Hanif dini nedir?
Soru: Yabancı bir yazar, “Müslümanlıktan daha kıymetli olan
hanif dinidir. Hanif dinine uymak gerekir” diyor. Hanif ne demektir?
CEVAP:
Hanif, doğru inanan, hak yolda olan, İslamiyet’e
sarılan, Allah’ı bir bilen demektir. Ebu Hanife de kelime olarak hanif
babası, doğrunun babası demektir. Baba kelimesi Türkçede maksadı tam
anlatamıyor, yerine konacak tam bir kelime de yok. Fakat para babası,
fakir babası ifadelerinde baba kelimesi daha iyi anlaşılıyor. O halde
hanif babası, hakiki Müslümanların babası, hak yolda söz sahibi kimse
demektir. Kur’an-ı kerimde de aşağıda bildirildiği gibi, Hazret-i
İbrahim, hanif bir Müslümandı. Yoksa onun dini İslamiyet’ten ayrı bir
din değildi. Zaten bütün Peygamberler, itikad olarak aynı şeyi bildirmişlerdir.
İnsanlar sonradan bozmuşlardır. İtikadda ayrılık olmaz.
Bir âyet meali şöyledir:
(Allah, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa’ya emrettiklerini
size de din olarak emretmiştir.) [Şura 13]
Dinlerdeki imanı farklı gibi göstermek yanlıştır;
fakat, dinleri, yani kalb ile, beden ile yapılması ve sakınılması lazım
olan şeyleri farklı olduğundan, Müslümanlıkları da ayrıdır. Mesela Musa
aleyhisselamın dininde iç yağı yemek haram idi.
Adamın biri, Kur’an uydurma söz değildir anlamındaki
âyetteki söz kelimesinin Arapça’sını almış, Kur’an uydurma hadis
değildir diye tercüme etmiş. Başka biri de hanif kelimesini din olarak
almış, herkes hanif dinine girmelidir diyor. Âyetlere de istediği gibi
yanlış anlamlar vermiş. Verdiği anlamlar şöyle:
“De ki: Hayır, biz Hanif olan İbrahim'in dinindeniz.”
Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:
(Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara “Yahudi veya
Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” dediler. Onlara de ki: “Biz,
doğru olan İbrahim’in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.) [Bakara
135] Görüldüğü gibi hanif kelimesinin Türkçesi kasten yazılmamıştır.
Yine yazmış ki: “İbrahim, ne Yahudi, ne Hristiyan'dı; o
Hanif dinindendi.”
Âyetin tam ve doğru meali şöyledir: (İbrahim, ne
Yahudi, ne de Hristiyandı; o, doğru [Allah'ı bir tanıyan] bir
Müslümandı, müşriklerden de değildi.) [Al-i
İmran 67] (Dikkat edilmişse, o Müslümandı ifadesini çıkarıp
yerine “o hanif dininden idi” demiş.]
Yine yazmış ki: “De ki Allah gerçekçidir. O halde,
İbrahim'in dini olan Hanif'liğe uyun.”
Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:
(De ki: "Allah doğru söyledi. O halde doğru olan,
[Allah'ı bir bilen] İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.) [Al-i
İmran 95] (Dikkat edilirse burada da âyet saptırılıyor,
İbrahim’in dini olan haniflik deniyor. Doğru olan İbrahim ifadesi
değiştirilmiş.)
Yine yazmış ki: “Kim vardır ki, ondan daha güzeli var
olsun? İyilik halinde, tam bir ihlas ile kendini Allah'a teslim etmiş
(Yaratan ile barışmış) ve Allah'ın indindeki en güzel din olan
İbrahim'in dini Hanif'liğe tâbi olmuştur. Allah İbrahim'i dost
edinmiştir.”
Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:
(İyilik eden bir kimse olarak kendini tam bir ihlasla
Allah'a teslim eden ve İbrahim'in tevhid dinine uymuş olandan daha güzel
din sahibi kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir.) [Nisa
125] Burada da haniflik dini diye bir şey yoktur.
Hanif doğru anlamındadır
Yabancı yazar yine yazmış ki:
“Ben her dinden vazgeçip, yüzümü Hanif olarak o gökleri
ve yeri yaratan Allah'a döndüm.”
Âyetin tam ve doğru meali şöyledir:
(Ben, bir müvahhid olarak, yüzümü o gökleri ve yeri
yaratmış olan Allah’a çevirdim. Ben müşriklerden değilim.) [Enam
79] Her dinden vazgeçip diye bir şey yok. Âyetin yukarısında aya,
güneşe, yıldızlara tapmadığını bildiriyor. Ben müşriklerden değilim
diyor, hâşâ ben Müslüman değilim demiyor.
