Mısır
ahâlisine gönderilen peygamber. Yakub aleyhisselamın oğludur. Annesinin ismi
Râhil’dir. İsrailoğullarından (Yakub aleyhisselamın neslinden) gönderilen ilk
peygamberdir.
Küçük
yaştayken annesi vefat eden Yusuf aleyhisselamı ve küçük kardeşi Bünyâmin’i
babaları olan Yakub aleyhisselam şefkâtle bakıp büyütüyordu. Çünkü onlar anne
şefkatinden mahrum kalmışlardı. Annesinin vefatından sonra Yusuf aleyhisselam
halasının yanında kaldı. Halasının vefatından sonra tekrar babasının yanına
döndü. Yakub aleyhisselamın diğer hanımlarından olan Rabil, Şem’un, Lâvî,
Yehûda, İsâhar, Zablun, Dân, Neftâli, Câd ve Âşir adlı oğulları Yusuf ve
kardeşi Bünyamin’i babalarının daha çok sevmesini kıskanıyorlardı.
Yusuf
aleyhisselam yedi veya on iki yaşlarındayken on bir yıldız, ay ve güneşin
kendisine secde ettiklerini rüyâsında gördü. Bu rüyâsını babasına anlattı. Oğlu
Yusuf’un anlattıklarını dinleyen Yakub aleyhisselam on bir yıldızın diğer
oğulları güneşin kendisi, ayın da hanımı olduğu şeklinde tâbir etti. İleride
hazret-i Yusuf’un büyük nîmetlere kavuşacağını ve ona peygamberlik verileceğini
anladı. Bu rüyâyı duydukları takdirde kardeşlerinin kendisini daha çok
kıskanacaklarını ve şeytanın vesvesesiyle ona bir kötülük yapabileceklerini düşünerek,
rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını hazret-i Yusuf’a söyledi.
Yakub
aleyhisselamın oğlu hazret-i Yusuf’u kendilerinden daha çok sevmesi sebebiyle
kıskançlıkları iyice artan diğer oğulları toplanıp aralarında konuştular.
Yusuf’u babalarından uzaklaştırmaya karar verdiler. Bunun için de iki yol
düşündüler. “Ya öldürürüz veya onu babamıza ulaşamayacağı bir yere bırakırız.
Böylece babamızın sevgisini kendimize çekeriz.” dediler.
İçlerinden
biri (Rabil veya Yehûda); “Eğer benim sözümü tutarsanız, Yusuf’u öldürmeyin.
Onu büyük bir kuyunun dibine bırakın ki, oraya uğrayan yolculardan biri çıkarıp
başka bir yere götürür. Böylece Yusuf babamızdan uzaklaştırılmış olur.” dedi.
Diğerleri de bu görüşü benimseyip hazret-i Yusuf’u kuyuya atmaya karar
verdiler.
Ertesi
gün hep birlikte Yakub aleyhisselama giden oğulları koyunlarını otlatmak için
kıra gideceklerini, kardeşleri Yusuf’u da çok sevdikleri için, yanlarında
götürmek istediklerini söylediler. Kardeşlerinin Yusuf’a bir şey
yapacaklarından çekinen Yakub aleyhisselam: “Onu götürmeniz beni mahzûn eder.
Siz ondan habersizken onu kurt yemesinden korkarım.” dedi.
Oğulları
babalarına karşı yemin ederek; “Biz kuvvetli bir toplulukken, onu kurt yerse
âciz ve güçsüz kimseler olmuş oluruz.” diyerek hîle ile hazret-i Yusuf’u
babalarından aldılar. Yakub aleyhisselam oğullarının ısrârı ve hazret-i
Yusuf’un da onlarla gitmek istemesi karşısında takdire râzı oldu. Kardeşleri
babalarından uzaklaşınca Yusuf’a eziyet etmeye başladılar. Bir müddet sonra
atmayı kararlaştırdıkları kuyunun başına vardılar. Kardeşleri Yusuf
aleyhisselamın elbiselerini soydular. İpe bağlayıp kuyuya sarkıttılar. Kuyunun
yarısına kadar varınca da ipi kestiler. Yusuf aleyhisselam suyun içine düştüğü
sırada şu duayı okudu: “Ey gâib olmayan Şâhit! Ey uzak olmayan Karîb! Ey Mağlup
olmayan Gâlib! Beni bu musîbetten kurtar. Bunun için bana bir çıkış yolu nasip
et!”
Yusuf
aleyhisselam kuyuda dua edip Allahü teâlâyı
zikretmeye başladı. Yusuf aleyhisselamın zikrini duyan melekler onun etrâfına
toplanıp, teselli ettiler. Cebrâil aleyhisselam da gelip ona arkadaşlık etti.
