53 -
MEST ÜSTÜNE MESH, ÖZR SÂHİBİ OLMAK
MEST ÜZERİNE
MESH —
Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, hiç özr ve
zarûret olmasa bile, yaş el ile, bir kerre, mest üzerine mesh edilmesi, erkek
için de, kadın için de câizdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”
mubârek ayaklarına mest giyip, bunların üstüne mesh etdi ve câiz olduğunu da
söyledi. Gusl abdesti alırken veyâ teyemmüm ederken, mest üzerine mesh edilmez.
Mest, ayağın
yıkaması farz olan yerini örten, su geçirmez ayakkabı demekdir. Mest, büyük olup
da, parmaklar, mestin ucuna kadar gitmez ve mesh, boş yer üzerine rastlarsa câiz
olmaz. Mestin ağız kısmı geniş olup, yukardan bakınca, ayak görünürse zararı
olmaz. Mestin, bir sâat yol yürüyünce, ayakdan çıkmayacak şeklde sağlam ve ayağa
uygun olması lâzımdır. Ağacdan, camdan, ma’denden mest olamaz. Zîrâ sert şeyle
bir sâat yürünemez. Tabanı ile ayak üstü veyâ yalnız tabanı deri kaplanmış çorap
üstüne veyâ sert olup, yürürken aşağı düşmiyen çorap üzerine mesh câizdir.
[Mâlikîde, mestin deriden olması şartdır.] Mestli kimsenin, abdesti bozulunca,
bu abdestsizlik, abdest uzvlarına yayılırken, ayaklara değil, mestlere yayılır.
Mestlerin hadesden temizlenmesi de, mesh etmekle olur. Demek ki, mestler
abdestsizliğin ayaklara geçmesine mâni’ olmakdadır. Yalnız ayaklarını yıkayıp,
mest giyen bir kimse, sonra diğer uzvlarını yıkayıp abdestini temâmlasa, sonra,
abdesti bozulsa, sonra abdest alırken, bunlar üzerine mesh edebilir. Çünki,
mestleri giyerken, tam abdest almış olmak şart değildir. Fekat, abdesti
bozulduğu zemân, bozulan abdestin, tam alınmış olması şartdır. Meselâ, teyemmüm
ederek, mest giydi ise, suyu görünce, bozulan abdesti tam olmadığından, su ile
abdest alırken, mesh edemez. Ayaklarını da yıkar. Özr sâhibi olan kimse, tam
abdest alıp, özr akmadan önce, mestlerini giyerse, sonra abdesti özrle bozulsa
da, yirmidört sâat mesh edebilir. Özrü akdıkdan sonra giyerse, yalnız o nemâz
vakti içinde mesh edebilir.
Mest üzerine
mesh müddeti, mukîm olan için, yirmidört sâatdir. Müsâfir için, üç gün üç gece,
ya’nî yetmişiki sâatdir. Bu müddet, mesti giydiği zemân değil, mest giydikden
sonra, abdesti bozulduğu zemân başlar. Özr sâhibi için mesh müddeti, nemâz vakti
çıkıncaya kadar olduğu (Fetâvâ-i Hayriyye)de yazılıdır. Özr sâhibi, özre
sebeb olan şeyi durduğu zemân, abdest alıp, o şey tekrâr başlamadan önce,
mestlerini giyse, tahâret-i kâmile ile giymiş olur [Mâlikîde, gusl abdesti için
çıkarılıncaya kadar mesh etmek câizdir.].
Hanefî
mezhebinde mesh, mestlerin yukarıdaki yüzlerine yapılır. Taban altına yapılmaz.
