| 
                             
                            
60 
                            - 
                            NEMÂZ VAKTLERİ - 1 
(Mukaddimet-üs-salât), (Tefsîr-i Mazherî) 
ve (Halebî-yi kebîr)deki hadîs-i şerîfde 
buyuruldu ki: (Cebrâîl aleyhisselâm Kâ’be kapısı yanında iki gün bana imâm 
oldu. İkimiz, fecr doğarken sabâh nemâzını, güneş tepeden ayrılırken öğleyi, 
herşeyin gölgesi kendi boyu uzayınca ikindiyi, güneş batarken [üst kenârı 
gaybolunca] akşamı ve şafak kararınca yatsıyı kıldık. İkinci günü de, sabâh 
nemâzını, hava aydınlanınca; öğleyi, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki katı 
uzayınca; ikindiyi, bundan hemen sonra, akşamı, oruc bozulduğu zemân, yatsıyı 
gecenin üçde biri olunca kıldık. Sonra, yâ Muhammed, senin ve geçmiş 
Peygamberlerin nemâz vaktleri budur. Ümmetin, beş vakt nemâzın herbirini, bu 
kıldığımız iki vaktin arasında kılsınlar dedi). Bu hâdise, mi’râcın ertesi 
günü, hicretden iki sene evvel, 14 temmuz günü idi. Kâ’benin irtifâ’ı 12,24 m, 
meyl-i şems 21 derece 36 dakîka, arz derecesi 21 derece 26 dakîka olduğundan, 
fey-i zevâl 3,56 cm. idi. Hergün beş kerre nemâz kılınması emr olundu. Nemâz 
sayısının beş olduğu, bu hadîs-i şerîfden de anlaşılmakdadır. 
Âkıl ve bâlig olan, ya’nî aklı olup, evlenme yaşına gelmiş olan her müslimân 
erkeğin ve kadının, hergün beş vakt nemâzı, vaktlerinde kılmaları farzdır. Bir 
nemâz, vakti gelmeden önce kılınırsa, sahîh olmaz. Hem de, büyük günâh olur. 
Nemâzın sahîh olması için, vaktinde kılmak lâzım olduğu gibi, vaktinde kıldığını 
bilmek, şübhe etmemek de farzdır. (Tergîb-üs-salât)daki hadîs-i şerîfde,
(Nemâz vaktlerinin bir evveli vardır. Bir de sonu vardır) buyuruldu. Bir 
mahalde, bir nemâzın evvel vakti, güneşin o mahal zâhirî üfk hattından belli bir 
irtifâ’a geldiği vaktdir. 
Üzerinde yaşadığımız (Erd küresi), mihveri (ekseni) etrâfında, boşlukda 
dönmekdedir. Bu mihver, Erdin merkezinden geçer ve Erdin sathını (yüzeyini) iki 
noktada delen bir doğrudur. Bu iki noktaya (Erdin kutubları) denir. Güneşin ve 
yıldızların üzerinde hareket etdikleri zan olunan küreye (Semâ küresi) 
denir. Güneş hareket etmez, fekat, Erd küresi döndüğü için, güneş hareket ediyor 
zan ediyoruz. Etrâfımıza bakınca yer ile gök, büyük bir dâirenin kavsi üzerinde 
birleşmiş gibi görünüyor. Bu dâireye (Üfk-ı zâhirî hattı) denir. Güneş, 
sabâhları, bu hattın şark tarafından doğuyor. Semânın ortasına doğru yükseliyor. 
Öğle vakti, tepeye kadar yükselip, tekrâr alçalmağa başlıyor. Sonra üfk-ı zâhirî 
hattının garb tarafında, bir noktadan batıyor. Üfkdan i’tibâren en yüksek olduğu 
vakt (zevâl vakti)dir. Bu vakt, güneşin (üfk-ı zâhirî hattından) olan 
yüksekliğine, güneşin (Gâye-i irtifâ’ı) denir. Semâya bakan insana (Râsıd) 
denir. Râsıdın ayaklarından geçen Erdın yarı çapı istikâmetine râsıdın (Şâkûlü) 
denir. Râsıd, yer küresinin hâricinde herhangi bir yükseklikdeki bir M 
noktasındadır. ME hattı râsıdın şâkûlüdür. Bu şâkûle dik olan düzlemlere râsıdın
(Üfk düzlemleri) denir. 
Altı üfk düzlemi vardır: Sahîfe 180 deki şeklin altındaki yazıyı okuyunuz! 1– 
Râsıdın ayaklarından geçen MF (Riyâdî üfk) düzlemi. 2– Yer küresine temâs eden 
BN (Hissî üfk) düzlemi. 3– Râsıdın etrâfını çeviren (Zâhirî üfk hattı) 
dâiresinin (LK dâiresinin) çizildiği LK düzlemi (Mer’î üfk) düzlemi. 4– Erdin 
merkezinden geçen (Hakîkî üfk) düzlemi. 5– Râsıdın bulunduğu yerin en yüksek 