Yusuf
aleyhisselamın kardeşleri de, onun sırtından çıkardıkları gömleği kestikleri
bir hayvanın kanına buladılar ve babaları Yakub aleyhisselama götürdüler. “Ey
bizim babamız, hakîkaten biz gittik. Yarış edecektik. Yusuf’u da eşyâlarımızın
yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.” dediler. Kesmiş oldukları hayvanın kanına
buladıkları gömleği getirdiler. Yakub aleyhisselam onların yalan söylediklerini
anlayarak; “Hayır nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürüklemiş. Artık
bana düşen sabr-ı cemildir. Sizin bu yaptıklarınız üzerine sabrımla Allahü teâlâdan yardım isterim.” dedi. Yusuf
aleyhisselamın kana bulanmış gömleğini yüzüne gözüne sürdü. Gömleğin hiç
yırtılmamış olduğunu görüp; “O kurdun Yusuf’uma karşı şefkati sizden fazlaymış.
Vallâhi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylusunu görmedim. Oğlumu yemiş de,
sırtındaki gömleğini bile yırtmamış.” dedi ve takdire râzı olup sabr-ı cemilin
kendisi için en güzel yol olduğunu söyledi.
Yusuf
aleyhisselam kuyuya atıldıktan bir müddet sonra Medyen’den gelip Mısır’a gitmekte
olan bir kervan kuyunun yanında konakladı. Su almak için vazîfeli olan bir kişi
kovasını kuyuya saldığı zaman Yusuf aleyhisselam kovaya sarıldı. Kova yukarı
çekilince Yusuf aleyhisselam da kovayla berâber dışarıya çıktı. Kovayı çeken
kişi güzel yüzlü bir çocuğun da kovanın ipine tutunup çıktığını görünce
şaşırdı. Onu yanına alıp, kâfiledekilere götürdü. Böylece Yusuf aleyhisselam
kuyudan çıkıp kurtuldu. Bu sırada hazret-i Yusuf’u kuyuya atan kardeşlerinden
biri ona yiyecek vermek üzere attıkları kuyunun yanına gelmişti. Onun
kervancılar tarafından kuyudan çıkarılmış olduğunu görünce diğer kardeşlerine
haber verdi. Kervancıların yanına gelen kardeşleri; “Bu bizim kölemizdi, kaçtı.
İsterseniz onu satın alıp başka bir memlekete götürün.” dediler. Yusuf aleyhisselamı
da; “Bizi yalancı çıkarma, seni öldürürüz.” diye korkuttular. Kervancılar
paralarını mala yatırdıklarını, yanlarında bulunan birkaç dirhemi
verebileceklerini söylediler. Asıl maksatları Yusuf aleyhisselamı satmak
olmayıp, babalarından uzaklaştırmak olan kardeşleri, kervancıların verdiği
birkaç dirheme râzı olup onu sattılar.
Kervancılar
hazret-i Yusuf’u Mısır’a götürüp pazara çıkardılar. Birçok kimse onu satın
almak isteyince fiyatı yükseldi. O sırada Mısır Azîzi, yâni Mâliye Nâzırı
(Bakanı) olan Kıtfîr (veya İzfîr) Yusuf aleyhisselamı kervancılardan çok yüksek
bir fiyata satın aldı. Eve varınca da hanımına, ona iyi muâmele etmesini
ileride kendilerine faydalı olabileceğini söyledi. Yusuf aleyhisselamı satın
alan Mısır Azîzi’nin hanımı Zelihâ (veya Züleyha) idi ve çocukları olmamıştı.
Bu yüzden Azîz, Yusuf aleyhisselamı evlâd edinmeyi düşündü. Yusuf aleyhisselam
Azîz’in evinde gâyet rahattı. Azîz’in hanımı genç ve güzel bir kadındı. Azîz
ise, ınnîn, yâni iktidarsız idi.
Yusuf
aleyhisselam ise, akıllara durgunluk verecek derecede güzeldi. Yüzünde parlayan
nübüvvet (peygamberlik) nûru herkesi hayran bırakırdı. Bu hal Züleyhâ’nın ona
âşık olmasına sebep oldu. Yusuf aleyhisselama karşı süslenip onu kendine çekmek
için çalıştı. Fakat Yusuf aleyhisselam Allahü teâlânın
yardımıyla ona hiç îtibâr etmedi. Züleyhâ sonunda kapıları kapadı ve ondan
murâd almak istedi. Yusuf aleyhisselam: “Efendim (Kıtfîr) iyi bakman için beni
sana bıraktı. Bunun karşılığında onun haremine hıyânet etmekten Allah’a
sığınırım.” dedi.
Yusuf
aleyhisselamın kendisine îtibâr etmediğini gören Züleyhâ ona iftirâ etti.
Züleyhâ’nın Yusuf aleyhisselama yaptıkları bir müddet sonra Mısır ahâlisi
tarafından duyuldu. Haber sarayda vazîfeli kimselerin hanımları tarafından da
duyulunca, kadınlar: “Züleyhâ, Ken’anlı kölesi Yusuf’un nefsinden murâd almak
istiyormuş. O gencin sevgisi onun yüreğine işlemiş, onu deli etmiş. Azîzin
hanımı olduğu halde, Züleyhâ’nın bir köleye gönül vermesini açık bir hatâ
olarak görüyoruz.” dediler.
