54 - GUSL ABDESTİ
Nemâzın doğru
olması için, abdestin ve guslün doğru olması lâzımdır. İbni Âbidîn,
(Dürr-ül-muhtâr) şerhinde buyuruyor ki: (Cünüb olan her kadının ve erkeğin
ve hayzdan ve nifâsdan kurtulan kadınların, nemâz vaktinin sonuna o nemâzı
kılacak kadar zemân kalınca, gusl abdesti alması farzdır).
Farzları
yapanlara çok sevâb vardır. Yapmıyanlara da, büyük günâh vardır.
(Gunyet-üt-tâlibîn) kitâbının bildirdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki: (Gusl abdesti almağa kalkan bir
kimseye, üzerindeki kıl adedince [ya’nî pekçok demekdir]
sevâb verilir. O kadar günâhı afv olur. Cennetdeki
derecesi yükselir. Guslü için ona verilecek sevâb, dünyâda bulunan herşeyden
dahâ hayrlı olur. Allahü teâlâ, Meleklere, bu kuluma bakınız! Gece, üşenmeden
kalkıp, benim emrimi düşünerek, cenâbetden gusl ediyor. Şâhid olunuz ki, bu
kulumun günâhlarını afv ve magfiret eyledim buyurur).
(Ey Oğul
İlmihâli)nin
doksanbirinci sahîfesinde yazılı hadîs-i şerîfde, (Kirlenince, çabuk gusl
abdesti alın! Çünki kirâmen kâtibîn melekleri, cünüb gezen kimseden incinir)
buyuruldu. Yine, aynı sahîfede: İmâm-ı Gazâlî buyurdu ki, bir kimse, rü’yâda
bana dedi ki, (Bir mikdâr zemân, cünüb kaldım. Şimdi üzerime ateşden gömlek
giydirdiler. Hâlâ ateş içindeyim). (Zevâcir) ve (Risâle-i ünsiyye)
kitâblarındaki hadîs-i şerîfde, (Resim, köpek ve cünüb kimse bulunan eve
rahmet melekleri girmez) buyuruldu. Nemâz kılan ve kılmıyan herkes, bir
nemâz vaktini cünüb geçirirse, çok acı azâb göreceği (Zevâcir)de
yazılıdır. Öğle ezânından sonra cünüb olan, öğle nemâzını kılmamış ise, ikindi
vaktine kadar; kılmış ise, akşam nemâzına kadar gusl etmelidir. Yıkanamazsa,
teyemmüm etmelidir. Hanefî mezhebinde guslün farzı üçdür:
1 — Ağzın
hepsini iyice yıkamak. Ağız dolusu su içmekle de olur ise de, yutmak mekrûhdur
diyen de olmuşdur.
2 — Burnu
yıkamak. Burundaki kuru kir altını ve ağızdaki, çiğnenmiş ekmek altını yıkamazsa
gusl sahîh olmaz. Hanbelî mezhebinde, mazmaza ve istinşâk, abdest alırken de,
guslde de farzdır.
3 — Bedenin her
yerini yıkamakdır. Bedenin, ıslatılmasında harac olmıyan yerlerini yıkamak
farzdır. Yıkanan yerleri oğalamak lâzım değil ise de, müstehabdır. İmâm-ı Mâlik
ile İmâm-ı Ebû Yûsüf lâzımdır buyurdu. Göbek içini, bıyık, kaş ve sakalı ve
altlarındaki derileri ve başdaki saçları ve ferci yıkamak farzdır. Gözleri,
kapalı küpe deliğini, sünnet derisi altını yıkamak farz değildir, müstehabdır.
Kadınlar, örülü saçın diblerini ıslatınca, örgüyü yıkamak lâzım değildir. Saç
dibleri ıslanmazsa, örgüyü açmak lâzım olur. Örülmemiş saçların her tarafını da
yıkamak farzdır. Traş olursa, kesilen saçları [ve diğer kılları ve tırnakları]
yıkamak lâzım değildir. İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh” beşinci cild
ikiyüzyetmişbeşinci sahîfede diyor ki, (Cünüb iken, kasıkları traş etmek
mekrûhdur). [Cünüb iken saç, tırnak kesmenin de mekrûh olduğu buradan
anlaşılmakdadır.] Pire, sinek kirlerinin ve kınanın ve insan kirinin, akıcı
yağların, çamurun altını yıkamak farz değildir. Deriye yapışmış, hamur, mum,
sakız, katı yağ, balık pulu, çiğnenmiş ekmek, [Tırnakdaki oje denilen boya] gibi
su geçirmiyen şeylerin altını yıkamak lâzımdır. Dişlerin arasında ve diş
çukurunda bulunan yemek artıklarının altına su geçmezse, altı yıkanmazsa gusl
abdesti câiz olmaz. Yüzük sıkı ise, çıkarmak veyâ hareket etdirmek lâzımdır.
Küpe de böyledir. Küpe deliğinde, küpe yoksa ve delik açıksa kulağı ıslatırken,
delik ıslanırsa, yetişir. Islanmazsa, deliği parmakla ıslatmalıdır. Bütün
bunlarda ıslandığını çok zan etmek yetişir. Ağzını veyâ başka yerini yıkamağı
unutup, nemâz kılsa, sonra hâtırlasa, orasını yıkayıp farzı tekrâr kılar. Tenhâ
yer yoksa, başkasının yanında avret yerini açmaz. Tenhâ oluncıya kadar bekler.
Nemâz vakti daralır ise, başkaları yanında tahâretlenmez. Donunu da yıkamaz.
Necâset ile nemâz kılar. Çünki, harâmdan kaçmak, farzı yapmakdan dahâ çok
sevâbdır. Sonra tenhâ yer bulunca tahâretlenir, donunu yıkar ve nemâzı iâde
eder. Abdestin ve guslün vâcibleri yokdur. Guslün sünnetleri, abdestin
sünnetleri gibidir. Yalnız guslde, abdestdeki sıra ile yıkamak, sünnet değildir.
Müstehabları da, aynı olup yalnız, guslde kıbleye dönülmez ve düâ okunmaz.
Yalnız besmele çekilir ve kelime-i şehâdet söylenir. Havuzda, nehrde, denizde,
yağmur altında ıslanan, ağzını ve burnunu da yıkasa, abdest ve gusl almış olur.
Sünnet üzere
gusl abdesti almak için, önce, temiz olsalar dahî, iki eli ve avret yerini
yıkamalıdır. Sonra bedeninde necâset varsa yıkamalı, sonra, tam bir abdest
almalı, yüzünü yıkarken, gusle niyyet etmeli, ayakları altında su toplanmıyorsa,
ayakları da yıkamalıdır. Sonra bütün bedene üç def’a su dökmelidir. Önce üç
def’a başa, sonra sağ omuza, sonra sol omuza dökmeli, her döküşde, o taraf temâm
ıslanmalıdır. Birinci dökmede oğmalıdır. Guslde, bir uzva dökülen suyu, başka
uzvlara akıtmak câiz olup, orası da temizlenir. Çünki, guslde bütün beden, bir
uzv sayılır. Abdest alırken bir uzva dökülen su ile, başka uzv ıslanırsa,
yıkanmış sayılmaz. Gusl temâm olunca, tekrâr abdest almak mekrûhdur. Gusl
ederken abdesti bozulursa, bir dahâ almak lâzım olur. Şâfi’îyi ve mâlikîyi
taklîd edenler buna dikkat etmelidir. Abdest bozulmadan, başka yerde almak veyâ
nemâz kılıp sonra almak câizdir.
