| 
 
30 
    -  
    İKİNCİ CİLD - 54.MEKTÛB
      
                      
                      (İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî) 
    
    Resûlullaha uymak 
    yedi derecedir.  
30 — 
Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” tâbi’ olmak yedi derecedir: Birincisi, 
ahkâm-ı islâmiyyeye inanarak, bunları öğrenmek ve yapmakdır. Bütün müslimânların 
ve âlimlerin ve zâhidlerin ve âbidlerin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” 
tâbi’ olması, bu derecededir. Bunların nefsleri îmân etmemişdir. Allahü teâlâ, 
merhamet ederek, yalnız kalbin îmânını kabûl etmekdedir. 
İkincisi, 
emrleri yapmakla berâber, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” bütün 
sözlerini ve âdetlerini yapmak ve kalbi kötü huylardan temizlemekdir. Tesavvuf 
yolunda yürüyenler bu derecededir. 
Üçüncüsü, 
Resûlullahda “sallallahü aleyhi ve sellem” bulunan hâllere, zevklere ve kalbe 
doğan şeylere de tâbi’ olmakdır. Bu derece, tesavvufun (Vilâyet-i hâssa) 
dediği makâmda ele geçer. Burada, nefs de îmân ve itâ’at eder ve bütün 
ibâdetler, hakîkî ve kusûrsuz olur. 
Dördüncüsü, 
ibâdetler gibi bütün hayrlı işler hakîkî ve kusûrsuz olmakdır. Bu derece, 
(Ulemâ-i râsihîn) denilen büyüklere mahsûsdur. Bu râsih ilmli âlimler, 
Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin derin ma’nâlarını ve işâretlerini anlar. 
Bütün Peygamberlerin Eshâbı “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, böyle idi. 
Hepsinin nefsleri îmân etmiş, mutmainne olmuşdur. Böyle tâbi’ olmak, yâ tesavvuf 
ve vilâyet yolundan ilerleyenlere veyâ bütün sünnetlere yapışarak bütün 
bid’atlerden kaçanlara nasîb olur. Bugün, dünyâyı bid’at kaplamış, sünnetler 
gayb olmuşdur. Bugün, sünnetleri bulup yapışmak ve bid’at deryâsından kurtulmak, 
imkân hâricinde kalmışdır. Bid’atler, âdet hâlini almışdır. Hâlbuki, âdetler ne 
kadar yerleşmiş ve yayılmış olsalar ve ne kadar güzel görünseler de, din ve 
ahkâm-ı islâmiyye olamaz. Küfre sebeb olan ve harâm olan şeyler, âdet hâlini 
alsalar, halâl ve câiz olmazlar. [Demek ki, bu dereceye kavuşmak için, tesavvuf 
yolundan ilerlenir. Bu yola, tarîkat denir. İlk asrlarda, sünnetlerin hepsine 
uymak kolay idi. Tesavvufa lüzûm yokdu.] 
Beşincisi, 
Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” mahsûs kemâlâta, yüksekliklere tâbi’ 
olmakdır. Bu kemâlât, ilm ve ibâdet ile ele geçemez. Ancak, Allahü teâlâdan, 
lutf ve ihsân ile gelir. Bu derecede olanlar, büyük Peygamberler “salevâtullahi 
teâlâ aleyhim ecma’în” ve bu ümmetin pek az büyükleridir. 
Altıncısı, 
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mahbûbiyyet ve ma’şûkıyyet kemâlâtına 
tâbi’ olmakdır ki, Allahü teâlânın çok sevdiklerine mahsûsdur ve lutf ile ele 
geçmez, muhabbet lâzımdır. 
Yedinci derece, 
insan vücûdünün her zerresinin tâbi’ olmasıdır. Tâbi’ metbû’a o kadar benzer ki, 
tâbi’ olmaklık aradan kalkar. Bunlar da, sanki Resûlullah “sallallahü aleyhi ve 
sellem” gibi, aynı kaynakdan, herşeyi alır. 
                                                |