Züleyhâ
Mısırlı kadınların kendisi hakkındaki sözlerini işitti. O kadınların da Yusuf
aleyhisselamı görmesi için bir ziyâfet tertip etti. Kendisini ayıplayan
kadınlarla berâber şehir eşrâfından kırk kadar hanımı dâvet etti. Onlar için
bıçakla kesilerek yenecek yiyecekler de hazırlattı. Misâfirler gelip kendileri
için hazırlanan yemekleri yemeye başladılar. Züleyhâ, başka bir odada bulunan
Yusuf aleyhisselamın kadınlara görünmesini istedi.
Yusuf
aleyhisselam Züleyhâ’dan çekindiği için, emrine karşı gelmeyip kadınlara
göründü. Kadınlar Yusuf aleyhisselamı görünce cemâlinin heybetinden yüzünün
güzelliğinden kendilerini unuttular. Meyve yerine hiç acı duymadan ellerini
kestiler. Onun güzelliğini ve cemâlinin heybetini hiçbir insanda görmemişlerdi.
Böylece, onun melek olmadığını bildikleri halde; “Bu bir melektir.” demekten
kendilerini alamadılar. Onların bu hâlini seyreden Züleyhâ; “İşte gördünüz mü?
Siz benden daha çok kınanmaya, ayıplanmaya lâyıksınız. Çünkü onu bir defâ
görmekle kendinizi kaybedip ellerinizi kestiğinizin bile farkında olmadınız.
Ben ise, uzun zamandır onunla birlikteyim. Fakat hiçbir vakit sizin bu hâlinize
düşüp, hayranlığımdan dolayı kendimden geçmedim. Şimdi gördüğünüzü önceden
görseydiniz, beni kınamazdınız.” dedi.
Sonra
da onlara; “Duyduğunuz gibi ben ondan bu iş için talepte bulundum. O ise, bu
husustaki teklifimi kabul etmedi. Eğer ona emrettiğim şeyi yapmazsa muhakkak
zindanlarda sürünür.” dedi. Misâfir gelen kadınlar Yusuf aleyhisselamın
etrâfına toplanıp; “Azîzin hanımının emrine karşı gelmen sana bir fayda
getirmez.” diye Züleyhâ’nın arzusuna uymaya teşvik ettiler. Yusuf aleyhisselam
kadınların fuhşu güzel gösteren hîleleri ve sözleri karşısında Allahü teâlâya sığınıp dua etti. Başına gelen bu
musîbetten korunmasını niyâz etti:
“Ey
Rabbim! Zindan bana bu (Mısırlı) kadınların beni dâvet ettikleri şeyden daha
sevimlidir. Eğer sen onların hîlelerini benden çevirmezsen (beni ismet üzere
sâbit kılmak sûretiyle korumazsan, ben ihtiyârî olmayan tabiî bir meyl ile)
onlara meyleder, böylece sefihler zümresine dâhil olurum. Bunun üzerine Rabbi
onun duasını kabul etti. Kadınların hîlelerini, şerlerini ondan çevirdi. Çünkü
O (Allahü teâlâ, kendine tazarrû ve
ilticâ edenlerin dualarını) işitici ve (hallerini) bilicidir.” (Yusuf sûresi:
33)
Züleyhâ’nın
kocası Azîz, Yusuf aleyhisselamın yapılan soruşturma netîcesinde suçsuzluğunu
anlamış olduğu için herhangi bir cezâ vermeye lüzum görmemişti. Fakat yayılan
dedikoduları kesmek için ve Züleyhâ’nın baskılarına boyun eğerek Yusuf
aleyhisselamın hapsedilmesine karar verdi. Böylece hazret-i Yusuf zindana
atıldı. Uzun zaman zindanda kaldı. Zindanda ne kadar kaldığı kesin olarak
bilinmemektedir.
Yusuf
aleyhisselamla birlikte Mısır Firavununun ekmekçisi ve şerbetçisi de
hapishânedeydiler. Yusuf aleyhisselam zindandayken hastaları ziyâret eder,
geceleri dâimâ namaz kılar, Rabbini zikrederdi. Kendisine Allahü teâlâ rüya tâbiri ilmini öğretti. Yusuf
aleyhisselam Firavun’un ekmekçisi ve şerbetçisinin görmüş oldukları rüyâyı
tâbir etti. Biri rüyâsında üzüm sıktığını, diğeri de başının üzerinde ekmek
taşıdığını ve bu ekmekten kuşların yediğini görmüştü. Yusuf aleyhisselam
rüyâsında üzüm sıkanın serbest bırakılacağını, ekmek taşıyanın ise îdâm
edileceğini söyledi. O kimselerin rüyâları, yorumladığı gibi çıktı. Şerbetçi
serbest bırakılıp eski vazîfesine döndü, ekmekçi de asıldı ve başının etini
kuşlar yedi.