Allahü teâlâ, (İbrahim doğru Müslümandı) buyuruyor. (Al-İ
İmran 67)
Yine yazmış ki: “De ki: Rabbim beni İbrahim'in doğru
yoluna dosdoğru olan Hanif dinine iletti.”
Âyetin doğru meali şöyledir: (De ki: Beni, Rabbim,
doğru yola iletti; O, öyle bir din ki, gayet sağlam ve devamlı,
İbrahim'in Hakka yönelmiş tevhid dini.) [Enam
161] Burada da hanif dini diye bir şey yok. Tevhid dini, doğru din
ifadesi var. Kasten hanif kelimesinin Türkçesini yazmıyor.
Yine yazmış ki: “De ki: Ayrıca yüzünü Hanif dininden
ayırma ve sakın ortak koşanlardan olma”
Âyetin doğru meali şöyledir:
(Yüzünü tevhid dinine döndür, sakın müşriklerden olma.)
[Yunus 105] Hanif dini diye ayrı bir din burada da yok. Dikkat edilirse
hep müşriklerden değildi, tek ilaha inanırdı anlamında söyleniyor.
Yine yazmış ki: “Doğrusu İbrahim Hakk'a yönelen bir
kurucuydu. O Hanif idi.”
Âyetin doğru meali şöyledir: (İbrahim Allah'a itaat
eden, ona yönelen bir ümmet [önder] idi.) [Nahl 120] Burada hanif dini
diye bir şey yok. Hazret-i İbrahim’in dinini tek hak din gibi göstermeye
çalışıyor.
Yine yazmış ki: “Halbuki, onlar yalnızca Hanif olmak
üzere, dini sadece Allah'a has (özgün kılarak, mezhep imamlarına,
şeyhlere, kullara vb. has kılmayarak), Allah'ı bilmekle, salatı ikame
etmekle ve zekat vermekle emrolunmuşlardı. En dosdoğru ve gerçekçi din
de işte bu Haniflik'tir.”
Burada foyası meydana çıkıyor. Mezhebe, tasavvufa
düşmanlığını açıkça bildiriyor. Bir de namaz demiyor salat diyor. Mealci
gruplar, namaz diye bir şey yok salat dua demektir diyorlar. Bu da
aynısını mı söylemek istiyor ki? Âyetin doğru meali şöyledir: (Halbuki
onlar, doğruya yönelip, dini yalnız Allah'a has kılarak Ona kulluk
etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emrolunmuşlardı. Doğru olan din
budur.) [Beyyine 5] Burada da hanif dini diye bir şey yok.
Yine yazmış ki: “Sen artık yüzünü hakka yönelmiş Hanif
dine dön ki, Haniflik Allah'ın mayasıdır. İnsanları o maya üzerine
yaratmıştır. Allah'ın yaratışında hiç bir değiştirme ve değişiklik
bulunmaz. İşte en doğru ve en sağlam din Haniflik'tir.”
Âyetin doğru meali şöyledir: (Hakka yönelip Allah'ın
insanlara yaratılışta verdiği dine [İslam’a] sarıl. Zira Allah'ın
yaratışında değişme yoktur; işte doğru din [İslam] budur.) [Rum 30]
Burada da, hanif dini diye bir şey yok. Bu âyette de Allah’ın gönderdiği
dinlerin itikadda değişmeyeceği bildiriliyor.
Yine yazmış ki: “Allah katından geri çevrilmez gün
gelmezden önce, yüzünü Hanif dinine çevir.”
Âyette hanif diye bir kelime yok. Kayyim kelimesi var.
O da doğru demektir. Burada iyice açık vermiştir. Her doğru anlamındaki
kelimeye hanif denirse ortada Kur’an, din diye bir şey kalmaz. Âyetin
doğru meali şöyledir: (Allah'ın geri çevrilemeyecek o günü gelmeden
önce, yüzünü doğru dine [İslamiyet’e] çevir.) [Rum 43]
Hak din yalnız İslam’dır
Yukarıdaki yazımızda yabancı bir yazarın, hak dinin
Müslümanlıktan farklı hanif diye bir din olduğunu söylediğini
bildirmiştik. Şimdi hak dinin yalnız İslam olduğunu âyet-i kerimelerle
bildiriyoruz:
(Elbette Allah katında [hak] din, İslam’dır.
