BÜYÜK
ÂLİMLER |
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ |
(Silsile-i Aliyye) |
سِلْسِلَهِ عَلِيَّه |
kaddesellahü esrârahüm ecma’în |
قَدَّسَ اللّهُ اَسْرَارَهُمْ اَجْمَعِين |
Nebî,
Sıddîk ve Selmân,
Kâsım, Ca’fer, Bistâmî, |
نبي صديق و سلـمان ، قـاسـم ،
جـعـفـر ، بسطـامي |
irfân
kaynağı oldu, Ebül-Hasen
Harkânî. |
عـرفـان قـايـنـاغى اولـدى ، ابـو
الحـسن خــرقــاني |
Ebû
Alî Fârmedî geldi sonra
bu meydâna, |
ابو عـلي فـارمـدي كلــدى
صـوكره بو ميدانـه ، |
çok
Velî yetişdirdi, hem Yûsuf-i
Hemedânî. |
جــوق ولي يـتــشـديــردى ،
هـم يوسـف
هـمداني |
Abdülhâlık Goncdüvânî, ma’rifetler
semâsında, |
عـبد الخـالـق غنجـدواني ، معـرفتـلـر
سمـاسنـده ، |
dünyâyı
aydınlatdı, hem Ârif-i
Rîvegerî. |
دنيـايى آيــديــنـلاتــدى ،
هــم عـارف
ريـوكــري |
Mâverâ-ün-nehr
ili, Tûr-i Sînâ gibi oldu, |
ماوراء الـنّـهـر ايـلـى ،
طـور سيـنا كـبي اولـدى ، |
nûrlandıranlardan biri, Mahmûd-i
İncirfagnevî. |
نورلانـديرانـلـردن بــرى ، محـمود
انجـير فـغـنـوي. |
Alî
Râmîtenîdir Azîzân ve pîr-i
Nessâc, |
عـلي رامـيـتـني در عـزيـزان و بــيـر
نــســاج ، |
çok
kerâmet gösterdi, Muhammed
Bâbâ Semmâsî. |
جوق كـرامت كـوستـردى ، محـمّـد
بابـا سمّـاسي. |
Seyyid Emîr Gilâl de,
ilm deryâsında sedef, |
سيّـد اميـر كـلال ده ،
عـلـم دريـاسنـده صـدف ، |
andan
meydâna geldi, Behâüddîn-i
Buhârî. |
آنــدن مـيـدانــه كلـدى ، بــهـاء
الــدّين بـخــاري. |
Alâ’üddîn-i Attâr, zemânının
kutbu idi, |
عـلاء الــدين عـطّـار ، زمـانــنك
قـطـبى ايــدى ، |
Ya’kûb-ı Çerhî’de
oldu zâhir envâr-ı Rahmânî. |
يعقـوب جـرخـيــده
اولــدى ظاهر انوار رحماني. |
Ubeydüllah-i Ahrâr ve kâdî
Muhammed Zâhid, |
عـبــيــد اللّه احـرار و قـاضي
مـحـمّــد زاهــد ، |
Dervîş Muhammed geldi
ve Hâcegî ile Bâkî. |
درويـش محمّــد كـلـدى
و خـواجـكي ايله باقي. |
Bütün
bunlardan gelen, nûrlara kendi de katıp, |
بتون بونلـردن كلـن نـورلـره كـندى ده قـاتوب ، |
Cihânı
aydınlattı, imâm-ı
Ahmed Rabbânî. |
جـهـانى آيــديــنــلاتــدى امـام
احــمـد ربّــاني |
Urvet-ül-vüskâ Ma’sûm ve Seyfeddînle seyyid
Nûr, |
عروة الوثقى معصوم وسيف
الدين له سيـد
نـور |
ve Mazherle Abdüllah, sonra Hâlid-i
Bağdâdî. |
و مظـهــرلـه عبــد
اللّه صـوكره خـالـد
بغــدادي. |
Feyz
verdiler sıra ile, sonra bu nûru Abdullah, |
فيض ويرديلرصره ايله صوكره بونورى عبد
اللّه، |
Anadolu’ya yaydı, hem de Tâhâ-yı
Hakkârî. |
آنـاطـولى يـه يـايــدى هــم ده طـه
ي حـكاري. |
Hem seyyid-i
Sâlih de, kardeşin
yerini tutup, |
هـم سيّـد
صالـح ده،
قـاردشن يـريـنى توطـوب، |
Fena
fillâha kavuşdu Sıbgatullâh-i
Hizânî. |
فنا في اللّه ه قاووشدي صبغة
اللّه حزاني. |
Bu üç
velinin sohbetinde yükselip, |
بو اوج وليـنك صحبتينده يوكسه ليب، |
Mürşid-i
kâmil oldu, seyyid
Fehîm-i Arvâsî. |
مـرشــد كامــل اولـــدى، سيّـــد
فـهـيـم آرواسي. |
