına indiği iki mahal bildirilmekdedir.
Çünki, vakt ta’yîninde hakîkî üfkun değil, zâhirî üfuk hattının kullanılacağı
(İmdâd) hâşiyesinde yazılıdır. Güneşin ön kenârı, üfk-ı sathîden ya’nî üfk-ı
zâhirî hattından gâye irtifâ’ına yükselince (zâhirî zevâl vakti) başlar. Arka
kenârı üfk-ı sathîden, ya’nî üfk-ı zâhirî hattının gurûb mahalline nazaran
zâhirî gâye irtifâ’ından alçalmağa başlarken, zâhirî zevâl vakti temâm olur ve
zâhirî zuhr vakti olur. Bu vaktde mikyâsın gölgesi, his edilemiyecek kadar az
uzamışdır. İkindi nemâzının zâhirî vakti, bu gölge, çubuk boyu kadar uzayınca
başlar. Hakîkî zevâl vakti, bir ândır. Ön ve arka kenârların zâhirî zevâl
vaktleri ise, bu kenârların, merkezleri hakîkî zevâl noktası ve nısf kutrları,
râsıdın bulunduğu yerin yüksekliğine mahsûs olan (İnhitât-ı üfuk)
derecesi kadar olan, semâ küresindeki (Zâhîri zevâl mahalli) dâirelerine
girip çıkdıkları vaktlerdir. Zâhirî zevâl mahalli, bir nokta değil, bu
dâirelerin, güneş mahrekini kesdiği iki nokta arasındaki kavsdir. Bu dâirelerin
en büyüğü (Şer’î zevâl mahalli dâiresi)dir. İslâmiyyetde zevâl vakti,
ya’nî gündüz müddetinin ortası, güneşin ön kenârının bu şer’î dâireye girdiği ve
arka kenârının çıkdığı, iki nokta arasındaki zemândır. Güneşin ön kenârı dâireye
girince, (Şer’î zevâl vakti) başlar. Arka kenârı bu dâireden çıkınca,
şer’î zevâl temâm olup, (Şer’î zuhr vakti) başlar. Bu vakt hesâb ile
bulunup, takvîmlere yazılır.
Akşam nemâzının farzından sonra kılınan altı rek’ate (Evvâbîn) nemâzı
denir.
İbâdetlerin vaktlerini ta’yîn ve tesbît etmek, ya’nî anlayıp anlatmak, din
bilgisi ile olur. Fıkh âlimleri, müctehidlerin bildirdiklerini (Fıkh)
kitâblarında yazmışlardır. Bildirilmiş olan vaktleri, hesâb etmek câizdir. Hesâb
ile bulunanların, din âlimleri tarafından tasdîk edilmesi şartdır. Nemâz
vaktlerini ve kıbleyi hesâb ile anlamanın câiz olduğu (İbni Âbidîn)de (Nemâzda
kıbleye dönmek) bahsinde ve (Fetâvâ-i Şem-süddîn Remlî)de yazılıdır. (Mevdû’ât-ul-ulûm)da
diyor ki, (Nemâz vaktlerini hesâb etmek, farz-ı kifâyedir. Müslimânların, nemâz
vaktinin başını ve sonunu güneşin hareketinden veyâ âlimlerin tasdîk etdiği
takvîmlerden anlamaları farzdır).