Yusuf
aleyhisselam zindandayken Mısır hükümdarı bir rüyâ görmüştü. Dehşetle
uykusundan uyanıp; “Ben rüyâmda yedi semiz ineğin yedi zayıf ineği yediğini ve
yedi yeşil başak, yedi de kurumuş başak gördüm. Ey ileri gelenler, eğer rüyâ
tâbiri biliyorsanız, bu rüyâmı yorumlayın.” dedi. Onlar “Biz böyle rüyâların
yorumunu bilmeyiz.” dediler. Bu sırada daha önce Yusuf aleyhisselam ile
zindanda kalan şerbetçi kendi rüyâsını tâbir ettirdiğini hatırlayarak; “Ben bu
rüyânın yorumunu yaptıracağım. Beni Yusuf’un (aleyhisselam) bulunduğu zindana
götürüp onunla görüştürün” dedi. Şerbetçiyi Yusuf aleyhisselamın yanına
götürdüler. O da Mısır hükümdârının rüyâsını anlatıp yorumunu istedi.
Allahü teâlâ Yusuf aleyhisselama zindandayken peygamberlik emrini
bildirdi. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdârının rüyâsını tâbir etmeden önce Allahü teâlânın peygamberi olduğunu söyleyip,
mucize gösterdi. Gelecek yemekler daha gelmeden önce cinsini ve tadını haber
verdi. Peygamber âilesinden
geldiğini, baba ve dedelerinin peygamber olduğunu bildirdi. Zindandayken
insanları tevhid inancına dâvet etmeye başladı. Zindandakilere; “Ey zindan
arkadaşlarım! Çok sayıdaki putlarınız mı hayırlı, yoksa (zâtında ve
sıfatlarında) tek ve her şeye gâlib olan Allahü
teâlâ mı?” dedi. Arkadaşlarına tevhid inancını, inanmanın gerekli
olduğunu ve hak dînin emir ve yasaklarını anlattı.
Yusuf
aleyhisselam hükümdarın rüyâsını yorumlayıp; “Yedi sene bolluk, sonra yedi sene
kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz.” buyurdu.
Hükümdar, tâbiri duyunca Yusuf aleyhisselamı istedi. Yusuf aleyhisselam Mısır
hükümdârının elçisine; “Efendine dön de ellerini kesen o kadınların zoru (hâli)
neydi? Kendisine sor. Benim Rabbim onların hîlelerinin ne olduğunu (ne
söylediklerini, ne yaptıklarını) elbette bilir.” dedi. Elçi, hükümdarın yanına
dönüp Yusuf aleyhisselamın isteğini arz etti. Meseleyi araştıran hükümdar, o
kadınları yanına getirtip; “Yusuf’un nefsinden Murâd almak istediğiniz vakit ne
halde idiniz? Onu Züleyhâ’nın emrine itâat etmeye teşvik ederken size karşı bir
meylini hissettiniz mi? Kendisinde bir kötülük, şüphe götürür bir hareket
gördünüz mü?” dedi. Kadınlar “Hâşâ! Biz onun hiçbir kötü hâline, hiçbir
günahına muttalî omadık.” dediler. O mecliste bulunan Azîzin hanımı Züleyhâ da;
“Şimdi hak (doğru) ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murâd almak istemiştim. O
ise şüphesiz doğru söyleyenlerdendir.” dedi. Böylece Yusuf aleyhisselamın
suçsuzluğu ve senelerdir zindanda suçsuz olarak kalmış olduğu ortaya çıktı.
Mısır
hükümdârı Yusuf aleyhisselama tekrar elçi gönderip; “Onu bana getirin,
kendisini has müsteşâr edinip işlerimi ona bırakayım.” dedi. Hükümdârın
dâvetini kabul eden Yusuf aleyhisselam zindandan çıktı. Zindanın kapısına da;
“Burası belâ, musîbet ve hüzün evi, dirilerin kabri, düşmanların sevinç,
dostların tecrübe yeridir.” diye yazdı.
Yusuf
aleyhisselam hükümdârın sarayına varınca, hükümdâr ona çok iltifatta bulundu.
Hükümdar görmüş olduğu rüyâ ile ilgili ne gibi tedbirler alınması gerektiğini
sordu. Yusuf aleyhisselam; “Bolluk senelerinde çok ekip, ekinleri sapları ile
berâber, başaklarıyla ambarlara koymalısın. Bu şekilde ekinler bozulmadan
kalır, hem de saplar hayvanlarınız için yem olur. Halka da, ekinlerinden
ihtiyaçları kadarını yemelerini, geriye kalanını saklayıp korumalarını
emretmelisin. Bu yiyecekler kıtlık senelerinde sizin ve çevredeki insanların
ihtiyaçlarını karşılayacaktır.” dedi. Yusuf aleyhisselamın tavsiyeleri çok
hoşuna giden hükümdâr; “Bu işleri yapmakta bana kim yardım eder?” dedi. Yusuf
aleyhisselam ona; “Arzın (Mısır’ın) hazînelerinin idâre işini bana bırak. Ben
onu korumaya muktedirim. Tasarruf yollarını bilirim, bu işi ben yaparım.”
buyurdu.
Yusuf
aleyhisselamın teklifinden bir sene sonra Mısır Azîzi (Mâliye Nâzırı) öldü.