Kendilerine kitap verilenler [Hristiyan ve Yahudiler] gerçeği bildikten
sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden, [İslamiyet hakkında] ihtilafa
düştüler. Allah, âyetlerini inkâr edenin cezasını vermekte çok çabuk
hesap görücüdür.) [Al-i İmran 19] Bu
âyette Allah katında gerçek dinin Müslümanlık olduğu tevil edilemeyecek
kadar açıktır.
(Kim, İslamiyet’ten başka bir din ararsa, iyi bilsin
ki, o din asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette en büyük zarara
uğrayacaktır.) [Al-i İmran 85]
İslam’dan başka hanif manif diye bir din uyduranlar büyük zarara
uğrayacaktır.
(Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, “Ben bana
uyanlarla birlikte kendimi Allah’a verdim” de. Kendilerine Kitap
verilenlere ve müşriklere, “Siz İslam’ı kabul ettiniz mi?” de, şayet
İslam’ı kabul ederlerse, doğru yola girmiş olurlar, yüz çevirirlerse,
sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını [hakkıyla] görür.) [Al-i
İmran 20] Bu âyette de doğru olan dinin İslam olduğu
bildiriliyor.
(İbrahim de bu dini kendi oğullarına vasiyet ettiği
gibi Yakub da, ”Oğullarım, Allah [razı olduğu] dini [İslam’ı] sizin için
seçti. O halde [ölüm gelmeden önce Müslüman olun ve] ancak Müslüman
olarak ölün” dedi) [Bakara 132]
Dikkat edilirse, falanca din mensubu olarak değil,
Müslüman olarak ölün buyuruluyor. Müslümanın eğrisi de, doğrusu da olur.
Doğru Müslüman elbette iyisidir. Hanif doğru demektir. Hanif Müslüman
doğru Müslüman demektir. Türkçesi ne ise onu söylemek gerekir. Uydurma
söz yerine uydurma hadis demek gibi kasten hanif kelimesinin Türkçesini
yazmamak art niyetli olmayı gösterir.
(İsa, küfürlerini sezince, “Allah yolunda bana kim
yardımcı olacak” dedi. [imanlı] Havariler, “Biz, Allah yolunda
yardımcıyız; Allah’a inandık, sen şahit ol, biz Müslümanız” dediler.) [Al-i
İmran 52] Hazret-i Âdem’den beri gelen bütün hak dinlerin
Müslümanlık olduğu bu âyette de görülmektedir.
Yahudiler: İbrahim Yahudi'dir ve biz onun dinine
bağlıyız, demeleri üzerine şu âyet nazil olmuştur:
(De ki, “Ey Ehl-i kitap, “Ancak Allah’a kulluk etmek,
Ona bir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab edinmemek
üzere, bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin” Eğer yüz
çevirirlerse, “Şahit olun, biz Müslümanız” deyin.) [Al-i
İmran 64]
Âyette geçen ortak söz, imanın altı esasıdır. Biri
noksan olursa o kimse Müslüman olamaz. Âyetin sonunda, enna
müslimun = Bizler
Müslümanlarız deniyor. O halde Müslüman olmayan, ortak söze gelmiş
olamaz. Hazret-i İbrahim’in Yahudi veya Hristiyan olmadığı, bütün
peygamberler gibi Müslüman olduğu şu âyette de açıkça bildiriliyor:
(İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyandı; o, doğru
[Allah’ı bir tanıyan] bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.) [Al-i
İmran 67]
Müslüman olarak can verin
Tek hak dinin Müslümanlık olduğunu bildiren âyetlerden
bazıları:
([İbrahim ve İsmail dedi ki:] Rabbimiz, ikimizi
Müslüman kıl, hem de soyumuzdan Müslüman bir ümmet meydana getir.)
[Bakara 128]
(O, meleklerle peygamberleri ilah edinmenizi de size
emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size küfrü emreder mi?) [Al-i
İmran 80] Müslümanlıktan başka dinin küfür olduğunu bildiriliyor.
(Ey inananlar, ancak Müslüman olarak ölün.) [Al-i
İmran 102]
([Yusuf aleyhisselam dedi ki:] Canımı Müslüman olarak
al.) [Yusuf 101]
(Ey Rabbimiz, Müslüman olarak canımızı al.) [Araf
126] Bu âyetlerde, başka din üzerine değil ancak Müslüman olarak ölmek
emrediliyor.
(Bugün size dininizi kemale erdirdim, size olan
nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim.) [Maide 3]
İslamiyet son dindir ve Allah ancak İslam dininden razıdır mealindedir.
(Ben Müslümanların ilkiyim.) [Enam
163] Resulullah, kavminin ilk
Müslümanıdır.