Erd
küresi kendi mihveri [Ekseni] etrâfında, garbdan şarka doğru dönmekdedir. Ya’nî,
masa üstüne konan bir Erd küresine yukarıdan bakınca, şimâl memleketlerinde,
sâat ibreleri hareketinin ters cihetine doğru dönmekdedir. Buna (Hareket-i
hakîkiyye) denir. Güneşin ve sâbit yıldızların, şarkdan garba doğru, Erd
küresi etrâfında hergün bir devr yapdıkları görülür. Buna (Hareket-i ric’ıyye)
denir. Bir yıldızın, bulunulan mahallin Nısf-ün-nehârından iki geçişi
arasındaki zemâna bir (Yıldız günü) denir. Bu zemânın 24 de birine bir
(yıldız sâati) denir. Güneş merkezinin, Nısf-ün-nehârdan iki geçişi, ya’nî
iki hakîkî zevâl vakti arasındaki zemâna (Hakîkî güneş günü) denir. Erd
küresi, Husûf düzlemi [Ekliptik] üzerinde, güneş etrafında da, garbdan
şarka doğru hareket ederek, bir senede bir devr yapmakdadır. Erdın bu
hareketinden dolayı, güneşin, Husûf düzlemi üzerinde, Erdın merkezinden geçen ve
Husûf düzlemine dik olan (Husûf mihveri) etrâfında, garbdan şarka doğru
hareket etdiği zan olunur. Bu hareket-i intikaliyyenin vasatî sür’ati, sâniyede
takrîben otuz kilometre ise de, sâbit değildir. Erdın Husûf düzlemi üzerindeki
mahreki, dâire olmayıp, beyzî (elips) şeklinde olduğu için, müsâvî
zemânlarda gitdiği kavslerin dereceleri, birbirlerinin aynı değildir. Güneşe
yaklaşdıkca sür’ati artmakdadır. Erdın bu hareketi sebebi ile, güneş hergün,
takrîben 4 dakîkalık bir zemân kadar, yıldızlardan geri kalıp, günlük devrini 4
dakîka kadar sonra temâmlar. Bu (Hakîkî güneş günü), yıldız gününden 4 dakîka
kadar uzun olur. Bu uzunluk, her gün 4 dakîkadan biraz farklı olmakdadır. Hakîkî
güneş günlerinin uzunluklarının birbirlerinden farklı olmalarının ikinci sebebi,
Erd mihverinin Husûf düzlemine dik olmamasıdır. Erdın mihveri ile Husûf mihveri
arasında 23 derece 27 dakîkalık zâviye [açı] vardır. Bu zâviyenin mikdârı, hiç
değişmez. Üçüncü sebeb, şemsin gâye irtifâ’ının hergün değişmesidir. Husûf ve
Ekvator düzlemleri Erdın bir kutru [çapı] üzerinde kesişirler. Aralarında
takrîben 23,5 derece zâviye vardır. Erdın bu kutruna (Behâr hattı) denir.
Bu zâviyenin mikdârı da değişmez. Erd, güneşin etrâfında hareket ederken,
mihverinin istikâmeti değişmez. İstikâmetleri her zemân, birbirlerine müvâzî
[paralel] olur. 22 Hazîranda, Erdın mihveri, husûf mihverinin güneş
tarafındadır. Ekvatorun şimâlindeki, yarım yer küresinin yarıdan fazlası, güneş
karşısındadır. Güneşin meyli +23,5 derecedir. Erd, mahrekinin dörtde birini
gidince, Erdın mihveri, güneş istikâmetinden 90 derece ayrılır. Behâr hattı,
güneş istikâmetine gelir. Güneşin meyli sıfır olur. Erd, mahrekinin yarısını
gidince, Erdin mihveri, yine güneş istikâmetine gelir ise de, husûf mihverine
nazaran, güneşin aksi tarafında bulunur. Ekvatorun güneş tarafındaki yarısı,
Husûf düzleminin üstünde olup, şimâl yarım küresinin yarıdan noksanı, cenûb
yarım küresinin ise, yarıdan fazlası, güneşin karşısında olur. Güneş Ekvatorun
23,5 derece altında olup, meyli -23,5 derecedir. Erd, mahrekinin dörtde üçünü
gidince, ya’nî 21 martda, behâr hattı, yine güneş istikâmetine gelip, güneşin
meyli yine sıfır olur. Hasîb beğ, (Kozmografya) kitâbında diyor ki: (Güneşden,
birbirine müvâzî [paralel] olarak gelen şuâ’lardan, Erd küresine temâs ederek
geçenlerin, bu temâs noktaları, büyük bir dâire hâsıl eder. Bu dâireye
(Tenvîr dâiresi) denir. Güneşin Ekvator üstünde bulunduğu altı ayda, Erdın
şimâl yarı küresinin yarıdan fazlası (Tenvîr dâiresi)nin güneşi gören
tarafında olur. Bu dâirenin bulunduğu Tenvîr düzlemi, Erd küresinin merkezinden
geçerek, Erdı iki müsâvî kısma ayırır ve şemsden gelen şu’âların istikâmetine
dikdir. Erdin mihveri de, Ekvator düzlemine dik olduğu için, tenvîr sathı ile
Erdin mihveri arasındaki (Tenvîr zâviyesi), güneşin meyli kadardır. Bunun
için, arz dereceleri 90°-23° 27'=66° 33'dan ziyâde olan mahallerde gecesiz
gündüzler ve gündüzsüz geceler olur. Tenvîr dâiresinin güneşi görmiyen tarafına,
buna müvâzî ve 19 derece uzakda bir dâire çizelim. Arz dereceleri bu iki dâire
arasında olan yerlerde fecr ve şafak hâdiseleri olur. Arz derecelerinin
temâmîleri, (meyl+19)dan az olan yerlerde, ya’nî arz dereceleri ile meyl-i şems
toplamı 90-19=71 veyâ dahâ ziyâde olduğu yerlerde ve zemânlarda, şafak
gayb olmadan fecr başlar). Meyl-i şems, arz derecesinden küçük olduğu mahallerde
güneş, zevâlde iken, semânın cenûb tarafında bulunur. Güneşin ve yıldızların
günlük devrlerini yapdıkları mahrekler, Ekvatora paralel olan dâirelerdir.