Hükümdar hazret-i Yusuf’u onun yerine Mâliye Nâzırı yaptı. Mücevherlerle süslü
taht ve tâclarla birlikte hazînelerin anahtarlarını ona teslim etti. Hükümdar
bütün yetkilerini de ona verdi. Memleketin her tarafında Yusuf aleyhisselamın
emri geçer oldu. Yusuf aleyhisselam, Azîzin ölümünden sonra sarayı terk edip
perişân hâle gelen ve Allahü teâlâya îmân
etmiş olan Züleyhâ’yı Allahü teâlânın
emriyle kendine nikâhlayıp onunla evlendi. Yusuf aleyhisselam Züleyhâ’ya: “Bu
senin istemiş olduğundan hayırlı değil mi?” dedi. Züleyhâ da ona: “Ey Sıddîk!
Beni kınama. Bildiğin gibi ben, mal, mülk, güzellik gibi dünyâ nîmetlerine
sâhip bir kadındım. Ancak kocam kadınlara yaklaşmaktan mahrumdu. Sen de benim
gördüğüm en güzel kimseydin.” diye cevap verdi. Yusuf aleyhisselamın
Züleyhâ’dan iki oğlu ile Rahmet adında bir kızı oldu.
Yusuf
aleyhisselam yetkileri eline alınca kıtlık senelerinin geleceğini düşünerek
gerekli tedbirleri aldı. Gerekli gıdâ stoklarını yaptırdı. Bu stoklar için
büyük depolar yaptırıp topladığı yiyecekleri buralarda depoladı. İnsanlara da
çok iyilik ve ihsânlarda bulundu. Yedi sene olan bolluk seneleri geçip,
peşinden bütün şiddetiyle kıtlık başgösterdi. Kıtlığın ilk senesinde insanlar
hazırladıkları yiyecekleri bitirdiler. Yusuf aleyhisselamdan para ile yiyecek
satın almaya başladılar. Yusuf aleyhisselam kim olursa olsun, kimseyi
kayırmadan yiyecek almaya gelene bir deve yükünden fazla yiyecek vermezdi. Bu
hususta adâletten aslâ ayrılmazdı. Mısır hükümdârı ve pekçok kimse onun adâleti
ve güzel huyları sebebiyle Allahü teâlâya
inanmışlardı.
Mısır’dan
ve çevre ülkelerden olan insanlar akın akın gelip Yusuf aleyhisselamdan yiyecek
alıyorlardı. Babası Yakub aleyhisselamın ve kardeşlerinin yaşadığı Ken’an
diyârında da kıtlık baş gösterdiğinden Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselamın
anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin hâricindeki on oğlunu Mısır’a erzak almak
üzere gönderdi. Yakub aleyhisselamın oğulları Mısır’a varınca hazret-i Yusuf
onları tanıdı. Onlar ise, hazret-i Yusuf’u tanıyamadılar. Fakat, hazret-i Yusuf
onların kim olduklarını, nereden geldiklerini sordu. Onlar dediler ki: “Biz
Ken’an vilâyetindeniz. İhtiyar bir babanın on evlâdıyız. Babamızın ismi
Yakub’dur. Beldemizde kıtlık var. Babamız bizi buraya erzak almaya gönderdi.”
dediler. Yusuf aleyhisselam; “Şimdi babanız nerede ve kiminle berâberdir?”
deyince, onlar da; “Ken’an ilinde bizim en küçük kardeşimizle berâber kaldı.
Babamızın küçük kardeşimizle aynı anadan olan çok sevdiği bir oğlu daha vardı.
Kırda telef oldu. Onun derdinden Bünyamin adındaki küçük oğlunu yanından hiç
ayırmaz. Oğlu Yusuf’a üzüntüsünden dolayı gözleri görmez oldu.” dediler.
Yusuf
aleyhisselam her bir kardeşi için birer deve yükü erzak hazırlattı. Onlardan
almış olduğu paralarını da gizlice tekrar yüklerinin içine bıraktırdı. Gelecek
sefere diğer kardeşlerini de getirmelerini istedi. Getirmedikleri takdirde
erzak vermeyeceğini bildirdi. Yakub aleyhisselamın oğulları Mısır’a varınca
babalarına, Mısır Mâliye Nâzırı tarafından büyük ihsân ve iltifat gördüklerini
anlattılar. Mısır Mâliye Nâzırının bir daha Mısır’a gittiklerinde kardeşleri
Bünyamin’i de getirmelerini istediğini, aksi hâlde erzak vermeyeceğini
söylediğini bildirdiler. Yakub aleyhisselam Bünyamin’i göndermek istemedi.
Yüklerini açtıkları zaman da paralarının ihsân olarak yüklerinin içine
konulduğunu gördüler. Bunun üzerine babalarına; “Ey babamız! Daha ne istiyoruz,
işte sermâyemiz de bize iâde edilmiş. Biz onunla tekrar âilemize zahîre
getiririz. Kardeşimizi de koruruz. Kardeşimizi götürmekle bir deve yükü zahîre
de fazla alırız. Bu seferki aldığımız zahîre az bir ölçektir, bizi idâre
etmez.” dediler. Bünyamin’i getireceklerine dâir söz aldıktan sonra onlarla
birlikte tekrar Mısır’a gönderdi. Onlara da; “Daha önce Yusuf’a olanı
biliyorsunuz. Fakat Allahü teâlâ en iyi
koruyucudur. Merhametlilerin en merhametlisidir.” dedi.