noktasının zâhirî üfk hattından geçen P (Şer’î üfk) düzlemidir ki, bu düzlemin 
yer küresini kesdiği q dâireye (şer’î üfk hattı) denir. Bu beş düzlem, 
birbirlerine paraleldir. 6– Râsıdın ayaklarından geçen üfk-ı hissî düzlemine 
(Sathî üfuk) denir. Râsıdın bulunduğu yer yükseldikce, (zâhirî üfk hattı) 
dâiresi büyür ve hissî üfkdan uzaklaşır. Hakîkî üfka yaklaşır. Bundan dolayı, 
bir şehrde, muhtelîf yükseklikler için, bir nemâzın zâhirî muhtelîf vaktleri 
olur. Hâlbuki, bir şehrde, bir nemâzın tek bir vakti vardır. Bundan dolayı, 
nemâz vaktleri için zâhirî üfk hatları kullanılamaz. Yükseklik ile değişmiyen 
(Şer’î üfk) hattından olan şer’î irtifâ’ kullanılır. Her mahallin altı üfkundan 
üçü için bir nemâzın birer nemâz vakti vardır: Hakîkî, zâhirî ve şer’î vaktler. 
Güneşi ve üfku görenler, güneşin, şer’î üfkdan, nemâz vaktinin irtifâ’ına 
geldiği şer’î vaktlerde kılar. Görmiyenler, hesâb ile bulunan şer’î vaktlerde 
kılar. Fekat, şer’î üfk hatlarına göre irtifâ’lar, zâhirî üfk hatlarına göre 
olan, zâhirî irtifâ’lardan uzundur. Nemâz vaktleri öğleden sonra oldukları için 
bu üfklar kullanılamaz. Bu üç vaktden herbirinin riyâdî ve mer’î kısmları 
vardır. Riyâdî vaktler, güneşin, irtifâ’ından, hesâb ile bulunur. Mer’î vaktler, 
riyâdî vaktlere 8 dakîka 20 sâniye ekliyerek hâsıl olur. Çünki ziyâ, Güneşden 
Erda 8 dakîka 20 sâniyede gelmekdedir. Yâhud, güneşin belli irtifâ’a geldiğini 
görerek anlaşılır. Riyâdî ve hakîkî vaktlerde nemâz kılınmaz. Bu vaktler, mer’î 
vaktlerin bulunmalarına vâsıta olurlar. Tulû’ ve gurûb üfklarının irtifâ’ları 
sıfırdır. Zâhirî üfk hatlarının dereceleri, öğleden evvel, güneş doğarken 
başlar. Öğleden sonra, hakîkî üfkdan sonra başlar. Şer’î üfk, öğleden evvel, 
hakîkî üfkdan evvel, öğleden sonra, hakîkî üfkdan sonradır. Fecr-i sâdık 
vaktinin irtifâ’ı, dört mezhebde de, -19 derecedir. Yatsı nemâzı vaktinin 
başlaması irtifâ’ı, İmâm-ı a’zama göre, -19 derece, iki imâma ve diğer üç 
mezhebe göre -17 derecedir. Öğle vaktinin başlaması irtifâ’ı, gâye irtifâ’ıdır. 
Gâye irtifâ’ı, arz derecesinin temâmîsi ile meylin cebrî  toplamıdır. 
Güneşin merkezinin, üfk-ı hakîkîden gâye irtifâ’ına yükseldiği görülünce, mer’î 
hakîkî
(Zevâl vakti) olur. Öğle ve ikindi vaktlerinin başlaması irtifâ’ları her 
gün değişmekdedir. Bu iki irtifâ’ hergün yeniden ta’yîn edilir. Güneşin 
kenârının, zâhirî üfuk hattından, nemâzın irtifâ’ derecesine geldiği vakt 
görülemiyeceği için, fıkh kitâbları bu mer’î vaktin alâmetlerini, işâretlerini 
bildirmekdedir. Ya’nî zâhirî nemâz vaktleri, riyâdî vaktler değil, mer’î 
vaktlerdir. Semâda bu alâmetleri göremiyenler ve takvîm hâzırlayanlar, güneşin 
kenârının öğleden sonra sathî üfuk hatlarına göre olan irtifâ’lara geldiği 
riyâdî vaktleri hesâb eder, sâat makineleri bu riyâdî vaktlere gelince, mer’î 
vakt olurlar. Nemâzları bu (Mer’î vaktler)inde kılınmış olur. 
Hesâb ile, güneşin hakîkî üfukdan irtifâ’ noktasına geldiği riyâdî vaktler 
bulunmakdadır. Güneşin bir mer’î vakte geldiği, bu riyâdî vaktden 8 dakîka 20 
sâniye sonra görülür ki, buna (Mer’î vakt) denir. Ya’nî, mer’î vakt 
riyâdî vaktden 8 dakîka 20 sâniye sonradır.  Sâat makinelerinin 
başlangıçları, ya’nî hakîkî zevâl ve ezânî gurûb vaktleri, mer’î vaktler olduğu 
için, sâat makinelerinin gösterdikleri riyâdî vaktler, mer’i vaktler olmakdadır. 
Takvîmlere riyâdî vaktler yazıldığı hâlde, sâat makinelerinde mer’î vaktler 
hâline dönmekdedirler. Meselâ, hesâb ile bulunan vakt 3 sâat 15 dakîka ise, bu 
