|
|
||
|
Müceddid Evliyâ-i KirâmI. Asır:Ebu Bekr es-Sıddîk (ö.13/634) Ömer b. Abdül’azîz (ö.101/720) II. Asır:İmâm-ı A’zam (ö.150/767) İmâm-ı Mâlik (ö.179/796) Ma’rûf-i Kerhî (ö.200/816) İmâm-ı Şâfiî (ö.204/820) III. Asır:Cüneyd-i Bağdâdî (ö.298/911) Ahmed b. Hanbel (ö.241/856) IV. Asır:Kâdî Ebu Bekr Bâkıllânî (ö.403/1013) V. Asır:İmâm-ı Gazâlî (ö.505/1112) VI. Asır:Abdülkâdir Geylânî (ö.561/1166) Ahmet Rifâî (578/1182) VII. Asır:Kâdî Beydâvî (ö.685/1286) VIII. Asır:Bahâuddîn-i Buhârî (ö.791/1389) IX. Asır:Molla Fenârî (ö.834/1431) X. Asır:İbn-i Kemalpaşa (ö.940/1534) Celâlüddîn es-Suyûtî (ö.911/1506) XI. Asır:İmâm-ı Rabbânî (ö.1034/1625) XII. Asır:Muhammed Ma’sûm Fârûkî (ö.1079/1669) XIII. Asır:Hâlid-i Bağdâdî (ö.1242/1827) XIV. Asır:Abdülhakîm Arvâsî (ö.1362/1943) XV. Asırİslâm Dinine hizmet eden ve Ehl-i Sünnet mezhebini ve âlimlerini eserleriyle bütün dünyaya tanıtanlar: Hüseyn Hilmi b. Saîd Efendi (ö.1422/2001) .................. III. bin sene:Hazret-i Mehdî (Kaddesallahü esrârahüm ecme'în) ********** NOT: Eyyüp Sabri Paşa, Mir’atül Haremeyn kitabının Ceziretül Arap kısmında buyuruyor ki; Resulullâh'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından bu zamana kadar yüzlerle İslâm düşmanı türedi. Din-i İslâm'ı yıkmağa çalıştılar. Kitaplar yazarak Ehl-i sünneti aldatmağa, şeri’ati bozmağa kalkıştılar. Allahü teâlâ, mü’minlerin imanının bozulmaması için her asırda bir müceddid halk buyurdu. Şeri’ati kuvvetlendiren bu müceddidler, Allahü teâlânın velileridir. İmami Rabbanî (kaddesallahü sirrehûl akdes) Mektubatında (2. cild 4. Mektup) ve Muhammed Masum-ı Fârukî hazretleri (2. cilt, 2. mektubunda) buyuruyor ki; “Her yüz senede bir müceddid gelmiştir. O yüz senede Allahü teâlâdan ümmetlere gelen feyzler, hep o zamanın müceddidi vasıtası ile gelir. O zamanda bulunan kutuplar ve evliyânın her çeşidi ondan feyz alır." İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât’ın 1. cildinin 221. mektubunda buyuruyor ki; “Mürşid-i kâmil, müride Allahü tealânın yolunu gösteren zatdır. Hem şeri’ati öğretir, hem de yol gösterir. Onun tasarrufu olmadıkça tâlip ilerleyemez”. 224. mektubunda buyuruyor ki; "Mürşid-i kâmil, ahval ve makamların her birini bilen ve müşâhedeleri, keşifleri, tecellileri, ilhamları ve rüya tabirlerini tanıyan zât-ı âlîdir." 1. cild 256. mektupta buyuruyor ki; “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) izinde giderek yükselenler peygamberlik makamının kemâlâtını tamamlayınca, bunların bazısına imâmet makamı verilir, bazısına verilmez. Bunların hepsi, aynı kemâle kavuşur. Aralarındaki fark, makam sahibi olmak veya olmamaktır. Makam sahibi olanlar, o makamın üstünlüklerine de malik olurlar. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) tam izinde giden ve vilâyetin kemâlâtını bitirenlerden bazısına hilâfet makamı verilir. Bazıları yalnız o kemâlâta kavuşmakla kalır. Makam sahibi olmazlar. Bu her iki makamda bulunanlar, kemâlâtın aslına kavuşmuş olurlar. Bu kemâlâtın zıllerine, gölgelerine kavuşanlardan bazısına imâmet makamına benzeyen makam verilir. Bu makam, kutb-ı irşâd makamıdır. Hilâfet makamına benzeyeni kutb-ı medâr makamıdır. Aşağı derecede bulunan bu makam, yukarıdaki iki makamın gölgesi gibidir." Muhyiddin-i Arabî'ye (kuddise sırruhu) göre gavs, kutb-ı medâr demektir. İmâm-ı Rabbânî'ye (kuddise sırruhul azîz) göre gavs, kutb-ı medârdan başkadır. Ona yardım eder. Kutb-ı medâr, bazı işlerde ondan yardım bekler. Makam sahibi olanlar, o makamın kemâllerini bilirler. Makam sahibi olmayanlar bilmezler. İlm sahibi değildirler. Âlimler helâli, haramı bildirir. Bu bilgileri kalplere yerleştirenler, mürşid-i kâmillerdir. Âlimlerden öğrenilen iman bilgileri, mürşid-i kâmillerin sohbeti sayesinde vicdanîleşir. İbadetler kolay ve lezzetli olur. ************* |