Haberi ahad, şaz ve illetten salim ve senedi muttasıl olduğu halde zabtı tam, âdil kimselerin nakli ile sahih li-zatihi olur. Bu, makbul haberlerin dört çeşit olarak ilk taksimidir. Çünkü, makbul haberler, ya makbul sıfatının en üst derecesini şamil olurlar ve bunlara sahih li-zatihi denir. Yahut bazı kusur sebebiyle kabul sıfatının en üst derecesini şamil olmaz; ancak, turukunun veya isnadının çokluğu gibi, bu kusurları icbar veya izale eden bazı hususiyetleri bulunur; bu çeşit haberler de sahihtir, fakat li zatihi değil li gayrihidir. Eğer bu kusurlan izale den bir hususiyet yoksa bunlara da hasen li zatihi denir. İsnad yönünden tevakkuf olunan hadiste, kabul tarafını tercih ettiren bir karine bulunursa, bu da hasendir, fakat hasen li-zatihi değil hasen li-gayrihidir. Burada sahih li-zatihi ile söze başlanması derecesinin yüksekliği sebebiyledir.
Sahih li-zatihinin tarifi yapılırken “şaz ve ılletten salim ve senedi muttasıl olduğu halde zabtı tam âdil kimselerin naklettiği haberdir” denilmişti.
Bu tarifte geçen adl veya adilden murad, takva ve mürüvvete bağlanmayı sağlayacak ve melekesi olan kimsedir.
Takva ise, şirk, fısk ve bid’at gibi kötü işlerden sakınmaktır.
Zabt, göğüsün zabtıdır. Yani insanın, işittiği bir şeyi dilediği zaman hemen hatırlayabilmesini mümkün kılacak bir şekilde hıfzetmesidir. Kitabın zabtı ise, işittiği ve tashihini yaptığı andan, içindeki hadisleri eda veya rivâyet edinceye kadar korunmasıdır. Burada zabt, en üstün derecesine işaret olmak üzere “tam” kelimesiyle kaydolunmuştur.
Muttasıl: Ricalinden her birinin, haberi şeyhinden işitmiş olması dolayısiyle sükuttan (râvi düşmesinden) salim olan isnadın vasfıdır.
Sened: Tarifi önceden yapılmtştı.
Mu’allel: Lügat yönünden kendisinde illet bulunan şeydir. lstılah yönünden ise, kendisinde kadih (hadisi za’fa uğratan) gizli bir illeti bulunan haberdir.
Şaz: Lügat yönünden “ferd” manasına gelir; ıstılah olarak da râvinin, kendisinden daha güvenilir bir kimseye muhalif rivâyetidir. Bunun başka bir izahı daha vardır; ileride, üzerinde ayrıca durulacaktır.
Kuvvet yönünden sıhhati gerektiren bu vasıfların farklı oluşu dolasıyle, sahihin dereceleri de farkılılık gösterir. Çünkü bu evsaf, sıhhatin medarı olan hadis ricali ile ilgili bilginin ifadesi olunca, takviye edici amiller hasebiyle sıhhatin de birbirinin üstünde dereceleri olmasını gerektifir. Buna göre, tercihi gerektiren adalet, zabt ve sair sıfatlar yönünden râvileri en yüksek derecede olan bir hadis, râvileri aynı sıfatlar yönünden daha aşağı derecede olan hadise nisbetle daha sahihtir. Bazı imamların, ennehu aşahhu’l-esanid “bu, isnadların en sahihidir” sözü ile tavsif ettikleri rivâyetler, bu babta en yüksek derecede olanlardandır. Mesela ez Zuhri’nin Salim İbn Abdillah İbn Ömer’den onun da babasından; Muhammed İbn Sirin’in Ubeydeİba Amr es-Selma ni’den onun da Ali’den; İbrahim en-Nahai’nin Alkame’den onun da İbn Mes’ud’dan rivâyetleri gibi. Bu mertebenin altındakiler mesela Burayd İbn Abdillah İbn Ebi Burde’nin ceddinden onun da babası Ebu Musa el-Eş’ari’den, Hammad İbn Seleme’nin Sabit’ten onun da Enes’ten rivâyetleri gibi. Bu mertebenin altındakiler ise, Suheyi İbn Ebi Salih’in babasından onun da Ebu Hureyre’den; el-Ala İbn Abdirrah man’ın babasından onun da Ebu Hureyre’den rivâyetleri gibi.