riyâdî 3 sâat 15 dakîka, sâat makinelerinde 3 sâat 15 dakîka, mer’î vakt 
olmakdadır. Hesâb ile, önce, güneş merkezinin hakîkî üfka göre nemâzın 
irtifâ’ına geldiği 
(Hakîkî riyâdî vaktler) bulunur. Bunlar, sonra (temkin) zemânı ile 
muâmele olunarak, (Şer’î riyâdî vaktler)e çevrilir. Ya’nî, sâat makinelerinde, 
riyâdî vakte ayrıca 8 dakîka 20 sâniye ilâve etmek lâzım değildir. Bir nemâzın 
hakîkî vakti ile şer’î vakti arasındaki zemân farkına (Temkin) zemânı 
denir. Temkin mikdârı her nemâz vakti için takrîben aynıdır. 
Bir 
mahalde, (Sabâh nemâzının vakti), dört mezhebde de, (şer’î gece)nin 
sonunda başlar. Ya’nî, (Fecr-i sâdık) denilen beyâzlığın şarkdaki üfk-ı 
zâhirî hattının bir noktasında görülmesi ile başlar. Oruc da, bu vaktde başlar. 
Müneccim başı Ârif beğ diyor ki, (Fecr-i sâdık, beyâzlık üfuk üzerinde yayıldığı 
vakt başladığını ve bu vakt irtifâ’ -18,  hattâ -16 derece olduğunu 
bildiren za’îf kavller de bulunduğu için, sabâh nemâzını, takvîmde yazılı imsâk 
vaktinden 20 dakîka sonra kılmak ihtiyâtlı olur.) Fecr vaktinin irtifâ’ını 
bulmak için, berrak bir gecede, üfk-ı zâhirî hattına ve sâatimize bakıp, fecr 
vakti anlaşılır. Bu vakt, muhtelif irtifâ’lar için, hesâb ile bulunan vaktlerden 
hangisine uyarsa, o vaktin hesâbında kullanılan irtifâ’, fecr irtifâ’ı olur. 
Şafak irtifâ’ı da böyle bulunur. İslâm âlimleri asrlardan beri, fecr irtifâ’ının 
-19 derece olduğunu anlamışlar, diğer rakamların doğru olmadığını 
bildirmişlerdir. Avrupalılar, beyâzlığın yayılmasına fecr diyor. Bu fecrin 
irtifâ’ı -18 derecedir diyorlar. Müslimânların, din işlerinde, hıristiyanlara ve 
mezhebsizlere değil, islâm âlimlerine uyması lâzımdır. Sabâh nemâzının vakti, 
(Şemsî gece)nin sonunda temâm olur. Ya’nî, güneşin ön [üst] kenârının, o 
mahaldeki, üfk-ı zâhirî hattından doğduğu görülünceye kadardır. 
(Semâ küresi), merkezinde bir nokta 
gibi, Erd küresi bulunan ve güneş ile  bütün yıldızlar bunun sathında kabûl 
edilen büyük bir küredir. Nemâz vaktleri, bu küre sathında düşünülen (İrtifâ’ 
kavsleri) ile hesâb olunur. Erd mihverinin [ekseninin] semâ küresini kesdiği 
iki noktaya (Semâ kutbu) denir. İki kutubdan geçen düzlemlere (Meyl 
düzlemleri) denir. Bu düzlemlerin semâ küresinde hâsıl etdikleri dâirelere
(Meyl dâireleri) denir. Bir mahallin şâkûlünden geçen düzlemlere(Semt 
düzlemleri) denir. Semt düzlemlerinin semâ küresini kesdiklerini düşünürsek, 
küre sathında hâsıl etdikleri bu dâirelere, o mahallin (Semt dâiresi=Azimut)leri 
veyâ (İrtifâ’ dâireleri) denir. Bir mahallin semt dâireleri, bu mahallin 
üfuklarını amûd [dik] olarak keser. Erd küresi üzerindeki bir mahalden, birçok 
semt düzlemleri ve bir tek meyl düzlemi geçmekdedir. Bir mahallin şâkûlü ile 
Erdın mihveri, Erdın merkezinde kesişirler. Bu iki doğrudan geçen düzlem, bu 
mahallin hem semt düzlemidir. Hem de, meyl düzlemidir. Bu düzleme, bu mahallin
(Nısf-ün-nehâr) düzlemi denir. Nısf-ün-nehâr düzleminin, semâ küresini 
kesdiği dâireye, o mahallin (Nısf-ün-nehâr dâiresi = Meridiyen) denir.Nısf-ün-nehâr 
sathı, o mahallin üfk-ı hakîkî  sathını dik olarak keser ve üfk-ı hakîkî 
dâiresini iki müsâvî kısma ayırır. Üfk-ı hakîkî sathını kesdiği doğruya, o 
mahallin (Nısf-ün-nehâr hattı) denir. Güneşin merkezinden geçen 
semt dâiresinin, bu mahallin hakîkî üfkunu kesdiği semâdaki N noktası ile 
güneşin merkezi arasındaki GN kavs [yay] parçasına (Hakîkî irtifâ’ kavsi) 