Güneşin günlük mahreki, efrencî Martın 21. ci günü ve Eylül ayının 23. ncü
gününde Ekvator düzlemi üzerinde bulunarak, güneşin meyli sıfır olur. Bu iki
günde, Erdın her yerinde, gece ile gündüz müddetleri müsâvî olur. Nısf fadla
sıfır olacağı için, gurûbî zemâna göre hakîkî zevâl vakti ile hakîkî zemâna göre
hakîkî tulû’ ve gurûb vaktleri her yerde 6 olur. Ezânî zemâna göre şer’î zuhr
vaktleri de, bütün mu’teber takvîmlerde 6 olarak yazılıdır. Çünki, zuhr vaktinde
de, takrîben gurûb vaktindeki temkin zemânı mevcûddur. Bundan sonraki günlerde,
güneşin günlük mahrekleri Ekvatordan uzaklaşarak, güneşin meyli, 22 Hazîranda
+23 derece 27 dakîka ve 22 Aralıkda -23 derece 27 dakîka olur. Sonraki günlerde,
meylin mutlak kıymeti azalmağa başlar. Güneş ekvatorun altında iken, şimâl yarım
küresinin çoğu, Tenvîr dâiresinin güneşi görmiyen arka tarafında olur. Erd
küresi, mihveri etrâfında dönerken, bir mahallin (zâhirî üfuk hattı) denilen
küçük dâirenin ön kenârı, Tenvîr dâiresinin ayırdığı iki yarım küreden münevver
olan kısmına gelince, güneş doğar. Güneşin meyli sıfır derece iken tam şarkdan
doğar. Meyl artdıkça tulû’ ve gurûb mahalleri, yaz aylarında, zâhirî üfuk
hattının şimâl tarafına doğru, kış aylarında ise cenûbuna doğru kayarlar.
Mikdârları hergün değişen bu zâhirî üfuk hattı dâiresi kavslerine güneşin (Si’a=Amplitude)leri
denir. Güneş, tulû’dan sonra, şimâl memleketlerinde, dâimâ cenûba doğru
yükselir.
Hakîkî güneş gününün 24 de birine bir (Hakîkî güneş sâati) denir. Bu sâat
birimlerinin uzunlukları da hergün başkadır. Sâat makineleri kullanarak, zemân
mikdârlarını ölçmek için seçilen zemân birimlerinin, ya’nî, gün ve sâat
uzunluklarının, her gün aynı olmaları lâzımdır. Bunun için, (Vasatî güneş
günü) düşünülmüşdür. Bunun 24 de birine (Vasatî sâat) denilmişdir.