Bunların hepsini de adalet ve zabt isimleri şamildir; ancak birinci mertebede bulunanların makbul sıfatları, rivâyetlerinin onu takip eden ikinci mertebedekilerin rivâyetlerine takdimini gerektirir. Keza ikinci mertebede bulunanların zabt kuvveti yönünden sahip oldukları sıfatlar, onların rivâyetlerinin, müteakıp üçüncü mertebedekilerin rivâyetlerine takdimini gerektirir. Üçüncü mertebe ise, teferrüd ettiği hadis hasen olan kimselerin rivâyetine tekaddüm eder. Muhammed İbn İshak’m Asım İbn Ömer’den onun da Cabir’den ve Amr ibn Şu’ayb’ın babasından onun da ceddinden rivâyetleri gibi. Diğer benzerleri bu mertebelerle kıyas edilebilir.
Yukarıda zikredilen rivâyetlerdeki birinci mertebe, bazı imamların asahhu ‘ 1-esanid “isnadların en sahih” adını verdikleri mertebedir. Doğrusu, muayyen bir terceme dolayısıyle böyle bir isim verilmemesidir. Fakat, imamların asahhu’l-esanid dedikleri rivâyetlerin hepsinden, bunların, böyle bir ad vermedikleri rivâyetlere üstünlüğü anlaşılır. Sahihin derecelerinden olan bu üstünlüğe Şeyhan (el-Buhârî ve Müslim)ın, naklinde ittifak ettikleri hadisin, ikisinden birinin nakliyle infirad ettiği hadise, ve el-Buhârî ‘nin infirad ettiği (yani naklinde tek kaldığı) hadisin, Müslinı’in infirad ettiği hadise nisbetle üstünlüğü de iltihak eder. Çünkü, el-Buhârî ve Müslim’den sonraki ulema, onların kitaplarının kabulünde ittifak etmişler; bazıları da, hangisinin daha üstün olduğunda ihtilafa düşmüşlerdir. Buna göre, ulemanın kabulü dolayısıyle el-Buhârî ve Müslim’in ittifak ettikleri hadis, ittifak etmedikleri hadisten daha üstündür.
İslam ulemasının çoğu, Sahihu’l-Buhârî’nin sıhhat yönünden önde olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Fakat bunun aksi olan bir ifade hiç kimseden nakledilmemiştir. Ebu Ali En-Neysaburi ‘ den rivâyet edilen “yeryüzünde Müslim’ in kitabından daha sahih bir kitap yoktur” sözü ile bazı Mağrib imamlarının, Müsliın’in kitabını el-Buhârî’nin kitabından üstün sayan görüşleri, sadece, Müslim’in uslubü ile, vaz ve tertibindeki güzelliğe raci hususlar dolayısıyledir. Bunlardan Ebu Ali en-Neysaburi, Muslim’ in kitabının el-Buhârî’nin kitabından daha sahih olduğunu tasrih etmemiş, sadece, Müslim’in kitabından daha sahih bir kitabın mevcüdiyetini nefyetmiştir. Burada nefyolunan, “daha sahih” manasını veren tafdil sigasının gerektirdiği sıhhat fazlalığıdır ve Müslim’in kitabıyle sıhhat yönünden aynı derecede olan bir kitap, bu fazlalık ve Müslim’den üstünlük kazanır. Yoksa, Ebu Ali, bu sözü ile eşitliği nefyetmiş değildir. Netice itibariyle, hiç kimse bu üstünlüğün asahhiyyete raci olduğunu açıklamamıştır. Eğer bunu açıklamış olsalardı, mevcut kitapların şehadeti bunu reddederdi. Zira, el-Buhârî’nin kitabında sıhhatin istinad ettiği sıfatlar, Müslim’in kitabında istinad edi len sıfatlardan daha mükemmel ve daha şiddetlidir; ve el-Bu hari’nin sıhhat için ortaya koyduğu şartlar, daha kuvvetli ve daha serttir.
El-Buhârî’nin ittisal yönünden üstünlüğü, râvinin hadis rivâyet ettiği kimseyle mülakatının bir defa da olsa, sabit olmasını şart koşması dolayısıyledir. Halbuki Müslim, sadece muasaratla, yani râvi ile şeyhinin aynı asırda yaşamış olmalarıyla iktifa etmiş, aynı zamanda el-Buhârî’nin, ortaya koyduğu mülakat şartı dolayısıyle an’aneyi kabul etmemesi lazım geldiğini ileri sürmüştür. Halbuki Müslim’in el-Buhârî’yi bu hususta ilzam etmesine lüzum yoktur. Çünkü râvinin bir defa şeyhine kavuştuğu sabit olunca, naklettiği hadisi ondan işitmemiş olması ihtimali cari değildir; aksi halde onun mudellis olması gerekir ki, üzerinde durduğumuz mesele mudellisin dışında olup sahih hadis râvileriyle ilgi lidir.