denir. Bu kavsin derecesi, güneşin bu mahalde, o andaki (Hakîkî irtifâ’ı=Altitude)dir. 
Şems, her an, başka semt dâirelerinden geçmekdedir. Güneşin bir Z kenârından 
geçen semt dâiresinin,  bu kenârı kesdiği nokta ile, hissî, mer’î, riyâdî 
ve hakîkî üfuk düzlemlerini kesdiği, semâdaki iki nokta arasındaki kavslerine, 
bu üfuklara nazaran (Zâhirî irtifâ’ kavsi) denir. Bu kavslerin 
derecesine, güneşin bu üfuklara göre (Zâhirî irtifâ’)ları denir. Sathî 
irtifâ’ı, hakîkî irtifâ’ından fazladır. Şemsin, bu üfuklardan aynı irtifâ’da 
olduğu vaktler farklıdır. Hakîkî irtifâ’, Erdın merkezinden çıkıp, semâdaki 
hakîkî irtifâ’ kavsinin iki ucundan geçen iki yarım doğrunun hâsıl etdiği 
zâviyenin derecesidir. Bu iki yarım doğru arasında bulunan ve semâdaki bu kavse 
muvâzî [paralel] olan muhtelif uzunluklardaki, sonsuz sayıda kavslerin 
dereceleri, birbirlerine müsâvî olup, hepsi hakîkî irtifâ’ derecesi kadardır. 
Diğer irtifâ’lara müsâvî olan zâviyeleri hâsıl eden iki yarım doğru, râsıdın 
bulunduğu mahalden geçen şâkûlün, üfku kesdiği noktadan çıkarlar. Bu irtifâ’ 
zâviyelerinin dereceleri de, içlerindeki kavslerin dereceleri kadardır. Erdın 
merkezinden geçen ve mihverine amûd olan sonsuz bir düzleme (Mu’addilün-nehâr=Ekvator 
düzlemi) denir. Bu ekvator sathının, Erd küresini kesdiği dâireye (Mu’addilün-nehâr 
dâiresi=Ekvator) denir. Ekvator sathının ve ekvator dâiresinin yeri ve 
istikâmeti sâbitdir, hiç değişmez. İkisi de, Erd küresini, iki müsâvî yarım 
küreye ayırır. Güneşin merkezi ile Ekvator sathı arasında kalan meyl dâiresi 
kavsinin derecesine (Güneşin meyli) denir. Zâhirî tulû’dan evvel, zâhirî 
üfuk hattı üzerindeki beyâzlık, kırmızılıkdan iki irtifâ’ derecesi evvel başlar. 
Ya’nî güneş üfk-ı zâhirî hattına 19 derece yaklaşınca başlar. Fetvâ böyledir. 
Müctehid olmıyanların, bu fetvâyı değişdirmeğe hakları yokdur. 20 derece 
yaklaşınca başladığını bildirenlerin de bulunduğu, İbni Âbidînde ve M.Ârif beğin 
takvîminde yazılıdır. Fekat, fetvâya uymıyan ibâdetler, sahîh olmaz. 
Güneşin günlük mahrekleri, birbirlerine ve ekvator düzlemine paralel olan, semâ 
küresi üzerindeki  dâirelerdir. Bu dâirelerin bulundukları düzlemler, Erdin 
mihverine ve Nısf-ün-nehâr düzlemine dikdirler. Üfuk düzlemlerini eğik [mâil] 
olarak keserler. Ya’nî, güneşin mahreki, üfk-ı zâhirî hattını dik olarak kesmez. 
Güneşden geçen semt dâiresi, üfk-ı zâhirî hattına dikdir. Güneşin merkezi, bir 
mahallin Nısf-ün-nehâr dâiresi üzerine gelince, merkezinden geçen meyl dâiresi 
ile o mahaldeki semt dâiresi aynı olur ve merkezi, hakîkî üfukdan gâye 
irtifâ’ında olur.  
Güneşi görenler için, (Zâhirî zuhr vakti), ya’nî (öğle nemâzının 
zâhirî vakti), kullanılır. Bu mer’î vakt, güneşin arka kenârı zâhirî zevâl 
mahallinden ayrılırken  başlar. Güneş, her mahallin sathî üfkundan, ya’nî 
gördüğümüz (Zâhirî üfuk hattından) doğar. Önce, ön kenârı, sathî üfukdan,  
ya’nî gördüğümüz (Zâhirî üfuk hattından)  gâye irtifâ’ına gelince, 
bu yüksekliğe mahsûs olan, semâdaki (Zâhirî zevâl mahalli dâiresi) ne gelerek, 
(Zâhirî mer’î zevâl vakti) başlar. Yere amûd [dik] olan bir çubuğun 
gölgesinin kısaldığı his edilmez olur. Sonra güneşin merkezi, o mahallin 
semâdaki nısf-ün-nehâr [gündüz müddetinin ortası] dâiresine yükselince, ya’nî 
hakîkî üfka nazaran, gâye irtifâ’ında olunca, (Hakîkî mer’î zevâl vakti) 
olur. Bundan sonra, arka kenârın, o mahallin, üfk-ı sathîsinin garb tarafından 