Abdestde ve
guslde, lüzûmundan fazla su kullanmak isrâf olup, harâmdır. Sekiz rıtl [ya’nî
binkırk dirhem-i şer’î veyâ üç buçuk kilo] su ile, sünnete uygun gusl
edilebilir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bir Müd [ya’nî iki rıtl,
ya’nî 875 gr.] su ile abdest alır, bir sâ’ hacminde su ile gusl ederdi. [Bir sâ’
4200 gram sudur. Çünki, bu fakîr, mercimekle yapdığım tecribelere göre, bir sâ’
4,2 litredir. Ya’nî, dört litre ve bir litrenin beşde biridir.]
[Hanefî
mezhebinde dişlerin arası ve diş çukuru ıslanmazsa gusl temâm olmaz. Bunun için,
diş kaplatınca ve doldurunca, gusl abdesti sahîh olmaz. İnsan cenâbetlikden
kurtulmaz. Evet, imâm-ı Muhammede göre sallanan dişleri altın tel ile bağlamak
ve düşen, çıkarılan diş yerine altın diş takmak câizdir. İmâm-ı a’zam ise, altın
câiz olmadığını ictihâd buyurmuşdur. İmâm-ı Ebû Yûsüf, bir rivâyetde, imâm-ı
Muhammed gibi buyurmuşdur. Eshâb-ı kirâmdan Arfece bin Sa’da, altın burun
takması için izn verilmesi, İmâm-ı a’zama göre, yalnız Arfeceye mahsûsdur
denilmişdir. Nitekim Zübeyr ve Abdürrahmân “radıyallahü teâlâ anhümâ” için, ipek
giymelerine izn verilmişdi ve yalnız bunlara mahsûsdu, denilmişdir. Fekat,
fetvâ, İmâm-ı Muhammed kavli ile olup, gusl abdesti alırken çıkarılabilen takma
diş, kulak ve burunun, altından olmaları câiz görülmüşdür. İmâmlarımızın bu
ayrılığı, takma dişin ve sallanan dişe sarılan tellerin altından olup
olmamasındadır ve gusle mâni’ olmıyacak şeklde çıkarılması mümkin olduğu
hâldedir. Yoksa, gusl bahsinde, hanefî mezhebinin bütün imâmları, dişlerin
ıslanması lâzım olduğunu söylemekdedir. Ya’nî, altın, gümüş ve necs olmıyan
başka maddelerden yapılan kaplama ve dolguların altlarına su geçmeyince, hanefî
mezhebi âlimlerinin hepsine göre, gusl abdesti câiz olmaz.
(Halebî-yi
kebîr)de
diyor ki, (Dişler arasında yemek artığı kalıp, altı yıkanamazsa, gusl câiz olur.
Çünki, su akıcı olup, bu artıkların altına sızar. Fekat bu artıklar, çiğnenerek
katılaşmış ise, gusl abdesti câiz olmaz. Doğrusu da, budur. Çünki, su, bunun
altına sızmaz. Bunda zarûret ve harac da yokdur). (Kâdîhân), (Nâtifî)den
alarak diyor ki, (Diş arasında yemek artığı bulunursa, gusl temâm olmaz. Bunu
çıkarıp altını yıkamak lâzımdır).
(Mecmû’a-i
Zühdiyye)de
diyor ki, (Gerek az, gerek çok, dişlerin arasında kalan yemek kırıntısı, katı
hamur gibi olup da, suyu geçirmezse, gusle mâni’dir).
(Dürr-ül-muhtâr)da
diyor ki, (Dişlerin arasında veyâ diş çukurunda bulunan şey, gusl abdestine
zarar vermez diye fetvâ veren olmuş ise de, bu şey, katı olup, altına su geçmez
ise, gusl abdesti câiz olmaz. En doğrusu da budur). İbni Âbidîn “rahmetullahi
aleyh” bunu açıklarken buyuruyor ki, (Zararı olmaz diye fetvâ verilmesi, su,
dişdeki şeyin altına sızıp, ıslatacağı içindir. (Hulâsat-ül-fetâvâ)da da,
böyle yazmakdadır. Bu fetvâdan da anlaşılıyor ki, altına su geçmezse, gusl câiz
olmaz. (Hilye) kitâbı da böyle diyor. (Münyet-ül-musallî) şerhinde
de böyle yazılıdır. Çünki, su dişe sızmadığı gibi, burda zarûret ve harac yokdur
demekdedir).
(Merâkıl-felâh)ı
açıklıyan Tahtâvî buyuruyor ki, (Diş çukurunda veyâ dişler arasındaki yemek
artıklarının altına su geçerse, gusl câiz olur. Bunlar, sert olup altına su
geçmez ise, gusl câiz olmaz. (Feth-ul-kadîr)de de böyle yazılıdır).
Tahtâvî
(Dürr-ül-muhtâr) hâşiyesinde diyor ki, (Dişleri arasına veyâ diş çukuruna
giren yemek parçası altına su sızacağı için gusle mâni’ olmaz. Suyun sızdığında
şübhe ederse, bunları çıkarıp dişlerin arasını ve çukurunu yıkamalıdır).
Her müslimânın
ibâdet yaparken ve harâmdan sakınırken, kendi mezhebi âlimlerinin, (Fetvâ
böyledir), (En iyisi budur), (En doğru söz budur) gibi bildirdiklerine uyması
lâzımdır. Kendi arzûsu ile yapdığı bir şey, buna uymasına mâni’ olur ve bu mâni’
olmanın önlenmesinde (harac), meşakkat bulunursa, kendi mezhebinde doğru
olduğu bildirilen başka bir söze uyması lâzımdır. Meselâ, ödünç verdiğinin
senedine ödeme târîhi koymak harâmdır. Fâiz olur. Fekat başkasına havâle edilmek
yolu ile, ikisinin de belli târîhde ödemeleri câiz olur. Böyle de yapamazsa,
hanefî mezhebinde bulunan kimse, hanefî mezhebindeki âlimlerin fetvâ olarak
seçilmemiş za’îf sözlerine uyarak, işini görür. İkinci kısm, 1. ci maddeye ve
üçüncü kısm, 12. ci maddeye bakınız! Böyle kurtuluş yolu da bulamazsa, diğer üç
mezhebden birini taklîd ederek, ya’nî bir mezhebe uyarak o işi yapar. Hanefî
mezhebinin âlimleri, bu kimsenin başka mezhebi taklîd etmesinin vâcib olduğunu
bildiriyor. Meselâ, (İbni Âbidîn), üçüncü cildin 190. cı sahîfesinde
ta’zîri anlatırken buyuruyor ki, (Büyük âlim İbni Emîr Hâc, (Tahrîr)
şerhinde: Şer’î delîl gösteriyor ki, bir müctehidin sözü ile amel etmek ve
ihtiyâc olunca, başka bir müctehidi taklîd etmek lâzımdır. Bu delîl,
(Bilenlerden sorunuz!) âyet-i kerîmesidir. Belli bir hâdise ile
karşılaşılınca, bunun nasıl yapılacağı sorulur. Bu iş hakkında, bir müctehidin
sözü biliniyorsa, o işi bu söze uyarak yapmak vâcib olur demekdedir). Görülüyor
ki, başka mezhebi taklîd etmesi vâcib olmakdadır. Başka bir mezhebi taklîd
etmesi de mümkin olmazsa, haraca sebeb olan şeyi yapmasında zarûret olup
olmadığına bakılır:
A — Haraca
sebeb olan şeyi yapmasında zarûret varsa, o farzı terk etmesi veyâ harâmı
zarûret mikdârı işlemesi câiz olur. Zarûret ile yapılan şeyde, zarûret bitince
harac devâm ederse, yine böyledir.
B — Haraca
sebeb olan şey, zarûret olmadan yapılmış veyâ zarûret ile birkaç şey yapılabilir
ve bunlardan harac bulunan şeyi yapmağı seçerse, farzı terk etmesi câiz olmaz.