İbni Âbidîn, hayz bâbında, birinciye (muavvec), ikinciye (mu’tedil)
veyâ (felekî) sâat demekdedir. Vasatî günün uzunluğu, bir senede bulunan
hakîkî güneş günlerinin uzunluklarının ortalamasıdır. Bir medârî senede
365,242216 hakîkî güneş günü bulunduğu için, vasatî güneş, bu kadar günde 360
derecelik yol giderken, bir vasatî güneş gününde, 59 dakîka 8, 33 sâniyelik bir
kavs gider, demekdir. Her gün bu kadar giden bir güneş, Ekvator düzleminde,
gündüzün en kısa olduğu zemânda, hakîkî güneş ile birlikde, harekete
başlasınlar. Önce, hakîkî güneş bunu geçer. Hakîkî güneş günü, vasatî güneş
gününden dahâ kısa olur. Şubat ortasına kadar, iki güneş arasındaki fark hergün
artar. Bundan sonra, hakîkî güneşin sür’ati azalarak, Nisan ortasında
birleşirler. Bundan sonra, vasatî güneşden geride kalır. Mayıs ortasında sür’ati
artarak, Hazîran ortasında, yine birleşirler. Sonra, vasatî güneşi geçer. Temmuz
ortasında, sür’ati azalarak, Ağustos sonunda birleşirler. Sonra, vasatî güneşin
gerisinde kalır. Ekim sonunda sür’ati artarak, aralarındaki fark azalmağa
başlar. Harekete başladıkları yerde, tekrâr birleşirler. İki güneş arasındaki bu
mesâfe farklarını, vasatî güneşin kaç dakîkada gideceği, Kepler kanûnuna göre
hesâb edilir. İki güneş arasındaki bir günlük zemân farklarına (Ta’dîl-i
zemân) denilmişdir. Vasatî güneş ileride ise, Ta’dîl-i zemân artı, geride
ise, eksidir. Bir senede takrîbî +16 dakîka ile -14 dakîka arasında
değişmekdedir. İki güneşin birleşdikleri zemânlarda, ya’nî senede dört def’a
sıfır olur. Herhangi bir günde vasatî zemâna göre bilinen vakte, o güne mahsûs
olan Ta’dîl-i zemân, + ise eklenerek, - ise çıkarılarak, o andaki hakîkî zemâna
göre olan vakt elde edilir. Ta’dil-i zemânın günlük değişmeleri + 22 sâniye ile
-30 sâniye arasında olup, bir senedeki günlük kıymetleri, kitâbımızın sonundaki
cedvelde gösterilmişdir.
B
|
22 Aralıkda tulû’ noktası.
|
T
|
21 Martda ve 23 Eylülde tulû’ noktası.
|
L
|
22 Hazîranda tulû’ noktası.
|
B'
|
22 Aralıkda gurûb noktası.
|
R
|
21 Mart ve 23 Eylülde gurûb noktası.
|
L'
|
22 Hazîranda gurûb noktası.
|
BI
|
22
Aralıkda gündüz müddetinin yarısı.
|
TV'
|
21 Mart ve 23 Eylülde gündüz müddetinin yarısı.
|
LA
|
22 Hazîranda gündüz müddetinin yarısı.
|
AV'
|
CL=GD = 22
Hazîranda Şemsin meyl kavsi.
|
IV'
|
22
Aralıkda Şemsin meyl kavsi.
|
VTV'R
|
Semâda
ekvator dâiresi.
|
AF',V'F', IF'
|
Gâye
irtifâ’ kavsleri.
|
A
|
22 Hazîranda zevâl noktası.
|
KLCK'
|
22
Hazîranda yarım meyl dâiresi.
|
GN
|
Güneşin
hakîkî irtifâ’ kavsi.
|
KZK'Z'
|
21 Mart ve
23 Eylülde meyl dâiresi.
|
TC
|
22 Hazîran tulû’ ve gurûbundaki Nısf fadlaya müsâvî ekvator kavsi.
|
FK
|
F'K' =
İrtifâ’-ı kutb kavsleri.
|
FK
|
ŞV' =
Arz-ı belde kavsi.
|
H
|
Fadl-ı dâir zâviyesi.
|
E
|
Râsıdın bulunduğu mahal.
|
EŞ
|
Şâkûl (semâya doğru istikâmeti).
|
TR
|
Semâda üfk-ı
hakîkî dâiresinin şark-garb çapı.
|
FEF'
|
Nısf-ün-nehâr
hattı.
|
VKV'K'
|
Nısf-ün-nehâr
[meridyen] dâiresi.
|
F
|
Hakîkî üfkum şimâl noktası.
