Hanif dini nedir?

Soru: Yabancı bir yazar, “Müslümanlıktan daha kıymetli olan hanif dinidir. Hanif dinine uymak gerekir” diyor. Hanif ne demektir?

CEVAP:

Hanif, doğru inanan, hak yolda olan, İslamiyet’e sarılan, Allah’ı bir bilen demektir. Ebu Hanife de kelime olarak hanif babası, doğrunun babası demektir. Baba kelimesi Türkçede maksadı tam anlatamıyor, yerine konacak tam bir kelime de yok. Fakat para babası, fakir babası ifadelerinde baba kelimesi daha iyi anlaşılıyor. O halde hanif babası, hakiki Müslümanların babası, hak yolda söz sahibi kimse demektir. Kur’an-ı kerimde de aşağıda bildirildiği gibi, Hazret-i İbrahim, hanif bir Müslümandı. Yoksa onun dini İslamiyet’ten ayrı bir din değildi. Zaten bütün Peygamberler, itikad olarak aynı şeyi bildirmişlerdir. İnsanlar sonradan bozmuşlardır. İtikadda ayrılık olmaz.

Bir âyet meali şöyledir:

(Allah, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa’ya emrettiklerini size de din olarak emretmiştir.) [Şura 13]

Dinlerdeki imanı farklı gibi göstermek yanlıştır; fakat, dinleri, yani kalb ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım olan şeyleri farklı olduğundan, Müslümanlıkları da ayrıdır. Mesela Musa aleyhisselamın dininde iç yağı yemek haram idi.

Adamın biri, Kur’an uydurma söz değildir anlamındaki âyetteki söz kelimesinin Arapça’sını almış, Kur’an uydurma hadis değildir diye tercüme etmiş. Başka biri de hanif kelimesini din olarak almış, herkes hanif dinine girmelidir diyor. Âyetlere de istediği gibi yanlış anlamlar vermiş. Verdiği anlamlar şöyle:

“De ki: Hayır, biz Hanif olan İbrahim'in dinindeniz.”

Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:

(Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara “Yahudi veya Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” dediler. Onlara de ki: “Biz, doğru olan İbrahim’in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.) [Bakara 135] Görüldüğü gibi hanif kelimesinin Türkçesi kasten yazılmamıştır.

Yine yazmış ki: “İbrahim, ne Yahudi, ne Hristiyan'dı; o Hanif dinindendi.”

Âyetin tam ve doğru meali şöyledir: (İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı; o, doğru [Allah'ı bir tanıyan] bir Müslümandı, müşriklerden de değildi.) [Al-i İmran 67] (Dikkat edilmişse, o Müslümandı ifadesini çıkarıp yerine “o hanif dininden idi” demiş.]

Yine yazmış ki: “De ki Allah gerçekçidir. O halde, İbrahim'in dini olan Hanif'liğe uyun.”

Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:

(De ki: "Allah doğru söyledi. O halde doğru olan, [Allah'ı bir bilen] İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.) [Al-i İmran 95] (Dikkat edilirse burada da âyet saptırılıyor, İbrahim’in dini olan haniflik deniyor. Doğru olan İbrahim ifadesi değiştirilmiş.)

Yine yazmış ki: “Kim vardır ki, ondan daha güzeli var olsun? İyilik halinde, tam bir ihlas ile kendini Allah'a teslim etmiş (Yaratan ile barışmış) ve Allah'ın indindeki en güzel din olan İbrahim'in dini Hanif'liğe tâbi olmuştur. Allah İbrahim'i dost edinmiştir.”

Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:

(İyilik eden bir kimse olarak kendini tam bir ihlasla Allah'a teslim eden ve İbrahim'in tevhid dinine uymuş olandan daha güzel din sahibi kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.) [Nisa 125] Burada da haniflik dini diye bir şey yoktur.

Hanif doğru anlamındadır

Yabancı yazar yine yazmış ki:

“Ben her dinden vazgeçip, yüzümü Hanif olarak o gökleri ve yeri yaratan Allah'a döndüm.”

Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:

(Ben, bir müvahhid olarak, yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a çevirdim. Ben müşriklerden değilim.) [Enam 79] Her dinden vazgeçip diye bir şey yok. Âyetin yukarısında aya, güneşe, yıldızlara tapmadığını bildiriyor. Ben müşriklerden değilim diyor, hâşâ ben Müslüman değilim demiyor. Allahü teâlâ, (İbrahim doğru Müslümandı) buyuruyor. (Al-İ İmran 67)

Yine yazmış ki: “De ki: Rabbim beni İbrahim'in doğru yoluna dosdoğru olan Hanif dinine iletti.”

Âyetin doğru meali şöyledir: (De ki: Beni, Rabbim, doğru yola iletti; O, öyle bir din ki, gayet sağlam ve devamlı, İbrahim'in Hakka yönelmiş tevhid dini.) [Enam 161] Burada da hanif dini diye bir şey yok. Tevhid dini, doğru din ifadesi var. Kasten hanif kelimesinin Türkçesini yazmıyor.

Yine yazmış ki: “De ki: Ayrıca yüzünü Hanif dininden ayırma ve sakın ortak koşanlardan olma”

Âyetin doğru meali şöyledir:

(Yüzünü tevhid dinine döndür, sakın müşriklerden olma.) [Yunus 105] Hanif dini diye ayrı bir din burada da yok. Dikkat edilirse hep müşriklerden değildi, tek ilaha inanırdı anlamında söyleniyor.

Yine yazmış ki: “Doğrusu İbrahim Hakk'a yönelen bir kurucuydu. O Hanif idi.”

Âyetin doğru meali şöyledir: (İbrahim Allah'a itaat eden, ona yönelen bir ümmet [önder] idi.) [Nahl 120] Burada hanif dini diye bir şey yok. Hazret-i İbrahim’in dinini tek hak din gibi göstermeye çalışıyor.

Yine yazmış ki: “Halbuki, onlar yalnızca Hanif olmak üzere, dini sadece Allah'a has (özgün kılarak, mezhep imamlarına, şeyhlere, kullara vb. has kılmayarak), Allah'ı bilmekle, salatı ikame etmekle ve zekat vermekle emrolunmuşlardı. En dosdoğru ve gerçekçi din de işte bu Haniflik'tir.”

Burada foyası meydana çıkıyor. Mezhebe, tasavvufa düşmanlığını açıkça bildiriyor. Bir de namaz demiyor salat diyor. Mealci gruplar, namaz diye bir şey yok salat dua demektir diyorlar. Bu da aynısını mı söylemek istiyor ki? Âyetin doğru meali şöyledir: (Halbuki onlar, doğruya yönelip, dini yalnız Allah'a has kılarak Ona kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Doğru olan din budur.) [Beyyine 5] Burada da hanif dini diye bir şey yok.

Yine yazmış ki: “Sen artık yüzünü hakka yönelmiş Hanif dine dön ki, Haniflik Allah'ın mayasıdır. İnsanları o maya üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında hiç bir değiştirme ve değişiklik bulunmaz. İşte en doğru ve en sağlam din Haniflik'tir.”

Âyetin doğru meali şöyledir: (Hakka yönelip Allah'ın insanlara yaratılışta verdiği dine [İslam’a] sarıl. Zira Allah'ın yaratışında değişme yoktur; işte doğru din [İslam] budur.) [Rum 30] Burada da, hanif dini diye bir şey yok. Bu âyette de Allah’ın gönderdiği dinlerin itikadda değişmeyeceği bildiriliyor.

Yine yazmış ki: “Allah katından geri çevrilmez gün gelmezden önce, yüzünü Hanif dinine çevir.”

Âyette hanif diye bir kelime yok. Kayyim kelimesi var. O da doğru demektir. Burada iyice açık vermiştir. Her doğru anlamındaki kelimeye hanif denirse ortada Kur’an, din diye bir şey kalmaz. Âyetin doğru meali şöyledir: (Allah'ın geri çevrilemeyecek o günü gelmeden önce, yüzünü doğru dine [İslamiyet’e] çevir.) [Rum 43]

Hak din yalnız İslam’dır

Yukarıdaki yazımızda yabancı bir yazarın, hak dinin Müslümanlıktan farklı hanif diye bir din olduğunu söylediğini bildirmiştik. Şimdi hak dinin yalnız İslam olduğunu âyet-i kerimelerle bildiriyoruz:

(Elbette Allah katında [hak] din, İslam’dır. Kendilerine kitap verilenler [Hristiyan ve Yahudiler] gerçeği bildikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden, [İslamiyet hakkında] ihtilafa düştüler. Allah, âyetlerini inkâr edenin cezasını vermekte çok çabuk hesap görücüdür.) [Al-i İmran 19] Bu âyette Allah katında gerçek dinin Müslümanlık olduğu tevil edilemeyecek kadar açıktır.

