İsnad, Rasûlüllah’da nihayet bulduğu gibi, sahabide de nihayet bulur ve yukarıda zikrolunduğu şekilde sahabiden nakledilen haberler ya onun sözü, ya fiili, yahutta takriri olmasi itibariyle lafız tasrihi iktiza eder. Ancak burada, yukarıda zikrolunanların hepsi değil belki çoğu caridir ve her iki kısım arasında benzerlik yönünden bir eşitlik de şart koşulmamıştır.
Bu küçük kitap, hadis ilminin bütün çeşitlerini içine aldığına göre, burada sahabinin tarifini de zikretmek icab etmektedir: Sahabi kimdir?
Sahabi, Rasûlüllah’a mi’min olarak mülaki olan, sahih olan görüşe göre araya irtidat devri girmiş olsa bile müslüman olarak ölen kimsedir. Mülaki olmaktan maksat, mücaleset (bir arada oturmak), mümaşat (beraber yürümek), birbiriyle konuşmasalar bile birinin diğerine kavuşması gibi tabirlerden daha umumi manaya gelen bir kelimedir. Bu mananın içine, ister yalnız başına olsun, ister başkasıyle birlikte olsun, birinin diğerini görmesi de girer. Bu bakımdan sahabinin tarifinde mülakat tabirini kullanmak, bazılarnın, “sahabi Peygamberi gören kimsedir” demelerinden daha iyidir. Çünkü görme lafzıyla yapılan tarif, İbn Ummi Mektum ve bunun gibi ama olan kimseleri sahabi olmaktan çıkarır; halbuki bunlar da tereddütsüz sahabelerdendir.
Tarifte geçen “mü‘min olarak” sözünden maksat, kendileri için mülakat hasıl olan, fakat kafir oldukları halde Rasûlüllah’a mülaki olanları tarifin dışına çıkaran ayırt edici bir ibaredir. “Hazret-i Peygamber e” delalet etmek üzere kullanılan “ona” tabiri ise, ikinci bir ayırt edici ibare olup, Peygamberden başka Peygambere inanmış olarak ona mülaki olanları tarif dışına çıkarır. Ancak Peygambere, onun Peygamber olacağına inanıpta Peygamberlik devrine yetişmeyenleri tarif dışına çıkarıp çıkarmayacağı, üzerinde ayrıca durulacak bir konudur. “Müslüman olarak ölen” sözü de diğer bir ayırt edici ibaredir ve Peygambere mü’min olarak mülaki olduktan sonra irtidat eden ve bu hal üzere ölen kimseleri tarif dışına çıkarır. Mesela Ubeydullah İbn Cahş ve İbn Hatal bunlardandır. “Araya irtidat devri girmiş olsa bile” sözü, ile Rasûlüllah’a mü’min olarak mülaki olmasıyle Peygamberin vefatı arasında irtidat edip sonradan tekrar müslüman olanlar kastedilmiştir. Bu gibi kimseler, ister Peygamberin hayatında İslam’a dönsünler, ister ikinci defa ona mülaki olsunlar, ister olmasınlar, bunlar için sohbet ismi bakidir. “Sahih olan görüşe göre” sözü ise, bu mesele deki ihtilafa işaret olup, Eş’as İbn Kays’ın hikayesi bu görüşün doğruluğuna delalet eder. Bu zat, irtidat eden kimselerdendir. Ebu Bekr es-Sıddık’a esir olarak getirilmiş ve onun eliyle İslam’a dönmüştü. Ebu Bekr de onun İslam’a girişini kabul ederek kız kardeşiyle evlendirdi. Bundan sonra hiç kimse onu sahabi olarak zikretmekten ve hadislerini müsned ve diğer eserlerde nakletmekten geri kalmadı.
Peygaınberle daima beraber bulunan, onunla harplere giren veya sancağı altında şehit edilen sahabilerin, onunla daima beraber bulunmayan, onunla birlikte harplere iştirak etmeyen, onunla az konuşan, az yürüyen, yahut onu uzaktan gören, yahutta sadece çocukluğunda gören sahabilere üstün olduklarına şüphe yoktur. Her ne kadar sohbet şerefi, hepsi için ve hatta rivâyet yönünden Peygamberlerden hiç hadis işitmeyen ve hadisleri mürsel olan kimseler için hasıl olsa bile, birincileri diğerlerinden üstündür. Bununla beraber ru’yet (görme) şerefine nail olmaları dolayısıyle hepsi de sahabeden sayılır.
Bir kimsenin sahabi olduğu tevatür ve istifaza, yahut şöhret yoluyla bilindiği gibi, diğer bazı sahabenin veya bazı güvenilir tabi’unun haberleriyle de bilinir. Yahutta sahabi, bizzat kendisinin sahabi olduğunu beyan eder; ancak onun bu iddiası imkan dahilinde olduğu zaman muteberdir. Şu var ki, hadisçilerden bir gurup, bunu “ben âdil bir kişiyim” diyen kimsenin iddiasına benzeterek tereddütle karşılamışlardır. Bu tereddüd ise, üzerinde ayrıca durulması gereken bir konudur.