(Allah doğru yola koymak istediğinin kalbini İslam’a
açar.) [Enam 125] Doğru yol
İslam’dır.
(Bana Müslüman olmam emrolundu.) [Yunus 72] Her
Peygamber Müslümandır.
[Firavun] “İsrail oğullarının inandığı ilaha ve ondan
başka ilah olmadığına iman ettim. Ben de Müslümanım” dedi.) [Yunus 90]
İsrail oğullarının inandığı din de Müslümanlıktır.
(Artık Müslüman olacak mısınız?) [Enbiya 108],
(Kâfirler, [Cehennemde] keşke biz de Müslüman olsaydık diyecekler.)
[Hicr 2] Kurtuluş ancak Müslümanlıktadır.
(Allah, Müslüman olmanız için nimetler veriyor.) [Nahl
81] Nimetler Müslüman içindir.
(De ki: Müslüman olmakla emrolundum.) [Neml 91]
Müslüman olmak emrediliyor.
(Ondan [Kur'an gelmeden] önce kendilerine kitap
verilenler de [Musevi ve İseviler de] iman ederler. Onlara [Kur‘an]
okunduğu zaman, “Ona iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiş bir
gerçektir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik” derler.) [Kasas 52,53]
Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa’nın o zamanki dinine mensup olanların da
Peygamberimizin ümmeti gibi
Müslüman olduğu bildirilmektedir.
(Müslüman erkeklere ve Müslüman kadınlara.… Allah büyük
mükafat hazırlamıştır.) [Ahzab 35]
Demek ki mükafat ancak Müslümanlaradır.
(Allah'a davet eden ve salih amel işleyip ben
Müslümanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?) [Fussilet 33] Gerçek
Müslüman olandan daha iyisi yoktur.
(Âyetlerimize inanıp Müslüman olan kullarım! Bugün size
korku yoktur. Eşlerinizle Cennete girin. Orada ikram görüp
sevindirileceksiniz.) [Zuhruf 69,70] Cennete ancak Müslüman girer.
(Havariler, “Biz iman ettik, gerçek Müslüman olduğumuza
şahit ol" demişlerdi.) [Maide 111]
(Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer Allah'a inanıp, halis
Müslüman olmuşsanız, ona güvenin.) [Yunus 84]
(Biz Kur’anı Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde
olarak indirdik.) [Nahl 89]
(Size Müslüman adını veren Odur.) [Hac 78]
Hazret-i Süleyman dedi ki: (Bana Müslüman olarak
gelin.) [Neml 31]
Melike dedi ki: (Biz daha önce Müslüman olmuştuk.)
[Neml 42]
(Sen ancak âyetlerimize inanan Müslümanlara
işittirebilirsin.) [Neml 81]
(Ben gerçek Müslümanlardanım.) [Ahkaf 15]
(Biz Müslümanları suçlular gibi yapar mıyız?) [Kalem
35]
Ebu Hanife ne demek?
Soru: Arapça’da Ebu baba demektir. Araplar ilk çocuklarının
adıyla anılır. Numan bin Sabit'in kızının adı "Hanife" idi. Ebu Hanife,
Hanife’nin babası demektir. Ne diye Ebu Hanife, doğru inanan kimse diye
tarif ediyorsunuz?
CEVAP:
Siz ya Arapçayı bilmiyorsunuz veya kasıtlı olarak Ebu
Hanife unvanına kızıyorsunuz. Eğer her zaman ebu kelimesi baba demekse
şunlar ne demek oluyor?
Ebu Cehil = Cahilin babası mı demektir? Ebu Cehilin ilk
çocuğu Cehil mi idi?
Ebu Hureyre = Kedinin babası mı demektir? Onun ilk
çocuğu kedi mi idi?
Ebu Bekri Sıddık = Sıddıkın babası mı demektir? Sıddık
diye bir oğlu mu vardı?
Ebu Türab = Toprak babası mı demektir? Hazret-i Ali’nin
ilk çocuğu toprak mı idi?
Böyle deyimler Türkçede de vardır. Birkaç örnek
verelim:
Para babası demek, paranın babası demek değildir.
Fakir babası demek, fakirin babası demek değildir.
Baba adam demek, çocuğu olan insan demek değildir.
Demirel’e baba dendi ama çocuğu yok.
Ebu Cehil = Cahilin daniskası demektir. Ebu Hanife de
doğru inanan, İslamiyet'e sarılan kimse, hakiki Müslümanların babası
yani imamı demektir.
Ebu Hureyre = Kedileri çok seven insan, onlara acıyan
demektir.
