İsmail Hakkı
Bursevi hazretleri, Ruh-ul-beyan tefsirinde özetle diyor ki:
Enam suresinin 160.
âyetinde, (Bir iyilik yapana on katı sevap verilir;
bir kötülük ise ancak misli ile [bire bir] cezalandırılır; kimseye haksızlık
yapılmaz) buyuruluyor. Bu, Allahü teâlânın Müslümanlara bir lütfudur.
Gayrimüslimlerin iyiliklerine sevap verilmez. Onlara, önce iman etmek farzdır.
İmansız olarak yapılan iyiliğin ahirette faydası olmaz.
Regaib ameller,
revatib amellerden efdal değildir. [Nafileler revatib ve regaib olarak ikiye
ayrılır. Revatib, farzlardan önce veya sonra
kılınan sünnetlerdir. Regaib ise duha, evvabin ve teheccüd gibi diğer
nafilelerdir.] Mesela hadis-i şerifte, (12 rekat
kuşluk namazı kılana Allahü teâlâ Cennette altından köşk ihsan eder)
buyuruluyor. Halbuki öğlenin sünneti kuşluk namazından üstündür. Yine hadis-i
şerifte, (Akşamla yatsı arasında altı rekat [evvabin]
kılana Allahü teâlâ 12 yıllık ibadet yazar) buyuruluyor. Halbuki akşam
namazının sünneti ondan daha faziletlidir. Böyle örnekler çoktur. Regaib
nafilelerin ecirleri, sevapları bildirilmemiş olan revatib sünnetlerden efdal
değildir.
Ehli ilim ittifak
etti [âlimler sözbirliği ile bildirdiler] ki, regaib ve revatib ameller ile
vacibler, sevapta, hükümde ve üstünlükte farza ulaşamaz. Sünnetler farzların
eksiklerini tamamlar. Nafileler ise sünnetlerin eksiklerini tamamlar. Hiçbir
nafile ile farz borcu ödenmiş olmaz. Bazı avamın [cahillerin] iddia ettiği gibi
farzı bırakıp da nafile ile uğraşmalarının, mesela, evvabin namazının kazaların
yerine geçeceğini iddia etmelerinin dinde yeri yoktur. (Ruh-ul-beyan
3/127)
Yine
Ruh-ul-beyan’da Enam suresinin 165. âyetinin tefsirindeki hadis-i şerifte
bildiriliyor ki:
Kıyamet gününde
hesaba çekilmek üzere, haram yollardan mal edinip haramlara harcayan biri
getirilir. (Bunu Cehenneme götürün) denilir.
Helal yollardan mal edinip helal yerlere harcayan biri getirilerek hesaba
çekilir. Ona denir ki:
(Bu
malları kazanırken ve sarf ederken üzerine farz olan bir namazı vaktinde
kılmamış veya namazın rüku, secde ve abdestte farzları yapmamış olabilirsin.)
Kul der ki: (Ya Rabbi helalden kazanıp helal yerlere harcadım, hiçbir
farzı zayi etmedim.)
Tekrar denir ki: (Bu kazançlarınla mal, mülk, makam ve binek elde ettin
onunla övünüp, verilmesini emrettiğim hak sahiplerine, mahrem akrabalara,
yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara vermemiş olabilirsin.)
Kul der ki: (Ya Rabbi helal yollardan kazandım ve helal yollarda
harcadım bana farz ettiğin hiçbir farzı zayi etmedim, farzları yerine
getirirken ihlasıma halel getirmedim malımla övünmedim, vermemi emrettiğin her
şeyi zayi etmeden verdim.)
Bu zengin adamdan
yardım görenler [zekât v.s. alanlar] huzura getirilip yüzleştirilir onlar derler
ki: (Ya Rabbi aramızda ona mal verip zengin ettin ve
ona [zekât v.s.] vermesi için emrettin. O da hiçbir farzda noksanlık yapmadan,
hileye kaçmadan bize verdi.) Ve böyle sorguya devam edilir. (Ruh-ul-beyân 3/132)
Dikkat edilirse hep
farzdan sual ediliyor. Allahü teâlâ, (Farz ile bana
yaklaşıldığı gibi, hiçbir şeyle yaklaşılamaz) buyururken, Resulü de, (Kazası olanın, kıldığı nafilesi kabul olmaz)
buyururken, âlimler, “sünnet ve nafileler, farzın yanında denizde damla bile
değil” buyururken, farz borcu varken nafilelerle meşgul olmak ahmaklık olmaz
mı?