İSİMİsim, üç zamandan birini ifade etmeyip bizzat kendisinden anlaşılan bir manaya delâlet eden kelimedir. İsmi, (Fiil ve Harf’ten ayıran) bazı özellikler şunlardır: 1- Lâm’ı ta’rif, cerre ve tenvin isme girer. 2- İsm’e isnad yapılır. 3- İzafe isim’den teşekkül eder. (Bu özellikler fiil ve harf’te bulunmaz. İsim mu’reb olduğu gibi mebni de olur. Mu'reb olan isim, mebniy-ül asla müşâbih olmayan mürekkebtir. Hükmü ise, amiller değiştikçe, sonu da lafzen veya takdiren değişir. İ’rab, Mu’reb olan isim sonuna kendisiyle değişen bir şey (hareke veya harf ) dir ki, söz konusu ismin üzerine ard arda vurud eden manalara delâlet etsin. İ’rab’ın nevileri, ref’ (ötre), nasb (üstün) ve cerr (esre) olmak üzere üçtür. Ref’ fâil olmanın, nasb Mef’ûl olmanın, cerr de izafe’nin işaretidir. Âmil, İ’rab’ı iktiza eden mananın elde edilişi kendisiyle gerçekleşen şeydir. Munsarif olan müfred ve munsarif olan cem’i mükesser zamme ile mer’fu’ fetha ile mensub ve kesre ile mecrûr olurlar. Cem’i müennes-es salim’in i’rabı zamme ve kesre iledir. Gayr’i münsarıf olan ismin i’rabı da, zamme ve fetha iledir. Esma’i sitte denilen (…………………. . ) kelimeler, Ya’i mütekellim (…. ) dışında başka bir şeye izafe edildiklerinde i’rabları (vav), (elif) ve (ya) iledir. Tesniye sigasiyle kila (. . . . . ) kelimesi, zamire izafe edildikleri zaman ve İsnani (…. . ) kelimesinin i’rabı, elif (…) ve Ya (…) iledir. (6) Cem’i müzekker-es salim (……………. ) ve benzerlerinin i'rabı, (vav) ve (ya) iledir. …. . ve …. . gibi lafzi i’rabın müteazzir olduğu isimlerde her üç halette de i’râb takdiri olur. ……. gibi i’rabın ağır geldiği isimlerde ise, ref’ ve cerr haletinde i’râb takdiri olur. ……. . ve benzerlerinde de sadece ref’ haletinde i’râb takdiri olur. Lafzi olan i’râb, bunların dışında cari olur. Gayri münsarif, dokuz sebepten bir sebebi veya iki sebebin yerini tutacak bir sebebi bulunduran mu'reb isme denir. Söz konusu sebepler şunlardır: Adl (…. . ), Vasf (…. . ), Te'nîs (…. . ), Ma'rife (…. . ), Ucmeh (…. . ), Cem’ (…. . ), Terkib (…. . ), Zâid Elif-Nûn (…. . ), Vezn-ül fiil (…. . ) gibi. Gayri münsarıfın hükmü, kesre (esre) ve tenvinin girememesidir. Ancak zaruret ve tenasub için gayri munsarifin (kesre ve tenvini anlamakla) munsarif ismin hükmüne geçmesi câizdir. Ör:………. gibi. İki sebebin yerine geçen tek sebep, Cem’ ve Te’nis elif’i olan elif-i maksure (…. . ) ve elif-i memdude (…. . ) dir. Adl demek, ismin asıl sıga’sından çıkışı demektir. Artık tahkiki olsun (………. ve…. . ) gibi veya takdiri olsun (………. ) ve Beni Temim kabilesinin lehçesindeki (…. . ) babı gibi, fark etmez. Vasf: Vasf’ın, men’i sarft’a bir sebep olabilmesi için asıl manasında vasıf olması şarttır. Bu itibarla daha sonra isim olarak kullanılması, vasf’ı sebep olmaktan çıkaramaz. İşte bunun için (……………) deki munsarif olmuş ve yılan isminde kullanılan (…. . ) ve (…. . ), gayri munsarif kalmıştır. Yılan isminde kullanılan (…. . ) ve kuş isminde kullanılan (…. . ve…. . ) kelimelerinin, gayri munsarif olarak kabul edilmesi zayıf görülmüştür. Ta (…. . ) lı olan te’nisin şartı, alem (özel isim) olmasıdır. Te’nis-i manevide de durum aynıdır. Ancak te’nisi manevinin, men’i sarfta müessir olması için sözkonusu kelimenin üç harften fazla veya (üç harfli olduğu takdirde) ortası harekeli veya üçmet olması şarttır. Binaenaleyh (…. . ) müennes olduğu halde, sarfı câizdir. Ancak ( …………… ) nin sarfı câiz değildir. Eğer müennesi manevi olan bir kelime ile bir erkek isimlendirilirse, sözkonusu ismin gayri münsarif olabilmesi için üç harften fazla olması şarttır. Bu itibarla (…. . ) münsariftir, (…. . ) gayri münsariftir. Marife: Müessir (bir sebep) olabilmesi için Alem (özel isim) olması şarttır. Ucmet: (Sebep olabilmesi için) asli lisanda Alem (özel isim) olmasıyla birlikte üç harften fazla veya (üç harfli olup da) orta harfi harekeli olması şarttır. Bunun için (…. . ) münsariftir, (…. . ve…. . ) gayri münsariftir. Cem’: (Sebep olabilmesi için ) münteha’i cumu’ (sonuncu cem’) siğasi ve Ta’sız olması şarttir. (…. . ve…. . ) gibi. Ama ta’lı olan (………. ) ve benzeri münsariftir. Özel isim olan (…. . ) gayri münsariftir. Çünkü cem’iden nakledilmiştir. (………. ) gayri münsarif olarak kabul edildiği takdirde- nitekim çoğunluk da budur-kimi demiş ki a’cemi (yabancı) bir isim olup arapçadaki benzerine hamledilmiştir. Kimi de, Arapça bir kelime olup takdiren (………. ) kelimesinin cem’idir demiştir. Münsarif kabul edildiği takdirde zaten ortada bir müşkil durum kalmaz. (…. . ) ve benzeri ref’ ve cerr haletinde (…. . ) gibidir. Terkib: Terkibin müessir (bir sebep) olabilmesinin şartı Alem (özel isim) olmasıdır. Ancak izafi ve isnat terkibiyle mürekkeb (bileşik) olmamalıdır. Örnegin: (…. . ) gibi. Zaid olan Elif-Nûn (…. . ), eğer isimde bulunursa şartı, içinde bulunduğu ismin Alem (özel isim) olmasıdır. (…. . ) gibi. Eğer sıfatta bulunursa müennesi (xxx) vezninde olmamalıdır. Kimi de, müennesi (…. . ) vezninde olmamalıdır. Kimi de, müennesi (…. . ) vezinde olmalıdır, demiştir. Bu itibarla (…. . ) kelimesinin gayri münsarifliğinde ihtilaf vaki olmuşken, (…. . ) ve (…. . ) hakkında ihtilap vaki olmamıştır. (11) Vezn-ül fiil: (sebep olabilmesinin ) şartı (söz konusu siğanın) fiile mahsus olmasıdır. …………. gibi. Veya sözkonusu siğanın evvelinde olduğu gibi, bir ziyade olacak ve Ta (…. . ) harfine kabil olmayacak. Bu nedenle (…. . ) gayri münsarif (…. . ) münsarif olmaktadır. Kendisinde Alemiyetin müessir olduğu kelime nekire kılındığında münsarif olur. Çünkü, açıklandı ki, Alemiyet, ancak sebep olmasına şart olduğu başka bir sebeple birleştiği zaman müessir olur. Yalnız adl ile vezn-ül fiil bundan müstesnadır. (Çünkü Alemiyet ikisi için şart olmadığı halde, onlarla müessir bir sebep olarak birleşir. ) Adl ile Vezn-ül fiil birbirine zıt oldukları için bir kelimede birleşmezler. Onun için birisinin bulunduğu kelime, nekire kılındığında kelime ya sebepsiz kalır veya tek bir sebep üzerine kalır. Sibeveyhi, (…. . ) ve benzeri hakkında. Alem (özel isim) iken nekire kılındığında Ahfeşe muhalefet etmiştir. Çünkü Sibeveyhi, ismin nekre kılınmasından sonra asıl olan vasfı itibar edip değerlendirmektedir. Ve (…. . ) gibi müştaklar (türev) babını da ayni değerlendirmeye tabi tutmak mecburiyetinde kalmaz. Çünkü bu durumda iki zıt şeyin, bir hükümde itibar edilmesi lazım gelir. Gayrı münsarif babı, Lam’ı ta’rif (…. . . ) veya izafe ile kesre ile mecrûr olur. «……………. » gibi. MERFÛ’ OLAN İSİMLERMerfû’ isim demek, fâil olmanın alametini ihtiva etmek demektir. Bu merfû’ isimlerden biri faildir. FâilFâil, fiil veya fiil benzerinin, kendisiyle kaim olmak üzere isnad edildiği ve fiilin de üzerine mükaddem olduğu bir isimdir. Örneğin (………. ) ve (………) gibi. (Cümle dizilişinde) asıl olan failin, kendi fiilinden sonra gelmesidir. Bunun için (………………. . ) câizdir. (Çünkü zamirin mercii olan zeyd, her ne kadar lafzen geride ise de fâil olduğu için hükmen öndedir. ) Ama (……………. ) câiz değildir. (Çünkü zamirin merci olan zeyd, Mef’ûl olduğu için hem lafzen hem hükmen geridedir. Bununla izmari kalbe zikr lazım gelir. ) Eğer fâil ve mefulu belirleyen i’râb bulunmazsa aynı zamanda karine de yoksa veya fâil müttesil (bitişik) bir zamir ise ya da meful, (cümle dizisinde) (…. . ) veya manasından sonra gelirse failin Mef’ûldan sonra gelmesi lazımdır. Mef’ûl’e raci’ olan zamir, fâil’e bitiştiği zaman veya fâil, (…. . ) veya manasından sonra gelirse ya da Mef’ûl bitişik olup fâil, bitişik durumda olmazsa failin, dizinde geride yer alması lazımdır. Karine var iken bazen cevazen fiil hazfedilir. Mesela (………. ) kim kalktı cevabında sadece (………. ) denilerek yetinilebilir. Ve (……………………) (Yezid için ağlansın. Davayı mükavemetten aciz kişi ağlasın. ) Şiirinin mısrasında örnek gösterilmektedir. Bazen de fiil, vucuben hazfedilir. Örneğin (………………. . ) gibi. (Yani:……………) Bazen Fiil ve Fâil ikisi birlikte hazfedilirler. Mesela (…………. ) «Zeyd kalktı