gâye irtifâ’ına indiği vakt, (Zâhirî zevâl vakti) biterek, gölgenin 
uzamağa başladığı görülür ve (Zâhirî mer’î zuhr vakti) olur. Güneş, 
zâhirî zevâl vaktinden hakîkî zevâl vaktine yükselirken ve buradan zâhirî zevâl 
vaktinin sonuna alçalırken, güneşin ve gölgenin hareketleri his edilmez. Çünki 
mesâfe ve zemân pek azdır. Dahâ sonra, arka kenâr, üfk-ı sathî hattının garb 
tarafından gâye irtifâ’ına inince, (Zâhirî mer’î zevâl vakti) temâm olup,
(Şer’î mer’î zuhr vakti) başlar. Bu vakt, hakîkî zevâl vaktinden 
(Temkin) zemânı sonradır.Çünki, hakîkî ve şer’î zevâl vaktleri arasındaki 
zemân farkı, hakîkî ve sathî üfuklar arasındaki zemân farkı kadar olup, bu da,
(Temkin) zemânıdır. Zâhirî vaktler, çubuğun gölgesinden anlaşılır. Şer’î 
vaktler, çubuğun gölgesinden anlaşılmaz. Hesâb ile hakîkî zevâl vakti bulunup, 
buna temkin ilâve edilerek, riyâdî şer’î  zevâl vakti olur. Takvîmlere 
yazılır. Zuhr vakti, asr-ı evvele kadar, ya’nî her şeyin gölgesi, hakîkî zevâl  
vaktindeki uzunluğundan, kendi boyu mikdârı veyâ asr-ı sâniye kadar, ya’nî 
boyunun iki misli uzayıncaya kadar devâm eder. Birincisi, iki imâma ve diğer üç 
mezhebe göre, ikincisi, İmâm-ı a’zama göredir. 
(İkindi nemâzının vakti), öğle vakti 
bitince başlıyarak, güneşin arka kenârının, râsıdın bulunduğu mahallin zâhirî 
üfuk hattından batdığı görülünceye kadar ise de, güneş sarardıkdan sonra ya’nî 
alt [ön] kenârı zâhirî üfuk hattına bir mızrak boyu yaklaşıncaya kadar 
gecikdirmek harâmdır. Bu vakt, üç kerâhet vaktinin üçüncüsüdür. Şimdi, Türkiyede, 
takvîmlerde, ikindi vaktleri, asr-ı evvele göre yazılıdır. Bu vaktlerden, kışın 
36, yazın 72 dakîka sonra kılınca, İmâm-ı a’zama da uyulmuş olur. Arz derecesi 
40 ile 42 arasında olan mahallerde, her ay için 6 dakîka, yaza doğru 36 ya 
ilâve, kışa doğru 72 den tarh edince, bu aydaki, iki asr vakti arasındaki zemân 
farkı olur. 
(Akşam nemâzının vakti), güneş zâhirî 
gurûb edince başlar. Ya’nî, güneşin üst kenârının, râsıdın bulunduğu mahallin 
üfk-ı zâhirîsi hattından gayb olduğu görülünce başlar. Şer’î ve şemsî geceler 
de, bu vakt başlarlar. Güneşin zâhirî tulû’ ve gurûbunun görülemediği yerlerde 
ve hesâb yapılırken, şer’î vaktler kullanılır. Ziyâsı, sabâhları en yüksek 
tepeye gelince, şer’î tulû’ vakti olur. Akşamları buradan çekildiği görülünce 
de, mer’î şer’î gurûb vakti olur. Ezânî sâat makineleri, bu vakt 12 yapılır. 
Akşam nemâzının vakti, yatsı nemâzının vaktine kadar devâm eder. Akşam nemâzını, 
vaktin evvelinde kılmak sünnetdir. (İştibâk-i nücûm) vaktinden, ya’nî 
yıldızlar çoğaldıkdan, ya’nî güneşin arka kenârının zâhirî üfuk hattı altına on 
derece irtifâ’a indikden sonraya bırakmak harâmdır. Hastalık, seferî olmak, 
hâzır ta’âmı yimek için, bu kadar gecikdirilebilir. 
(Yatsı nemâzının vakti), İmâmeyne 
göre, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki zâhirî üfuk hattı üzerinde, kırmızılık gayb 
oldukdan sonra başlar. Diğer üç mezhebde de böyledir. İmâm-ı a’zama göre, işâ-i 
sânîden, ya’nî beyâzlık gayb oldukdan sonra başlar. Hanefîde, şer’î gecenin 
sonuna, ya’nî fecr-i sâdıkın ağarmasına kadardır. Kırmızılığın gayb olması, 
güneşin üst kenârının, üfk-ı sathînin altında, onyedi derece irtifâ’a indiği 
vaktdir. Bundan sonra, ya’nî ondokuz derece irtifâ’a inince, beyâzlık gayb olur. 
Şâfi’î mezhebinde yatsı nemâzının âhir vakti, şer’î gecenin yarısına kadar 
diyenler vardır. Yatsıyı, şer’î gecenin yarısından sonra kılmak, bunlara göre 