Yakub
aleyhisselamın oğulları ikinci defâ Mısır’a gittiler. Bünyamin’i Yusuf
aleyhisselamın yanına getirdiler. Yusuf aleyhisselam kardeşlerine ikram ve
ihsânlarda bulundu. Diğer kardeşlerinden ayrı olduğu sırada kardeşi Bünyamin’e
kendisini tanıttı. Bir tedbirle onu göndermeyeceğini bildirdi. Her bir kardeşi
için bir deve yükü erzak hazırlattı. Kardeşi Bünyamin’in yükünün içine Mısır
hükümdârının altından yapılmış su tasını koydurdu.
Yakub
aleyhisselamın oğullarının yükleri hazırlanıp yola çıkacakları sırada saraydan
bir vazîfeli gelerek; “Ey kâfile ehli! Durun! Muhakkak siz hırsızlarsınız.”
dedi. Yusuf aleyhisselamın kardeşleri geri dönerek; “Ne kayboldu. Aradığınız
nedir?” diye sordular. Vazîfeli; “Hükümdârın tası kayboldu. Onu getirene bir
deve yükü zahîre var. Ben de buna kefilim.” dedi. Yusuf aleyhisselamın
kardeşleri; “Vallahi muhakkak siz de bilirsiniz ki, biz buraya fesâd çıkarmak
için gelmedik. Biz hırsız da değiliz.” dediler. Vazîfeli ve yanındakiler; “Eğer
sözünüzde yalancı çıkarsanız sizin dîninizde hırsızlığın cezâsı nedir?”
dediler. Yakub aleyhisselamın oğulları; “Su kabını çalanın cezâsı kimin yükünde
bulunursa, çalan kimse, mal sâhibinin kölesi olur. Biz hırsızlık yapanları
böyle cezâlandırırız.” dediler.
Saray
vazîfelileri Yakub aleyhisselamın oğullarının yüklerini aradılar. Su tası en
son aradıkları Bünyamin’in yükünde çıktı. Bunun üzerine Yakub aleyhisselamın
bildirdiği dînin hükümlerine göre Bünyamin Mısır’da alıkonuldu. Yakub aleyhisselamın
oğulları: “Ey Azîz! Hakikat, onun (Bünyamin’in) ihtiyar ve çok muhterem bir
babası var. Kaybolan kardeşimizin acısını onunla unutur. Onu bizden çok sever.
Onun yerine birimizi alıp onu serbest bırak. Biz muhakkak seni ihsân edenlerden
görüyoruz. Bu ihsânını tamamla.” dediler.
Yusuf
aleyhisselam: “Eşyâmızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allahü teâlâya sığınırız. Çünkü bu takdirde
(dîninize uygun olarak verdiğiniz fetvâya göre) biz de elbette zâlimlerden
oluruz.” dedi.
Yakub
aleyhisselamın büyük oğlu ve Şem’un da, babam bana izin verinceye kadar gelmem,
deyip Mısır’da kaldı. Yakub aleyhisselamın diğer oğulları Mısır’dan ayrılıp
utanarak ve sıkılarak babalarına geldiler; “Ey babamız! Muhakkakki oğlun
Bünyâmin hırsızlık yaptı. Biz ancak gördüğümüze şâhitlik ederiz. Su kabının
Bünyamin’in yükünden çıktığını gördük. Biz gaybı, yâni onun gerçekten çaldı mı,
yoksa onun haberi olmadan eşyâsı arasına mı kondu? bilmeyiz. Eğer bize
inanmazsan içinde bulunduğumuz (kendisinden döndüğümüz) şehre (Mısır halkına)
da aralarında geldiğimiz kervana da sor. Biz hakîkaten doğru söyleyicileriz.”
dediler. Yakub aleyhisselam bu habere çok üzülüp, anlatılanlara inanmadı.
Fakat; “Artık bana düşen sabr-ı cemildir. Umulur ki, Allahü teâlâ oğullarımı bana getire. Şüphesiz Allahü teâlâ Alîmdir, Hakîmdir.” dedi.
Allahü teâlânın kendisini bu sıkıntıdan yakında kurtaracağına
inanan Yakub aleyhisselam son derece üzüntülü ve kederli olmasına rağmen,
hâlini Allahü teâlâdan başkasına arz
etmedi. Başına gelen musîbetlere rağmen, dâimâ sabırlı oldu. Bir gün oğullarına
kavuşacağını ümit eden Yakub aleyhisselam; “Ey oğullarım! Mısır’a gidin, Yusuf
ile kardeşlerinden haber sorun. Allahü teâlânın
fadl ve ihsânından ümit kesmeyin. Çünkü hakîkat, kâfirler gürûhundan başkası Allahü teâlânın fadl ve rahmetinden ümit kesmez.”
dedi.