(Kim, İslamiyet’ten başka bir din ararsa, iyi bilsin ki, o din asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette en büyük zarara uğrayacaktır.) [Al-i İmran 85] İslam’dan başka hanif manif diye bir din uyduranlar büyük zarara uğrayacaktır.

(Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, “Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a verdim” de. Kendilerine Kitap verilenlere ve müşriklere, “Siz İslam’ı kabul ettiniz mi?” de, şayet İslam’ı kabul ederlerse, doğru yola girmiş olurlar, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını [hakkıyla] görür.) [Al-i İmran 20] Bu âyette de doğru olan dinin İslam olduğu bildiriliyor.

(İbrahim de bu dini kendi oğullarına vasiyet ettiği gibi Yakub da, ”Oğullarım, Allah [razı olduğu] dini [İslam’ı] sizin için seçti. O halde [ölüm gelmeden önce Müslüman olun ve] ancak Müslüman olarak ölün” dedi) [Bakara 132]

Dikkat edilirse, falanca din mensubu olarak değil, Müslüman olarak ölün buyuruluyor. Müslümanın eğrisi de, doğrusu da olur. Doğru Müslüman elbette iyisidir. Hanif doğru demektir. Hanif Müslüman doğru Müslüman demektir. Türkçesi ne ise onu söylemek gerekir. Uydurma söz yerine uydurma hadis demek gibi kasten hanif kelimesinin Türkçesini yazmamak art niyetli olmayı gösterir.

(İsa, küfürlerini sezince, “Allah yolunda bana kim yardımcı olacak” dedi. [imanlı] Havariler, “Biz, Allah yolunda yardımcıyız; Allah’a inandık, sen şahit ol, biz Müslümanız” dediler.) [Al-i İmran 52] Hazret-i Âdem’den beri gelen bütün hak dinlerin Müslümanlık olduğu bu âyette de görülmektedir.

Yahudiler: İbrahim Yahudi'dir ve biz onun dinine bağlıyız, demeleri üzerine şu âyet nazil olmuştur:

(De ki, “Ey Ehl-i kitap, “Ancak Allah’a kulluk etmek, Ona bir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab edinmemek üzere, bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin” Eğer yüz çevirirlerse, “Şahit olun, biz Müslümanız” deyin.) [Al-i İmran 64]

Âyette geçen ortak söz, imanın altı esasıdır. Biri noksan olursa o kimse Müslüman olamaz. Âyetin sonunda, enna müslimun = Bizler Müslümanlarız deniyor. O halde Müslüman olmayan, ortak söze gelmiş olamaz. Hazret-i İbrahim’in Yahudi veya Hristiyan olmadığı, bütün peygamberler gibi Müslüman olduğu şu âyette de açıkça bildiriliyor:

(İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı; o, doğru [Allah’ı bir tanıyan] bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.) [Al-i İmran 67]

Müslüman olarak can verin

Tek hak dinin Müslümanlık olduğunu bildiren âyetlerden bazıları:

([İbrahim ve İsmail dedi ki:] Rabbimiz, ikimizi Müslüman kıl, hem de soyumuzdan Müslüman bir ümmet meydana getir.) [Bakara 128]

(O, meleklerle peygamberleri ilah edinmenizi de size emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size küfrü emreder mi?) [Al-i İmran 80] Müslümanlıktan başka dinin küfür olduğunu bildiriliyor.