Fıkh âlimleri, bu kâ’ideye uyarak birçok mes’eleyi çözmüşlerdir:
1 — Sallanan
diş gümüş tel ile bağlanınca, imâm-ı Muhammed, gümüş koku yapar, altın tel ise
yapmaz dedi. Zarûret olduğu için altın ile bağlamak harâm olmaz dedi. İmâm-ı
a’zam ise, gümüş tel de koku yapmaz. Altın tel ile bağlamak zarûret olmadığı
için, harâm olur dedi. İmâm-ı Muhammedin “rahmetullahi teâlâ aleyh” kavli ile
amel olunur. Başka mezhebi taklîde ihtiyâc yokdur.
2 — Bir
erkeğin, zevcesi ile süt kardeş oldukları, fekat birinin veyâ her ikisinin bir
kerre emmiş olduğu anlaşılsa, hanefî mezhebine göre nikâhları bozulur. Yâ,
ayrılırlar. Yâhud, şâfi’î mezhebini taklîd ederler. Nikâhlarında velîleri
bulunmamış ise, yeniden şâfi’î mezhebine göre nikâh yaparak evli kalırlar.
Doyuncıya kadar beş kerre emmiş ise, şâfi’î mezhebini taklîd mümkin olmaz.
Ayrılmaları lâzım olur.
3 — Akşam
nemâzı için otobüsü durduramıyan, inip yerde vaktinde kılar. Sonra gelen başka
otobüse biner. Yâhud, vaktinden sonra, şâfi’îyi taklîd ederek, yatsı ile
birlikde kılması câiz olur. İkindi nemâzı için otobüsü durduramıyanın, inip
yerde kılması şartdır. Çünki, şâfi’îde de ikindi akşam ile birlikde kılınmaz.
4 — Fakîr olup,
nafaka te’mîn edemiyen kimseyi, zevcesi mahkemeye verip, boşanmak isterse,
hanefî olan hâkim boşayamaz. Şâfi’î mezhebinde olan hâkim boşar. Hanefî olan
zevce, şâfi’î olan hâkime mürâce’at eder. Bu hâkim, boşar. Bu hâkimin hükmü
nâfiz olur. İkinci kısmda, otuzsekizinci maddeye bakınız!
İnsanı birşey
yapmağa zorlıyan semâvî sebebe, ya’nî insanın elinde olmıyarak hâsıl olan sebebe
(Zarûret) denir. İslâmiyyetin emr ve yasak etmesi ve tedâvî edilemiyen
şiddetli ağrı ve bir uzvun yâhud hayâtın telef olmak tehlükesi ve başka birşey
yapamamak mecbûriyyeti hep zarûretdir. Bir farzın yapılmasına mâni’ veyâ harâm
işlemeğe sebeb olanı önlemenin meşakkatli, güç olmasına (Harac) denir.
Herhangi bir
sebeb ile diş kaplatan veyâ diş doldurtan kimsenin, hanefî mezhebi âlimlerinin
“rahmetullahi aleyhim ecma’în” sözbirliği ile gusl abdestinin sahîh olmıyacağı
yukarıda bildirilmişdi. Bunun gusl abdestinin sahîh olmasını sağlamak için
uyulacak hanefî mezhebi âlimlerinin başka sözleri de yokdur. Ba’zı kimseler,
bunun diş kaplatmadan veyâ doldurtmadan evvel, gusl abdesti alması ve her zemân
bunlar üzerine mesh etmesi câiz olur diyor ise de, bu söz doğru değildir. Çünki,
mest üzerine mesh ayaklara mahsûsdur ve guslde değil, abdest almakdadır. Kaplama
ve dolgunun yara üzerindeki sargıya benzemediği de birkaç sahîfe ileride
bildirilecekdir.
İbâdet yapmakda
veyâ harâmdan sakınmakda, harac olunca, harac bulunmıyan başka mezhebi taklîd
etmek lâzım olduğu, birçok kitâblarda, meselâ (İbni Âbidîn)de ellibirinci
ve ikiyüzellialtıncı ve ikinci cild beşyüzkırkikinci ve üçüncü cild
yüzdoksanıncı sahîfelerde ve (Mîzân)ın onsekizinci sahîfesinde ve
(Hadîka) ve (Berîka) kitâblarının sonunda ve (Fetâvâ-yı hadîsiyye)de
ve (Fetâvâ-yı Hayriyye)nin edeb-ül-kâdî kısmı sonunda ve imâm-ı Rabbânî
(Mektûbât)ı üçüncü cildinin 22. ci mektûbunda yazılıdır. Bu mektûb 35. ci
maddemizdedir. Şâfi’î âlimlerinden molla Halîl Si’ridînin “rahmetullahi teâlâ
aleyh” (Ma’füvât) kitâbında ve şerhinde de yazılıdır. Birinci kısm, 35.
ci maddeye bakınız! Taklîde niyyet eden kimsenin, niyyet etmeden önce kılmış
olduğu, o vaktin nemâzı sahîh olur. Dahâ önceki vaktlerinkini kazâ etmesi lâzım
gelir. Tahtâvî, (Merâkıl-felâh) hâşiyesi, doksanaltıncı sahîfesinde ve
ayrıca bunun tercemesi olan (Ni’met-i islâm)da şöyle yazıyor: (Bir
hanefînin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmesi için şâfi’î
mezhebini taklîd etmesinde bir be’s yokdur. (Bahrürrâık) ve
(Nehrülfâık)da da böyle yazılıdır. Fekat bu işi yaparken, şâfi’î mezhebinin
şartlarını da yerine getirmesi lâzımdır. Harac olmadan ve şartlarını yapmadan
taklîd ederse, buna (Müleffık) denir ki, kolayları arayıp toplayıcıdır.
Bu, câiz değildir. Hanefî yolcunun şâfi’î mezhebini taklîd ederek öğle ile
ikindi nemâzlarını ve akşam ile yatsı nemâzlarını birlikde kılabilmesi için,
bunları kılarken, imâm arkasında Fâtiha okuması, kendi (Sev’eteyn)ine,
ya’nî iki çirkin yerine eli ayası ve nikâh ile alması ebedî harâm olan onsekiz
kadından başka kadının derisine derisi değerse, abdest alması, abdeste niyyet
etmiş olması ve az necâsetden de sakınması lâzımdır). Mâlikîyi de taklîd
edebilir.
Mâlikî veyâ
şâfi’î mezhebini taklîd etmek için, guslde, abdest almakda ve nemâzda niyyet
ederken, bu mezhebe de tâbi’ olduğunu hâtırlamak yetişir. Ya’nî, gusl abdesti
almağa başlarken (Niyyet etdim gusl abdesti almağa ve mâlikî veyâ şâfi’î
mezhebine uymağa) sözünü kalbinden geçiren bir kimsenin gusl abdesti sahîh olur.
Ağzında kaplama veyâ dolgu bulunan hanefî mezhebindeki bir kimse, böyle niyyet
edince, boy abdesti sahîh olur. Cünüblükden kurtulur, temiz olur. Böyle
kimsenin, nemâz kılacağı ve Kur’ân-ı kerîmi tutacağı zemân, mâlikî veyâ şâfi’î
mezhebine göre de abdest alması lâzımdır. Şâfi’î mezhebini taklîd edince, çok
ihtiyâr veyâ bâlig olmamış gösterişli çocuk da olsa, nikâhlanmaları câiz olan
erkekle kadının derileri birbirlerine dokununca ikisi de ve kendinin veyâ
başkasının iki abdest bozma uzvlarına elayası ile dokununca, nemâz abdesti
almalıdır. Cemâ’at ile nemâz kılarken de, her rek’atde Fâtiha okumalıdır.