câiz değildir. Hanefîde ise, mekrûhdur. Mâlikîde şer’î gecenin sonuna kadar 
kılmak sahîh ise de, üçde birinden sonra kılmak günâhdır. Öğle ve akşam 
nemâzlarını iki imâmın bildirdiği vaktlerde kılamıyan, kazâya bırakmayıp, İmâm-ı 
a’zamın kavline göre edâ etmeli, bu takdîrde, o gün ikindi ve yatsı nemâzlarını 
da, İmâm-ı a’zamın bildirdiği vaktden önce kılmamalıdır. Vakt çıkmadan, hanefîde 
iftitâh tekbîri alınca, mâlikîde ve şâfi’îde ise, bir rek’at kılınca, nemâzı 
vaktinde kılmış olur. A. Ziyâ beğ (İlm-i hey’et) kitâbında diyor ki: 
(Kutba 
yaklaşdıkça, sabâh ve yatsı nemâzlarının vaktlerinin başlangıcı, ya’nî fecr ve 
şafak vaktleri, güneşin doğma ve batma vaktlerinden uzaklaşır. Ya’nî sabâh ve 
yatsı nemâzlarının ilk vaktleri, birbirine yaklaşır. Her memleketin nemâz 
vaktleri, hatt-ı üstüvâdan [Ekvatordan] uzaklığına, ya’nî arz derecesine [Enlem=Latitude 
=j] 
ve güneşin meyline, [Declination=d] 
ya’nî ay ve günlere göre, değişir.) [Arz dereceleri, (90-meyl)den fazla olan 
yerlerde gece ve gündüz hiç olmaz. Arz derecesinin temâmîsi < meyl + 19 
ise, ya’nî arz dereceleri ile meyl-i şems toplamı (90–19=71) veyâ dahâ ziyâde 
olan zemânlarda güneşin meylinin, beş dereceden ziyâde olduğu yaz aylarında, 
şafak gayb olmadan, fecr başlar. Bunun için, meselâ arz derecesi 48° 50' olan 
Paris şehrinde Hazîranın 12 si ile 30 u arasında yatsı ve sabâh nemâzlarının 
vaktleri başlamaz]. Hanefî mezhebinde vakt, nemâzın sebebidir. Sebeb bulunmazsa, 
nemâz farz olmaz. O hâlde, böyle memleketlerde bu iki nemâz farz olmaz. Ba’zı 
âlimlere göre ise, arz dereceleri bunlara yakın olan yerlerdeki vaktlerinde 
kılmak farz olur. [Bu iki nemâz vaktinin başlamadığı zemânlarda, vaktlerinin 
olduğu en son günün vaktlerinde kılmak iyi olur.] 
Nehâr-ı şer’înin ya’nî oruc zemânının dörtde biri temâm olunca, (Duhâ) 
ya’nî kuşluk vakti olur. 
Nehâr-ı şer’înin yarısına (Dahve-i kübrâ) vakti denir. Ezânî zemâna göre, 
Dahve-i kübrâ=Fecr+(24-Fecr)÷2=Fecr+12-Fecr÷2=12+Fecr÷2 dir. Ya’nî Fecr vaktinin 
yarısı, sabâh 12 den i’tibâren, Dahve-i kübrâ vakti olur. İstanbulda, 13 
Ağustosda, müşterek zemâna göre fecr vakti, 3 sâat 9 dakîka, gurûb vakti 19 sâat 
13 dakîka olduğundan şer’î gündüz müddeti 16 sâat 4 dakîka ve müşterek zemâna 
göre, Dahve-i kübrâ vakti 8.02+3.09 = 11 sâat 11 dakîka olur. Yâhud, müşterek 
sâata göre, gurûb ve imsâk vaktleri toplamının yarısıdır.  
Güneş, zâhirî üfuk hattına yaklaşdıkca, hava tabakalarının ziyâyı kırma derecesi 
artdığı için, ova ve deniz gibi düz yerlerde, güneşin üst kenârı, zâhirî üfuk 
hattının 0,56 derece altında olduğu zemân, doğdu görünür. Akşamları üfukda gayb 
olması da, batmasından bu kadar sonra olur. 
Bir 
mahallin şâkûlüne, ya’nî Erdın bu yerden geçen yarı çapına amûd [dik] olan 
sonsuz düzlemlere bu mahallin (Üfuk)ları denir. Yalnız sathî üfklar böyle 
değildir. Altı üfuk vardır. Bu üfukların yerleri ve istikâmetleri sâbit 
değildir. Râsıdın bulunduğu mahalle göre, değişirler. (Üfk-ı hakîkî), Erd 
küresinin merkezinden geçen sonsuz EA üfuk düzlemidir. Bir râsıdın (Üfk-ı 
hissî)si, bulunduğu mahallin en alçak B noktasından geçen, ya’nî Erd 
küresinin sathına temâs eden sonsuz bir düzlemdir. Erd küresinin merkezinden ve 
sathından güneşin merkezine giden iki doğrunun güneşin merkezinde hâsıl 
etdikleri zâviyeye [açıya] güneşin (İhtilâf-ı manzar)ı denir. Senelik 
vasatîsi 8,8 sâniyedir. Güneşin merkezinin hakîkî üfka nazaran irtifâ’ı ile 