(Ey inananlar, ancak Müslüman olarak ölün.) [Al-i İmran 102]

([Yusuf aleyhisselam dedi ki:] Canımı Müslüman olarak al.) [Yusuf 101]

(Ey Rabbimiz, Müslüman olarak canımızı al.) [Araf 126] Bu âyetlerde, başka din üzerine değil ancak Müslüman olarak ölmek emrediliyor.

(Bugün size dininizi kemale erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3] İslamiyet son dindir ve Allah ancak İslam dininden razıdır mealindedir.

(Ben Müslümanların ilkiyim.) [Enam 163] Resulullah, kavminin ilk Müslümanıdır.

(Allah doğru yola koymak istediğinin kalbini İslam’a açar.) [Enam 125] Doğru yol İslam’dır.

(Bana Müslüman olmam emrolundu.) [Yunus 72] Her Peygamber Müslümandır.

[Firavun] “İsrail oğullarının inandığı ilaha ve ondan başka ilah olmadığına iman ettim. Ben de Müslümanım” dedi.) [Yunus 90] İsrail oğullarının inandığı din de Müslümanlıktır.

(Artık Müslüman olacak mısınız?) [Enbiya 108], (Kâfirler, [Cehennemde] keşke biz de Müslüman olsaydık diyecekler.) [Hicr 2] Kurtuluş ancak Müslümanlıktadır.

(Allah, Müslüman olmanız için nimetler veriyor.) [Nahl 81] Nimetler Müslüman içindir.

(De ki: Müslüman olmakla emrolundum.) [Neml 91] Müslüman olmak emrediliyor.

(Ondan [Kur'an gelmeden] önce kendilerine kitap verilenler de [Musevi ve İseviler de] iman ederler. Onlara [Kur‘an] okunduğu zaman, “Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiş bir gerçektir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik” derler.) [Kasas 52,53] Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa’nın o zamanki dinine mensup olanların da Peygamberimizin ümmeti gibi Müslüman olduğu bildirilmektedir.

(Müslüman erkeklere ve Müslüman kadınlara.… Allah büyük mükafat hazırlamıştır.) [Ahzab 35] Demek ki mükafat ancak Müslümanlaradır.

(Allah'a davet eden ve salih amel işleyip ben Müslümanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?) [Fussilet 33] Gerçek Müslüman olandan daha iyisi yoktur.

(Âyetlerimize inanıp Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Eşlerinizle Cennete girin. Orada ikram görüp sevindirileceksiniz.) [Zuhruf 69,70] Cennete ancak Müslüman girer.

(Havariler, “Biz iman ettik, gerçek Müslüman olduğumuza şahit ol" demişlerdi.) [Maide 111]

(Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer Allah'a inanıp, halis Müslüman olmuşsanız, ona güvenin.) [Yunus 84]

(Biz Kur’anı Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olarak indirdik.) [Nahl 89]

(Size Müslüman adını veren Odur.) [Hac 78]

Hazret-i Süleyman dedi ki: (Bana Müslüman olarak gelin.) [Neml 31]

Melike dedi ki: (Biz daha önce Müslüman olmuştuk.) [Neml 42]

(Sen ancak âyetlerimize inanan Müslümanlara işittirebilirsin.) [Neml 81]

(Ben gerçek Müslümanlardanım.) [Ahkaf 15]

(Biz Müslümanları suçlular gibi yapar mıyız?) [Kalem 35]

Ebu Hanife ne demek?

Soru: Arapça’da Ebu baba demektir. Araplar ilk çocuklarının adıyla anılır. Numan bin Sabit'in kızının adı "Hanife" idi. Ebu Hanife, Hanife’nin babası demektir. Ne diye Ebu Hanife, doğru inanan kimse diye tarif ediyorsunuz?

CEVAP:

Siz ya Arapçayı bilmiyorsunuz veya kasıtlı olarak Ebu Hanife unvanına kızıyorsunuz. Eğer her zaman ebu kelimesi baba demekse şunlar ne demek oluyor?

Ebu Cehil = Cahilin babası mı demektir? Ebu Cehilin ilk çocuğu Cehil mi idi?

Ebu Hureyre = Kedinin babası mı demektir? Onun ilk çocuğu kedi mi idi?

Ebu Bekri Sıddık = Sıddıkın babası mı demektir? Sıddık diye bir oğlu mu vardı?