Necâsetden çok sakınmalıdır. Cemâ’ate geç gelince, imâmla birlikde rükü’a
eğilir. Fâtihanın bir kısmını veyâ hepsini okumaz. Mâlikîyi veyâ şâfi’î
mezhebini taklîd etmesi, takvâ değildir, fetvâdır, ruhsatdır. Takvâ, kaplama ve
dolguları, takma dişle değişdirmeğe denir.
Kaplama ve
dolgusu olan hanefîler, dört mezheb için söylenmiş olan (Ümmetimin
müctehidleri arasındaki ayrılık, rahmet-i ilâhiyyedir) hadîs-i şerîfindeki
rahmete kavuşarak, mâlikî veyâ şâfi’î mezhebine uymakla, cenâbetlikden
kurtuluyor. Çünki, şâfi’î ve mâlikî mezheblerinde gusl abdesti alırken, ağzı,
burnu yıkamak farz değildir. Niyyet etmek, farzdır. Başka mezhebi taklîd
ederken, o işin o mezhebde sahîh olmasına mâni’ olan, fekat kendi mezhebinde
veyâ diğer bir üçüncü mezhebde mâni’ olmıyan ikinci bir harac hâsıl olursa, bu
işi her üç mezhebe göre yapmağa devâm eder. İzzeddîn bin Abdisselâm şâfi’î ve
imâm-ı Sübkî ve İbni Hümâm ve Kâsım gibi âlimlerin câiz dedikleri telfîk, böyle
iki özr ile yapılan taklîddir. Üçüncü mezhebi taklîde imkân yoksa, kendi
mezhebindeki özrü zarûret hâline girerek ibâdeti sahîh olur. İkinci özr devâmlı
değil ise, bu özr bulunmadığı zemânlardaki ibâdeti, bu mezhebe göre sahîh olur.
Görülüyor ki, ikinci mezhebe göre de özrü hâsıl olanın, üçüncü mezhebi taklîd
etmesi telfîk değildir.
Hanefî
mezhebindeki bir kimsenin, dişleri kaplama ve dolgulu iken gusl abdesti sahîh
olmadığından, nemâzları da sahîh olmaz. Şâfi’î veyâ mâlikî mezhebini taklîde
başlayıncaya kadar kılmış olduğu nemâzları kazâ etmelidir. Nemâzların sünnetleri
yerine kazâ nasıl kılınacağı yetmişdördüncü maddede bildirilmişdir.
Ba’zıları,
dişlerin yıkanması için âyet ve hadîs var mı diyor. Şunu iyi bilmeli ki,
(Edille-i şer’ıyye) dörtdür. Yalnız ikisini söylemek mezhebsizlik olur.
Âyet-i kerîmeden ve hadîs-i şerîfden ma’nâ çıkaracak âlim, bugün yok gibidir.
Bizler, âyetlerin ve hadîslerin ma’nâlarını iyi anlamış ve fıkh kitâblarında
bildirmiş olan büyük âlimlerden birini, kendimize, imâm, rehber edindik. Onun
gösterdiği gibi ibâdet ediyoruz. Bizim rehberimiz, imâm-ı a’zam Ebû Hanîfedir.
Dört mezhebden birini taklîd eden kimse, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere
uymuş olur.]
Onbir dürlü
gusl abdesti vardır:
Beşi farzdır. Bunlardan ikisi, kadının hayz ve
nifâsdan kurtulunca gusl abdesti almasıdır.
(Hayz),
akmak demekdir. Sekiz yaşını bitirip, dokuz yaşına
basdıkdan birkaç gün veyâ ay, yâhud seneler sonra, sıhhatli bir kızın veyâ âdet
zemânı son dakîkasından i’tibâren (Tam temizlik) geçmiş olan kadının
önünden çıkan ve en az üç gün, ya’nî ilk görülmesinden i’tibâren yetmişiki
mu’tedil ya’nî vasatî sâat devâm eden kana denir. Buna (Sahîh kan) da
denir. Âdet zemânından sonra başlıyan onbeş veyâ dahâ ziyâde gün içinde hiç kan
görülmezse ve öncesi ve sonrası hayz günleri olursa, bu temiz günlere (Sahîh
temizlik) denir. Onbeş veyâ dahâ ziyâde temiz gün içinde fâsid kan ya’nî
istihâza kanı bulunursa, bu günlerin hepsine (Hükmî temizlik) veyâ
(Fâsid temizlik) denir. Hayz müddeti içinde kan görülmiyen günlere de
(Fâsid temizlik) denir. Sahîh temizliğe ve hükmî temizliğe (Tam temizlik)
denir. Tam temizlikden önce ve sonra görülüp, üç vasatî gün devâm eden
kanlar iki ayrı hayz olurlar. Beyâzdan başka her renge ve bulanık olana hayz
kanı denir. Bir kız, hayz görmeye başlayınca (bâliga) olur. Ya’nî kadın
olur. Hayz görmiyen kızın ve menîsi olmıyan oğlanın, onbeş yaş temâm olunca,
bâlig sayılacağı (Dürr-i Yektâ) şerhinde yazılıdır. Hayz kanı görüldüğü
andan, kesildiği güne kadar olan günlerin sayısına (Âdet zemânı) denir.
Âdet zemânı en çok on gündür. En az üç gündür. Şâfi’î ve hanbelî mezheblerinde,
en çoğu onbeş, en azı bir gün, mâlikîde en çoğu 15 gün ise de, ilk görülen kan
hayz olur. Mâlikî ve şâfi’î mezhebini taklîd eden hanefî mezhebindeki bir
kadının âdeti on günü aşarsa, bu günlerde kılmadığı nemâzlarını temizlendikden
sonra kazâ eder.
Hayz kanının
durmadan hep akması lâzım değildir. İlk görülen kan kesilip, üç gün sonra tekrâr
görülürse, aradaki temizlik, fâsid temizlik olup, sözbirliği ile hep akdı kabûl
edilir. Onuncu gününden önce görülürse, imâm-ı Muhammedin imâm-ı a’zam Ebû
Hanîfeden rivâyet etdiğine göre, on gün içinde hep akdı kabûl edilir. İmâm-ı
Muhammedin bildirdiği başka bir rivâyet de vardır. İmâm-ı Ebû Yûsüfe ve şâfi’îye
ve mâlikîye göre ise, onbeşinci günden önce görülünce, bütün temizlik günlerinde
hep akdı kabûl edilir. Bir kız, bir gün kan, sonra ondört gün temizlik, sonra
bir gün kan görse ve bir kadın, bir gün kan, on gün temizlik ve bir gün kan
görse veyâ üç gün kan, beş gün temizlik ve bir gün kan görse, imâm-ı Ebû Yûsüfe
göre, kızın ilk on günü hayz olur. Birinci kadının âdet günü kadarı hayz olup,
sonraki günlerin hepsi istihâza olur. İkinci kadında, dokuz günün hepsi hayz
olur. İmâm-ı Muhammedin birinci rivâyetine göre, yalnız ikinci kadının dokuz
günü hayz olur. İmâm-ı Muhammedin ikinci rivâyetine göre, yalnız ikinci kadının
ilk üç günü hayz olup, diğerleri hayz olmazlar. Biz, aşağıdaki bilgilerin
hepsini, (Mültekâ) kitâbından terceme ederek, imâm-ı Muhammedin birinci
rivâyetine göre yazdık. Bir gün, tam yirmidört mu’tedil, ya’nî vasatî sâat
demekdir. Evlenmemiş (Bâkire) kadınların, yalnız hayz zemânında, evli
olanların ise her zemân, fercin ağzına (Kürsüf) denilen bez veyâ saf
nebâtî pamuk koymaları ve buna koku sürmeleri müstehabdır. Sun’i pamuk sıhhate
zararlıdır. Kürsüfün hepsini fercin içine sokmaları mekrûhdur. Kürsüf üzerinde,
aylarca, hergün kan lekesi gören kız, ilk on gün hayzlı, sonra yirmi gün
istihâzalı kabûl edilir. (İstimrâr) denilen bu kan kesilinceye kadar, hep
böyle devâm eder.