Ebu Bekri Sıddık = Hep doğru söyleyici,
Resulullahı tasdik edici
anlamındadır. Siz, öteki sahabeler tasdik etmedi mi, doğruyu söylemedi
mi diyorsunuz. Elbette hepsi doğrudur. Ama Ebu Bekrin doğruluğu pek
meşhurdu. Miraca gidildiği inkâr edilince ilk önce o tasdik etti. “Resulullah
gittim geldim diyorsa doğrudur” dedi ve adı Ebu Bekri Sıddık oldu.
Hepsi doğru insanlar
Soru: Madem "Ebu Hanife" Hanife'nin babası değil de
"Doğruların babası" ise, şu insanlar doğru değil mi? Ali, İbni Abbas,
Mikdat, Selman, Ammar bin Yasir, Abdullah ibni Ebi Vefa?
CEVAP:
Kur’an-ı kerimde eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik
olduğu bildiriliyor. (Hadid 10)
Eshabın hepsi doğru insanlardır, eğrilik hiç birinde
yoktur. Eğrilik sizin mantığınızdadır. Eshabın her biri Ebu Hanife’dir.
İmam-ı a’zama öyle bir unvan verilince ötekiler eğri mi olur? Bir çok
âlime çeşitli unvanlar verilmiştir. Mesela, imam-ı Gazali’ye Hüccet-ül
İslam denmiştir. İslam’da söz sahibi büyük âlim demektir. Buradan diğer
âlimler, büyük değil anlamı çıkar mı?
İmam-ı Rabbani’ye, Rabbani denmiştir, ötekiler hâşâ
şeytani değildir. İmam-ı Rabbani’nin oğlu
Muhammed Masum Faruki
hazretlerine de, Urvet-ül vüska denmiştir, yapışılacak sağlam ip
demektir. Öteki âlimler sağlam değil anlamı çıkmaz.
Şâfiî âlimlerinden
Muhammed Remlî’ye Şemseddin = Dinin güneşi unvanı
verilmiştir. Öteki âlimler, güneş değil manasına gelmez.
Tâc-üş-şerîa = Şeriatın tacı, Necmeddin = Dinin yıldızı
gibi unvan alan âlimler de vardır. Bu âlimlere böyle unvan verilince
ötekiler kötülenmiş olmaz. İmam-ı a’zam, doğruların imamı olunca
ötekiler doğru değil denmez.
Hanif diye bir din yoktur
Soru: Hanif, ayrı bir din değil ise, kuru kuruya sadece
"doğru" demek ise, neden Hazret-i İbrahim’e, (O müşriklerden değildi)
deniyor? Diğer Elçiler müşrik miydi? Hazret-i
Muhammede de, (Sakın müşriklerden
olma) deniyor. Peki Allah onda bir eğrilik mi gördü de öyle söylüyor?
CEVAP:
Hanif kelimesini bir din olarak göstermek için ne
numaralar yapılıyor öyle? İbrahim aleyhisselama sadece müşriklerden
değildi denmiyor. O Hristiyan ve Yahudi de değildi deniyor. Sebebi ise,
Hristiyanlar da, Yahudiler de o bizdendi, dedikleri için öyle deniyor. O
müşrikti diyenlere de cevap veriliyor. Kur’an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan idi; fakat o,
Allah’ı bir tanıyan doğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi.) [Al-i
İmran 67]
(İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi
veya Hristiyan olduğunu söyleyenlere de ki: Siz mi iyi bilirsiniz, yoksa
Allah mı? Allah’ın bildirdiğini gizleyenden daha zâlim kim olabilir?
Allah yaptıklarınızdan gâfil değildir.) [Bakara
140] Bu âyet de gösteriyor ki, hiçbir
Peygamber Yahudi ve Hristiyan değildi, hepsi Müslüman idi.
Hanif diye ayrı bir din sahibi değillerdi. Hepsi Müslüman idi. Hazret-i
Âdem’den beri gelen bütün Peygamberler
Müslüman idi.
(Kâfirler, Allah’ın emirleri ile Resullerinin
emirlerini birbirinden ayırmak istiyor. [Yahudiler] bir kısmına [Musa ve
daha öncekilere] inanırız. Bir kısmına [İsa ve
Muhammed’e] inanmayız.
[Hristiyanlar ise, İsa Allah’ın oğlu diyor.] Bu inanışları ve dinleri
kıymetsizdir. Hepsi kâfirdir, hepsine çok acı azaplar hazırladık. Bütün
Peygamberlere iman edip,
hiçbirini diğerinden ayırmayan [Müslümanlar] ise, Allah’ın mükafatına
kavuşacaktır.) [Nisa 150-152] Bu âyet
de Allah’ın emri ile Peygamberlerin
emirlerinin ayrı olmadığı, aynı olduğu, biri hanif [doğru] ötekilerin
eğri olmadığı, hepsine iman gerektiği bildirilmektedir.