Ebu Türab = Toprak babası mı demektir? Hazret-i Ali’nin ilk çocuğu toprak mı idi?

Böyle deyimler Türkçede de vardır. Birkaç örnek verelim:

Para babası demek, paranın babası demek değildir.

Fakir babası demek, fakirin babası demek değildir.

Baba adam demek, çocuğu olan insan demek değildir. Demirel’e baba dendi ama çocuğu yok.

Ebu Cehil = Cahilin daniskası demektir. Ebu Hanife de doğru inanan, İslamiyet'e sarılan kimse, hakiki Müslümanların babası yani imamı demektir.

Ebu Hureyre = Kedileri çok seven insan, onlara acıyan demektir.

Ebu Bekri Sıddık = Hep doğru söyleyici, Resulullahı tasdik edici anlamındadır. Siz, öteki sahabeler tasdik etmedi mi, doğruyu söylemedi mi diyorsunuz. Elbette hepsi doğrudur. Ama Ebu Bekrin doğruluğu pek meşhurdu. Miraca gidildiği inkâr edilince ilk önce o tasdik etti. “Resulullah gittim geldim diyorsa doğrudur” dedi ve adı Ebu Bekri Sıddık oldu.

Hepsi doğru insanlar

Soru: Madem "Ebu Hanife" Hanife'nin babası değil de "Doğruların babası" ise, şu insanlar doğru değil mi? Ali, İbni Abbas, Mikdat, Selman, Ammar bin Yasir, Abdullah ibni Ebi Vefa?

CEVAP:

Kur’an-ı kerimde eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğu bildiriliyor. (Hadid 10)

Eshabın hepsi doğru insanlardır, eğrilik hiç birinde yoktur. Eğrilik sizin mantığınızdadır. Eshabın her biri Ebu Hanife’dir. İmam-ı a’zama öyle bir unvan verilince ötekiler eğri mi olur? Bir çok âlime çeşitli unvanlar verilmiştir. Mesela, imam-ı Gazali’ye Hüccet-ül İslam denmiştir. İslam’da söz sahibi büyük âlim demektir. Buradan diğer âlimler, büyük değil anlamı çıkar mı?

İmam-ı Rabbani’ye, Rabbani denmiştir, ötekiler hâşâ şeytani değildir. İmam-ı Rabbani’nin oğlu Muhammed Masum Faruki hazretlerine de, Urvet-ül vüska denmiştir, yapışılacak sağlam ip demektir. Öteki âlimler sağlam değil anlamı çıkmaz.

Şâfiî âlimlerinden Muhammed Remlî’ye Şemseddin = Dinin güneşi unvanı verilmiştir. Öteki âlimler, güneş değil manasına gelmez.

Tâc-üş-şerîa = Şeriatın tacı, Necmeddin = Dinin yıldızı gibi unvan alan âlimler de vardır. Bu âlimlere böyle unvan verilince ötekiler kötülenmiş olmaz. İmam-ı a’zam, doğruların imamı olunca ötekiler doğru değil denmez.

Hanif diye bir din yoktur

Soru: Hanif, ayrı bir din değil ise, kuru kuruya sadece "doğru" demek ise, neden Hazret-i İbrahim’e, (O müşriklerden değildi) deniyor? Diğer Elçiler müşrik miydi? Hazret-i Muhammede de, (Sakın müşriklerden olma) deniyor. Peki Allah onda bir eğrilik mi gördü de öyle söylüyor?

CEVAP:

Hanif kelimesini bir din olarak göstermek için ne numaralar yapılıyor öyle? İbrahim aleyhisselama sadece müşriklerden değildi denmiyor. O Hristiyan ve Yahudi de değildi deniyor. Sebebi ise, Hristiyanlar da, Yahudiler de o bizdendi, dedikleri için öyle deniyor. O müşrikti diyenlere de cevap veriliyor. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan doğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.) [Al-i İmran 67]

(İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi veya Hristiyan olduğunu söyleyenlere de ki: Siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.) [Bakara 140] Bu âyet de gösteriyor ki, hiçbir Peygamber Yahudi ve Hristiyan değildi, hepsi Müslüman idi. Hanif diye ayrı bir din sahibi değillerdi. Hepsi Müslüman idi. Hazret-i Âdem’den beri gelen bütün Peygamberler Müslüman idi.