mı?» sorusuna cevaben (……) denildiği gibi. İki Fiil, kendilerinden sonraki bir ismi zahirde tenazu’ ettiklerinde ki, bu tenazu’ bazen faili almakta, mesela: «……………» bazen Mef’ûlu almakta, mesela: «…. . ……» bezen de değişik olarak fâil ve Mef’ûlu almakta olur. Bu konuda Basra’daki nahv alimleri, ikinci fiilin amel yapmasını uygun görürlerken Küfe alimleri, amelin birinci fiil verilenmesini uygun görmüşler. Eğer ikinci fiili amil kılarsan, zahir isme uygun zamiri, birinci fiilde gizlersin (zamir yaparsan) …………. faili hazfetme cihetine gitmezsin. Ancak Kisai bu konuda muhalefet eder ve failin hazfini câiz görür. Ferra ise, her iki görüşe muhalefet eder (ve birinci fiil varken, ikinci fiilin amelini câiz görmez. ) Ve zikrine ihtiyaç yoksa Mef’ûlu hazfedersin. Ancak ihtiyaç varsa gösterirsin. Eğer birinci fiili amil kılarsan, faili ikinci filde gizlersin (zamir yaparsın) ve seçkin görüş üzerine Mef’ûlu da gizlersin (eğer istenirse). Ancak bir engel bulunursa, zahir ismi gösterersin. Şair İmri’il Kaysın …………. . ifadesi, tenasu babından değildir. Çünkü tenasu babından sayarsak mana değişir. (12) (Çünkü şiirin birinci mısrasında geçen …. . kelimesi şart ve cezasından olumlu olanı olumsuz, olumsuz olanı da olumlu yapar. O zaman mana o şekilde olur. Ben edna bir maişet için çabalamıyorum. Dolaysıyla bana maldan az bir miktar kafi gelmez, keza ben az bir miktar mal istiyorum. Bu nedenle şirrde geçen ifade, tenazu babından sayılmaz. Belki …. . kelimesinin nesnesi mahzûf olarak kabul edilir. Yani: Ben, edna bir maişet için çabalanıyorum. Onun için bana maldan az bir miktar kar gelmez. Çünkü ben şan ve şerefi istemekteyim. ) (Merfu İsimlerden) Faili Zikredilmemiş Fiilin Mef’ûlü Nâibi FâilFâil’i hazfedilip yerine geçen her Mef’ûl, naibi fâil’dir. Şartı, fiil sığasının …. . veya …. . sığasıyla değişmesidir……. . babının ikinci Mef’ûlu ve ……. babının üçüncü Mef’ûlü ve ……. babının üçüncü Mef’ûlü fâil yerine naibi fâil olamaz. Keza Mef’ûlü lehu (……. ) ve Mef’ûlü meahu (……. ) da failin yerine geçemezler. Ama Mef’ûlü bihi (……) bulunursa fâil’in yerine kendisi geçer. Mesela: …………… ( Zeyd cuma günü kendi evinde emir karşısında şiddetli bir vuruşla vuruldu. ) dediğinde Mef’ûlü behi naibi fâil olur. Böylece failin yerine zeyd geçmiş olur. Eğer cümlede Mef’ûlu bihi bulunmazsa, naibi fâil olabilmek için diğer Mef’ûller müsavidirler………. . babından fâil’in yerine geçmeye birinci Mef’ûl ikinci Mef’ûldan evladır. Merfu İsimlerden Biri: Mübteda (Özne ) ve Haber (Yüklem)Mübteda lafzi amillerden soyutlanmış kendisine isnad olunan bir isimdir. Veya harfi nefy ve Elif’i *** istifham arkasından gelip zahir ismi merfû’ kılan bir sıfat (türev) dir. «…………. . ve………. » gibi. Eğer sözkonusu sıfat, kendisinden sonraki isimle müfred olmakta mutabakatta ise, her iki hal câizdir. (Yani hem mübteda olması hem de fâil olup haber yerine kaim olması câizdir. Sıfat mübtera ise sonraki isim haberdir, haber ise, sonraki isim mübtedadır. ) Haber, lafzi amillerden soyutlanmış olup kendisiyle isnadın yapıldı (mubteda tarifinde geçen) sıfattan ayrı bir özellik arzeden bir isimdir. Mübteda’nın hakkı önde gelmedir. Bu itibarla «……» câizdir. «……» câiz değildir. (Çünkü birincide izmar’ı kable zikr lazım gelmez, ikincide lazım gelir. ) Mübteda, herhangi bir suretle yarı belirginlik kazandığında bazen nekire de gelir. Mesela: «……. …» (nekire olan «……» kelimesi, «……» kelimesiyle vasıflandığında muhassas olmuştur. ) «……………………» ( Bunu söyleyen kişi, evde erkek ve kadından birisinin bulunduğunu bilir de ancak hangisinin olduğunu kestiremez. Onun için sorar. Nekire isim bu malumattan tahsis kazanır. ) «…………» (Nekire isim nefy siyakına girmiş ve umumu ifade eder. Dolayısıyla muhassas olmuştur. ) «………. . » (Nekire isim faile benzemektedir. Dolaysıyle failin muhassas olacağı şeyle muhassas olmaktadır. ), «……» (Zarfın mukeddem olması nekire olan isme tahsis kazandırmıştır. ) «………. . » (Bu söz, konuşana nisbet edildiği için nekire olan «……» kelimesi mütekellimden tahsisi kesbetmektedir. ) gibi… Haber, bazen cümle gelir: «………. . ve………. » gibi. Bu durumda Haber’in Mübteda ile irtibatını sağlayacak bir bağ gereklidir. Ve bu bağ bazen hazfolunur. Zarf olarak gelen Haber (yüklem), nahvi’lerin çoğunluğuna göre cümle ile takdir edilir. Mübteda, cümle dizisinde öncelik isteyen kelimelerden olursa «……» gibi. Veya Mübeda ile Haber ikisi de marife ise veya müsavi iseler, «……» (Senden iyi olan, benden iyidir. ) gibi veya Haber Mübteda önce gelmesi zorunlu olur. Eğer müfred olan Haber, cümle dizisinde öncelik hakkı olan bir şeyden ibaretse, (………) «Zeyd nerededir?» gibi. Veya ismin Mübteda olabilmesine yardımcı ise (………. ) gibi. Veya Haber’in müteallikine raci’ olan zamir Mübteda ile bileşik ise (………. . ) gibi. Veya (…. . ) (Harf’i müşebbehün bil-fiil) e Haber olursa (…. ) gibi, Haber’in Mübteda’ya takdimi zorunlu olur. Bazen bir Mübteda’ya bir kaç haber gelmektedir. «………» gibi. Bazen Mübteda, şart manasını içerir. Bu durumda Fa (…. . ) harfinin Haber başına girmesi doğru olur. Bu tip Mübteda, sıla’sı fiil veya zarf olan ism’i mevsul «………………» veya sıfat’ı fiil veya zarf olan Nekre’i Mevsûftur. «…………»gibi. (HURÛF’i müşebbehün bil-fiil’den olan) «……ve……» cümle’ye Fa (…) Harf’inin girmesine manidirler. Kimi , «……» yi de bunlara ilhak etmiştir. Karine’nin bulunması halinde bazen Mübteda cevazen hazfedilir. Mesela: Ay’ı takip eden kişinin «…………» demesi gibi. Bazen Haber de hazfedilir. «…………» gibi. (Bunun takdiri, «…………» dir. ) Bazen de Haber yerini tutacak bir ifadenin bulunması halinde Haber vucuben hazfolunur. 1- «…………» takdiri «……………………. . » dır. 2- «…………» takdiri «………………. . …» dır. 3- «…………. » takdiri «………………. . …» dır. 4- «…………. »takdiri «……………………» dir (13) gibi. (13) Birinci misalde (…. . ) kelimesi, mahzûf olan Habere delâlet eder. Cevabı da Haber yerini tutar. İkinci terkipteki «Hal» haber yerinde kaim olan «Zarf’ın» yerinde kaimdir. Üçüncüde vav (…. . ) harf’i haberin hazfine delâlet eder, Matuf olan «……» kelimesi de Haber yerini tutar. Dördüncüde «……» kelimesi, mahzûf olan kasem’e delâlet eder ve kasem cevabı da Haber yerinde kaimdir. (Mütercim). (MERFÛ’ İSİMLERDEN) İnne (…) ve Emsalinin HaberiSözkonusu Haber, HURÛF’i müşebbeh bil-fiilden bir harfin cümle başına geçmesinden sonra isnad edilen haberdir. «…………» gibi. Bu tip Haber’inin durumu da mücerret Mübteda’nın Haberi gibidir. Ancak haberin önde gelmesi bakımından farlıdır. Yalnız HURÛF’i müşebbehün bil-fiilin Haberi de Zarf olursa önde gelebilir. (MERFÛ’ İSİMLERDEN) Lâ (…)i Nefy’i Cinsin HaberiSözkonusu Haber, La (…)’nın cümle başına geçmesinden sonra isnad edilen Haberdir. «………………. . » gibi. La (…)’nın Haberi çok kere hazfedilir. (Nitekim) Beni Temim kabilesi hiç zikiretmezler. (Merfu İsimlerden ) Leyse (…)’ye Müşâbih Olan mâ (…) ve lâ (…)’nın İsmiSözkonusu isim, «……» ve «… nın cümle başına geçmesinden sonra kendisine isnad edilen isimdir. «……. . ……» ve «…. ……. . » gibi. La (…)’ nın Leyse (…) amelinin yapması şezdır. (Çünkü «……» ile müşabeheti eksiktir. ) MANSUB OLAN İSİMLERMansub isim, Mef’ûl olmanın alametini ihtiva eden isimdir. (Mansub İsimlerden ) El-Mef’ûl-i MutlakMef’ûl’u mutlak, cümlede geçip sözkonuksu Mef’ûl’un manasını kapsayan fiilin failinin eylediği eylemin ismidir. Mef’u’lu mutlak. Te’kîd, nev’i ve adad için gelir. «…………. …» gibi. Te’kid için gelen Mef’ûl’u mutlak’tan «Tesniye» ve «Cemi» yapılmaz. Ancak diğer ikisinden «Tesniye» «Cemi» yapılır. (Yani: «………………. . » denilmez. Ancak bundan Te’kîd değil de nevi’ ve adad kastedilirse denilebilir. ) Bazen Mef’ûl’u mutlak, fiil’in lafzından değişik bir lâfızla gelir: «……» gibi. Karine bulunduğu zaman Mef’ûl’u mutlakın fiili, bazen cevazen hazfedilir. Örneğin: seferden yeni gelen kişi için «……» denilmesi gibi. Vucuben hazfedilmesi de: 1. Semâidir. (İşitmeye bağlıdır. ) «………………. . »gibi. 2. Kıyasidir: (Kural’a tabidir. ) Bu da müteaddit yerlerde vaki