Sünnet üzere mesh etmek için, sağ elin yaş beş parmağı, sağ mest üzerine, sol
elin parmakları da, sol mest üzerine, boylu boyunca yapışdırılıp, ayak
parmakları üzerine gelen ucundan, bacağa doğru çekilir. El ayaları meste
değdirilmez. Meshin üç el parmağı eninde ve boyunda olması farzdır. Bunun için
de, üç parmağı veyâ yaş olup suyu damlamakda olan parmak uçları veyâ parmaklarla
birlikde el ayasını veyâ yalnız el ayasını mest ucuna koyup, bacağa doğru çekmek
yetişir. Parmakları, mestin yan kenârına koyup, mest üzerinde genişliğine
kaydırmak da câiz olur. Mesh, elin dış yüzü ile de câiz ise de, içleri ile
yapmak sünnetdir. Mestin altına veyâ topukların yanlarına veyâ bacak tarafına
mesh câiz değildir. [Mâlikîde, sağ eli ıslatıp, parmak dipleri sağ mestin üst
ucuna konur. Baş parmak ucu sol, diğer üç parmak uçları sağ kenârında olarak,
ağzına kadar çekmek ve sol eli altına böyle koyup, topuğa ve buradan ağzına
kadar çekmek ve sonra sol eli sol mestin üstüne, sağ eli altına koyup çekmek
vâcibdir.] Bir uzvu yıkadıkdan sonra, elde kalan yaşlıkla, mest üzerine mesh
edilir. Bir uzvu, meselâ, başı veyâ enseyi meshden kalan yaşlıkla, mesh edilmez.
Abdest alıp, mest giymiş bir kimse, yeniden abdest alıp, mesh etmiyerek, mestli
ayaklarını suya soksa, bir ayağı veyâ yarıdan fazlası ıslanmazsa, mesh yerine
geçer. İçine su girip, ayağı ıslanırsa, mestleri çıkarıp, ayaklarını da yıkamak
lâzım olur. Yaş ot üstünde yürüyerek veyâ yağmur ile, mestlerin üstü ıslanırsa,
mesh yerine geçer ve niyyet lâzım olmaz. Mestli kimse, abdesti bozuldukdan
yirmidört sâat geçmeden, sefere çıksa, bu mestlere üç gün ve gece mesh edebilir.
Müsâfir iken mukîm olsa, yirmidört sâat geçmiş ise, mestleri çıkarıp, ayaklarını
yıkayarak abdest alır. Mâlikîde mest üzerine mesh müddeti sonsuzdur. Mest
üzerine, birinci abdest bozulmadan önce, ikinci bir mest, çizme, plâstik,
naylon, lâstik ayakkabı giyse, dışdaki, su geçirmezse, bunun üzerine mesh
edebilir. Suyu çok geçirirse yine edebilir. Çünki, içdeki ıslanarak, içdekine
mesh etmiş olur. İkinciyi, abdesti bozulunca giymiş ise, yalnız içdeki meste,
mesh edebilir. İkinciye, ya’nî dışdaki ayakkabılara mesh etdikden sonra bunun
biri çıksa, ikincisini de çıkarıp, içdeki mestlere hemen mesh etmesi lâzım
gelir. Diğer ayağındakini çıkarmayıp bunun üzerine ve çıkan ayağındaki birinci
mest üzerine, birlikde mesh etmesi de câizdir. Ayağın üç parmağı sığacak kadar
yırtığı bulunan bir mest üzerine mesh etmek câiz değildir. Yırtık, bundan az
ise, mesh câiz olur. [Mâlikîde, yırtık, ayağın üçde birinden az ise, mesh câiz
olur. Mâlikîde, bedenin, elbisenin temiz olması sünnet olduğu hâlde, mestin
temiz olması farzdır.] Bir mestin birkaç yerinde, küçük yırtıklar varsa, bunlar
toplanınca, üç parmak olursa, buna mesh câiz olmaz. Bir mestde, iki parmak,
diğer mestde de iki veyâ bir parmak görünecek kadar yırtık olsa, bunlara mesh
edilebilir. Çünki, üç parmak, iki mest için değil, bir mest içindir. Hâlbuki,
muhtelif uzvlardaki necâset veyâ görünen avret yerleri mikdârları bir araya
toplanıp, hepsi üzerine hükm olunur. Mesh câiz olmıyan yırtık, üç parmağın ucu
değil, üç parmağın bütünü görünecek kadardır. Yırtık, parmak üzerinde ise, o
parmaklar sayılır. Yırtık başka yerde ise, üç küçük parmak görünecek kadar
olmamalıdır. Yırtık, üç parmakdan uzun olsa, açılan kısmı, üç parmakdan az olsa,
mesh câiz olur. Mestin dikiş yeri, uzun sökülse, fekat açılmayıp ayak görünmese,
mesh câiz olur. Yırtık veyâ sökülen yer, yürürken açılıp, ayakdan üç parmak
görünür, durunca açılmazsa, mesh edilmez. Bunun tersine olursa, mesh câiz olur.