Bu
otuzdört Velînin, kalbleri bir ayna gibi, |
بو اوتـوز اوج وليـنك، قلـبـلرى بـر آيـيـنـه كبى، |
yaydılar hep cihâna, envâr-ı Resûlillâhi. |
يــايــديـلـر هب جـهـانـه، انـوار رسـول اللّـــهي |
Bütün
bu nurlar en son, toplandı bir hazînede, |
بتون بو نورلر أك صوك، طوبلاندى بر خزينه ده |
ismi bu
hazînenin: Abdülhakîm-i
Arvâsî. |
اسمي بو خــزينــه نــك عبــد
الحـكـــيم آرواسي. |
……. |
……. |
Van’dan
gelen bir Veli İstanbul’da, senelerce, |
وانـدن كله ن بر ولي استانبولده، سنـه لرجـه، |
bunları
hep söyledi, yerleşdi hakiki imân. |
بونلري هب سويله دي، يرلشدي حقيقي ايمان |
Ankara’nın toprağı binüçyüzaltmışikide, |
أنقره نك طوبـراغي بيك اوج يوز آلتمش ايكيده |
cem’i
zıddeyn yaparak, şâd oldu Hâcı Bayrâm. |
جمع ضدين يابـاراق شاد اولـدى حاجي بايــرم. |
Dua
edeceğin zeman, Silsileyi
oku hemân! |
دعـا ايـده جـكـك زمـان سلسلـه يى
اوقو هـمان! |
Sâlihleri söyleyince, yağar rahmet-i Rahmân! |
صـالحـلرى سويلــه يـنجـه، يـاغـار رحمت رحمان |
Selâm
olsun, dua olsun, bu yazardan dâima, |
سـلام اولسون، دعـا اولسون، بو يازار دن دائـما |
Silsile-i aliyyenin ervâhına ya Sübhân! |
سـلـسـلـــه عـلــيّــه نــك ارواحــنــه يــا
سبحان |
DUA |
Ya
Rabbi, okuduğumuz Fâtiha-i şerifeleri dergâh-ı izzetinde kabul eyle. |
Hâsıl
olan ecr-ü mesubâtı Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahü
teâlâ aleyhi ve sellem efendimizin mübarek ruhuna hediye eyledik vâsıl eyle
ya Rabbi. |
Bil-cümle enbiyâ-i izâm ve evliyâ-i kirâmın ve bil-cümle mücâhidîn-i izâmın
ervâhına hediye eyledik vâsıl eyle ya Rabbi. |
Bil-hasssa
isimlerini ta’dat etmiş olduğumuz silsile-i aliyye-yi Nakşibendiyye
hazarâtının ervâhına hediye eyledik vâsıl eyle ya Rabbi. |
Cümlesinin ruhâniyetlerinden ve feyizlerinden istifade etmemizi nasib ü
müyesser eyle ya Rabbi. Ve hâsıl olan ecr-ü mesubâtı cümlemizin âbâ-ü
ümmehâtımızdan, ceddâtımızdan, ecdadımızdan, akraba-ü teallükatımızdan
âhirete intikal etmiş olan ehl-i imanın ervâhına hediyye eyledik vâsıl eyle
ya Rabbi. |
Yer
altında kalmış isimleri unutulmuş, cisimleri hak ile yeksan olmuş kâffe-i
ehl-i imânın ervâhına hediyye eyledik vâsıl eyle ya Rabbi. |
Bizler
dahi onların halleri ile halllendiğimizde son nefesimizi kelime-i tevhid
eyle ya Rabbi. |
Âmin
vel-hamdü lillâhi Rabb’il- Âlemîn.
Kaynaklar:
1. Ali b. Hüseyin el-Va’iz. Raşahat Aynü’l-Hayat. Arapça Tercemesi: Muhammed
Murad b. Abdillâh el-Kazanî. Diyarbakır: el-Mektebetü’l-İslâmiyye
(1300/1882’den tıpkı basım).
2. Raşahat Aynü’l-Hayat. Osmanlı Türkçesi: Muhammed Şerif el-Abbâsî.
(1299/1881’den tıpkı basım).
3. M. Sıddık Gümüş, Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye, Seksenbeşinci
Baskı, İstanbul: Hakîkat Kitabevi, 2001. |