olur. Bunlardan biri, Mef’ûl’u mutlak’ın kendisine Haber olmayacak bir ismin başına geçen nefy veya nefy’in manasından sonra müsbet (olumlu) vaki olduğu veya Mef’ûl’u mutlakın mükerrer geldiği yerdir. Örneğin: 1. «……………. . » Takdiri «…………………» dır. 2. «……………. . » Takdiri «…………………. » dır. 3. «……………. . » Takdiri «…………………. » dır. 4. «……………. . . » Takdiri «…………………» dır. (14) gibi. İkincisi, Mef’ûl’u mutlakın, geçmiş cümlenin manasının gayesine açıklayıcı olarak vaki’ olduğu yerdir. «………………» gibi. (15) Üçüncüsü, uzuvlardan doğan bir eyleme delâlet edip benzetilmek için gelen Mef’ûl’u Mutlak’ın aynı manayı ifade eden bir isimle birlikte ismin sahibini ihtiva eden cümleden sonra vaki’ olduğu yerdir. ………………………………… (Zeyd’e uğradım ki tam o sırada eşek zırıltısı kadar ses çıkarıyordu. ) ve: «…………………………» (Zeyd’e uğradım ki tam o sırada çocuğunu yitiren annenin kopardığı çığlık kadar çığlık koparıyordu. ) gibi. Dördüncüsü, Mef’ûl’u mutlak’ın bir cümle için mana vaki’ olduğu ve bu cümle için Mef’ûlu mutlakın ifade ettiği manadan başka bir mana ihtimalinin bulunmadığı yerdir. «……………» (Kendisi için benden bin dirhem alacağı vardır, itiraf ederim. ) gibi. (17) Bu tip Mef’ûlu mutlak, kendini te’kîd eden Mef’ûlu mutluk diye isimlendirilmiştir. Beşincisi, Mef’ûlu mutlakın bir cümle için mana vaki’ olduğu, ancak bu cümle için Mef’ûlu mutlak’ın ifade ettiği manadan başka bir mana ihtimalinin bulunduğu yerdir. «……. . . . . . . . » gibi. Yani: Zeyd ayaktadır, gerçekten. Bu tip Mef’ûlu mutlak da başkasını te’kid eden Mef’ûlu mutlak, diye isimlendirilmiştir. (18) Altıncısı, Tensiye olarak vaki’ olan Mef’ûlu mutlaktır. «……………» gibi. (Burada Mef’ûlu mut’lak tensiye siğası üzerine gelmiştir, ondan gaye tekrar ve çokluktur. Yani sürekli hizmetini yapmaya, emrinizde amade olmaya ve seni memnun etmeye hazırım. Bu altı yerde Mef’ûlu mutlak’ın fiili, vucuben hazfedilmektedir. ) (14) Baştaki birinci ve ikinci misal Mef’ûlu mutlak’ın kendisine Haber olamayacak bir ismin başına geçen nefy’den sonra müsbet (olumu) vaki’ olduğu misallerdir. Üçüncü misal de aynıdır. Ancak nefy yerine nefyin manası sözkonusu olmaktadır. Dördüncü misal da Mef’ûlu mutlak’ın mükerrer geldiği misaldir. (Mütercim) (15) Burada Mef’ûlu mutlak olarak vaki’ olan «……» ve «……» kelimeleri geçmiş cümle olan «………. . » nın manasının gayesini açıklamış olurlar. Yani bağı sıkı muamelenin « ya lütfeder salıveririsiniz yada fidye alırsınız. » şeklinde açıklanmaktadır. Mef’ûlu mutlak’ın fiili olan «……» ve «……» kelimeleri, vucuben hazfolunmuş bulunmaktadır. (Mütercim) (16) Burada Mef’ûlu mutlak olan savte (…. . ) kelimesi (………. ) cümlesinden sonra gelmektedir. Bu çümle Mef’ûlu mutlak olan (…. . ) kelimesi manasında olan (…. . ) ismiyle (…. . ) ın sahibinden ibaret olan (…. ) kelimesindeki zamir’i ihtiva etmektir. Ve Zeyd’in sesinden ibaret olan (…. . ) eşeğin sesine benzetilmektedir. (17) İtiraf ederim demek «benden bir dirhem alacağı vardır. » demektir. İşte Mef’ûlu mutlak, cümlenin başka ihtimal kabul etmediği manadan ibaret olur. (18) Hakken (…. . ) kelimesi, «……. . …» cümlesine mana olarak vaki olmuş ancak «……. . …» cümlesi, ihbari bir cümle olduğundan doğru da olabilir, yanlış da olabilir. Halbuki hakken (…. . ) kelimesi, gerçeği ifade eder. Demek ihbari cümle olan «……. . …» gerçeği yani Mef’ûlu mutlak olan «……» manasını ihtimal ettiği gibi, bundan başka gerçek olmayan yalan tarafını da ihtimal eder. (Mütercim) ( Mansub İsimlerden ) El-Mef’ûl-i BihÜzerine failin fiili girdiği isme Mef’ûlu bihi denir. «……» gibi. (Failin fiili olan vuruş, Mef’ûlu bihi olan Zeyd’e geçmektedir. ) Bazen Mef’ûlu bihi, fiilinden önce gelir. «………. …» gibi. Karine’nin bulunması halinde fiil cevazen hazfedilebilir. Örneğin: Sana «Kimi vurayım?» diyenin cevabında «……» deyişin gibi. (Takdiri «……» dir. ) Fiil, vucuben dört yerde hazfedilir: Birincisi, semâidir. (İşitmeye dayalıdır. ) «……. . …» «……. …» ve «……. . …» gibi. (Takdiri «…. . ……» «……. . …» ve «…………. …» dir. ) (Mef’ûlu bihide amel eden fiilin vucuben hazfedildiği yerin) ikincisi, Münada’dır. MünâdaMünada demek, lafzen veya takdiren «………. . » fiilinin yerini tutan bir Harf ile yönlendirilmesi istenendir. Eğer münada marife olan bir müfred ise, merfû’ olacağı i’rab üzerine mebni olur. (19) «………. . » «……ve…. . » gibi. (19) Şunu başta belirtelim ki, Mebni ve Mu’rebi birbirinden fark edemeyen kişi için iltibas vaki’ olmasın. Daha önce belirtildiği gibi, Mu’reb ismin sonu değişen amilin istediği i’raba göre değişir. Mebni ismin sonu ise değişmez, ancak i’rab, mahalline icra edilir. Bu itibarla Mu’reb isim için raf’a nasbe ve cerre ta’biri kullanılırken mebni isim için Zamme, fetha ve kesre ta’biri kullanılır. (Mütercim) Münada’nın başına Lam’ı istiğase (…) geçince mecrûr olur. Ama lam’sız olarak Münada’nın sonuna Elif’i istiğase (imdat) bitişirse meftûh olur. «……» gibi. Müfred ve marife olan münada ile müsteğas (kendisinden imdat istenen) münadadan başka diğer münada şekelliri mensûb (üstünlü) olur. «……. . …» «………. . » ve belirsiz kişi için «…. . ……» gibi. Mebni olan münadanın müfred tabiileri, ki sıfat Atfubeyan, te’kid ve başına harf’i nida olan Ya (…) nın girmediği ma’tuf (yani Lam’i ta’rifli matuf), Münadanın lafzına hamledilerek merfu, mahalline hamledilerek mensûb olurlar. Örneğin: «……………» gibi. Halil, (Sibeveyhi’nin hocası) Ma’tuf için ref’a seçer. Ebu Amr, nasbe’i, Ebu Abbas da, eğer ma’tuf (Lam’i ta’rifin kaldırılmasına) «……» ismi gibi kabil ise Halil gibi, kabil değilse Ebi Amr gibi düşünür. Münada’nın muzaf tabi’ileri mensûb olurlar. Harf’i nida’nın, başına geçebildiği bedel ve Ma’tuf’un hükmü, müstakil Münada’nın hükmü gibidir. Münada olan bir Alem (özel isim), başka bir alem (özel isim)e izafe edilen ibn (…) ile vasıflanırsa, (zamme ile okunması her ne kadar câiz ise de ) fetha ile okunması tercih edilir. Başına Lam’i (…) tarif bulunan isim, münada durumuna geçtiğinde «……. . …» «……. . …» ve «………. . » şeklinde olacaktır. (20) Araplar, «………. . » terkibindeki mübhem ismin sıfatı olan «……» kelimesinin merfû’ okunmasını iltizam etmişler. Çünkü asıl çağırılan «……» dır, «……» değildir. Keza «……» ün atbiilerinin merfû’ okunmasını da iltizam etmişler. Çünkü olar da, mu’reb olan Münada’nın tabiileridir. (Başında lam’i (…) tarifin bulunduğu ismin başına Harf’i nida giremez dedik. ) Ancak Araplar, sadece «……» ifadesini kullanmakla bu kaide’den müstesna tutmuşlardır. (Münada’nın tekrarlanıp izafe edildiği) «………. . » terkibinden hem zamme hem nasbe ikisi de câizdir. Ya’i (…) mütekellim’e izafe edilen isimde dört şekil câizidir: (20) Çünkü başında Lam’i (…) ta’rif bulunan ismin başına harf’i nida giremez. Bu nedenle harf’i nida ile başında Lam’i tarif bulunan münada’nın arasına bir ismi mübhem koyarlar ki terkip câiz olusn. (Mütercim) 1- Ya’nın fetha’siyl «……» 2- Ya’nın sükunu ile «……» 3- Ya’nın iskatı ile «……» 4- Ya’nın elif’e dönüştürülmesiyle «……» gibi. Ayrıca bu suretlerin tümünde vakf halinde Ha (…) nın bitişmesi de câizdir. (Örneğin: «………………ve………. » gibi. ) Araplar, «……ve…. . » kullandıkları gibi. Ya yerine Ta’ yı getirmekle «……ve…. . » Ta’nın fetha ve kesersiyle de kullanırlar. Ta’dan sonra Elif’igetirmekle de kullanırlar, ancak Ya getirmez. (Yani «……ve…. . » kullanılır, «……ve…. . » kullanılmaz. ) Araplar, (Münada, Ya’i mütekellim’e izafe edilen isme izafe edildiğinde) sadece «……ve…. . » terkibini «……» babı gibi değerlendirirler. Onun için «……ve…. . » câiz görmezler. Ya’i mütekellim izafe edilen münada’da şaz olan başka bir şekli de bu konuda câiz görmekteler. «……ve…. . » gibi. (Yani kullanma çokluğundan ötürü elif hazfedilir, yerine fetha ile iktifa edilir. Münada’nın Terhimi(Sonundan Harf’in İskatı) Münada’nın terhimi câizdir. Ama münada olmayan bir kelimenin terhim’i zarurete bağlıdır. Terhim, kelimeyi hafifletmek için sonunu hazf etmektir. Şartı ise, Münada’nın: 1- Muzaf olmaması 2- Müsteğas olamaması 3- Mendûb olmaması 4- Cümle