Yakub
aleyhisselamın oğulları babalarının tavsiyesi üzerine üçüncü defâ Mısır’a
geldiler. Yusuf aleyhisselamın huzûruna varıp; “Ey Azîz! Bize ve âilemize
darlık, kıtlık, fakirlik ve açlık isâbet etti. Çok az ve ehemmiyetsiz bir
sermâye ile geldik. Bize daha önce tam bedelle verdiğin gibi tam ölçek ver.
Sermâyemizden eksik olan bu miktara karşılık olan zahîreyi vermekle veya
kardeşimizi iâde etmek sûretiyle hakkımızda ayrıca tasaddukta bulun. Zîrâ Allahü teâlâ sadaka verenleri mükâfatlandırır.
Yusuf aleyhisselam onlara: “Siz sonunun nereye varacağını bilmeden Yusuf’a ve
kardeşine yaptığınız işin kötülüğünü anlayıp ondan tövbe ettiniz mi?” dedi.
Bu
sözler üzerine onlar bu kimsenin, kardeşleri Yusuf olabileceğini düşündüler.
Ona Yusuf olup olmadığını sordular. Onların yalvarışlarını, çâresiz
kaldıklarını görünce, kalbi inceldi. Merhametinden dolayı, kendisinin
kardeşleri Yusuf olduğunu açıkladı. Kardeşleri; “Yoksa sen gerçekten Yusuf
musun?” dediler. Yusuf aleyhisselam; “Evet, ben Yusuf’um ve bu kardeşim Bünyamin’dir.
Allahü teâlâ birbirimize kavuşturmakla
bize ihsânda bulundu.” dedi. Kardeşleri Yusuf aleyhisselamın üstünlüğünü ve ona
yaptıklarından dolayı günahkâr olduklarını kabul ettiler. Yusuf aleyhisselam
onlara; “Bugün size bir kınama ve ayıplama yoktur.” dedi.
Kardeşlerine
çok izzet ve ikrâmda bulundu. Babası Yakub aleyhisselamın hâlini, kendisinin
yokluğundan sonra ne durumda olduğunu sordu. Onlar da; “Senin için çok üzüldü,
ağladı. Bu sebeple gözleri görmez oldu.” dediler. Bunun üzerine Yusuf
aleyhisselam gömleğini çıkarıp onlara verdi ve; “Şu gömleğimi babama götürün ve
yüzüne sürsün. O benim kokumu koklasın ve gömleğimi gözlerine sürsün. O artık
rahatlıkla görmeye başlar. Sonra bütün âilenizi bana getirin.” dedi. Yusuf
aleyhisselam kardeşlerinin yol hazırlıklarını yaptırdı. Babası Yakub
aleyhisselama verilmek üzere bütün hânedânı ve akrabâsı ile birlikte Mısır’a
gelmelerini isteyen bir mektup da verdi.
Yakub
aleyhisselam, oğulları Mısır’dan yola çıktıktan sonra oğlu hazret-i Yusuf’un
kokusunu aldığını söyledi. Fakat yanındakiler, Yusuf aleyhisselama duyduğu
aşırı muhabbetten dolayı böyle bir koku duyduğunu zannedebileceğini söylediler.
Nihâyet Yakub aleyhisselamın oğulları Ken’an diyârına yaklaşınca, onlardan biri
müjdeci olarak gelip Yusuf aleyhisselamın gömleğini babasına verdi. Yakub
aleyhisselam gömleği alıp yüzüne, gözüne sürdü. Gözleri açılıverdi. Yakub
aleyhisselam, bütün oğulları ve akrabâsıyla birlikte Ken’an diyârından Mısır’a
gitmek üzere yola çıktı. Yusuf aleyhisselam Mısır hükümdârı ve halkıyla
birlikte Yakub aleyhisselamı ve berâberindekileri karşıladı. Babasını sarayına
götürdü. Babasını ve üvey annesini tahtının üstüne çıkarıp oturttu. Hepsi
(babası, üvey annesi ve kardeşleri ona kavuştukları için) secde (şükür secdesi)
ettiler.
Yusuf
aleyhisselam babasına; “Ey babam! İşte bu evvelce gördüğüm rüyânın tevili
(yorumu)dir. Hakîkaten Rabbim o rüyâyı tahakkuk ettirdi. Beni zindandan çıkarıp
mülk ihsân etti. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını (hased ile) açtıktan
sonra, Allahü teâlâ sizi çölden (Ken’an
diyârından) getirdi. Muhakkak ki, Rabbim dilediği şeyleri hakkıyla bilen
herşeyi hikmetinin icâb ettirdiği vakit ve şekilde yapan odur.” dedi.
Kardeşlerini affettiğini bildirdi.