Topuk kemikleri yukarısındaki yırtık, ne kadar olursa olsun, meshe mâni’ olmaz.
Çünki, mestlerin, burasını örtmesi lâzım değildir. Üstden veyâ yandan ilikli,
bağlı veyâ fermuvarla kapalı mestler, ayakkabılar üzerine mesh câizdir.
[Şâfi’îde, mestin hiç yırtığı, deliği olmaması lâzımdır.]
Ayağın topuğu,
mestin topuğundan çıkınca, mest ayakdan çıkdı sayılır. Fekat ekserî kitâblar,
ayağın yarıdan fazlası, mestin topuk kemikleri hizâsından yukarı çıkmadıkca,
ayakdan çıkdı sayılmaz diyor. Buna göre, mest geniş olup, yürürken, topuğu
mestden çıkıp, giren kimsenin meshi câiz olur. Yürürken abdesti bozulmaz.
Yırtığı, üç
parmakdan fazla açık olan mestin astarı sağlam olsa ve meste dikilmiş olup, ayak
görünmese, mesh câiz olur.
Bir veyâ iki
ayağı mestden çıkınca, abdesti, o ânda bozulmaz. Abdestin bozulması şimdi
ayaklara sirâyet eder. Yalnız ayaklarını yıkasa, mesh ederek almış olduğu
abdesti temâmlamış olur. Mesh müddeti bitince de, yalnız ayaklarını yıkar.
Fekat, her iki sûretde de, yeniden abdest almak dahâ iyi olur denildi. Çünki,
muvâlât hanefîde sünnet, mâlikî mezhebinde ise farzdır.
İmâme, ya’nî
sarık ve kalensüve, ya’nî takke ve her başlık ve bürka’ ya’nî peçe ve maske
üstüne ve eldiven üstüne mesh etmek câiz değildir.
Cebîre ya’nî
kırık kemiğin iki yanına bağlanan tahtalar üzerine mesh câizdir. Yaranın,
çıbanın, derideki çatlak veyâ yarıkların üzerine veyâ içine konan merhem, pamuk,
fitil, gaz bezi, flaster, sargı bağı gibi şeylerin çözülmesi, çıkarılması yaraya
zarar verirse veyâ bunlar çıkınca, yıkamak veyâ mesh etmek zarar verirse,
bunlardan merhem, lâstik gibi, su geçirmiyenler üzerine su akıtılır. Su
geçirenler üzerine mesh edilir. Yaraya soğuk su zarar verirse, sıcak su ile
yıkamak lâzım olur. Sıcak su zarar verirse, mesh etmek lâzım olur. Mesh de zarar
verirse, üzerinde bulunan şey üzerine mesh edilir. Sargı bezinin, sağlam deri
üstüne rastlayan kısmı üzerine de ve sargılar arasındaki deriye de, mesh edilir.
Bunların yarıdan fazlasına mesh câizdir. Bunlara mesh etmek de, yaraya zarar
verirse, mesh edilmez. Bunları mesh, yaraya zarar vermezse, bunları mesh lâzım
olur. Bunları kaldırıp altlarındaki sağlam deriyi yıkamak, yaraya zarar
vermezse, yıkamak lâzım olur. [Yara üstündeki sargıya veyâ merheme meshin câiz
olması için, yarayı yıkamanın veyâ mesh etmenin, yaraya zarar vermesi, dört
mezhebde de şart olduğu, (El-fıkh-u alel-mezâhib-il-erbe’a)da yazılıdır.