Bir kız, üç gün
kan görüp, bir gün görmese, sonra bir gün görse, iki gün görmese, bir gün dahâ
görüp bir gün görmese, yine birgün görse, bu on günün hepsi hayz olur. Her ay,
bir gün kan görse, bir gün görmese, böyle on gün birer gün görüp görmese,
gördüğü günlerde nemâzı ve orucu terk eder. Ertesi günlerde gusl abdesti alıp
nemâzlarını kılar [Mesâil-i şerh-i vikâye]. Mâlikî mezhebi s.889 dadır.
Üç günden,
ya’nî yetmişiki sâatden, beş dakîka bile az olan ve yeni başlıyan için on günden
çok sürünce, onuncu günden sonra ve yeni olmıyanlarda âdetden çok olup, on günü
de aşınca, âdetden sonraki günlerde gelmiş olan ve hâmile ve âyise [ihtiyâr]
kadınlardan ve dokuz yaşından küçük kızlardan gelen kanlar, hayz olmaz. Buna
(İstihâza) veyâ (Fâsid kan) denir. Kadın ellibeş yaşlarında
(Âyise) olur. Âdeti beş gün olan, güneşin yarısı doğunca kan görüp,
onbirinci sabâhı güneşin üçde ikisi doğarken kan kesilse, ya’nî on günü birkaç
dakîka aşmış olsa, âdet zemânı olan beş günden sonra gelenler, istihâza olur.
Çünki, güneşin doğma zemânının altıda biri kadar, on günü ve on geceyi aşmışdır.
On gün temâm olunca gusl edip, âdetden sonraki günlerde kılmadığı nemâzları kazâ
eder.
İstihâza
günlerinde bulunan bir kadın, idrârını tutamıyan veyâ sık sık burnu kanayan
kimse gibi, özr sâhibi olur. Elliüçüncü maddede bildirildiği gibi, nemâz kılması
ve oruc tutması lâzım olur ve kan gelirken dahî vaty câiz olur. İstihâza kanı
hastalık alâmetidir. Uzun zemân akması, tehlükeli olur. Tabîbe mürâce’at etmek
lâzım olur. Kardeş kanı (Sang-dragon) denilen kırmızı sakızı toz edip sabâh,
akşam birer gramı su ile yutulursa, kanı keser. Günde beş gram alınabilir.
İmâm-ı
Muhammedin bir kavline göre, bir kız, ömründe ilk olarak, bir gün kan görse,
sonra sekiz gün görmese ve onuncu gün yine görse, on günün hepsi hayz olur.
Fekat, birgün görse, dokuz gün görmese, onbirinci günü yine görse, hiçbiri hayz
olmaz. Kan görülen iki gün istihâza olur. Çünki, onuncu günden sonra görülen
kandan önceki temizlik günlerinin, imâm-ı Muhammede göre hayz sayılmıyacağı
yukarıda bildirilmişdi. Onuncu ve onbirinci günleri kan görürse, aradaki
temizlikler de hayz sayılarak, on günü hayz, onbirinci günü istihâza olur.
Bir kadının
hayz ve temizlik zemânı çok def’a, her ay aynı gün sayısında olur. Burada bir ay
demek, bir hayz başından, ikinci hayz başına kadar geçen zemân demekdir. Âdet
zemânı belli olan kadın, bir kerre, başka sayıda sahîh kan görünce âdeti
değişir. Temizlik sayısı da, bir kerre, başka sayıda sahîh temizlik görmekle
değişir. Fâsid kan ve fâsid temizlik, âdeti değişdirmez.
Yeni hayzdaki
kan müddeti, on günü geçerse ve bunun üç veyâ ziyâde günü, önceki âdet zemânı
günlerine rastlamazsa, âdet zemânı değişirse de, gün sayısı değişmez. Âdet
zemânına rastlarsa, rastladığı gün sayısı hayz, kalanı istihâza olur. Âdeti beş
gün kan ve ellibeş gün temizlik olan kadın, beş kan, kırkaltı temizlik, onbir
kan görse, âdet zemânı değişir, sayısı değişmez. Beş kan, elliyedi temizlik, üç
kan, ondört temizlik, bir kan görse, sayısı üç olur. Zemânı değişmez. Buradaki
ondört günlük fâsid temizlik, devâmlı kan demekdir. Yeni hayzdaki kan müddeti,
on günü geçmezse ve sonra sahîh temizlik olursa, kan günlerinin hepsi yeni hayz
olur. Sonra sahîh temizlik olmazsa, önceki âdet sayısı değişmez. Âdetden sonra
ve on günden önce kesildiği nemâz vaktinin sonu yaklaşıncıya kadar beklemesi
müstehab olur. Sonra gusl edip, o vaktin nemâzını kılar. Sonra vaty câiz olur.
Beklerken, guslü ve nemâzı kaçırırsa, nemâz vakti çıkınca guslsüz vaty câiz
olur.
Kızda ilk
olarak ve kadında âdetinden onbeş gün sonra görülen kan üç günden önce
kesilince, nemâz vaktinin sonu yaklaşıncaya kadar bekler. Sonra gusl etmeden
yalnızca abdest alıp, o nemâzı kılar ve önce kılmadıklarını kazâ eder. O nemâzı
kıldıkdan sonra kan yine gelirse, nemâz kılmaz. Yine kesilirse, vakt sonuna
doğru yalnız abdest alıp, o nemâzı kılar ve kılmadıkları varsa kazâ eder. Üç gün
temâm oluncıya kadar böyle yapar. Fekat gusl etse bile, vaty halâl olmaz.
Kan gelmesi üç
günü geçdi ise, âdetden önce kesilince, âdet zemânı geçinciye kadar, gusl etse
bile, vaty halâl olmaz. Fekat nemâz vakti sonuna kadar kan lekesi görmezse, gusl
edip o nemâzı kılar. Kılmadıklarını kazâ etmez. Oruc tutar. Kan kesildiği günden
sonra, onbeş gün hiç gelmezse, kesildiği gün, yeni âdetinin sonu olur. Fekat,
kan yine başlarsa, nemâzı bırakır. Tutmuş olduğu orucu Ramezândan sonra kazâ
eder. Kan durursa, yine nemâz vaktinin sonuna yakın gusl edip, nemâzını kılar.
Oruc tutar. On güne kadar böyle devâm eder. On günden sonra, kan görse de,
tekrâr gusl etmeden kılar ve guslden önce vaty halâl olur. Fekat vatyden önce
gusl abdesti almak müstehab olur. Fecr doğmadan önce kan kesilse, fecrin
doğmasına, yalnız gusl abdesti alıp elbisesini giyecek kadar zemân olur da,
Allahü ekber diyecek kadar fazla zemân kalmazsa, o günün orucunu tutar. Fekat,
yatsıyı kazâ etmesi lâzım olmaz. Tekbîri söyliyecek kadar da zemân olursa,
yatsıyı kazâ etmesi de lâzım olur. İftârdan önce hayz başlarsa, orucu bozulur.
Ramezândan sonra kazâ eder. Nemâz içinde hayz başlarsa, nemâzı bozulur.
