Birinci kısım, Rasûlüllah’ın hadisi olarak rivâyet edilip, râvisi kizb (yalancılık) ile ta’n olunanlardır ki, bunlara mevzu adı verilmiştir. Râvi hakkında vaz ile hüküm vermek, ancak galib bir zan yoluyla olup kesin değildir; çünkü, bazan çok yalancı olanların da doğru söyledikleri vakidir. Fakat hadise vakıf olan ilim erbabı kuvvetli bir melekeye sahiptirler ve bu meleke sayesinde râvinin doğru söyleyip söylemediğini ayırt ederler. Bunu da ancak anlayışı tam, zihni parlak, kavrayışı kuvvetli ve râvinin yalan söyleyip söylemediğine delalet eden karinelere ait köklü bilgisi olan kimseler yapabilir.

Hadisin uydurulmuş olduğu, bazan onu uyduranın ikrarı ile bilinir. Bu konuda İbn Dakikı’l-lyd şöyle demiştir:

“Ancak, ikrar eden şahsın, bu ikrarda da yalan söylemiş olması ihtimali bulunduğu için buna kesinlikle hükmedilemez.” Bazı kimseler bu sözden “bu ikrar ile asla amel edilmez” manasını çıkarmışlardır. Halbuki İbn Dakik’in maksadi bu değildir; o, bununla sadece kesinliği nefyetmiştir; kesinliğin nefyi ile hükmün de nefyi lazım gelmez; çünkü hüküm zannı galible vaki olur ve burada da böyledir. Aksi halde, adam öldürdüğünü ikrar edenin katli, zina işlediğini itiraf edenin de recmi, itiraf ettikleri şeylerde yalan söylemiş olmaları ihtimali dolayısıyle caiz olmazdı.

Hadisin uydurulmuş olduğuna delalet eden karinelerden biri de râvinin halidir. Me’mun İbn Ahmed’le ilgili şu hadise, bunun bir örneğini teşkil eder: Bu şahsın yanında Hasan el-Basri’nin Ebu Hureyre’den hadis işitip işitmediği hakkındaki ihtilaf bahis konusu edilince Me’mun, hemen Rasululah’a varan bir isnad ileri sürmüş ve şöyle demiştir:

“Hasan Ebu Hureyre’den işitti”. Bunun bir başka misali de Gıyas İbn İbrahim’le ilgilidir. Bu şahıs, Halife el-Mehdi’nin yanına girer ve onu güvercinle oynarken bulur. Bunu üzerine, hemen Rasûlüllah’a ulaşan bir isnad ileri sürerek der ki:

“Müsabaka, yalnız demir ok, deve ve at gibi tırnaklı, güvercin gibi kanatlı hayvanlarla yapılır.”

Gıyas hadisin sonuna ev cenahın (yahut kanatlı) ibaresini ilave eder. Halife el-Mehdi ise, Gıyas’ın kendisi için yalan söylediğini anlar ve güvercinlerin öldürülmesini emreder.

Hadisin uydurma olduğu, bir de mervinin halinden anlaşılır. Ya Kur’an nassına, ya mütevâtir sünnete, ya kesin icmaa, yahutta sarih akla aykırı olur. Bazan da râvi, bazı selefi salihin, yahut hukemanın sözlerini alır; israiliyattan yahut isnadı zayıf hadislerden bazı şeyleri seçer ve onu ter- vic için sahih bir isnadla birleştirerek rivâyet eder.

Hadis uyduranı uydurmaya sevkeden amil, ya zındıklar da olduğu gibi dinsizlik, yahut bazı abidlerde olduğu gibi cehaletin galebe çalması, yahut bazı mukallidlerde olduğu gibi asabiyet, yahut bazı rüesada olduğu gibi hevai şeylere tabi olmak, yahutta şöhret kazanma kasdıyle garip hadis sahibi olmak arzusudur. Bunların hepsi de, bu işle meşgul olan imamların icma’ı ile haramdır. Ancak bazı kerramiye ve mutasavvıfadan, tergib ve terhib maksadıyle hadis vuz’ının mübah olduğu görüşü nakledilmiştir. Bu, onu yapanın cehaletinden neş’et etmiş bir hatadır. Çünkü tergib ve terhib, şer’i hükümlerin içinde mündemiç olup, müslümanlar Hazret-i Peygamber ’e yalan isnad etmenin kebairden olduğu üzerinde müttefiktirler. Hatta Ebu Muhammed el-Cuveyni daha ileri gitmiş ve Rasûlüllah’a yalan isnad edenleri tekfir etmiştir. Keza, Rasul’un “Benden bir hadis rivâyet eden ve onun yalan olduğunu bilen kimse yalancılardan biridir.” sözü gereğince, mevzu hadis rivâyetinin tahrimi üzerinde ittifak edilmiştir. Şu var ki, rivâyet edilen hadisin mevzu olduğunun belirtilmesi halinde bunda bir beis görülmemiştir.