Resulullaha bildirilenlerin bir kısmı Onun şahsında ümmetine
hitaptır. Birkaçı şöyledir:
(Yüzünü tevhid dinine döndür, sakın müşriklerden olma.)
[Yunus 105] Hâşâ Peygamber
efendimiz, müşriklerden mi olacaktı da böyle emredildi?
(Allah’ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek
şeylere tapma.) [Yunus 106] Hâşâ
Peygamber efendimiz, putlara mı tapacaktı da böyle
söylenmiştir?
(Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden
olursun.) [Yunus 106]
(Eğer o [Peygamber]
bize atfen, [Kur’ana] bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp
şah damarını koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel
olamazdınız.) [Hakka 44-47] Hâşâ
Peygamber efendimiz, Kur’anı mı değiştirecekti de böyle hitap
ediliyor?
(Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir
almak [alınan esirleri mal karşılığı olarak salıvermek] hiçbir
Peygambere yaraşmaz. Siz geçici
dünya malını istiyorsunuz, Allah ise, ahireti kazanmanızı istiyor.)
[Enfal 67] Hâşâ Peygamber
efendimiz, geçici dünya malı mı istiyordu?
Şu halde (İbrahim müşriklerden değildi) demek, o hanif
diye ayrı bir dinden idi demek değildir.
Eskiden ehl-i kitabın âlimleri de bu kadar cahil
değildi, böyle cahilce şeyleri gündeme bile getirmezlerdi, İslam
âlimlerine cevap veremeyip, sadece biz böyle inanıyoruz derlerdi. Şimdi
böyle cahilce sözleri müslümanlar söylemeyeceğine göre, bunları din
cahili misyonerler uyduruyor.
Selamın sünnet şekli
Soru: (Hanif selamı ile selam derim) diyenler var. Böyle
selam uygun mudur?
CEVAP:
Hanif selamı diye bir selam yok,
Peygamber efendimizin bildirdiği
normal selam vardır. Ne Peygamber
efendimiz ne de bir İslam âlimi böyle selam vermemiştir. Böyle selam
vermek sünnete ve Kur’an-ı kerime uymadığı için bid’attir. İslam'dan
önce Araplar “hayyekellah = Allah sana uzun ömür versin” diye
selamlaşırlardı. İslamiyet gelince Selamün aleyküm veya Esselamü aleyküm
diye selam verilmesi emredildi. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Âyetlerimize inananlar sana gelince, Selamün aleyküm
de.) [Enam 54]
(Henüz Cennete girmeyen, ama Cenneti umanlar, Cennet
ehline, Selamün aleyküm derler.) [Araf
46]
(Melekler, Cennet ehline, Sabretmenize karşılık Selamün
aleyküm derler.) [Rad 24]
(Melekler, "Selamün aleyküm, yaptıklarınıza karşılık
haydi Cennete girin" derler.) [Nahl 32]
(Cennet bekçileri, "Selamün aleyküm, hoş geldiniz.
Ebedi olarak buraya girin" derler.) [Zümer
73]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Cuma günü vahşi hayvanlar birbirlerine Selâmün
aleyküm, bugün Cuma derler.) [Deylemi]
(Aleykesselam, ölülerin selamıdır. Din kardeşinize
rastlayınca ”Esselâmü aleyküm verahmetüllahi ve berekatuhü” diye selam
verin.) [İ.Sünni]
(Resulullah
birinin kapısına gelince, “Esselamü aleyküm” derdi.) [Ebu Davud,
İ. Ahmed]
(Ehli Cennet, nimetler içinde iken kendilerini bir nur
kaplar. Rabbin cemali ile şereflenirler ve “Esselâmü aleyküm ya ehli
Cennet” denir. işte Kur‘andaki “Selamün kavlen mirrabbirrahim”
âyetindeki murat budur. Ondan sonra Allah onlara nazar eder, onlar da
Allah’a nazar ederler. Rablerine nazar ettikleri müddetçe, başka hiçbir
nimete iltifat etmezler. Tâ ki, Allahü teâlânın
temaşası kalkıp, nuru ve bereketi kalkıncaya kadar.) [Nesai,
ibni Mace]
Hanif dini ne demek?
