Günümüzde
aklını dinde ölçü kabul eden bazı kimseler, yanarak ölene kabir suali ve kabir
azabı olamaz sanıyor.
Mumyalanıp
hep dışarıda kalan yahut hiç defnedilmeyen ölüye ve yanıp kül olan kimselere de
kabir suali olur. (Sirac-ül-vehhac ve Camiussagir şerhi)
Meşhur
Emali şerhinde de, (Bir kimse kurtlar tarafından parçalanıp yense, yahut ateşte
yansa, denizde çürüse, kabir suali olur, kabir azabına veya kabir nimetine
kavuşur) buyuruldu.
İmam-ı
Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kabir
azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen
azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir
azabına inanmayan bid'at sahibi olur. (Hakkında hadis-i şerif olsa da, olmasa
da, kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez) diyen kâfir olur.
(Mektubat-ı Rabbani 3/17- 31)
Aklın
almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır.
Akıl,
göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta
görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere "Yok" diyemez. Akıl da,
maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık
olmadan karanlıkta cisimleri göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl,
manevi şeyleri anlayamaz. O halde akıl, din ışığı ile ancak manevi şeyleri
anlayabilir.