|
ZL
|
22 Hazîran
tulû’undaki Nısf fadla kavsi.
|
ZA
|
Z'A = 22
Hazîranda 6 sâatlik mahrekler.
|
Z'L'
|
22 Hazîran
gurûbundaki Nısf fadla kavsi.
|
LT, BT
|
Güneşin
tulû’undaki sia’ları.
|
Ahmed Ziyâ beğ diyor ki, (İnhitât-ı üfuk zâviyesinin açı sâniyesi cinsinden
kıymeti, râsıdın bulunduğu yerin üfk-ı hissîden metre olarak irtifâ’ının
kare-kökünün 106,92 ile çarpımına müsâvîdir). İstanbuldaki râsıda yakın olan en
yüksek yer Çamlıca tepesi olup, yüksekliği 267 metredir. En büyük inhitât-ı üfuk
zâviyesi 29 dakîka olur. Reîs-ül-müneccimîn Tâhir efendi, her günün temkinini
hesâb ederek, 1283 [m. 1866] de Kâhire rasadhâne müdîri olunca, hâzırladığı
cedvelde ve fâdıl İsmâ’îl Gelenbevî (Merâsıd) kitâbında ve Erzurumlu
İsmâ’îl Fehîm bin İbrâhîm Hakkı, 1193 de yazdığı türkçe (Mi’yâr-ül-evkat)
kitâbında ve müneccim-başı seyyid Muhammed Ârif beğ, hicrî şemsî 1286 ve kamerî
1326 senesi takvîminin sonunda diyorlar ki, (İstanbulun en büyük inhitât-ı üfk
zâviyesi 29 dakîka ve üfk-ı hakîkînin altında, ya’nî sıfırın altında olan bu
kadar irtifâ’a âid ziyânın inkisârı 44,5 dakîka ve güneşin (Nısf-kutr-ı
zâhirî)si, asgarî 15 dakîka 45 sâniye olduğundan, bu üç irtifâ’, güneşin
hakîkî tulû’dan evvel görülmesine sebeb olurlar. İhtilâf-ı manzar ise, sonra
görülmesine sebeb olur. İlk üç irtifâ’ın toplamından (İhtilâf-ı manzar)
mikdârı olan 8,8 sâniye çıkarılınca, bir derece 29 dakîka 6,2 sâniye olur ki,
buna güneşin (İrtifâ’ zâviyesi) denir. Güneşin merkezinin hakîkî üfukdan
gurûbundan sonra, arka kenârının, bu gurûb vaktinden, bu irtifâ’ zâviyesi kadar,
dahâ aşağıya, ya’nî üfk-ı şer’îye inerek, ziyânın en yüksek tepeden gayb olması
için geçen zemâna (Temkin) denir. [Meselâ, CASİO hesâb makinası ile,]
Herhangi bir günde, İstanbulda güneşin merkezinin üfk-ı hakîkîden hakîkî gurûbu
ve üst kenârının üfk-ı şer’îden şer’î gurûbu vaktlerindeki hakîkî üfka nazaran
irtifâ’ları olan sıfır derece ve eksi bir derece 29 dakîka 6,2 sâniye irtifâ’lar
için, nemâz vaktlerini bulmakda kullanılan düstûr ile, bu iki gurûb vaktinin
fadl-ı dâir zemânları hesâb edilir. Zevâl vaktinde hakîkî zevâlî sâat sıfır
olduğu için, iki gurûb vakti, fadl-i dâir zemânı kadar olur. İki vakt arasındaki
zemân farkı (Temkin) olur). Meselâ 21 Mart ve 23 Eylülde irtifâ’ zâviyesi
1 derece 29 dakîka 6,2 sâniye, güneşin merkezinin, hakîkî üfukdan bu irtifâ’
mikdârı alçalması için, mahreki üzerinde gideceği zemân, ya’nî temkin 7 dakîka
52,29 sâniyedir. Nemâz vaktleri düstûrunda meyl-i şems ve ard-ı belde
bulunduğundan bir şehrin temkin zemânı, Ard derecesi ve gün ile değişmekdedir.