Zarar, şifânın gecikmesi yâhud elemin ya’nî ağrının artması demekdir.] Mesh
etdikden sonra, bunlar, yara iyi olmadan alınır veyâ düşerlerse, mesh bozulmaz.
Yara iyi olup da düşerlerse, altlarını yıkamak lâzım olur. Bütün bunlar üzerine
mesh, altlarını yıkamak yerine geçer. Bunlara mesh edenler özr sâhibi olmaz.
Bunlar, sağlam kimselere imâm olabilir. Tabîb-i müslim-i hâzıkın ıslatılmaması
lâzımdır dediği bir yer, yara gibi olur. Bunlara mesh etmekde, erkek, kadın,
muhdis ve cünüb hep birdir. Hiçbiri için niyyet lâzım değildir. İbni Âbidîn
“rahmetullahi aleyh” abdestin farzları sonunda diyor ki, (Elinde, yara, yarık
bulunan kimse, suyu kullanamaz ise, ya’nî ellerine su alamaz ve yüzünü, başını,
kulaklarını, ayaklarını suya sokamaz ise, teyemmüm eder. Kolundan, ayağından bir
kısmı kesik olan kimse, kalan yerin yüzeyini yıkar). Habsde, eli ayağı bağlı
olan, teyemmüm edemezse, abdestsiz, birşey okumadan, rükü’ ve secde yapar. Bunu
da yapamazsa, ayakda îmâ eder. Kurtulunca iâde eder.
ÖZR SÂHİBİ
olan, istediği zemân abdest alır. Bu abdest ile,
istediği kadar farz ve nâfile kılar ve Kur’ân-ı kerîm okur. Nemâz vakti çıkınca
abdesti bozulmuş olur. Her nemâz vakti girdikden sonra, yeni abdest alıp, bu
vakt çıkıncaya kadar her ibâdeti yapar. Öğleden başka dört nemâzdan birinin
vakti girmeden evvel aldığı abdest ile, bu nemâzı kılamaz. Çünki, öğle nemâzının
vakti başlarken, bir nemâzın vakti çıkmıyor. Özr sâhiblerinin, devâm eden
özrleri, abdestini bozmaz. Fekat, başka bir abdest bozan sebeb ile bozulur. Vakt
çıkınca, özr sebebi ile de bozulmuş olur.
Özr sâhibi
olmak için, abdesti bozan bir şeyin, devâm üzere mevcûd olması lâzımdır. Edâsı
farz olan herhangi bir nemâz vakti içinde, nemâz vaktinin başından sonuna kadar,
abdest alıp, yalnız farzı kılacak kadar bir zemân, abdestli kalamıyan kimse,
özrü gördüğü andan itibâren, özr sâhibi olur. Meselâ, istihâda kanı, idrâr ve
başka akıntılar, iç sürmesi, yel kaçması, yaradan kan, irin ve memeden,
göbekden, burundan, gözden, kulakdan kan veyâ ağrı ile herhangi bir sıvı, irin
akması gibi, abdesti bozan şeylerden biri, hep mevcûd olur, ya’nî bir nemâz
vaktinin başından sonuna kadar, bir abdest alıp, farzı kılacak kadar,
durdurulamazsa, o kimse, özr sâhibi olur. Bir nemâz vakti girdikden, farzı
kılacak kadar zemân sonra özr başlasa, vaktin sonu yaklaşıncaya kadar bekler,
hiç durmadı ise, vaktin sonunda abdest alıp, o vaktin nemâzını kılar. Nemâz
vakti çıkdıkdan sonra, sonraki nemâz vakti içinde durursa, önceki nemâzını i’âde
eder. İkinci nemâz vaktinin başından sonuna kadar hiç kesilmezse, özr sâhibi
olduğu anlaşılır ve kılmış olduğu önceki vaktin nemâzını i’âde etmez.