(Kâfirler, Allah’ın emirleri ile Resullerinin emirlerini birbirinden ayırmak istiyor. [Yahudiler] bir kısmına [Musa ve daha öncekilere] inanırız. Bir kısmına [İsa ve Muhammed’e] inanmayız. [Hristiyanlar ise, İsa Allah’ın oğlu diyor.] Bu inanışları ve dinleri kıymetsizdir. Hepsi kâfirdir, hepsine çok acı azaplar hazırladık. Bütün Peygamberlere iman edip, hiçbirini diğerinden ayırmayan [Müslümanlar] ise, Allah’ın mükafatına kavuşacaktır.) [Nisa 150-152] Bu âyet de Allah’ın emri ile Peygamberlerin emirlerinin ayrı olmadığı, aynı olduğu, biri hanif [doğru] ötekilerin eğri olmadığı, hepsine iman gerektiği bildirilmektedir.

Resulullaha bildirilenlerin bir kısmı Onun şahsında ümmetine hitaptır. Birkaçı şöyledir:

(Yüzünü tevhid dinine döndür, sakın müşriklerden olma.) [Yunus 105] Hâşâ Peygamber efendimiz, müşriklerden mi olacaktı da böyle emredildi?

(Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma.) [Yunus 106] Hâşâ Peygamber efendimiz, putlara mı tapacaktı da böyle söylenmiştir?

(Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.) [Yunus 106]

(Eğer o [Peygamber] bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.) [Hakka 44-47] Hâşâ Peygamber efendimiz, Kur’anı mı değiştirecekti de böyle hitap ediliyor?

(Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak [alınan esirleri mal karşılığı olarak salıvermek] hiçbir Peygambere yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, Allah ise, ahireti kazanmanızı istiyor.) [Enfal 67] Hâşâ Peygamber efendimiz, geçici dünya malı mı istiyordu?

Şu halde (İbrahim müşriklerden değildi) demek, o hanif diye ayrı bir dinden idi demek değildir.

Eskiden ehl-i kitabın âlimleri de bu kadar cahil değildi, böyle cahilce şeyleri gündeme bile getirmezlerdi, İslam âlimlerine cevap veremeyip, sadece biz böyle inanıyoruz derlerdi. Şimdi böyle cahilce sözleri müslümanlar söylemeyeceğine göre, bunları din cahili misyonerler uyduruyor.

Selamın sünnet şekli

Soru: (Hanif selamı ile selam derim) diyenler var. Böyle selam uygun mudur?

CEVAP:

Hanif selamı diye bir selam yok, Peygamber efendimizin bildirdiği normal selam vardır. Ne Peygamber efendimiz ne de bir İslam âlimi böyle selam vermemiştir. Böyle selam vermek sünnete ve Kur’an-ı kerime uymadığı için bid’attir. İslam'dan önce Araplar “hayyekellah = Allah sana uzun ömür versin” diye selamlaşırlardı. İslamiyet gelince Selamün aleyküm veya Esselamü aleyküm diye selam verilmesi emredildi. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Âyetlerimize inananlar sana gelince, Selamün aleyküm de.) [Enam 54]

(Henüz Cennete girmeyen, ama Cenneti umanlar, Cennet ehline, Selamün aleyküm derler.) [Araf 46]

(Melekler, Cennet ehline, Sabretmenize karşılık Selamün aleyküm derler.) [Rad 24]

(Melekler, "Selamün aleyküm, yaptıklarınıza karşılık haydi Cennete girin" derler.) [Nahl 32]

(Cennet bekçileri, "Selamün aleyküm, hoş geldiniz. Ebedi olarak buraya girin" derler.) [Zümer 73]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:

(Cuma günü vahşi hayvanlar birbirlerine Selâmün aleyküm, bugün Cuma derler.) [Deylemi]

(Aleykesselam, ölülerin selamıdır. Din kardeşinize rastlayınca ”Esselâmü aleyküm verahmetüllahi ve berekatuhü” diye selam verin.) [İ.Sünni]