Temizlenince farz nemâzı kazâ etmez. Nâfileyi kazâ eder. Fecr doğdukdan sonra,
uyanınca kürsüfünde kan lekesi gören, o anda hayzlı olur. Uyanınca, yatarken
koyduğu kürsüfünü temiz gören, yatarken hayzdan kurtulmuşdur. İkisine de yatsıyı
kılmak farzdır. Çünki, nemâzın farz olması, vaktinin son dakîkasında temiz
olmağa bağlıdır. Vakt nemâzını kılmadan önce hayz gören, bu nemâzı kazâ etmez.
İki hayz
arasında (Tam temizlik) bulunması lâzımdır. Bu tam temizlik (Sahîh
temizlik) ise, önceki ve sonraki kanların başka iki hayz olacakları,
sözbirliği ile bildirildi. On günlük hayz müddeti içinde, kan görülen günler
arasında bulunan temizlik günleri hayz kabûl edilmekde, on günden sonraki
istihâzalı günler ise, temiz kabûl edilmekdedir. Bir kız üç gün kan görüp, sonra
onbeş gün kesilse, sonra bir gün kan, sonra bir gün temizlik, sonra üç gün kan
görse, kan görülen ilk ve son üç günler, iki ayrı hayz olurlar. Çünki, âdeti üç
gün olacağından, ikinci hayz, aradaki bir günlük kandan başlıyamaz. Bu bir gün,
önündeki tam temizliği fâsid yapar. Molla Husrev “rahmetullahi teâlâ aleyh”
(Gurer)inin şerhinde diyor ki, (Bir kız, bir gün kan, ondört gün temizlik,
bir gün kan, sekiz gün temizlik, bir gün kan, yedi gün temizlik, iki gün kan, üç
gün temizlik, bir gün kan, üç gün temizlik, bir gün kan, iki gün temizlik, bir
gün kan görse, imâm-ı Muhammede göre, bu kırkbeş günden yalnız, ondört günden
sonra olan, on gün hayz olup, diğerleri istihâza olur). Çünki, bu on günden
sonra tam temizlik olmadığı için, yeni hayz başlamaz. Sonraki temiz günler, hayz
zemânında olmadıkları için, hep akdı kabûl edilmez. (İmâm-ı Ebû Yûsüfe göre ise,
ilk on gün ve iki tarafı temizlik olan dördüncü on gün hayz olurlar). Çünki,
sonraki fâsid temizlik günleri, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre, hep akdı kabûl edilir.
Aşağıdaki birinci maddeye göre, on gün hayzdan sonra, yirmi gün temizlik, sonra
on gün [dördüncü on gün] hayz olur.
Onbeş gün
içinde hiç temiz gün olmadan, kan (İstimrâr) ederse, âdetine göre hesâb
olunur. Ya’nî, âdetinden sonra başlıyarak bir evvelki ay içindeki temizlik günü
kadar temizlik ve sonra âdeti kadar hayz kabûl edilir.
İstimrâr kızda
olursa, arabî (Menhel-ül-vâridîn) ve türkçe (Mürşid-ün-nisâ)
kitâblarında, bunun dört dürlü olduğu bildirilmekdedir:
1 — İlk görülen
kan istimrâr ederse, ilk on gün hayz, sonra yirmi gün temiz kabûl edilir.
2 — Kız, sahîh
kan ve sahîh temizlik gördükden sonra istimrâr ederse, bu kız, âdeti belli olan
kadın olur. Meselâ, beş gün kan görse, sonra kırk gün temiz olsa, istimrâr
başından beş gün hayz, sonra kırk gün temiz kabûl edilir. Kan kesilinceye kadar
böyle devâm eder.
3 — Fâsid kan
ve fâsid temizlik görürse, ikisi de âdet kabûl edilmez. Temizlik onbeş günden az
olduğu için fâsid ise, ilk görülen kan istimrâr etmiş gibi kabûl edilir. Onbir
gün kan ve ondört gün temiz olsa, sonra istimrâr etse, birinci kan, on günü
aşdığı için fâsiddir. Onbirinci ve istimrârın ilk beş kan günleri temizlik
günleri olup, bu beşinci günden sonra, on gün hayz, yirmi gün temizlik olmak
üzere devâm eder. Temizlik tam olup, kanlı gün karışdığı için fâsid ise, böyle
fâsid temizlik ile kan günleri toplamı otuzu geçmezse, yine ilk kan istimrâr
etmiş gibi kabûl edilir. Onbir gün kan ve onbeş gün temizlikden sonra istimrâr
etmesi böyledir. Onaltı günün ilk günü kanlı olduğu için, fâsid temizlikdir.
İstimrârın ilk dört günleri temizlik olur. Toplamları otuzu aşar ise, ilk on gün
hayz olup, sonra istimrâra kadar olan günlerin hepsi temiz kabûl edilip,
istimrârdan sonra on gün hayz, yirmi gün temiz olarak devâm eder. Onbir gün kan,
sonra yirmi gün temizlik, sonra devâm etmek böyledir.
4 — Sahîh kan
ve fâsid temizlik görürse, sahîh kan günleri âdet olur. Sonra otuz güne kadar
temizlik kabûl edilir. Meselâ, beş gün kan ve ondört gün temizlikden sonra
istimrâr etse, ilk beş gün kan ve bundan sonra yirmibeş gün temiz olur. Bu yirmi
beş günü temâmlamak için, istimrârın ilk onbir günü temiz kabûl edilir. Bundan
sonra, beş günü hayz, yirmibeş günü temiz olarak devâm edilir. Bunun gibi, üç
gün kan, onbeş gün temizlik, bir gün kan ve sonra onbeş gün temizlikden sonra
istimrâr etse, ilk üç gün sahîh kan ve sonra istimrâra kadar olan günlerin hepsi
fâsid temizlik olup, üç gün hayz, sonra otuzbir gün temiz olur. İstimrâr
zemânında ise, üç gün hayz, sonra yirmi yedi gün temiz olarak devâm eder. İkinci
temizlik ondört gün olsaydı, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre hep akdı kabûl
edileceğinden, bunun ilk iki günü de hayz, sonra onbeş gün temizlik olmak üzere
devâm edilir. Çünki, ilk üç gün kan ve onbeş gün temizlik sahîh olduklarından,
âdet kabûl olunurlar.
Âdet zemânını
unutan kadına (Muhayyire) veyâ (Dâlle) denir.
(Nifâs),
lohusa demekdir. Elleri, ayakları, başı belli olan
düşükde gelen kan da nifâsdır. Nifâs zemânının azı yokdur. Kan kesildiği zemân,
gusl edip nemâza başlar. Fekat, âdeti kadar gün geçmeden, cimâ’ edemez. En çok
zemânı kırk gündür. Kırk gün temâm olunca, kan kesilmese de, gusl edip, nemâza
başlar. Kırk günden sonra gelen kan, istihâza olur. Birinci çocuğunda, yirmibeş
günde temizlenen kadının âdeti, yirmibeş gün olur. Bu kadının ikinci çocuğunda
kan, kırkbeş gün gelse nifâsı yirmibeş gün sayılıp, yirmi günü istihâza olur.
Yirmi günlük nemâzlarını kazâ eder. O hâlde nifâs gününü de ezberlemek lâzımdır.
İkinci çocukda kan, kırk günden önce, meselâ otuzbeş günde kesilirse, bunun
hepsi nifâs olur ve âdeti yirmibeş günden, otuzbeş güne değişmiş olur.
Ramezânda, sahûrdan [ya’nî fecrden] sonra, hayzdan veyâ nifâsdan kesilen o gün
yimez, içmez. Fekat, o günü kazâ eder. Hayz ve nifâs sahûrdan sonra başlarsa,
ikindiden sonra da olsa, o gün yiyip, içer.