olamaması 5- Alem (özel isim )olup üç harften fazla olması. Veya: 6- Te’nis Ta’sını almış olmasıdır. Eğer Münada’nın sonunda tek Harf’in hükmünde olan iki Harf zaitse (Yani birlikte ziyada olmuşlarsa) «……ve……» gibi. Veya Münada’nın sonu sahih bir Harf olup ondan önceki harf, medd (Elif, Vav veya Ya) harflerinden biri olursa ve sözkonusu kelime dört harf’ten fazla olursa (………. . ve………. ), gibi sondaki her iki harf de hazfedilecektir. Eğer Münada mürekkeb (bileşik) ise, sondaki isim hazfedilecektir. Eğer bunlardan (her üç kısımdan) biri olmazsa bir harf hazfedilecektir. Sonu hazf edilen Münada, çoğu zamanda, hazfedilmediği sırada okunduğu gibi okunur. Böylece «………. . ve……» denilir. Bazen kendi başına bir isimmiş gibi son harfi keyfiyet kazanır. Bu itibarla «……. …ve………. » denilir. Araplar, bazen nida (çağırma) sığasını (…) Mendûbta kullanırlar. Mendûb, hasret veya müsibetleri «……veya…. . » ile dile getirilen kişi için kullanılır. Ancak «……» sadece Mendûbta kullanılır. Mendub’un, i’râb ve bina bakımından hükmü, Münada’nın hükmü gibidir. (Sesin uzatılması için) Mendub’un sonuna bir Elif (…) ekliyebilirsin. Bu durumda iltibastan endişelenirsen «…. . ……ve………. » diyeceksin. (21) Vakf halinde Ha’i (…) vakf’i ekliyebilirsin. Nüdbe ancak beliril kişi için yapılır. Onun için «……» denilmez. «…………» ve bezerleri de câiz değildir. (22) Yalnız Yunus bu kounda muhaliftir. (21) Çünkü «……» ifadesi, müfred muhatap ile, «……» ifadesi de muhatabın tesniyeseyle iltubası olur. İltibasın def’i için Elif’in eklenmesi yerine Mendub’un sonundaki harekenin cinsinden olan harf’i meddin eklenmesi cihetine gidilir. (22) Mendub’a eklenecek Elif, mendubun sıfatına eklenemez. Çünkü sıfat, Muzafun ileyh gibi tamlayıcı değildir. Onun için Elif, Muzafun ileyhin sonuna eklenebilir. Ancak sıfatın sonuna eklenemez. Bu itibarla «……. . …» câizdir. «…. . ……» câiz değildir. Harf’i nida’nın hazfı câizdir. Ancak Harf’i nida cins isim, işaret, müsteğas ve Mendûbla geldiğinde hazfi câiz değildir. Hazfi câiz olan kısımdan «…. . ……» yani «…. . ……» ve «………. . » yani «……. . …» gibi misaller örnek gösterilebilir. Harfi nida’nın «………. . » ve «………. . » dan hazf edilişi, şazdır. (Çünkü «……ve…. . » kelimeleri cins isimlerdir. ) Karinenin bulunması halende bazen Münada cevazen hazfedilir. «………. . » gibi. (Takdiri «……» dır. (Mef’ûlu bihi’de amel eden fiilin vucuben hazf edilmediği yerin) üçüncüsü Tefsiri mezkur olmak üzere Âmilli mukadder olan Mef’ûl-i bih’dir.Bu tip Mef’ûl-i bihi fiil veya fiil benzerinin, arkasında geldiği ve kendisine raci’ olan zamirde veya zamirin müteallekinde amel yaptığı, şayed sözkonusu fiil, veya benzeri ya da münasip manadaki amil, anılan isim (Mef’ûlu bihi) üzerine geçirilirse mensûb kılacağı isimlerden ibarettir. «………………………. …ve ……………» gibi. Bu misallerdeki «……» kelimesi, sonraki fiil’in açıkladığı mukadder olan fiile mensûb olunmaktadır. Zikerdilen misallerde mukadder olan fiil, «…. . ………. . ve…. . » den ibarettir. (23) Sözkonusu ismin merfû’ okunmamasının aksine bir karine yoksa, isimin, Mübteda olmak üzere merfû’ okunması tercih edilir. Veya karine bulunup da merfû’ okunmasının karinesi daha kuvvetli ise, yine merfû’ okunması tercih edilir. Mesela tekipte zikredilen fiilin talep manasını ifade etememekle birilikte sözkonusu isimin başına «……» nın geçtiği «…………. …» veya müfacaat için «……» nın geçtiği «………………. . » misallerde olduğu gibi. Ama fiili bir cümleye atfetmek istendiği sırada «………. . » iki cümle arasındaki münasebetin sağlanması için söz konusu isim masup okunur. Keza Harfi nefy «……», Harf’i istifham «………. . » iza (…) şartiyle (………. ) ve (…. . ) dan sonra (…………) emir (………. ) ve nehiy (………. ) den de önce isim mensûb okunur. Çünkü buralar, fiilin kullanıldığı yerledir. Terkipte müfessir (açıklayıcı) olan fiilin sıfat ile iltibası olabileceği «……. . …» gibi yerlerde isimin mensûb olması tercih edilir. (24) İsmin merfû’ ve mensûb olmasına ihtimalin bulunduğu yerlerde «………. . » her iki i’râb müsavidir. Harf’i şart veya Harf’i tahdid «……» ten sonra ismin mensûb okunması zorunludur. «…………. ve…. . » gibi. (Çünkü bu harflerin, lafzen veya takdiren fiil üzerine girmeleri vaciptir. ) «……. . …» ve benzerleri, tefsir şartı üzerine amili mukadder olan baptan omadıkları için, bu gibi yerlerde ismin merfû’ okunması zorunludur. Keza «……. . …» ayetinde geçen «……» kelimesinin de merfû’ okunması gerekir. (25) «…. . ……» Ayetindeki Fa (…), Müberred’e göre rabita’dir. Sibeveyhi’ye göre ise, Ayet iki cümlüden ibarettir. Eğer Fa (…) rabite değilse veya Ayet iki cümleden ibaret değilse isimin mensûb okunması tercih edilir. Mef’ûlu bihi’de amel eden fiilin vucuben hazfedildiği yerin dördüncüsü Tahzir’dir. TahzîrMaba’idinden sakındırmak içi mukadder olan «……» kelimesine Mef’ûl olan ismin bulunduğu terkib veya kendisinden sakındırılmak istenen şeyin mükerrer geldiği terkibe Tahzir denir. «………………. ve…………. . » gibi. Keza «………………ve……» gibi min (…) in takdiriyle de câizdir. Ancak «……. . …» diyemezsin. Çünkü bu durumda Min (…) Harfi mukadder olmaz. El-Mef’ûl-i FihMef’ûlu fihi, terkipte manası ifade edilen bir olay’ın, içeresinde gerçekleştiği zaman veya mekanın isminden ibarettir. Mensûb olmasının şartı, Fi (…) kelimesinin (mezkur değil), mukadder olmasıdır. Zaman zarflarının tümü, (mübhem olusun muayyen olsun), Fi (…) nin mukadder olması halinde mensûb olmaya kabildirler. Mekân zarflarından sadece mübhem olanı kabildir, mahdut (muayyen) olanı kabil değildir. Mübhem olan mekan zarflarına Cihat-ı site (Altı yön) örnek gösterilir. «………. . » ve benzerleri, mübhem oldukları için, «……» den sonra gelen mekan da çok kullanıldığı için, assah görüşe göre Cihatı sitte’ye hamledilmişitir. Mef’ûlu fihi, mukadder olan bir amil ve tefsir şartı üzerine de mensûb olur. «…………………ve………. » gibi. El-Mef’ûl-i LehMef’ûlu lehu, terkipte zikredilen bir eylemin, kendisi için işlendiği şeyin isminden ibarettir. «………………. ve …………………» gibi. Ancak Zeccec, Mef’ûlu lehu, Mef’ûlu mutlaktan ibarettir der. Mef’ûlu lehu’nun mensûb olmasının şartı, Lam’ın mukadder olmasıdır. Ancak Lam’ın hazfedilmesinin câiz olması da aşağıdaki şartlara bağlanmıştır. 1- Mef’ûlu lehu, muallel fiilin failine eylem olmalı. 2- Gerçekleşmeden mezkur fiile ayni zamanda (mukarin) olmalıdır. El-Mef’ûl-i MaahTerkipte lafzen veya manen var olan bir fiilin ma’mûlunun müsahabeti (beraberliği) için vav’dan sonra gelen isme denir. Eğer fiil lafzen mevcut olup atf câiz ise, atıf ve nasbe ikisi de câizdir «……………. » gibi. Eğer atıf câiz değilse, nasbe kesinleşir. «……………. » gibi. Eğer atıf câiz değilse nasbe kesinleşir. «……………ve ……………………. » gibi. Çünkü bu misallerde «……» fiili ma’nen mevcuttur. El-HalHal, terkipte lafzen veya ma’nen fâil veya Mef’ûl olanın durumunu bildiren şeye denir. «…………. ve………. » gibi. Hal’in amilli ya, fiildir (………. ) veya fiilin benzeridir «……………» ya da manasıdır «…………» Hal’ın şartı, nekire olmasıdır. Zilhal (hal’in sahibi) de çoğu zamanda ma’rife gelir. Hal’ın «………………» ve benzerinde ma’rife gelişi, bir aykırılık teşkil etmez. Çünkü bu gibi misallerdeki halin marife gelişi nekire ile te’villidir. (Bu te’villerden biri; «……ve…. . » kelimeleri mahzûf bir fiilin masdarıdırlar. Ve asıl hal olan cümledir, bunlar değildir. ) Hal, ma’nevi amilinden önce gelmez. Ancak amil zarf olursa, ondan önce gelebilir. Keza mecrûr (esreli) olan zilhalın (hal sahibinin) üzerine de geçmez. Hey’et üzerine delâlet eden her nekire hal olabilir. Örneğin: «…………. » gibi. Hal, Mübteda’nın haberi gibi ihbarı cümleden teşekkül edebilir. (Hal olan ihbari cümle ya ismi olacak veya fiili olacaktır). İsmi olan cümle, Vav ve Zamirle birlikte (………………) veya yalnız Vav ile (……………) ya da zaif olmakla beraber sadece zamirle (……………) gelir. Hal olan fiili cümleden fiili olumlu muzari’ olan kısım, sadece zamirle gelir. (……………) Bunların dışında hal cümlesi, Vav ve zamirle birlikte veya sadece biriyle beraber gelir. Müsbet (olumlu) olan mazi fiilinden müteşekkil hal cümlesinde Kad (…. . ) ın lafzen veya takdiren gelmesi lazımdır. Hal amilinin hazfi câizdir. Örneğin: sefere çıkmak isteyene «………. . » denildiği gibi. (Takdiri, ……… dir. ) Müekkide olan Hal’ı amilinin hazfı vaciptir. «………. . …» gibi. Yani amil «……» dır. Hal’ı amilinin vucuben hazfolunmasının şartı, Hal’ın ismi olan bir cümlenin manasını te’kîd etme niteliğinde olmasıdır. TemyizTemyiz, terkipte mezkur ve mukadder olan zattan sabit olan zattan, sabit olan ibhamı gideren isimdir. Mezkur zattan ibhamı gideren temyiz kısmı, daha çok miktar (birim) olan müfrette cari olur. Bu birim olan müfred, ya sayısal olacak «……. . …» gibi. Bunun açıklaması daha sonra gelecek. Veya sayısal olmayacak: Tartı cinsinden : «……», Ölçü cinsinden «……» Mukayese «……. . …» gibi. Temyiz cins (cüzleri aynı) ise müfred gelir. Ancak ondan nevi’ kasdedilirse (mümeyyezle tensiye ve cem’ olmakta mutabık olmalıdır. Temyiz, cins değilse tensiye ve cem’ olarak gelebilir. Sonra eğer temyiz edilen müfred (mümeyyez), tenvi veya nun’i tensiye almış ise izafesi câizdir. «…………» gibi. Eğer tenvin veya nun’i tesniye’yi almamışsa izafesi câiz değildir. Temyiz miktarı (birim) olmayan müfrette de cari olur. «………. . » gibi. Bu kısımda Temyizin Muzafu ilyhi olarak mecrûr (esreli) okunması daha şayi’dir. Mukadder zattan ibhamı gideren temyizin ikinci kısmı cümle veya cümleye benzer şeydeki nisbetten ve izafeden ibhamı gideren kısımdır. «………………………………. . . . . ………………………………………………………………………………………………………ve……………. . » gibi. Sonra eğer Temyiz, kendisi için mensûb olduğu şey (mümeyyez) den ibaret olabilecek bir isim olursa, Temyizin kendisi için mensûb olduğu şeye veya müteallikine Temyiz olması câizdir. Eğer Temyiz kendisi için mensûb olduğu şeyden (mümeyyez) ibaret olmazsa, o zaman Temyiz mütealliki içindir. Ve her iki durumda da temyiz kasdedilene mutabık olur. Ancak Temyiz, kendisinden nevi kendisinden nevi’ kasdedilmeyen cins olarak vaki’ olmuşsa o zaman müeyyezle ifrad, tensiye ve cemi’te mutabık olmayabilir. Eğer Temyiz isim olmayıp sıfat (müştak) ise, mümeyyizini mütabık olmakla birilikte sıfatı olacaktır, müeyyezin müteallikine sıfat olmaz. Ayni zamanda bu vasıftaki Temyiz Hal olmaya da müsaittir. Terkipte Temyiz amilinden önce gelmez. Assah olan mezhebe göre Temyiz, fiil olan amilinden önce gelmez. Mazeni ve Müberred, Temyizin fiil olan amilinden önce gelmesini câiz görürler. El – MüstesnaMüstesna Müttasıl ve Münkatı’ olmak üzere ikiye ayrılır: 1- Müttasıl olan Müstesna, «……» ve benzerleriyle terkipte melfuz veya mukadder olan küme arasından ayrı tutulan isme denir. 2- Münkatı’ olan Müstesna, terkipte «……» ve bezerleri arkasında gelip küme arasından ayrı tutulamayan isme denir. Müstesna, olumlu bir cümlede sıfat olmayan «……» dan sonra geldiğinde veya Müstesna minhu (kendisinden ayrılan küme) den önce geldiğinde veya Müstesna münkatı’ olduğunda veyahut da «……ve…. . » dan sonra geldiğinde -ki çoğu zamanda durum budur - ve «……ve…. . » den sonra yer aldığında mensûb olur. Müstesna minhu, zikredildiği halde olumu olmayan bir cümelede «……» maba’dının masup okunması câizdir. Ancak müstesna minhu’ya bedel olması evladır. «…………………» gibi. Olumlu olmayan bir cümlede Müstesna minhu zikredilmemişse Müstesna, amillerin gereğine göre i’râb alır. «………. . » gibi. Ama olumlu bir cümlede ancak mananın düzgün olması kaydı ile câiz olur. Örneğin: «…………. » gibi. Bu nedenle «……………. » câiz değildir. Müstesnanın bedel olması halinde Müstesna minhu’nun malfuz olan i’rabı bedel olan Müstesna’da gelmesi müteazzir ise Müstesna (Bedel), Müstesna minhu’nun aslı i’rabına göre i’rab alacaktır. Örneğin: «……………………………………………………………………………………………………………………………» ve «…………………» gibi. Bu misallerde Müstesna’nın lafzi i’râb üzerine Bedel olamsının müteazzir olasının nedeni şudur: Birinci misalde istiğrak için olun Min (…) isbattan sonra zait olmayacağı ittifakla kabul edilmiştir. İkinci ve üçüncü misallerde de «……ve…. . » isbattan sonra amil olarak takdir edilmezler. Çünkü nefy için amel ederler. Halbuki nefy «……» ile bozulmuştur. Ancak «……………» denilebilir. Çünkü «……» fiil olması hasebiyle amel yapmaktadır, nefy ettiği için değil. Onun için nefyin manası değişirse de ameli etkilemez. Çünkü asıl amil olan şey ortadadır. Ve «……» de onun için konulmuştur. Bu nedenle «……» câizdir. Ama «…………» câiz değildir. Müstesna, «…………. …» ve (çoğu hallerinde) «……» dan sonra mecrûr gelir. Bu durumda «……» kelimesinin i’rabı geçirdiğimiz üzere «……» ile istisna edilen müstesnanın i’rabı gibidr. Sıfat olan «……» kelimesi istisnada «……» kelimesine hamledildiği gibi, «……» da, sıfat olmakta «……» kelimesine hamledilmiştir. Ancak «……» nın «……» kelimesine hamledilebilmesi için «……» nın, Lam «……» ile ma’rife kılınmayan ve belirsiz bir cem’a tabi’ (sıfat) olması şartı koşulmaktadır. Çünkü bu durumda istisna müteazzir olur. Ör: …………………. gibi. «……» nın, bu konudan başka «……» ye hamledilmesi zayıftır. Assah kavle göre, «……ve…. . » kelimelerinin i’rabı, Zarf olmalarına binaen nasbedir. Kane ve Benzerinin HaberiSözkonusu Haber, Kane (…) nin terkibe girişinden sonra isnad edilen Haber’dir. «………. …» gibi. Bu tip Haber de Mübteda Haberi gibidir. Ancak Kane «……» Haberi merfû’ olduğu zaman isimden önce gelir ve bazen «…………………» gibi yerlerde Haberin amili olan Kane (…. . ) hazfolunur. Bu terkibin benzerine dört şekil câizdir. (Yerine bir şeyin girdiği ve hazfine dair karine’nin bulunduğu yerlerde) Kane (…)’ nin hazfı vaciptir. «………. ……» gibi. İnne ve Benzerlerinin İsmiSözkonusu isim, İnne (…) ve bezerinin terkibe girişinden sonra kedisine isnad edilen isimdir. «……. . …» gibi. La’i Nefy’i Cinsin İsmiSözkonusu isim, La (…) nın terkibe girişinden sonra kendisine isnad edilen ismidir. La (…) nın ismi, Muzaf veya Muzafa benzer olarak La’ nın hemen arkasında gelir. «……ve…. . » gibi. Eğer La (…) nın ismi müfred ise, mensûb olacağı hece üzerine mebni olur. Eğer ma’rife olursa veya La (…. ) ile arasına ber şey girerse merfû’ ve (şeklen) mükerrer olması zorunludur. Darb’ı mesel olarak kullanılan «……………» ifadesi, nekire ile te’villidir. «……. . …» terkibi ve benzerinde beş şekil câizdir: 1- Her iki ismin mensûb olması «………………………………. . » 2- Birincinin meftuh, ikincinin mensup olması «………………………………» 3- Birincinin meftuh, ikincinin merfu olması «………………………………. » 4- Her ikisin merfuh olması «………………………………. . » 5- Birincinin (zaif olmala birilkte ) merfû’ ikincinin de meftûh olması «………………. » gibi. La (…) nın başına Hemze (…) geçtiğinde La (…)’nın ameli bozmaz. Bu durumda Hemze’nin manası ya istifhamdır, «……. . …» Ya arzdır «………. . » veya temennidir «………. . » gibi. Mebni olan La (…) isminin hemen arkasında müfred olarak gelen birinci derecedeki sıfatı, mebni de olur. Mu’reb de olur. Yani isimn uzak mahalline hamledilerek merfû’ lâfzına veya yakın mahalline hamledilerek mensûb olur. Ör: «……. . …» gibi. Eğer söz konusu sıfat bu şartları haiz değilse mu’rep olur. Lâ (…) isminin lafzına veya mahalline atfetmek câizdir. «……………. . …» gibi. «……………. . . …» terkibi ve benzeri (yani izafe Lam’ını bulunduran ve izafe şartlarını haiz olan ) Muzaf’a teşbih edilerekten câiz görülmüştür, Muzaf olması hasebiyle değil. Çünkü muzaf olursa mana bozulur. Bu itibarla «……. . …» terkibi câiz değildir. Sibeveyhi «……. . …» terkibi hakkinda muzaf’tır demekle muhalefet eder. La (…)’ nın ismi, (çoğu zaman) «……. . …» terkibi emsalinde (yani bir işten korkan kişiye hitaben) hazf olunur. Takdiri «……. . …» dir. Leyse (…)’ ye Müşâbih Olan Mâ (…) ve Lâ (…)’ nın HaberiSözkonusu Haber, Ma (…) ve La (…) nın terkibe girişinden sonra isnad edilen haberdir. Buna, hicaz ehlinin luğatı gereğince ma (…) ve la (…) haberi denir. Eğer Ma (…) ile birlikte İn (…) gelirse «……. . …» veya nefy, illa (…) ile değişirse «……. . …» ya da haber isimden önce gelrise «……. . …» gibi ma, amel etmekten düşer. Eğer Ma (…) ve La (…) haberine olumluluk veren bir harf’ı atıfla attedilirse, atfedilenin merfû’ okunması gerekir. «……. . …» gibi. MECRÛR OLAN İSİMLERMuzâfun ileyhMecrûr isim, muzafun ileyh alâmetini ihtiva eden isimdir. Harf’i cerr vasıtasiyle kendisine nisbet edilen her isme Muzafun ileyh denir. Artık harf’i cerr mezkur olsun veya mezkur hükmünde mukadder olsun fark etmez. Harf’i cerr’in mukadder olmasının şartı, Muzaf’ın izafeden dolayı tenvinden soyutlanmış bir isim olmasıdır. Harf’i cerr’in mukadder olduğu durumdaki izafe manevi ve lafzi olmak üzere ikiye ayrılır. 