Soru: Hanif dinindeyiz diyen bazı kimseler, Müslüman olmayı
aşağılayıp, (Biz yalnız Kur'ana uyarız. Kur'anda günde iki vakit namaz
vardır, o da ikişer rekâttır) diyorlar. Namaz beş vakit değil mi?
CEVAP:
Elbette beş vakittir. Hanif'in ve Hanifçilerin ne
olduğunu açıklayalım:
Hanif, doğru inanan, hak yolda olan, İslamiyet'e
sarılan, Allah'ı bir bilen Müslüman demektir, fakat bir kimse Hanif'im
dedi diye, onun doğru yolda olduğu, Müslüman olduğu anlaşılmaz.
Kendisine ne isim verirse versin, hattâ ben Müslümanım dese de, dinin
açık bir hükmünü inkâr ederse kâfir olur. Hanifçiler ise, Kur'an-ı
kerimi kendi görüşlerine göre yorumlayarak, sapık bir yol tutarlar.
Resulullah'ın dışlandığı dine, din değil, dinsizlik denir.
Hanifçiler de, yalnız Kur'an diyenler gibi, kesinlikle Kur'an-ı kerime
inanmazlar. Allahü teâlâ, yalnız
bana tâbi olun demiyor, (Allah'a ve Resulüne tâbi olun) buyuruyor.
Resulünü devre dışı bırakanlar, Allahü teâlânın
bu emirlerini açıkça çiğnemiş oluyorlar. Allah'ın emrini çiğneyen, o
âyetlere inanmayan kimse, nasıl Müslüman olur?
Resulullahın bildirdiklerine de
uymak gerektiğini bildiren âyet-i kerimelerden bazıların mealleri
şöyledir:
(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20] (Resule
itaat de Kur’an-ı kerimin emridir.)
(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa
ermiştir.) [Ahzab 71]
(Resulüm de ki: “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”)
[Al-i İmran 31]
(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirler
için çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13] (Resulüne inanmayan da
kâfirdir. Resulullaha inanmak
demek, Onun bildirdiklerinin tamamını kabul etmek, inanıp hepsini
beğenmek demektir.)
(De ki, Allah’a ve Resulüne itaat edin! [İtaat etmeyip]
yüz çevirenler [kâfir olanlar], bilsinler ki, Allah, kâfirleri sevmez.)
[Âl-i İmran 32] (Sadece Allah’tan değil, Resulünden de yüz çeviren
kâfirdir.)
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!)
[Haşr 7]
(O Peygamber,
güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf
157] (Allahü teâlâ, haram kılma
yetkisini Resulüne de vermiştir.)
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa
80]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir
sapıklıktadır.) [Ahzab 36]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden
Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]
(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah ve Resulünden [Kitap
ve sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]
(Biz her Peygamberi,
kendisine itaat edilsin diye gönderdik.) [Nisa
64]
Allahü teâlâ, Resulüne Kur’anın açıklamasını, hüküm koymasını
emredip, iman, itaat ve kelime-i şehadette de, Resulünü kendisiyle
birlikte bildiriyor. İki âyet-i kerime meali:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.)
[Nahl 44]
(Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi
öğreten bir Resul gönderdik.) [Bakara
151] İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki: Bu âyetteki hikmet,
sünnettir. Önce Kur’an, peşinden hikmet bildirilmiştir. (Risale s.78)
Bu konudaki hadis-i şerifler de şöyledir:
(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ.
Ahmed]
(Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul edin diyenler
çıkar. İyi bilin, Peygamberin
haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi,
Darimi]
(Bana uyan Cennete girer, bana isyan edense Cennete
giremez.) [Buhari]
(Ümmetim bozulunca, sünnetimi ayakta tutana şehit
sevabı verilir.) [Hakim]
(İhtilaflarda, sünnetime ve Hulefa-i raşidinin
sünnetine sımsıkı sarılın!) [Tirmizi]
(Bana uyan, Allah’a uymuş, bana asi olan da, Allah’a
asi olmuş olur.) [Buhari]
Mezhepsizler, dindeki dört delilin ikisini kabul
etmeyip, kitap ve sünnetten başka delil yok diyorlar. Mezhepsizleri de
geride bırakan türedi zındıklar, kitap ve sünnet tabirine bile saldırıp,
(Kur’andan başka, sünnet adı altında din çıkarılıyor, Kur’anı getirmekle
Peygamberin işi bitti, o bir
postacıydı) diyerek sünneti Kur’andan farklı gibi gösteriyorlar. Âyet-i
kerimelerde bunların kâfir oldukları bildiriliyor.