(Resulullah birinin kapısına gelince, “Esselamü aleyküm” derdi.) [Ebu Davud, İ. Ahmed]

(Ehli Cennet, nimetler içinde iken kendilerini bir nur kaplar. Rabbin cemali ile şereflenirler ve “Esselâmü aleyküm ya ehli Cennet” denir. işte Kur‘andaki “Selamün kavlen mirrabbirrahim” âyetindeki murat budur. Ondan sonra Allah onlara nazar eder, onlar da Allah’a nazar ederler. Rablerine nazar ettikleri müddetçe, başka hiçbir nimete iltifat etmezler. Tâ ki, Allahü teâlânın temaşası kalkıp, nuru ve bereketi kalkıncaya kadar.) [Nesai, ibni Mace]

Hanif dini ne demek?

Soru: Hanif dinindeyiz diyen bazı kimseler, Müslüman olmayı aşağılayıp, (Biz yalnız Kur'ana uyarız. Kur'anda günde iki vakit namaz vardır, o da ikişer rekâttır) diyorlar. Namaz beş vakit değil mi?

CEVAP:

Elbette beş vakittir. Hanif'in ve Hanifçilerin ne olduğunu açıklayalım:

Hanif, doğru inanan, hak yolda olan, İslamiyet'e sarılan, Allah'ı bir bilen Müslüman demektir, fakat bir kimse Hanif'im dedi diye, onun doğru yolda olduğu, Müslüman olduğu anlaşılmaz. Kendisine ne isim verirse versin, hattâ ben Müslümanım dese de, dinin açık bir hükmünü inkâr ederse kâfir olur. Hanifçiler ise, Kur'an-ı kerimi kendi görüşlerine göre yorumlayarak, sapık bir yol tutarlar.

Resulullah'ın dışlandığı dine, din değil, dinsizlik denir. Hanifçiler de, yalnız Kur'an diyenler gibi, kesinlikle Kur'an-ı kerime inanmazlar. Allahü teâlâ, yalnız bana tâbi olun demiyor, (Allah'a ve Resulüne tâbi olun) buyuruyor. Resulünü devre dışı bırakanlar, Allahü teâlânın bu emirlerini açıkça çiğnemiş oluyorlar. Allah'ın emrini çiğneyen, o âyetlere inanmayan kimse, nasıl Müslüman olur? Resulullahın bildirdiklerine de uymak gerektiğini bildiren âyet-i kerimelerden bazıların mealleri şöyledir:

(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20] (Resule itaat de Kur’an-ı kerimin emridir.)

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Resulüm de ki: “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler için çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13] (Resulüne inanmayan da kâfirdir. Resulullaha inanmak demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanıp hepsini beğenmek demektir.)

(De ki, Allah’a ve Resulüne itaat edin! [İtaat etmeyip] yüz çevirenler [kâfir olanlar], bilsinler ki, Allah, kâfirleri sevmez.) [Âl-i İmran 32] (Sadece Allah’tan değil, Resulünden de yüz çeviren kâfirdir.)

(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157] (Allahü teâlâ, haram kılma yetkisini Resulüne de vermiştir.)

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah ve Resulünden [Kitap ve sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Biz her Peygamberi, kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa 64]

Allahü teâlâ, Resulüne Kur’anın açıklamasını, hüküm koymasını emredip, iman, itaat ve kelime-i şehadette de, Resulünü kendisiyle birlikte bildiriyor. İki âyet-i kerime meali:

(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.) [Bakara 151] İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki: Bu âyetteki hikmet, sünnettir. Önce Kur’an, peşinden hikmet bildirilmiştir. (Risale s.78)

Bu konudaki hadis-i şerifler de şöyledir:

(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]

(Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul edin diyenler çıkar. İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi, Darimi]

(Bana uyan Cennete girer, bana isyan edense Cennete giremez.) [Buhari]

(Ümmetim bozulunca, sünnetimi ayakta tutana şehit sevabı verilir.) [Hakim]

(İhtilaflarda, sünnetime ve Hulefa-i raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın!) [Tirmizi]

(Bana uyan, Allah’a uymuş, bana asi olan da, Allah’a asi olmuş olur.) [Buhari]

Mezhepsizler, dindeki dört delilin ikisini kabul etmeyip, kitap ve sünnetten başka delil yok diyorlar. Mezhepsizleri de geride bırakan türedi zındıklar, kitap ve sünnet tabirine bile saldırıp, (Kur’andan başka, sünnet adı altında din çıkarılıyor, Kur’anı getirmekle Peygamberin işi bitti, o bir postacıydı) diyerek sünneti Kur’andan farklı gibi gösteriyorlar. Âyet-i kerimelerde bunların kâfir oldukları bildiriliyor.