1- Ma’nevi izafede Muzaf, kendi ma’mûlüne izafe edilen sıfat cinsinden başka bir şey olur. Ma’nevi izafe, Muzafun ileyhin Muzaf’ın cinsi veya zarfı olmadığı durumda Lam manasındadır. «……. . …» Muzafun ileyh Muzaf’ın cinisnden ise izafe Min (…) manasına olur. «……. . …» Muzafun ileyh Muzaf’ın zarfı ise izafi Fi (…) manasına olur. «……. . …» gibi. Ancak fi manasına gelen izafe şekli azdır. Muzafun ileyh ma’rife ise Muzaf ma’rife olur, nekire ise mühassas (yarı belirğin) olur. Manevi izafenin şartı, Muzafın marifelikten tecrit edilmesidir. (soyutlanmasıdır. ) Kufelilerin câiz gördükleri «……. . …» ve sayı kısmından benzerleri zayıftır. 2- Lafzi izafede Muzaf, kendi mamulüne izafe edilen bir sıfattır. Örneğin: «……. . …» gibi. Lafzi izafe, lafzı hafifletmekten başka bir fayda getirmez. Bu nedenle «……. . …» câizdir. «……. . …» câiz değildir. Keza «……. . …» ve «……. . …» câizdir. «……. . …» câiz değildir. Ancak Ferra «……. . …» terkibini câiz görür. Şairin dediği «……………. …» şiirin mısra’ı bu şekilde gelişi zayıfdır. (Çünkü izafe, fayda vermemektedir. ) «……. . …» terkibinin câiz olması, «……. . …» ye «……. . …» ve benzerinin de – izafi etrkiptir diyenlerin görüşü üzerine – câiz olması, «……. . …» ya hamledilmesinden kaynaklanır. Mevsûf, sıfatına sıfat, Mevsûfuna izafe edilmez. «……. . …………. ve…………. . » misallerindeki Mevsûfun sıfata izafesi tevillidir. Keza «……. . …» misallerindeki sıfatın Mevsûfa izafesi de te’villidir. ( Ve genel kaideye aykırı değildir. ) Muzafun ileyh’e umum ve husus bakımından mümasil olan bir ismn izafesi câiz değildir. «……. . ………ve……» gibi. Çünkü bu nitelikteki izafe fayda vermez. Ancak «……. . …. . …ve………. » gibi şeylerin izafesi câizdir. Zira bunlardaki Muzaf, «……. . …ve…. . » izafeden önce her nekadar umumu ifade ediliyorsa da izafe’den sonra hususileşir. «……. . …» terkibi de te’villidir. Sahih olan (sonunda harf’ı ile bulunmayan ) bir isim, veya sahih isme mülhak ( sonunda Vav (…) veya Ya (…) bulunup makabli sakin ) olan bir isim, mütekillim ya’sına izafe edilirse sonu meksur veya meftûh yada sakin olur. «……. ve…. . » gibi. Eğer izafe edilen ismin sonu bir Elif’ten ibaret ise fasih olan lehçede Elif sabit kalır. Ancak Hüzeyl kabilesi tensiye elif’i dışında Ya (…) harfine kalbederler. «……. . …» gibi. Eğer isimin sonu ya ise, Muzafun ileyh olan mütekellim Ya’sında idağmedilir. (………. gibi. ) Eğer sonu vav (…) ise ya (…) harfine kalbedilir. Ve yan yana gelen ya’lar birbirinden dağmedilir. Ve her üç surette mütekellim Ya’si, ittika’i sakıneyn’i defetmek için fetha ile harekelendirilir. Esma’i site denilen isimler, mütekellim Ya’sına izafe edildiklerinde ; 1- «……. ve…. . » de asil Ya (…) dönmez. Ancak müberred «……. ve…. . » denmesini de câiz görmüştür. 2- «……. ve…. . » de de asıl ya (…) dönmez. 3- «……. » de çoğu zaman «. . …» bazen de «………» denilir. Bu isimler izafe’den kesildiklerinde «………. . …» şeklinde kullanılırlar. («……. . …» kelimesindeki fa (…) üç hareke ile okunabilir. ) Ancak fa (…)’ nın fetha ile okunması daha fesahatçadır. «……. . …» kelimesi Muzaf olsun olmasın «……. . …» ve «……. . …» gibi gelmiş bulunmaktadır. «. . …» de Muzaf olsun olmasın «……. » gibi gelmiş bulunmaktadır. Esma’ı sitte’den olan «…. . …» zamire izafe edilmez. Et-Tevâbi’Terkipte ikinci derecede olup birinci derecedekinin i’rabiyle aynı cihetten i’râb alana tâbi’ denir. Sıfat1-Sıfat, mutlak olarak metbu’undaki manaya delâlet ederek tabi’a denir. Sıfatın faydası, nekre’yi tahsis, Marifeyi belirgin hale getirmektir. Sıfat bazen sadece sena «……. . ……. . » bazen zemm «…………. . …» bazen de tevkid için gelir. «……. . …» gibi. Gayri müştakın (camiidn) vaz’ı umumi «……. . …» veya hususi «……. . …» bir mana için ise sıfat’ın müştak veya gayri müştak olarak gelmesi arasında bir fark yoktur. Nekire olan isim ihbari cümle ile vasıflanır. Ancak cümlede mavsufun zamiri olmalıdır. «……. . …» gibi. Nekire, Mevsûfla kaim olan hal ile vasıflandığı gibi (………………. . ) Mevsûfun mütealliki ile kaim olan hal ile de vasıflanır «…………. . …» gibi. Birincisi (direkt sıfat) mevsûfu ile on hususta mütabık olur: 1- İ’rapta (Raf’a, nasbe cerre) …………………………. olur. 2- Ma’rife olmakta …………………………. . . olur. 3- Nekire olmakta …………………………. . . olur 4-Müfred olmakta …………………………… olur. 5- Tensiyede ……………………………. olur. 6- Müzekker olmakta ……………………………. . olur. 7- Cemi’de ……………………………. olur. 8- Müennes olmakta ………………………………olur. İkincisi (dolaylı sıfat ), Mevsûfu ile beş hususta mütabık olur: 1- İ’rapta (refa nasbe ve cerre) ……………………… olur. 2- Ma’rife olmakta ………………………. olur. 3- Nekire olmakta ………………. . . ……. . olur. İfrad, tensiye cemi’ tezkir ve te’niste ise fiilin fâil karşısında aldığı durum gibi keyfiyet kazanır. İşte bunun için «……. . …» terkibi güzel görülmüştür. «……. . …» terkibi de zayıf görülmüştür. Ama «……. . …» terkibi câizdir. Zamir ne sıfat alır ne de sıfat olur. Mevsûf sıfatından daha belirğindir. Veya onunla müsavidir. Bu itibarla Lam (…) ile müerref olan bir Mevsûf ancak Lam (…) lı bir sıfatla veya Lam (…) li ismin Muzafı ile vasıflandırılabilir. Esma-ül işaretin, Lam (…) lı sıfatlarla vasıflandırılmasının nedeni bu baptaki mübhemlikten kaynaklanmaktadır. Bu itibarla «……………. . …»terkibi zayıf «………………. …» terkibi de güzel görülmüştür. AtfMa’tuf, metbu’u ile birlikte nisbet ile kasdedilen tabiidir. Tabi’ (matuf) ile metbu’ (matufu aleyh) arasına on harften (…………………. . ) biri girer. «……. . …» gibi. Merfû’ ve müttasıl zamire atıf yapıldığında sözkonusu zamir münfasıl bir zamirle tekit edilir. «……. . …» gibi. Ancak ma’tuf ile ma’tufu aleyh arasına bir fasıla girerse o zaman müttsıl zamir, münfasil bir zamerle te’kîd edilmeyebilir. «……. . ……. . …» gibi. Mecrûr zamire atf yapıldığında cerr amelini yapan amil tekrarlanır. Ör: «……. . …» gibi. Ma’tuf (atfedilen isim), ma’tufu aleyhi (kendisine atfedilen)’in hükmündedir. Bunun için «…………. . …» terkibindeki «……. . …» merfû’ olmaktan başka diğer bir i’râbla okunmaz. «……. . …» terkibindeki Fa (…) sebebiyedir, atife değildir. (Onun için «……. . …» de her nekadar zamir yoksa da câizdir. ) Cumhura göre amili değişik iki ma’mûle atıf edilirse câiz olmaz. Yalnız ferra, bu görüşe katılmaz. Ancak mecrûr un mukaddem olduğu yerde söz konusu atıf câizdir. Ör: «……. . …» gibi. Buna da sibeveyhi katılmaz. Te’kidNisbet ve şümul akımından metbu’nun durumunu teyit eden tabi’e te’kîd denir. Te’kîd lafzi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır: 1- Lafzi te’kîd birinci lâfzın tekrarından ibarettir. «……. . …» gibi. Bu kısmım te’kîd bütün lâfızlarda cari olur. 2- Manevi te’kîd belirli lâfızlardan oluşur. Onlarda: «……. . …………………. . » dır. «……. . ve…. . » sığaları ve kendilerine bitişen zamir yerine göre değiştiği için genel kullanılır. Ör: «……………. . …» şeklinde kullanılsın. «……. . …» erkeklerin, «……. . …» kadınların tesniyesinde kullanılır. Geride kalanlar, tensiye dışında müfred ve cemi’de kullanılırlar. «……. . …» kelimesinde yerine göre bitişik zamiri değiştirirsin. Örneğin: «……………. . …» diğerlerinde ise yerine göre kendi sığaları değişir. «……. . ………. » gibi. «……. . …ve……. . » ile ancak normal olarak parçaları birbirinden ayrılabilen şeyler te’kîd edilir. «……. . …» gibi. Bunun için «……. . …» denilmez. Merfû’ ve müttasıl zamir, «……. . …ve………. . » ile te’kîd edildiğinde daha önce münfasıl zamirle te’kîd edilmesi gerekir. «……. . …» gibi. «……. . …ve………» genellikle «……. . …» den sonra kullanılırlar, hiç biri