Görüldüğü gibi, yalnız Kur’an diyerek, Resule
uymayanların, sahtekâr birer kâfir olduklarını, Allah ve Resulü
bildirmektedir. Bunların, Kur’ana inanıyorum demeleri yalandır, çünkü
Kur’an-ı kerimi toplayanlar da, hadis-i şerifleri bildirenler de
Eshab-ı kiramdır. Birine inanıp
öteki inkâr edilmez. Resulullah
efendimiz, bunların çıkacağını mucize olarak 14 asır önce bildirmiştir.
Üç hadis-i şerif meali:
(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis
söylenince, “Resulullah böyle
şey söylemez. Bunu bırak, Kur’andan söyle” derler.) [Ebu Ya’la]
(Bazı kibirli kişiler çıkacak, “Allah Kur’anda
bildirilenden başka bir şeyi haram kılmadı” diyecek. Yemin ederim ki,
benim de emrettiğim, yasakladığım, koyduğum hükümler vardır. Bunların
sayısı Kur’andaki hükümlerden daha çoktur.)
[Ebu Davud]
(Kur’andan başka delil kabul etmem diyen [türedi]ler
çıkacak.) [Ebu Davud]
(Bize yalnız Kur’andan söyle) diyen birine, İmran bin
Husayn hazretleri, (Ey ahmak! Kur’anda, namazların kaç rekât olduğunu
bulabilir misin?) dedi. Hazret-i Ömer, farzların seferde kaç rekât
kılınacağını Kur’anda bulamadık diyenlere, (Kur’anda bulamadığımızı,
Resulullah’tan gördüğümüz gibi
yaparız. O, seferde, 4 rekâtlı farzları iki kılardı) buyurdu.
(Mizan-ül-kübra)
Resulullah’a uymanın önemi anlaşılınca, Kur’an-ı kerimin
açıklaması olan hadis-i şeriflere de uymak gerektiği anlaşılır.
Hadis-i şerifler olmasaydı,
namazların kaç rekât olduğu ve nasıl kılınacağı, zekâtın, orucun, haccın
farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiç kimse, bunları Kur’an-ı
kerimden çıkaramazdı. Şu halde Kur’an-ı kerimi anlamak için, onun
açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır.
Hadis-i şerifleri de anlamak için
âlimlere ihtiyaç vardır. Allahü teâlâ,
(Peygambere sorun, âlimlere
sorun) buyuruyor. Herkes Kur’anı anlayabilseydi o zaman peygambere ne
lüzum kalırdı? Kur’an-ı kerimi doğru anlayamadıkları için 72 sapık fırka
meydana çıktı? Üç âyet-i kerime meali:
(Eğer onun hükmünü peygambere veya ülül-emre
[yetkililere, âlimlere] sorsalardı, öğrenmiş olurlardı.) [Nisa
83] (Demek ki, ülül-emre de uyulması gerekiyor.)
(Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut
43]
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]
Bu âyetler, Kur’an-ı kerimi anlamak için âlimlerin
açıklamasına da ihtiyaç olduğunu bildiriyor. Zaten Kur’an meali okuyan,
murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre, yaptığı
açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yazdığı meali okuyan
da, Allahü teâlânın bildirmek
istediğini değil, tercüme edenin anladım sanarak kendi kafasından
anlatmak istediğini öğrenir.
Kur’an-ı kerim mealini okuyan, amel ve ibadetle ilgili
bilgileri öğrenemez. İtikada ait bilgileri ise öğrenmesi hiç mümkün
olmaz, çünkü 72 dalalet fırkası, Kur’an-ı kerime yanlış mana verdiği
için sapıtmıştır.
Kur’an-ı kerim, dinin anayasası hükmündedir. Yüz
binlerce hadis-i şeriflerle açıklanmıştır. Âlimler, Kur’an-ı kerimi ve
hadis-i şerifleri açıklamıştır. Bu açıklamalar olmadan Kur’an-ı kerime
uyulamaz. Bugünkü Anayasa da öyledir. Kanunlar, tüzükler, yönetmelikler
ve mahkeme ictihadlarıyla ülke yönetilmektedir. Bunlar olmadan sırf
anayasa ile ülke yönetilmez. Anayasa hep kanunlara havale eder. Kur’an-ı
kerim de hep Resulullah’a
havale eder, âlimlere havale eder. Onun için, sırf anayasa ile memleket
idare edilmez, Kur’an mealinden de din öğrenilmez.
Hanifçilerin, (Namaz iki vakittir, hem de iki rekâttır)
demeleri, Kur’an-ı kerime de sünnete de aykırıdır.