Garabet ya senedin aslında bulunur, -senedin aslından maksat, turuku ne kadar çok olursa olsun, isnadın üzerinde dönüp dolaştığı yer, yani sahabinin bulunduğu taraftır- yahutta senedin aslında değil, ortasında bulunur; öyle ki, sahabeden bir çok kimse o haberi rivâyet eder, sonra bu kimselerden birisinden yalnız bir şahıs rivâyetiyle tek kalır. Bu iki şekilden birincisine, yani garabetin senedin sahabi tarafında olması şekline ferdi mutlak denir.
Rasûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vela’ın satışını ve hibe edilmesini yasaklayan hadisi böyledir. Bu hadisi, İbn Ömer’den rivâyetinde Abdullah İbn Dinar tek kalmıştır. Bazan tek kalan râviden nakleden bir başka râvinin de tek kaldığı olur. Rasûlüllah’ın şu’abu’l iman hadisi gibi. Bu hadisi Ebu Hureyre’den Ebu Salih, Ebu Salih’ten de Abdullah İbn Dinar rivâyetleriyle tek kalmışlardır. Bazen de bu teferrüd, haberin bütün râvileri boyunca veya çoğunda devam eder. El-Bezzar’ın Müsned’in de ve et-Taberani’nin el-Mu’cemu’l-Evsat’ında bunun pek çok misalini görmek mümkündür.
İkincisine, yani garabetin senedin ortasında olması şekline gelince, buna da ferdi nisbi denir. Nisbi denmesinin sebebi, teferrüdün muayyen bir şahsa nisbetle hasıl olması dolayısıyledir; bu gibi hallerde hadis meşhur cinsinden olsa bile farketmez.
Ferdiyyetin ferdi nisbi üzerine ıtlakı nadirdir; çünkü garip ve ferd kelimeleri, her ne kadar lügat ve ıstılah yönünden müteradif iseler de, ıstılahçılar, kullanılışlarındaki azlık ve çokluk bakımından aralarını ayırmışlar ve ferd kelimesini, çok defa, ferdi mutlaka, garip kelimesini de ferdi nisbiye it lak etmişlerdir. Tabiatiyle bu, onlara isim vermek yönündendir. Halbuki bu kelimelerden türemiş fiillerin kullanılışı cihetinden herhangi bir ayırım yapmamışlar, haber mutlak olsun nisbi olsun teferrede bihi fulan “fulan, bu hadisi teferrüd etti”, veya ağrebe bihi fulan “fulan, bu hadisle garip (tek) kaldı” demişlerdir.
Hadisçilerin munkatı ve mürsel haberler hakkındaki ihtilaftan da buna benzer: Munkatı ve mürsel, ayrı ayrı şeyler midir, yoksa aynı mı?
Hadisçilerin çoğu, isimlerin ıtlakı halinde ayrı şeyler olduğu görüşündedirler; fakat bunlardan türeyen fiillerin istimalinde yalnız irsal’i kullanmışlar ve haber mürsel olsun munkatı olsun erselehu fulan: Fulan, ha disi irsal etti demişlerdir. Bu sebepten, onlarm kelimeleri kullandıkları yerleri hesaba katmıyan kimseler, hadisçilerden çoğunun mürselle munkatı arasını ayırt etmediklerini ileri sürmüşlerdir. Halbuki bu, zannettikleri gibi değildir ve bu konudaki inceliği anlayan çok az olmuştur.