riyâdî veyâ hissî üfuklara göre irtifâ’larının farkıdır. İhtilâf-ı manzar, ayın, 
güneşin tulû’larının geç görülmesine sebeb olur. Râsıdın [Güneşe bakan kimsenin] 
bulunduğu, herhangi yükseklikdeki M noktasından geçen F müstevîsi [düzlem] (Üfk-ı 
riyâdî)sidir. (Üfk-ı zâhirî hattı), M noktasında bulunan râsıdın 
gözünden çıkıp Erd küresine K noktasında temâs eden MK şu’â’ının M noktasının 
şâkûlünün etrâfında deverânından hâsıl olan mahrûtun [koninin] Erd küresi ile 
temâs eden K noktalarının meydâna getirdikleri LK dâiresidir. Bu dâireden geçen 
ve M noktasının şâkûlüne amûd olan düzleme râsıdın (Üfk-ı mer’î)si denir. 
Bu mahrûtun sathı [yüzeyi] (Üfk-ı sathî)sidir. (Üfk-ı zâhirî hattı),
herhangi bir yükseklikde bulunan râsıdın, o mahallin ova, deniz gibi en 
aşağı noktaları ile semânın birleşmiş gibi gördüğü bir dâiredir. Bu dâire, mer’î 
üfkun, Erd küresi sathını kesdiği noktalardan meydâna gelmişdir. Bu noktaların 
her birinden bir semt düzlemi geçmekdedir. Güneşin bulunduğu semt düzleminin 
kesdiği (K) noktasından geçen üfk-ı hissî düzlemi, semt düzlemini dik olarak, MS 
hattı boyunca keser. Bu hissî üfka râsıdın (Sathî üfk)u denir ki, MK 
düzlemidir. Bir mahalde, muhtelif yükseklikler için, muhtelif sathî üfuklar 
vardır. Bunların Erd küresine temâs eden K noktaları, zâhirî üfuk hattını hâsıl 
ederler. Râsıdın gözünden çıkan şu’â istikâmetine, ya’nî MS doğrusuna (Sathî 
üfuk hattı) denir. Semt düzleminin ZS kavsi, güneşin sathî üfka nazaran 
irtifâ’ı olur. Bu kavs, Râsıdın gözünden çıkıp, bu kavsin iki ucundan geçen iki 
yarım doğru arasındaki zâviyenin derecesini göstermekdedir. Güneş hareket etdiği 
için, MS üfk-ı sathîsinin Erd küresine temâs etdiği K noktası da, üfk-ı zâhirî 
hattı üzerinde hareket ederek, üfk-ı sathî her ân değişir. Râsıd, K dan, 
semâdaki ZS irtifâ’ kavsine muvâzî çizilen HK kavsinin Râsıd ile güneş 
arasındaki MZ doğrusunu kesdiği H noktasına bakınca, güneşi görür. Bu kavsi, 
güneşin zâhirî üfuk hattına nazaran irtifâ’ı zan eder. Bu HK kavsinin derecesi, 
güneşin arka kenârının sathî üfka nazaran ZS irtifâ’ı kadardır. Bunun için, 
sathî üfka nazaran irtifâ’ olarak, HK (zâhirî irtifâ’ı) kullanılmakdadır. 
Güneş, semâdaki S noktasından gurûb etmekdedir. Râsıd, Erd üzerindeki K 
noktasından gurûb etdi sanır. Güneş ve yıldızlar, bir mahallin sathî üfkunun 
altına girince, ya’nî bu üfka nazaran irtifâ’ı sıfır olunca, bu üfkun her 
yerindeki râsıdlar, bunların gurûb etdiklerini görürler. M noktasındaki râsıd, 
güneşin K noktasındaki üfk-ı sathîden gurûbunu görür. Ya’nî, güneşin üst 
kenârının, sathî üfka göre, irtifâ’ı sıfır olunca, M noktasındaki râsıdın gurûb 
vakti olur. Bunun gibi, râsıdın bütün nemâz vaktleri de sathî üfka göre olan 
şer’î irtifâ’ları ile ma’lûm olur. M de bulunan râsıd, güneşin üfk-ı sathîye 
nazaran olan ZS şer’î irtifâ’ını, üfk-ı zâhirî hattına nazaran olan HK irtifâ’ 
olarak gördüğü için, nemâz vaktlerinin ta’yîninde, üfk-ı zâhirî hattına nazaran 
olan HK (zâhirî irtifâ’lar)ı kullanılır. Bu irtifâ’lar, râsıdın riyâdî, 
hissî, mer’î ve hakîkî üfklarına nazaran irtifâ’larından fazladır. Sathî üfka 
nazaran olan ZS irtifâ’ından hakîkî irtifâ’dan ZN in farkına, M yüksekliği için
(İnhitât-ı üfuk zâviyesi) denir. İnhitât-ı üfuk zâviyesinin derecesi 
kadar olan semt dâiresinin kavsi, ya’nî NS kavsi (İnhitât-ı üfk)dur. 
Zâhirî üfuk hattı görülemiyen dağlık erâzîde, takvîmde yazılı (Şer’i vaktler)
kullanılır. 
 4.gif)  
  