Bir şehrin temkin mikdârı, her gün ve her sâat aynı değil ise de, her şehr için,
vasatî bir Temkin zemânı vardır. Bu temkin mikdârları kitâbımızın sonundaki
cedvelde bildirilmişdir. Hesâb ile bulunan Temkin mikdârlarına iki dakîka
ihtiyât ilâve ederek, İstanbul için Temkin, vasatî on dakîka kabûl edilmişdir.
Ard derecesi 44 dereceden az olan bir yerde, bir senedeki a’zamî ve asgarî
temkin mikdârlarının farkı bir iki dakîka kadardır. Bir şehrde tek bir temkin
vardır. Bu da, herhangi bir nemâzın hakîkî vaktinden şer’î vaktini bulmak için
kullanılır. Her nemâz için, ayrı ayrı temkinler yokdur ve zâhirî vaktlerde de
temkin yokdur. Temkin mikdârını bir ihtiyât zemânı zan ederek, imsâk vaktini 3-4
dakîka gecikdirenin orucu ve gurûbu 3-4 dakîka öne alanın orucu ve akşam
nemâzının fâsid olacağı (Dürr-i yektâ)da da yazılıdır. Bir mahalde,
şemsin meyli ve Temkin mikdârı ve ta’dîl-i zemân her an değişdikleri için ve
hakîkî gurûbî zemân birimleri, hakîkî zevâlî zemânlarının birimlerinden cüz’î
farklı olduğu için, hesâb olunan nemâz vaktleri, tam doğru olmaz. Vaktin
girdiğinden emîn olmak için, hesâb ile bulunan Temkin mikdârına 2 dakîka ihtiyât
zemânı ilâve edilmişdir.
Üç
nev’i gurûb vardır: Şemsin merkezinin hakîkî irtifâ’ının sıfır olduğu vakte
(Hakîkî gurûb) denir. İkinci gurûb, arka kenârın, râsıdın bulunduğu mahallin
zâhirî üfuk hattına nazaran zâhirî irtifâ’ının sıfır olduğu, ya’nî bu üst
kenârının, mahallin üfk-ı zâhirî hattından gayb olduğunun görüldüğü vaktdir.
Buna (Zâhirî gurûb) denir. Üçüncü gurûb, arka kenârın, şer’î üfka nazaran
irtifâ’ının sıfır olduğu hesâb olunan vaktdir. Buna (Şer’î gurûb) denir.
Bir şehrde bir aded şer’î üfuk vardır. Bu üç gurûbdan, zâhirî gurûbu görmek
mu’teber olduğu bütün fıkh kitâblarında yazılıdır. Hâlbuki, her yükseklik için,
muhtelif zâhirî üfuk hatları vardır. Üfk-ı şer’îden gurûb, en yüksek tepeden
bakınca görülen zâhirî gurûb ise de, bu gurûb vakti ve hakîkî gurûb vakti riyâdî
gurûbdur. Ya’nî dâimâ hesâb ile bulunur. Hesâb ile bulunan riyâdî hakîkî
gurûb vaktinde, güneş yüksek yerlerin zâhirî üfuk hatlarından gurûb etmemiş
görülür. Bu hâl, akşam nemâzının ve iftâr vaktinin, birinci ve ikinci gurûb
vaktlerinde değil, bunlardan dahâ sonra, şer’î gurûb vaktinde olduğunu
göstermekdedir. Evvelâ hakîkî gurûb, bundan sonra zâhirî gurûblar, en sonra,
şer’î gurûb olur. Tahtâvî, (Merâkıl-felâh) hâşiyesinde diyor ki, (Şemsin
gurûb etmesi, üst kenârının üfk-ı zâhirî hattından gayb olduğunu görmek demekdir.
Üfk-ı hakîkîden gayb olması değildir). Güneşin üfk-ı zâhirî hattından batması,
üfk-ı sathîden gurûb etmesi demekdir. İkindiyi kılamıyan, akşamı kıldıkdan ve
orucunu bozdukdan sonra, tayyâre ile garb tarafına giderek, güneşi görse,
ikindiyi edâ ve güneş batınca akşamı i’âde ve bayramdan sonra orucunu kazâ eder.