Yakub
aleyhisselam Yusuf aleyhisselamla birlikte on seneden fazla yaşadıktan sonra
vefat etti. Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halîlürrahmân denilen yere
defnedildi. Yusuf aleyhisselam babasının vefatından sonra bir müddet daha
yaşadıktan sonra vefat etti. Mısır’da herkes Yusuf aleyhisselamı kendi
mahallesine defnetmek istiyordu. İş kavgaya kadar vardı. Sonunda mermer bir
Sandukaya koyup Nil Nehri kıyısına (veya Nil Nehrinin ortasına) defnetmekte
anlaştılar. Bir rivâyete göre ondan dört yüz sene sonra, gelen Musa
aleyhisselam kabrini bulup, mübârek cesedini oradan alarak Yakub aleyhisselamın
da medfûn bulunduğu Halîlürrahmân’da defnedildi.
Yusuf
aleyhisselamın güzelliği fevkalâdeydi. Âdem aleyhisselama çok benzerdi. Mısır
sokaklarında gezerken yüzünün pırıltısı güneş ışıklarının yansıması gibi
duvarlara aksederdi. Bir kimse onun yüzüne bakmak isterse hemen gözlerini
çevirmek zorunda kalırdı. Bütün bunlara rağmen Yusuf aleyhisselama
güzelliklerden sâdece bir parça verilmişti. Muhammed
aleyhisselama ise tamâmı verilmişti.
Eshâb-ı
kirâm Peygamber efendimize, siz mi
güzeldiniz, Yusuf âleyhisselâm mı güzeldi? diye sorunca Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve
sellem; “Kardeşim Yusuf benden sabih (güzel), ben ondan melihim (sevimliyim).
O’nun görünen güzelliği benim görünen güzelliğimden çoktur.” buyurdu. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem)
görünmeyen güzelliği gösterilseydi, kimse bakmaya tâkat getiremezdi.
Eshâb-ı
kirâmın gençleri, hazret-i Âişe vâlidemizden Peygamberimizin
(sallallahü aleyhi ve sellem) güzelliğini sorduklarında hazret-i Âişe şu şiiri
söylemiştir:
Ve
lev semia ehlü Mısre evsâfe haddihî,
Lemâ
bezelû fî sevmi Yûsüfe min nakdin.
Levîmâ
Zelihâ lev reeyne cebînehû,
Le
âserne bilkat’il kulûbi alel eydi.
Mısırdakiler,
onun yanaklarının güzelliğini işitmiş olsalardı, Yusuf aleyhisselamın
pazarlığında hiç para vermezlerdi. Yâni, bütün mallarını, onun yanaklarını
görebilmek için saklarlardı. Zelihâ’yı kötüleyen kadınlar, onun parlak alnını
görselerdi, ellerinin yerine kalplerini keserlerdi (de acısını duymazlardı).
Yusuf
aleyhisselam güzel ahlâk sâhibi olup, Mısır Azîzinin hakkını gözeterek
Züleyhâ’nın tekliflerini reddetti ve iyilik gördüğü kimseye ihânet etmedi.
Hiçbir menfâat ve zarar onun doğruyu söylemesine mâni olamadı. Allahü teâlâ onu Kur’ân-ı kerîmde “Sıddîk= Çok
doğru sözlü” olarak medh etti. Kendisine hıyânet ve zulmedenleri affediciydi.
İnsanların rüyâlarını doğru olarak tâbir ederdi. İnsanlara hizmet eder ve
onların ihtiyaçlarını tedârik ederdi. Yusuf aleyhisselam iffet sâhibi, olup
iffetini korumakta gayretliydi. Mısır kadınları ile arasında geçen hâdise
meşhurdur.
Mucizeleri:
Yusuf
aleyhisselamın üç çeşit mucizesi vardı:
1.
Hazret-i Yusuf’un konuşması pek şirin, çok tatlı olduğu için, herkesin kalbi
ona meylederdi. Onun tatlı sözleri karşısında îmân eden pekçoktu.
2.
Hazret-i Yusuf’un yüzü güneş gibi nûrluydu. Hattâ bir kimse yüzüne bakmak
istese, hemen gözlerini çevirmeye mecbur olurdu. Bu nûrun tesiriyle, yâni
başkasına sirâyetiyle huzûruna getirilen âmânın hemen gözleri görmeye
başlamıştı.
3.
Yusuf aleyhisselamın duası bereketiyle ağaçların yapraklarından güzel kumaş
olmuştu. Huzûruna bir büyük kişi gelmiş, şu gördüğümüz ağaçların yaprakları
birbiriyle birleşip güzel kumaş olsun, diye mucize teklifinde bulunmuştu.
Hazret-i Yusuf öyle dua edince, kıymet biçilmez bir kumaş olmuştur.
Yusuf
aleyhisselamın hayâtı, başından geçenler ve hikmetleri Kur’ân-ı kerîmde
Ahsen-ül-Kasas (kıssaların en güzeli) diye medh edilen Yusuf sûresinde
bildirilmiştir. Bu sûrede Yusuf aleyhisselamın başına gelenlerle, kavuştuğu
ihsânlardan bahsedilir. Hasedin noksanlık ve Allahü
teâlânın yardımından mahrum kalmaya, sabrın ise sıkıntı ve gamlardan
kurtulmaya sebep olduğu; Yakub aleyhisselamın sabrettiği için maksâdına
kavuştuğu; Yusuf aleyhisselamın sabrı ve doğruluğu anlatılmaktadır.