Görüldüğü gibi, yalnız Kur’an diyerek, Resule uymayanların, sahtekâr birer kâfir olduklarını, Allah ve Resulü bildirmektedir. Bunların, Kur’ana inanıyorum demeleri yalandır, çünkü Kur’an-ı kerimi toplayanlar da, hadis-i şerifleri bildirenler de Eshab-ı kiramdır. Birine inanıp öteki inkâr edilmez. Resulullah efendimiz, bunların çıkacağını mucize olarak 14 asır önce bildirmiştir. Üç hadis-i şerif meali:

(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis söylenince, “Resulullah böyle şey söylemez. Bunu bırak, Kur’andan söyle” derler.) [Ebu Ya’la]

(Bazı kibirli kişiler çıkacak, “Allah Kur’anda bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı” diyecek. Yemin ederim ki, benim de emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler vardır. Bunların sayısı Kur’andaki hükümlerden daha çoktur.) [Ebu Davud]

(Kur’andan başka delil kabul etmem diyen [türedi]ler çıkacak.) [Ebu Davud]

(Bize yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri, (Ey ahmak! Kur’anda, namazların kaç rekât olduğunu bulabilir misin?) dedi. Hazret-i Ömer, farzların seferde kaç rekât kılınacağını Kur’anda bulamadık diyenlere, (Kur’anda bulamadığımızı, Resulullah’tan gördüğümüz gibi yaparız. O, seferde, 4 rekâtlı farzları iki kılardı) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

Resulullah’a uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı kerimin açıklaması olan hadis-i şeriflere de uymak gerektiği anlaşılır. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekât olduğu ve nasıl kılınacağı, zekâtın, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiç kimse, bunları Kur’an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu halde Kur’an-ı kerimi anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ, (Peygambere sorun, âlimlere sorun) buyuruyor. Herkes Kur’anı anlayabilseydi o zaman peygambere ne lüzum kalırdı? Kur’an-ı kerimi doğru anlayamadıkları için 72 sapık fırka meydana çıktı? Üç âyet-i kerime meali:

(Eğer onun hükmünü peygambere veya ülül-emre [yetkililere, âlimlere] sorsalardı, öğrenmiş olurlardı.) [Nisa 83] (Demek ki, ülül-emre de uyulması gerekiyor.)

(Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

(Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]

Bu âyetler, Kur’an-ı kerimi anlamak için âlimlerin açıklamasına da ihtiyaç olduğunu bildiriyor. Zaten Kur’an meali okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yazdığı meali okuyan da, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.

Kur’an-ı kerim mealini okuyan, amel ve ibadetle ilgili bilgileri öğrenemez. İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün olmaz, çünkü 72 dalalet fırkası, Kur’an-ı kerime yanlış mana verdiği için sapıtmıştır.

Kur’an-ı kerim, dinin anayasası hükmündedir. Yüz binlerce hadis-i şeriflerle açıklanmıştır. Âlimler, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri açıklamıştır. Bu açıklamalar olmadan Kur’an-ı kerime uyulamaz. Bugünkü Anayasa da öyledir. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler ve mahkeme ictihadlarıyla ülke yönetilmektedir. Bunlar olmadan sırf anayasa ile ülke yönetilmez. Anayasa hep kanunlara havale eder. Kur’an-ı kerim de hep Resulullah’a havale eder, âlimlere havale eder. Onun için, sırf anayasa ile memleket idare edilmez, Kur’an mealinden de din öğrenilmez.

Hanifçilerin, (Namaz iki vakittir, hem de iki rekâttır) demeleri, Kur’an-ı kerime de sünnete de aykırıdır.