Hayz ve nifâs
günlerinde nemâz, oruc, câmi’ içine girmek, Kur’ân-ı kerîmi okumak ve tutmak,
tavâf, cimâ’, dört mezhebde de harâmdır. Orucları kazâ eder. Nemâzları kazâ
etmez. Nemâzları afv olur. Her nemâz vaktinde abdest alıp, o nemâzı kılacak
kadar zemân oturup zikr, tesbîh ederse, en iyi nemâzın sevâbını kazanır.
[Sekiz yaşını
temâmlıyan kıza, anasının, anası yoksa, ninelerinin, ablalarının, hala ve
teyzelerinin hayz ve nifâs ilmini bildirmeleri farzdır. Bildirmezlerse,
kendileri ve zevcleri büyük günâha girerler.]
(Cevhere)
kitâbında buyuruyor ki, (Kadının, hayz başladığını kocasına bildirmesi lâzımdır.
Kocası sorunca bildirmezse, büyük günâh olur. Temiz iken, hayz başladı demesi
de, büyük günâhdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Hayzın
başladığını ve bitdiğini kocasından saklayan kadın mel’ûndur) buyurdu. Hayz
hâlinde de, temiz iken de kadına dübüründen yaklaşmak harâmdır. Büyük günâhdır).
Böyle yapan, mel’ûndur. Puştluk, ya’nî cinsî sapıklık denilen oğlan kirletmek
dahâ büyük günâhdır. Buna (Livâta) denir. Enbiyâ sûresinde, livâtaya
(Habîs işdir) buyuruyor. Kâdî zâdenin, (Birgivî) şerhinde,
Peygamberimiz, (Lût kavmi gibi livâta yapanları, suç üstü yakalarsanız,
ikisini de öldürünüz!) buyurdu. Ba’zı âlimler, ikisini de yakmalıdır, dedi.
Livâta yapanlar arasında sür’at ile yayılan Aids denilen korkunç hastalığın
domuz eti yiyenlerde dahâ vahîm olduğu Amerikada tesbît edilmişdir. 1985 de
virüsü teşhîs olunan bu hastalığın ilâcı bulunamamışdır.
Farz olan
guslün üçüncüsü, cünüb oldukdan sonra, nemâz kılması lâzım olduğu zemân
yıkanmakdır. Cünüb olmak üç dürlüdür: Haşefe, ya’nî zekerin ucu [sünnet derisi
altındaki, yuvarlak kısm] ferce dâhil olunca veyâ erkekde koyu beyâz ve kadında
akıcı sarı menî, yerinden şehvetle kopup çıkınca veyâ ihtilâm ile, ya’nî rü’yâda
şehvetlenip uyandığı zemân, menî veyâ mezy akmış olduğunu görünce, erkek ve
kadın cünüb olur. Hanefîde ve şâfi’îde, vedî ve mezy çıkınca cünüb olmaz. Fekat,
çıkmış olan menî sıcakdan incelerek mezy gibi görünür.
Cum’a, fıtr
bayramı ve kurban bayramı nemâzları için ve Arefe günü, #Arafât meydânında gusl
abdesti almak sünnet-i zevâiddir. Cünüb olduğunu unutan, Cum’a nemâzı için gusl
ederse, temiz olur. Fekat, farz sevâbına kavuşamaz.
Meyyiti gasl
etmek, vâcib-i kifâyedir. Cenâze yıkanmadan, nemâzı kılınmaz.
Kâfir, müslimân
olunca, gusl abdesti alması müstehabdır.
Bu onbirden
başka, hac ve ömre için ihrâma girerken, Mekkeye, Medîneye girerken, Müzdelifede
vakfeye dururken, cenâze yıkayacağı zemân, hacamat oldukdan sonra, Kadr, Arefe,
Berât gecesi ve deli iyi olunca, çocuk onbeş yaşına girince gusl etmek
müstehabdır. Hayz bitince, cimâ’ ederse ikisi için bir gusl yetişir. Cum’a ve
bayramda, başka sebeble gusl edince, bu nemâzların gusl sevâbı hâsıl olur.
Dayak yimek,
ağır birşey kaldırmak veyâ bir yerden düşmek gibi sebeblerle menî çıkınca,
hanefîde ve mâlikîde gusl lâzım olmaz. Şâfi’î mezhebinde ise, lâzım olur. Şâfi’î
mezhebini taklîd eden hanefînin, buna da dikkat etmesi lâzımdır.
Şehvet ile
yerinden ayrılan menî, idrâr yolunda kalıp, dışarı çıkmazsa, gusl lâzım olmaz.
Sonra buradan, şehvetsiz de çıkınca, gusl lâzım olur. İhtilâm olan, ya’nî
rü’yâda şehvetlenen kimse, uyanıp, eli ile zekerini sıkıp, menî akmasa, şehveti
geçdikden sonra akınca, gusl lâzım olur. Cünüb olup, bevl yapmadan gusl eden
kimseden, sonra menînin geri kalan kısmı, şehvetsiz aksa, tekrâr gusl lâzım
olur. Nemâz kılmışsa, kazâ etmez. Bunun için, hanefîde ve hanbelîde guslden
önce, idrâr çıkararak, idrâr yolunda kalmış olan menî parçasını çıkarmak, sonra
gusl etmek lâzımdır. Şâfi’îde, bevl etmiş ise de, tekrâr gusl abdesti alması
lâzımdır. Mâlikîde, bevl etmemiş ise de, tekrâr gusl abdesti lâzım olmaz.
Haşefe, ferce
veyâ kadının veyâ erkeğin dübürüne girince, menî aksa da, akmasa da, her ikisine
gusl etmek farz olur. (Sodomie)de, ya’nî hayvâna idhâl edince ve
(Nekrofili)de, ya’nî ölüye idhâl edince akmazsa, hanefîde gusl lâzım olmaz.
İdhâl edilen hayvan, kesilip yakılır. Etini yimek de câizdir. Bu ikisini,
(Sadist) denilen rûh hastaları yapar. Çok çirkin ve büyük günâhdır.
İhtilâm olan
kimse, uyanınca, yatakda, elbise veyâ bacağında yaşlık görse, bunun mezy denilen
beyâz akıcı sıvı olduğunu anlarsa veyâ uyanık iken mezy aksa, gusl lâzım olmaz.
İhtilâm olduğunu hâtırlamadan, menî görse, gusl lâzım olduğu, sözbirliği ile
bildirildi. Mezy sansa ihtiyâten gusl lâzım olur. İhtilâm olduğunu, hâtırlayan
kimse, bir yerde menî görmezse, gusl etmez. Kadın, gusl etdikden sonra, zevcinin
menîsinin artığı çıksa, gusl etmez. Serhoş ayıldığı zemân, üstünde menî görse,
gusl lâzım olur. Bayılan da böyledir. Kadın erkek uyanıp, yatakda menî görseler,
ikisi de ihtilâm hâtırlamasa, ikisi de gusl eder. Cin, insan şeklinde cimâ’
yaparsa, insana gusl lâzım olur. İnsan şeklinde gelmezse, bundan lezzet alan,
gusl etmez. Fercden başka yerine sürtmekle çıkan erkek menîsi, rahme girse,
kadın gusl etmez. Bu sûretle hâmile kalsa, gusl eder ve o günden beri kıldığı
nemâzları kazâ eder.
Çocuk zekeri,
hayvan zekeri, ölü zekeri, zeker gibi herşey veyâ parmak ve prezervatif
kullanınca ferce sokuldukları zemân, lezzet duyarsa, gusl lâzım olur. Lezzet
duymazsa, gusl etmesi iyi olur. (Merâkıl-felâh)da diyor ki, (Kadın erkek,
birbirini görmekle, düşünmekle, menî akınca cünüb olur). Kadının gusl ve abdest
suları ve hamâm parasını zevci verir. İhtiyâc maddelerini, kadın zengin olsa da,
erkeğin alması lâzımdır. İdrâr yaparken, menî de çıkarsa, zekeri münteşir ise,
gusl eder.