Tepeler, binâlar ve bulutlar sebebi ile zâhirî gurûb görülemiyen yerlerde, gurûb
vaktinin, şarkdaki tepelerin kararması ile anlaşılacağı hadîs-i şerîfde
bildirilmişdir. Bu hadîs-i şerîf, (Tulû’ ve gurûb vaktleri hesâb edilirken,
güneşin hakîkî ve zâhirî irtifâ’ları değil, şer’î üfukdan olan şer’î
irtifâ’larının kullanılacağını)
ya’nî, Temkin mikdârını hesâba katmak lâzım olduğunu göstermekdedir. Bütün
nemâzların şer’î vaktlerini hesâb ederken de, bu hadîs-i şerîfe uymak, ya’nî
temkin zemânlarını hesâba katmak lâzımdır. Çünki hesâb ile hakîkî riyâdî vaktler
bulunur. Bir nemâzın hakîkî vakti ile şer’î vakti arasında bir temkin zemânı
fark vardır. Bir şehrin en yüksek mahalline mahsûs olan temkin zemânı
değişdirilemez. Temkin zemânı azaltılırsa, öğle ve dahâ sonraki nemâzlar,
vaktlerinden evvel kılınmış olur. Oruca da, sahûr vakti geçdikden sonra
başlanılmış olur. Bu nemâzlar ve oruclar sahîh olmazlar. 1982 senesine kadar,
Türkiyede temkin zemânını kimse değişdirmemiş, bütün Âlimler, Velîler, Şeyh-ülislâmlar,
Müftîler, bütün müslimânlar, asrlar boyunca nemâzlarını şer’î vaktlerinde
kılmışlar ve oruclarına şer’î vaktlerinde başlamışlardır. Türkiye gazetesinin
hâzırlamış olduğu dıvar takvîmlerinde, temkin zemânı değişdirilmemiş, nemâz ve
oruc vaktleri, doğru olarak bildirilmişdir.
Bir
nemâzın evvel vaktini, şer’î üfka nazaran hesâb etmek için, güneşin bu nemâza
mahsûs olan irtifâ’ını bilmek lâzımdır. Güneşin [merkezinin] meyli bilinen bir
gündeki ve arz derecesi bilinen bir mahaldeki mahreki üzerinde, hakîkî üfka
nazaran nemâzın irtifâ’ına ulaşdığı hakîkî vaktinin, zevâlden veyâ gece
yarısından farkını bildiren hakîkî güneş zemânı hesâb edilir. Bu zemâna (Fadl-ı
dâir=Zemân farkı) denir. Bir nemâza mahsûs olan hakîkî irtifâ’ı öğrenmek
için, fıkh kitâblarında yazılı olan nemâz vakti başladığı anda, (Rub’-ı
dâire) tahtası veyâ Üsturlâb ile, güneşin üst kenârının riyâdî üfka göre,
irtifâ’ı ölçülür. Bundan, hakîkî irtifâ’ı hesâb edilir. [Sekstant ile, üfk-ı
zâhirî hattından olan zâhirî irtifâ’ ölçülmekdedir.] Semâ küresindeki KŞG kürevî
müsellesinin GK kenâr kavsi, GD meyl kavsinin temâmı, KŞ kenâr kavsi, KF
irtifâ’ı kutbun ya’nî arz-ı beldenin temâmı ve ŞG kavsi, GN hakîkî irtifâ’ının
temâmıdır. [s. 185 deki şekl: 1]. Müsellesin K kutup noktasındaki H zâviyesinin
ve bu zâviye karşısındaki GA kavsinin derecesi, Fadl-ı dâirdir. Bunun derecesi
hesâb edilip, dört misli alınarak, hakîkî zemâna çevrilir. Fadl-ı dâir zemânının
mikdârı, hakîkî veyâ gurûbî zevâl vakti ile veyâ gece yarısı ile muâmele
edilerek, hakîkî zevâlî ve gurûbî zemânlara göre nemâzın (Hakîkî vakti)
elde edilir. Sonra, gurûbî vaktden bir temkin çıkarılarak ezânî yapılır.
