19 -
Hubb-i fillah, buğd-i
fillah. Kazâya rızâ nasıl olur?.
19 —
(Kimyâ-i se’âdet) kitâbı, beşinci aslında diyor ki: Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti,
müslimânları sevmek ve müslimânlara düşmanlık edenleri sevmemekdir). Cenâb-ı
Hakkın Îsâ aleyhisselâma emr-i ilâhîsinin meâl-i şerîfi, (Eğer yerlerde ve
göklerde bulunan bütün mahlûkların ibâdetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikce ve
düşmanlarıma düşmanlık etmedikce, hiç fâidesi olmaz)dır. Her mü’min, Allahü
teâlâya düşman olanları sevmemeli, islâmiyyete yapışanları sevmelidir. Bunu
sözlerinde ve mümkin ise, hareketlerinde belli etmelidir. Âsî ve fâsıklarla
arkadaşlık etmemeli, fıskı çok olanlardan, çok kaçınmalıdır. Zâlimlerden,
müslimânlara eziyyet edenlerden dahâ ziyâde kaçınmalıdır. Fekat, yalnız
kendisine zulm edenleri afv ve zulmlerine sabr etmek lâzımdır ve çok iyidir.
Büyüklerimizden ba’zıları, fâsıklara ve zâlimlere çok sert davranırdı. Ba’zıları
da, hepsine şefkat ve merhamet gösterip, nasîhat ederdi. Ya’nî her şeyin kazâ ve
kader ile olduğunu düşünerek, fâsıklara ve zâlimlere acırlardı. Bu hâl, büyük ve
kıymetli ise de, câhiller, ahmaklar, burada aldanır. Îmânları za’îf ve
islâmiyyete uymakda gevşek olanlar, kendilerini Allahü teâlânın kazâ ve kaderine
râzı sanır. Hâlbuki, bu rızâ ve bağlılığın alâmeti vardır: Bir kimseyi döverler,
malını alırlar, hakâret ederler de, hiç kızmaz, bunları afv eder, acırsa, kazâya
rızâsı olduğu anlaşılır. Fekat, kendine yapılanlara kızıp da, Allahü teâlâya
karşı gelenlere acıyarak, kaderleri böyle imiş derse, dinde gevşeklik,
münâfıklık ve ahmaklık etmiş olur. İşte, kazâ ve kaderi bilmiyenlerin, fâsıklara
ve kâfirlere acımaları ve bunlara muhabbet etmeleri, îmânlarının sağlam
olmadığına alâmetdir. İslâmiyyete karşı duranları ve müslimânlara düşman
olanları sevmemek, bunları düşman bilmek farzdır. Cizye vermeği kabûl edenleri
de, sevmemek farzdır. Mücâdele sûresinin son âyetinde meâlen, (Allahü teâlâya
ve kıyâmet gününe îmân edenler, Allahü teâlânın ve resûlünün düşmanlarını
sevmezler. O kâfirler ve münâfıklar, mü’minlerin anaları, babaları, oğulları,
kardeşleri ve başka yakınları olsa da, bunları sevmezler. Böyle olan mü’minleri
Cennete koyacağım) buyuruldu.
Kâfirlere
i’timâd ederek, bunları müslimânların başına ta’yîn etmek, müslimânlığı
aşağılamak olup büyük günâhdır. Bid’at sâhiblerini, ya’nî müslimân görünüp,
müslimânların îmânlarını bozmak istiyenleri sevmemek, selâmlarını bile almamak,
bunların zararlarını müslimânlara duyurmak lâzımdır. Îmânı olup ve ibâdet edip
ve günâhlardan kaçıp da, yalancı şâhidlik, haksız hâkimlik, yalan, dedikodu,
iftirâ, alay gibi hareket ve söz ve yazıları ile müslimânları incitenlerle
konuşmamak, sevişmemek lâzımdır. Îmânı olup da ibâdet etmiyenlere, fâiz almak ve
vermek, alkollü içkileri içmek, kumar oynamak gibi harâm işliyen, fekat
müslimânları incitmiyen fâsıklara karşı yumuşak davranıp, nasîhat etmeli, yola
gelmezlerse, selâm vermemeli, görüşmemeli, fekat hasta olunca ziyâret etmeli ve
selâmına cevâb vermelidir. [Söz ile, yazı ile ve kaba kuvvet ile müslimânlara
saldırmayan kâfirlere tatlı söz, güler yüz göstermeli, kimseye kötülük
yapmamalıdır.]
|