Kadın cünüb
iken hayz görürse, isterse hemen gusl eder. İsterse, hayz bitinceye kadar
bekleyip, sonra ikisi için bir gusl eder.
(Dürr-ül-müntekâ)da
diyor ki, (Erkeklerin erkek hamâmına, kadınların kadın hamâmına gitmeleri
câizdir. Avret mahallini kalın ve bol havlı ile örtmek farzdır. Başkasının ince
ve dar havlı ile örtülü avret mahalline bakmak da harâmdır. Hamâmcının uylukları
keselemesi ve örtülü iken bakması câizdir. Havlı altındaki avret mahalline temâs
etmesi, bakması harâmdır. Erkek erkeğin, kadın kadının avret olmıyan yerlerine
şehvetsiz bakması ve temâs etmesi câizdir. Erkeğin kâfir kadınlarına da,
şehvetsiz bakması da harâmdır). Nass ile veyâ icmâ’ ile bildirilmiş olan harâma
ehemmiyyet vermiyenin îmânı gider, mürted olur.
Cünüb kimse,
kılmadığı nemâz vakti çıkıncaya kadar gusl etmezse, günâh olmaz. Dahâ
gecikdirmesi büyük günâhdır. Cünüb iken uyumak, cimâ’ yapmak günâh değildir.
Zevce ile birlikde, bir kurnadan, bir kapdan gusl etmek câizdir. Cünübün elini
ve ağzını yıkamadan yiyip içmesi tenzîhen mekrûhdur. Çünki ağzına, eline sürülen
su, müsta’mel olur. Müsta’mel suyu içmek ise mekrûhdur. Hayz gören kadın böyle
değildir. Çünki hayz hâlinde iken gusl abdesti alması emr olunmadı. [Hayz
hâlindeki kadın, göğsünü yıkamadan, çocuğunu emzirebilir. Cünüb kadının,
yıkamadan emzirmesi mekrûh olur.] Çocuk emziren kadının abdesti bozulmaz.
Kendi avret
yeri açık iken ve avret yeri açık olanlar yanında Kur’ân-ı kerîm okumak
mekrûhdur. Bir yeri açık olan, başını yorgandan çıkarıp okumalıdır.
Müsâfir olduğu
evde cünüb olan kimse, gusl abdesti alırsa iftirâya, şübheye uğrayacağından
korkarsa, gusl etmez. Su varken teyemmüm etmesi de câiz olmaz. Pis olarak,
niyyet etmeden, iftitâh tekbîri söylemeden, ayakda birşey okumadan, rükü’ ve
secde gibi hareket yaparak nemâz kılar görünmesi câizdir. [Mezhebsiz, reformcu
imâm arkasında kılmak zorunda olan da böyle yapar.]
Cünüb veyâ
hayzlı iken câmi’e girmek, hattâ câmi’ içinden geçmek harâmdır. Geçecek başka
yol bulamazsa veyâ câmi’de cünüb olursa veyâ câmi’den başka yerde su bulamazsa,
teyemmüm edip girer ve çıkar. Kur’ân-ı kerîm okuması ve Mushafı tutması ve
Kâ’be-i mu’azzamayı tavâf etmesi, dört mezhebde de harâmdır. Kur’ân-ı kerîmi ve
âyet-i kerîme yazılı şeyleri abdestsiz tutmak da harâmdır. Yapışık olmıyan
birşey içinde, meselâ çantada iken tutmak câizdir. Fâtihayı ve düâ âyetlerini,
düâ niyyeti ile okuması ve her düâyı okuması harâm değil ise de, düâyı abdestli
okumak müstehabdır. Tefsîrler, Kur’ân-ı kerîm gibidir. Başka din kitâbları, düâ
gibidir. Fıkh yazılı kâğıdlara birşey sarmak câiz değildir. Allahü teâlânın ve
Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” ismleri yazılı ise, bunları silip, sonra birşey
sarılabilir. Fekat, bunlara da sarmamak lâyıkdır. Çünki, Kur’ân-ı kerîmin
harfleri de muhteremdir. (Hadîka)da ve (Letâif-ül-işârât)
kitâbında (Meselâ, Hûd aleyhisselâma gelen kitâb islâm harfleri ile idi)
buyuruyor. (Hadîka), ikinci cildi, altıyüzotuzüçüncü sahîfesinde diyor
ki, (Üzerinde, dokuyarak veyâ boya ile mubârek yazı bulunan halıyı, hasırı,
musallâyı ya’nî seccâdeyi yere sermek, üzerine oturmak ve her ne sûret ile
olursa olsun kullanmak ve paralar, mihrâblar ve dıvarlar üzerlerine yazmak
mekrûhdur. Bunları dıvara asmak mekrûh olmaz). [Kâ’be-i mu’azzama resmi de, yazı
gibidir. Resm, nakş bulunmıyan seccâde kullanmalıdır.]
Tekrâr
bildirelim ki, gusl abdesti alırken ağzın içini yıkamak, hanefî ve hanbelî
mezheblerinde farzdır. O hâlde hanefîler, muhtâc olmadıkça, diş kaplatmamalı ve
doldurtmamalıdır. Dişleri çürütmemelidir. Bunun için de dişlere, dînimizin emr
etdiği gibi bakmalı ve misvâk kullanmalıdır. (Larousse illustré medical)
ismindeki Fransanın kıymetli tıb kitâbı, ağız temizliği husûsunda diyor ki,
(Bütün diş ma’cûnları ve tozları ve suları, dişlere zarar verir. En iyi diş
temizleme vâsıtası, sert bir fırçadır. Önce, dişleri kanatırsa da,
korkmamalıdır. Diş etlerini kuvvetlendirir ve artık kanamaz). Herkese uyarak,
ma’cûn kullanıyordum. İki dişim çürümeğe başladı. Fransızca kitâbı okuyunca,
misvâk kullanmağa başladım. Dişlerimin çürümesi durdu. Altmış seneyi geçdi,
dişlerimden ve mi’demden hiç şikâyetim olmadı. İbni Âbidîn, (Redd-ül-muhtâr)da
buyuruyor ki, (Abdest alırken misvâk kullanmak sünnet-i müekkededir. Hadîs-i
şerîfde buyuruldu ki, (Misvâk kullanarak kılınan nemâz, misvâksız nemâzdan
yetmiş kat üstündür). Misvâk, düz ve ikinci küçük parmak kalınlığında, bir
karış boyunda olmalıdır. Misvâk, Arabistânda yetişen Erâk ağacının dalıdır.
[Düzgün ucundan, iki santimetre kadar, kabuğu soyulup, burası birkaç sâat suda
tutulur. Sonra, ezilince, fırça gibi açılır.] Erâk ağacı bulunmazsa, zeytin
dalından yapılır. Nar ağacından yapmamalıdır. Bunlar da bulunmaz ise veyâ bir
kimsenin dişleri yok ise, parmakları ile, bu sünneti îfâ etmelidir. Misvâkın
otuzdan çok fâidesi vardır. Tahtâvînin (Merâkıl-felâh hâşiyesi)nde hepsi
yazılıdır. Birincisi, son nefesde îmân ile gitmeğe sebeb olur. Erkeklerin,
orucsuz iken de, özrsüz sakız çiğnemeleri mekrûhdur. Kadınlar, misvâk yerine,
orucsuz iken, sünnete niyyet ederek sakız kullanmalıdır).
|