ondan önce kullanılmaz. Öte yandan «……. . …» olmadan bunların kullanılması zayıftır. BedelBedel, metbu’a nisbet edilen şey ile amaç edilen tabidir. Bedel, (dört kısımdır. ) 1. Bedel-el kül 2. Bedel-el ba’z 3. Bedel-el iştimal 4. Bedel-el galat. Bedel-el küll’ün manası mübdelu minhu’nun manasıdır. (…………………. . gibi. ) Bedel-el ba’z mübdelu minhu’nun bir parçasıdır. (…………………. . gibi. ) Bedel-el iştimal mübdelu minhu ile ilişkilidir. Ancak sözkonusu ilişki aynilik ve cüzilik kabilinden değildir. (…………………… gibi. ) Bedel-el galat. Söylenen yanlışın doğrucasıdır. (……………………. gibi. ) Bedel ve mübdelu minhu isi de ma’rife olur. (…………………… gibi. ) Bedel ve mubdelü minhu ikisi de nekire olur. (…………………. . gibi). Bedel ve mübdelu menhu birbirinden değişik olur. (………………. . gibi. ) Mubdelu minhu ma’rife bedel nekire geldiği zaman nekire olan bedelin vasıflandırılması gerekir. Örneğin: «……. . ………. » gibi. Bedel ve mubdelu minhu ikisi zahir isim geldiği (…………………. ) gibi, ikisi zamir de gelir. (……………. ) gibi. Keza değişik de gelirler. (Örneğin:……………. gibi) Zahir isim ğaipler için olan zamirden başka, diğer zamirlere bedel-el-kül olmaz. «……. . …» gibi. Atfu’l- BeyânSıfat olmayıp metbu’u açıklayan bir tabi’dir. «……………. . …» gibi. Atf-el beyan’ın belden farkı «……. . ……………. » şiirini mısraında görülmektedir. MEBNİ OLAN İSİMLERMebniyü’asl’a müşâbih olan veya terkibe girmemiş olan isim mebni isimdir. Mebninin hükmü: Amillerin değişmesiyle mebninin sonu değişmez. Mebinin elkâbı: Zamme, fetha, kesre ve vakf’tır. Mebni isimler, Zamirler Esma-ül işarat, Mevsulat, Esma-ül ef’al, Esvat, Mürekkebat, Kineyat ve bir kısım Zarf’lardan ibarettir. ZamirlerZamir, mütekellim, mühatap ve lafzen veya hükmen ya da ma’nen sözü edilen gaip için vazolunan isme denir. Zamir’in iki kısmı vardır: 1- Müttasıl (bitişik) zamir, 2- Munfasıl (ayrı) zamir. Muttasıl zamir kendi başına müstakil olmayan zamire denir. Munfasıl zamir ise kendi başına müstakil olan zamirdir. Zamir i’râb bakımından üçe ayrılır: 1-Merfû’ 2- Mensûb 3- Mecrûr Merfû’ ve mensûb olan zamirlerin her biri: 1- Muttasıl (Bitişik) 2- Münfasıl (ayrı) olmaz üzere iki şekilde kullanılır. Mecrûr zamir ise, sadece 1- Muttasıl (bitişik) olarak kullanılır. O halde zamirler beş kısmdır. Birinci kısım, «……. . ve……» den «……. . ve……. . » ye kadar. İkinci kısım, «……. . …» den «……. . …» ye kadar. Üçüncü kısım, «……. . …ve………» den «……. . ve……. » kadar. Dördüncü kısım: «……. . …» den «……. . …» ye kadar. Beşinci kısım: «……. . …ve……. . » den «……. . ve……. . » ye kadardır. Açıklanan zamir kısımları arasında sadece merfû’ ve müttasıl olan zamir müstetir (gizli) gelir. 1. Mazi fiilinden gaip ve gaibe sığasında «……. . ……. ve……………. » a) Müt. iç:…………………………………. b) Müh iç:………………………………… c) Gaib:…………………………………… 3. Üçüncü kısımdan gaye, mensûb ve muttasıl olan zamirdir.
4. Dördüncü kısımdan gaye, mensûb ve münfasıl olan zamirdir. Örnekler: ………………………………….
5. Mecrûr ve müttasıl olan zamirdir. Örnek 1. İsme bitişik olan: 2. Müzari fiilinden mütekellim’in her iki sığasında «……. . ………. » 3. Müzari’ fiilinden müfret mühatap sığasında «……. . …» 4. Müzari fiilinin gaip ve gaibe sığalarında «……. . ……. » gibi. Sıfatlarda (ism-ül fâil, ism-ül meful, sıfat-ül müşebbehe) merfû’ ve müttasıl zamir mutlak olarak gizli olur. Münfasıl zamir, müttasıl zamir’in müttazzir olduğu yerlerde kullanılır. Bu teazzür aşağıdaki şekillerde sözkonusu olur. 1. Zamirin kendi amilinden önce gelmesiyle «……. . …» 2. Bir gayeye binaen zamirle amilinin arasına bir fasılanın girmesiyle «……. . …» 3. Amilin hazfolunmasiyle «……. . …»
4. Amilin ma’nevi bir amil olmasiyle «……. . …» 5. Amilin harf olması ile ma’mûl olan zamir’in merfû’ olmasiyle «……. . …» 6. Zamir’in dolaylı bir sıfata müsnedü-ileyhi (kendisine isnad edilen) olması ile «……. . …» gibi. İki zamir bir arad gelip onlardan biri merfû’ olanmaz: Eğer onlardan biri diğerinden daha ma’rife ise, onu öne geçirirsen artık sen seçersin, ister sen ikinci zamiri müttasıl getirirsi. «……. . …ve………. » gibi. Onu öne geçirirsen artık sen seçersin istir sen ikinci zamiri müttasıl (bitişik) getirirsin. «……. . …ve…………. » gibi, stersen münfasıl getirirsin «……. . …ve………. . » gibi. Bir arada gelen zamirlerden biri daha marife değilse veya daha marige olan öne geçiremezsen o zaman ikinci zamir yalnız münfasıl olur. «……. . …ve…………. . »gibi. Kane (…) babı (Ef’alı nakise) nin Haberi zamir olarak geldiğinde haber olan zamirin münfasıl olması tercih edilir. «………………. . . . …» gibi. «……. . …» dan sonra gelen zamir daha çok münfasıl kullanılır. «……. . …» gibi. «……. . …» dan sonra ise müttasıl kullanılır. «……. . …» gibi. Bazı lehcelerde «……. . …ve………. » ifadeleri kullanılmıştır. Mütekellim Ya’sı fiil’i maziden sonra gelirse - mazinin sonunu kesreden korumak için - vikaye nun’u aralarına girmelidir. «……. . …» gibi. Keza, i’râb Nûn’unun bulunmadığı müzari’ fiilinin emsileleride de ayni amaçla vikaye nun’unun girmesi gereklidir. «……. . …» gibi. İ’rap Nûn’unun bulunduğu müzari’ sığalarında «…………………» Ledün (…. . ) . İnne (…) ve benzerlerinden vikaye nun’unun getirlemesi ve getirilmemesi arasında serbestsin. Ancak «…………………………» kelimelerinde vikaye nun’unun kullanılması evladır. HURÛF’i müşebbehün bil’fiilden «……. . …» kelimesinde «……. . …» nin asine nun’un kullanılması evladır. Bazen merfu ve münfasıl olan zamir sığası, mübtedaya uygun olarak amillerden önce veya sonra mübteda ile haber arasına girer ve haberi sıfat olma ihtimalinden kurtarır. Söz konusu zamire zamir-el fasl denir. «……. . …ve………. » gibi. Zamir-el faslın terkibe girebilmesi için haberin marife veya «……. . …» cinsinden olması şarttır. Ör: «……. …. . …» gibi. Halile göre zamir – el fasl için i’râbtan mahal yoktur. Bazı Araplar Zamir-el fasl’ı mübteda sayıp maba’dını haber kılarlar. Zamir – el şen veya zamir – el kıssa denilen üçüncüsü şahıs zamirir kendisinden sonra gelen cümle ile tefsir edilir. Sözkonusu zamir amiller gereğince münfasıl (ayrı), müttasıl (gizli bitişik ve açık bitişik) gelir. «……. . …ve………. . » gibi. Mensûb olan zamir- el şe’ni’ni hazfı zaiftir. Ancak Enne (…) den hafifletilmiş En (…) beraberliğinde zamir’in hazfı lazım görülmüştür. «……………. . …» gibi. Esmâü’l-İşâretİşaret edilen şey karşılığında vazedilen isimlere işaret isimleri denir. Bu isimlerden «…. . …» bir erkek «……. ve…. . » iki erkek anlamındaki işarette kullanılır. Bir kadın anlamındaki işarette «……. . ……ve…. . » iki kadın anlamındaki işarette de «……. . ve…. . » çoğulunda ise medd ve kasr ile «……» kullanılır. İşaret isimlerinin evveline harf’i tenbih sonuna da harfi hitap bitişir. Şu durumda beşer çeşidi olan harf’i hitap ile işaret isimlerinin çarpımından tam yirmi beş sığa elde edilir. İşte o sığalar «……. . …» den «……. . …» ye «……. . …» den «……. . …» ye «……. . …» den «……. . …» ye «……. . …» den «……. . …» ye «……. . …» den «……. . …» ye ve «……. . …» den «……. . …» ye kadardır. «…. . …» yakınındakinin «……. . …» uzaktakinin, «……. . …» orta uzaklıktakinin işareti içindir. «……. . ……ve…. . » Zalike (…. . ) gibi uzaklıktakinin işareti içindir. «……. . …ve………» sadece mekanı işaret etmekte kullanılır. MevsûlâtCümlede sıla ve aitle öge olabilen isme mevsul denir. Mevsulun sıla’sı ihbari bir cümleden teşekkül eder. Aid ise, mevsul’u ifade eden Zamirdir. Mevsul olan Elif-Lamın (…) sılası, isim fâil veya ismi meful’dur. Mevsul isimler şunladır:……………………………. . . . ………………………………………………………………………………………………………………………………. . Tai kabilesi lehçesindeki «……. . …» istifham için olan «……. . …» dan sonra gelen «……. . …» ve Elif-lam (…) Mevsul Aid’i Mef’ûl ise hazfolunması câizdir. «……. . …» vasıtısiyle ihbar etmek isteğinde: 1- «……. . …» yi cümlenin başına geçirirsin. 2- Kendisinden ihbar edilenin yerine «……. . …» ye raci’ olacak zamiri yerleştirirsin. 