    | 
 
K  
     | 
    
 
Güneşden 
geçen Semt düzleminin LK zâhirî üfuk hattını kesdiği nokta. 
     | 
   
  
    | 
 
MS  
     | 
    
 
Erd 
küresine K noktasında mümâs olan [değen] üfk–ı hissî düzlemine Râsıdın (üfk–ı 
sathî)si denir.  
     | 
   
  
    | 
 
HK 
     | 
    
 
Güneşin 
kenârının üfk-ı zâhirî hattı üzerindeki K noktasından irtifâ’ıdır. Bu irtifâ’, 
güneşin sathî üfka nazaran olan ZS irtifâ’ına müsâvîdir. 
     | 
   
  
    | 
 
D  
     | 
    
 
C w Ç w 
İnhitât-ı üfuk zâviyesi. 
     | 
   
  
    | 
 
M  
     | 
    
 
Mahallin 
herhangi bir yüksek yeri. 
     | 
   
  
    | 
 
ZMF 
     | 
    
 
Güneşin 
riyâdî irtifâ’ zâviyesi. 
     | 
   
  
    | 
 
ZS  
     | 
    
 
Güneşin, 
sathî üfka nazaran irtifâ’ını gösteren, semâdaki semt dâiresi kavsidir. Bu 
kavsin derecesi, HK kavsinin derecesine müsâvîdir. 
     | 
   
  
    | 
 
O  
     | 
    
 
Üfk-ı 
hakîkî ile üfk-ı sathînin kesişdiği doğru noktalarından biri. 1- Üfk-ı hakîkî, 2 
-Üfk-ı hissî, 3- Üfk-ı riyâdî, 4-Üfk-ı sathî düzlemleri, 5-Üfk-ı zâhirî hattı. 6 
- Üfk-ı şer’î hattı. 
     | 
   
  
    | 
 
G  
     | 
    
 
Güneşin 
Erdden görünüşü. 
     | 
   
  
    | 
 
GN 
     | 
    
 
Güneşin 
hakîkî irtifâ’ı. 
     | 
   
  
    | 
 
B 
     | 
    
 
Mahallin 
en alçak yeri 
     | 
   
 
                                                |