Sahih-i Buhârî’nin adalet ve zabt yönünden üstünlüğüne gelince; Müslim’in ricali arasında cerh edilenlerin sayısı, el-Buhârî’nin ricalinden cerh edilenlerin sayısına nisbetle daha çoktur. Buna ilaveten el-Buhani, bu cerh edilenlerin hadislerinden fazla sayıda nakletmemiştir; sonra bunların ço ğu, Müslim’in hilafına, kendilerinden aldığı ve hadislerine karşı alışkanlık kazandığı kendi şeyhlerindendir.
Sahihi Buhârî’nin şaz ve illetten salim olması yönünden üstünlüğüne gelince; el-Buhârî’de tenkide uğrayan hadis sayısı, Müslim’in tenkide uğrayan hadis sayısından daha azdır. Buna ilaveten ulema, ilim yönünden el-Buhârî’nin Müslim’den daha üstün ve hadis sanatı yönünden daha bilgili ol-duğunda ittifak etmiştir. Müslim, onun tilmizi olup, dizi dibinde yetişmiş, ondan istifade etmiş, onun eserlerine tabi olmuştur. Bu sebepledir ki, ed-Darekutni “eğer el-Buhârî, olmasaydı, hadis ilminde Müslim ortaya çıkmaz ve bu mertebeye ulaşmazdı” derniştir
İşte yukarıdan beri zikredilen el-Buhârî şartlarının üstünlüğü dolayısıyle Sahih’i Buhârî, hadis ilminde tasnif olunan diğer kitaplara takdim ve tercih olunmuştur. Sonra, ulemanın kabul etmesi yönünden el-Buhârî’ye müşareket eden Sahih-i Müslim, daha sonra da, asahhıyet yönünden el-Buhârî ve Müslim’in şartlarına uyan diğer kitaplar derecelerine göre yer almışlardır. Burada zikrolunan el-Buhârî ve Müslim’in şartlarından maksat, her ikisinin râvileriyle birlikte, bir hadisi sahih yapan diğer şartlardır. islam uleması gerek el-Buhârî’nin ve gerekse Müslim’in, kendilerinden hadis naklettikleri râvilerin ta’dili üzerinde ittifak etmişler ve rivâyetlerini diğer râvilerin rivâyetlerinden üstün saymışlardır. Bu, hadis ilminde bir asıldır ve aksini isbat edecek bir delil bulunmadıkça bu aslın dışına çıkılmaz.
Hadis kitapları arasındaki bu tertibe göre, bir haber, el-Buhârî ve Müslim’in şartlarına uygun olursa, Müslim ve emsali imamların naklettikleri haber mertebesinden aşağı olur. Eğer haber, el-Buhârî ve Müslim’den yalnız birinin şartına uygun olursa, yalnız el-Buhârî’nin şartına uyan haber, yalnız Müslim’in şartına uyan habere tercih edilir. Bu tasniften karşımıza altı kısım çıkar ki, bunların her biri, sıhhat yönünden diğerine nisbetİe bir farklılık arzeder. Bir de yedinci kısım vardır; bu da, ne el-Buhârî ve Müslim’in beraberce, ne de ikisinden birinin yalnızca şartına uyan haberdir.
Bu kısımlar arasındaki farklılık, yukarıda zikrolunan sebepler yönündendir. Bununla beraber, bu kısımlardan biri, sıhhat yönünden tercihi gerektiren başka sebeplerle üstündeki diğer bir kısma tercih olunursa, bu tercih olunanı diğerinden üstün kılan bir şeyin ona arız olması dolayısıyledir ve alttaki derecede bulunan kısım üstündekine takdim olunur; yani tercih olunan bir alt derecedeki hadisle amel edilir, üst derecedeki hadisi ise terkolunur. Mesela, Müslim’in Sahih’indeki bir hadis, tevatür derecesine ulaşmamış olduğu halde, bir takım karinelerle meşhur olup ilim ifade etse, bu hadis, el-Buhârî’nin ferdi mutlak olarak ihraç ettiği hadise takdim olunur.
Keza, el-Buhârî ve Müslim’in ihraç etmedikleri bir hadis, mesela Malik an Nafi an İbn Ömer gibi isnadların en sahihi olarak tavsif edilen bir tercemeden gelmiş olsa, bu hadis de, el-Buhârî veya Müslim’den birinin, rivâyetiyle tek kaldığı hadise takdim olunur. Hele bu hadisin isnadında, hak- kında söz edilen bir de râvi bulunursa, bu takdimde hiçbir şüpheye mahal kalmaz.