Zevâlîye ta’dîl eklenerek vasatî yapılır. Sonra, bu ezânî ve vasatî gurûbî
vaktlerden, bu nemâzın (Şer’î vakti) elde edilir. Bunun için, güneşin
kenârının, şer’î üfukdan, bu nemâzın irtifâ’ında olduğu vakt ile, merkezinin
hakîkî üfukdan bu irtifâ’da olduğu vakt arasındaki (Temkin zemânı) hesâba
katılır. Çünki, bir nemâzın hakîkî vakti ile şer’î vakti arasındaki zemân farkı,
hakîkî üfuk ile şer’î üfuk arasındaki zemân farkı kadardır. Bu da, (Temkin
zemânı)dır. Güneşin şer’î üfukdan geçmesi, hakîkî üfukdan geçmesinden evvel
olan, zevâlden evvelki vaktler için, hesâb ile bulunan hakîkî vaktden temkin
çıkarılınca, şer’î vakt olur. İmsâk ve tulû’ vaktleri böyledir. Ahmed Ziyâ beğ
ve Kedûsî (Rub’-ı dâire) kitâblarında diyor ki, (Fecr, güneşin ön kenârı
şer’î üfka 19 derece yaklaşınca başlar. Hesâb ile bulunan hakîkî fecr vaktinden
temkin zemânı çıkarılarak, hakîkî zemâna göre, şer’î imsâk vakti elde edilir).
(Kedûsî)nin (İrtifâ’ risâlesi)ni terceme eden, Fâtih medresesi
ders-i âmlarından Hezargradlı Hasen Şevkı efendi, dokuzuncu bâbında diyor ki,
(Bulduğumuz hakîkî imsâk vaktleri temkinsizdir. Oruc tutacak kimsenin bundan
onbeş dakîka, ya’nî iki temkin zemânı evvel, oruca başlaması lâzımdır. Böylece,
orucu fâsid olmakdan kurtulur). Görülüyor ki, şer’î ezânî imsâk vaktini bulmak
için, hakîkî gurûbî vaktden temkin zemânının iki mislini çıkarmakda, iki temkin
çıkarılmaz ise, orucun fâsid olacağını bildirmekdedir. [Gurûbî vaktden şer’î
vakti bulmak için bir temkîn, gurûbî vakti ezânî vakte çevirmek için de ikinci
temkin çıkarılmakdadır.] İbrâhîm Hakkı hazretlerinin, Erzûruma göre hâzırladığı
senelik evkât-i şer’iyye cedvellerinde ve Mustafâ Hilmi efendinin 1307 târîhli
(Hey’et-i felekiyye) kitâbında da, ezânî sâat ile, fecr ve tulû’ hakîkî
vaktlerini, şer’î vakte çevirmek için, temkin zemânının iki misli çıkarılmış
olduğunu gördük. Alî bin Osmânın (Hidâyet-ül-mübtedî fî Ma’rifet-il-evkât bi-rub-id-dâire)
kitâbında da böyle yazılıdır. Kendisi 801 [m. 1398] de vefât etmişdir. Güneşin
şer’î üfukdan geçmesi, hakîkî üfukdan geçmesinden dahâ sonra olan, zevâlden
sonraki vaktlerde, şer’î vakti bulmak için hakîkî vakte temkin ilâve edilir.
Zuhr, asr, gurûb, iştibâk ve işâ vaktleri böyledir. A.Ziyâ beğ, bu kitâbının
zuhr vakti kısmında diyor ki, (Vasatî sâat ile hakîkî zevâl vaktine temkin
zemânı ilâve edilince, vasatî sâat ile şer’î zuhr vakti olur.) Gurûbî zemâna
göre bilinen bir vakti ezânî zemâna çevirmek için, dâimâ bir Temkin çıkarılır.
Öğle ve sonraki gurûbî üfklara göre bilinen bir vakti, şer’î üfka göre olan
şer’î vakte çevirmek için bir Temkin ilâve ediliyor. Sonra bunu ezânî vakte
çevirmek için, bir temkin çıkarılıyor. Netîcede, bu nemâzların ezânî vaktleri,
gurûbî vaktlerinin aynı olmakdadır. Hakîkî veyâ gurûbî zemâna göre bulunan şer’î
vaktler, vasatî ve ezânî zemânlara çevrilerek, takvîmlere yazılır. Bulunan
vaktler, riyâdî zemâna göre, riyâdî vaktlerdir. Riyâdî zemâna göre riyâdî
vaktler, sâat makinelerindeki mer’î vaktleri de göstermekdedir.
|