[(El-fıkh-u
alel mezâhibil-erbe’a)da diyor ki, (Mâlikî mezhebinin ikinci kavline göre,
özr sâhibi olmak için, hastalık sebebi ile çıkan, abdesti bozan birşeyin bir
kerre çıkması kâfîdir. Bir nemâz vakti içinde devâmlı çıkması lâzım değildir.
Nemâzdan evvel veyâ nemâz içinde idrâr, yel kaçıran hastaların ve ihtiyârların
abdestlerinin ve nemâzlarının bozulmaması için, harac ve meşakkat hâlinde,
bunların mâlikî mezhebini taklîd etmeleri ve imâm olmaları sahîh olur.)]
Özr sâhibinin
özrü, sonraki her nemâz vaktinde, bir kerre, biraz akınca, özrü devâm ediyor
sayılır. Bir farz nemâzın vaktinde hiç gelmezse, ya’nî nemâz vakti başından
sonuna kadar özrsüz geçerse, o kimse özr sâhibi olmakdan kurtulur. Abdest
alırken veyâ nemâz kılarken, özrü kesilip, sonraki ikinci vaktin sonuna kadar
hiç gelmezse, özrlü iken aldığı abdesti ve nemâzı i’âde eder. Nemâz bitdikden
veyâ teşehhüd mikdârı oturdukdan sonra kesilirse, nemâzını i’âde etmez. Teyemmüm
ederek nemâz kıldıkdan sonra, suyu gören kimse de, nemâzını i’âde etmez. Bir
ilâcla veyâ bağlamakla veyâ nemâzı oturarak îmâ ile kılmakla, özrü durdurmak
vâcibdir. Bir dirhem mikdârı kan ve sâire, yıkanınca, nemâz kılıncaya kadar,
tekrâr bulaşmıyacağı zan olunursa, yıkamak vâcibdir. [Özr, yalnız abdesti bozan
şeylerdir. Abdest veyâ gusl abdesti alamıyan hasta, özrlü olmaz. Yerine göre,
mesh ederek veyâ teyemmüm ederek, nemâzlarını sağlam kimse gibi kılar.]
Cemâ’at ile
nemâz anlatılırken, özrlü kimsenin sağlam kimselere imâm olamıyacağı
bildirilmekdedir. Orada, devâmlı abdestsiz olmakdan başka, üzerinde dirhemden
çok necâset bulunanın, çıplak olanın, Kur’ân-ı kerîmi doğru okuyamayanın da,
böyle olmıyanlara imâm olamıyacakları bildirilmekdedir. Kaplama ve dolgu dişi
bulunan kimsenin, kaplama ve dolgusu olmıyan hanefîlere imâm olabilmesi için,
şâfi’îyi veyâ mâlikîyi taklîd etmesi lâzımdır. Yetmişinci maddeyi okuyunuz!
Özrsüz, sağlam
iken kılmadığı nemâzlar, hasta ve özrlü iken de kazâ edilir. Sadaka ve hiçbir
hayrlı iş, kazâ nemâzı yerine geçemez. İbni Teymiyyenin sapık yazılarına
aldanmamalıdır.
Gel kardeşim, dinle benden hoş sözü,
söylüyorum sana, esrârı özü:
Ahmed-i Serhendî, bunu şerh eyledi,
gör de (Mektûbât)ı bak neyledi.
O kitâbda neler söyler, hem neler,
Onda oynatmış ne zevkli cilveler.
İlm-i nâfi’, cümle (Mektûbât)dadır.
Herne varsa mahzende, hepsi andadır.
O kitâbdır, se’âdet hazînesi,
Onda tevhid, madde, ma’nâ bilgisi.
Mektûbât-ı Ahmedî sâyesinde,
Onun ulûm-i bî-nihâyesinde.
Geldi (Se’âdet-i Ebediyye) vücûde,
teşekkür eylerim Rabb-i vedûde.
İlâhî! Bu kitâbı eyle mebrûr!
Berât olsun bana, mahşerde, hem nûr!
Salât olsun, selâm olsun Resûle! ki,
vücûde geldi, (Se’âdet-i Ebediyye).
|