3- Kendisinden ihbar edileni terkibin sonuna kaydırıp «……. . …» ye haber kılarsın. Ör: «……. . …» cümlesindeki «……. . …» den ihbar vermek istediğinde «……. . …» diyeceksin. Keza «……. . …» gibi, sadece fiili cümledeki Elif Lam (…)’ la da ihbar yapılır. (Sadece fiili cümledeki denildi). Çünkü fiili cümlede olmazsa ismül fâil ve ismül Mef’ûlun binası sahih olmaz. Yükarıda geçen üç şarttan biri bulunmadı mı ihbar yapılmaz. Onun için aşağıdakilere ihbar cari olmaz: 1- Zamir-eş şe’n’de 2- Sıfatsız Mevsûf ve Mevsûfsuz sıfatta 3- Mamulsuz amil olan Masdar’da 4- Halde 5- Mevsul’dan başka mercü bulunan zamir’de 6- Zamir’in kendisine raci’ olduğu isimde. İsmi olan Ma (…) aşağıdaki şekillerde kullanılır: 1- Mevsule (……………………. . ) 2- İstifham (……………………. . . ) 3- Şart (…………………………. . . ) 4- Mevsûfe (…………………………. . ) 5- Tamme olup şey manasını ifade eder. (…………… yani ……………. dır. ) 6- Sıfat manasını ifade eder. (………………… yani …………. . ) dir. «……. . …» kelimesi de ayni anlamları ifade etmeye kabildir. Ancak tamme ve sıfat manasına gelmez. Erkekler için kullanılan «……. . …» ve kadınlar için kullanılan «……. . …» Men «……. . …» gibidirler. Mevsul isimler arasında sadece «……. » ve «. . …» mu’reptirler. Ancak sıla’larının öndeki öğe’si hazf olunursa o zaman mebni olurlar. Arapların, «……. . …» dedikleri terkipte iki mana vardır: 1- «……. . …» daki «……. . …» nın istifham «……. . …» nın mevsul olması : Bu durumda nin manası yaptığın şey nedir? Şeklindedir. Buna göre cevap merfu gelir. Çünkü yaptığım şey ikramdir mesela der. Bu durumda ikram haber olur. Haber de merfudur. ) 2- «……. . …» nın istifham için olması ki bu takdirde «……. . …» nın manası ne yaptın şeklinde olur. (Tabi ki buna uyan cevap ( ikram yaptım ) şeklinde olur. (Dolayısı ile cevap mensûb olur. (Çünkü bu durumda cevap Mef’ûlu olur. Mef’ûl da mensûbtur. ) Esmâü’l-Ef’alEmir veya mazi fiilinin manasına olan isimlere esma-ül ef’al denir. Ör: «……. . …» terkibi. «……. . …» (Zeyd’e mühlet ver. ) «……. . …» de «……. . …» uzaklaştı manasında olduğu gibi. «……. . …» vezninde olan mari’fe masdar «……. . …» (………. ) ve müennes sıfatı «……. . …» gibi sığalar, emir manasında olan «……. . …» ye adl ve vezn bakımından müşabetinden dolayı mebi’ndiler. «……. . …» vezni, zat karşılığında konulan müennes isimden ibaret ise - «……. . …ve………. » gibi - Hicazlıların lihçesinde mebni, Beni Temim lehcesinde mu’reptir. Ancak sonunda (…) olan isimler Beni Temimilerce de mebni kabul edilmektedir. Ör: …. . alem (özel isim) olması halinde. EsvâtKendisiyle bir sesin hikaye edildiği veya hayvanlara seslenildiğine esvât denir. Birincisi «……. . …» ikincisi «……. . …» gibi. Mürekkebât (Mürekkeb İsimler)Aralarında nisbet bulunmayan iki kelimeden oluşan isimlere mürekep denir. Eğer ikinci cüz’ harfı tazamüm ederse birinci ve ikinci cüz’ ikisi de mebni olur. «………………. . … ve benzeri » gibi. Ancak «……. . …» müstesnadır. Eğer ikinci cüz’ harf’ı tazammün etmezse fasih lehceye göre birinci cüz’ mebni ikinci cüz’ mu’rep olur. «…………. . …» gibi. Kinâyet«……. . …ve………» sayıdan «……. . …ve………» ise kıssa ve hikayelerden birer kinayettirler. İstifham için olan «……. . …» in mümeyyizi, (mübhemliğini gideren temyiz ) mensûb ve müfrettir. «……. . …» haberiyenin mümeyyizi ise mecrûr ve müfred veya mecrûr ve mecmu’dur. (…………………. ve………… gibi. Kem (…. ) i istifhamiye ve kem (…) i haberiyenin mümeyyizinin başına cevazen «……. . …» harf’i geçer. (………………. gibi. ) Her iki manadaki Kem (…. ) cümlenin evlinde gelir: mecrûr , mensûb ve merfû’ olurlar. Şöyle ki : 1- Kem (…) in arkasında fiil bulunup zamiriyle meşgul olmadığı takdirde Kem (…) fiilin ameli hasebince mensûb olur. (…………. . ve…………… gibi. ) 2- Kem (…) den önce harf’i cerr veya Muzaf bulunursa «……. . …» mahallen mecrûr olur. (……………………ve ……………………… gibi. ) 3- Şayed yukarıdaki amillerden biri bulunmazsa «……. . …» merfû’ olur. Şöyleki: a) Zarf değilse Mübteda (…………. ve…………. . gibi. ) b) Zarf ise Haber olur. (………………. . gibi. ) Keza esma-üş şart ve Esma-ül istifham da «……. . …» gibi değişik i’râb şekillerini alırlar. (Başka bir ifade ile (…) de cari olan dört şekil, mezkur isimlerde de cari olur. Ancak her birinde değil). Kem (…) in istifhami ve haberi olduğumu ihtimal eden yerlerde üç vecih caridir. Ör: «……………………. . …» gibi. Kem (…. . ) in mümeyyizi bazen «…. . ve …. . » terkibi emsalinde hazfolunur. (Yani:mümeyyizin hazfedildiğine dair karinenin bulunduğu terkiplerde mümeyyiz bazen hazfedilir. ) Zarflar(Mebni Olan Zarfların Çeşitleri) 1. Muzafun ileyh’nin hazfedilmesiyle izafeden kesilen zarflar: «…………… ve …. . » de izafeden kesilen zarflar gibi değerlendirilir. 2. «…. . »: Çoğunlukla cümleye izafe edilir 3. «…. . »: Gelecek zamanla ilgili şart manasını içerir. Bunu için arkasında fiilin gelmesi tercih edilir. Bazen «…. . »müfaca’at için kullanılır. Bu durumda arkasında Mübteda gelir. (…………… gibi) 4. «…. . » Mazi (geçmiş zaman de kullanılır, arkasına hem ismi, hem fiili cümle vaki olur. (………………. . gibi. ) 5. «…. . ve …. . »: İstifham ve şart manasına oldukları halde mekan’ da kullanılırlar. (…………… ve …………… gibi. ) 6. «…. . »: İstifham ve şart manasına olduğu halde zaman içindir. Ör: (………. ve ………. gibi. ) 7. «……» : İstifham manasına olduğu halde zaman içindir. (………. gibi. ) 8. «……» : Bir şeyin durumunun istifhamı içindir. (………. gibi. ) 9. «……ve …. . » : Bir yandan başlarına geçen fiilin başlangıç zamanının manasını verirken, - onlardan sonra ma’rife olan müfred isim gelir. Ör: (……………gibi. )- Diğer yandan fiilin tüm zamanının manasnı ifade ederler. Bu durumda onlardan sonra kastedilen zaman sayılı olarak gelir. Ör: (……………gibi. ) Bazen «……ve…. . » dan sonra masdar gelir. (……………gibi. ) Bazen de fiil gelir. (………. gibi. ) ve bazen de «……ve……» gelir. Bu durumda masdar veya fiili izafe edilecek «……» kelimesi takdir edilir. «……ve…. . » birer isim olduklarıda Mübteda olurlar. Onlardan sonra gelen de haberleri olur. Ancak Zeccac bunun aksini iddia eder. 10. «……ve…. . »:Ledün (…. . ) kelimesi aşağıdaki şekillerde kullanılmış bulunmaktadır: a) Ledni (…. . ) b) Leden (…. . ) c) Lüdni (…. . ) d) Led (……) e) Lüd (…. . ) f) Ledü (…. . ) 11. «……»:Menfi (olumsuz) olan mazinin genelleştirilmesi içindir. (…………… onu hiç görmedim, gibi) 12. «……»:Menfi (olumsuz) olan geleceğin genelleştirilmesi içindir. (…………… «Onu hiç görmeyeceğim. » gibi. ) Cümleye Muzaf olan veya cümleye Muzaf olan «……» kelimesine Muzaf olan zarfların fetha üzerine mebni olması câizdir. Keza «……ve…. . » ile birlikte zikredilen «……ve……» kelimelerinin de mebni olması câizdir. MA’RİFE VE NEKİREMa’rife, bir şeyin malum olan zatına karşı vazolunan isimdir. O da altı kısımdır. 1. Zamirler. 2. Alem (Özel isimler) 3. Mübhemat (Esma-ül işaret ve Mevsulat) 4. Lam (…) ı ta’rifle ma’rife olan isimler. 5. Harf’ı nida ile ma’rife olan isimler. 6. Yukarıdaki kısımlardan birine ma’nevi izafe ile Muzaf olan isimler. Alem (Özel isim), bir şeyin zatı karşılığında tek vaz’ı ile vaz’olunan isimlere denir. Ma’rifelerden en fazla ma’rife olan, mütekellim, sonra mühatap zamiridir. Nekire, Müayyen zat itibariyle olmaksızın bir şeyin karşılığında vaz’olunan isimdir. Esma-ül aded (Sayı isimleri):Eşya bireylerinin kemiyeti için vaz’olunan lâfızlardır. Sayı isimlerinin dayandığı temel kelimeler, on iki kelimeden ibarettir. 1. «……» den «……» e kadar (Birden ona kadar. ) 2. «……» (Yüz) 3. «……» (Bin) Müfred müzekker için «……», tensiye için «……» Müfred müennes için«……», tensiye için «……veya…. . »dersin. Üçten ona kadar :Erkekler için ta (…)’lı «……ve……», kadınlar için ta (…)’sız «……ve…. . »gibi. Erkekler için «……ve……» denilirken kadınlar için «……ve…. . »denilir. On üçten on dokuza kadar:Erkekler için birinci cüz’ (…)’lı, ikinci cüz’ ta (…) sızdır. «……ve……»gibi. Kadınlar için birinci cüz’ ta (…) sız, ikinci cüz’ ta (…) lı olur. «………. . ve………. »gibi. Temimiler, «……» deki şin (…) harfini müenneslerde terkip halinde meksur (esreli) kuşanırlar. (Başka bir ifade ile: «……» kelimesi on birden on dokuza kadar birleşik geldiğinde temimler müennes terkiplerde şin (…) harfini esreli kullanırlar ki dört beş fetha ard arda gelmiş olmasın. ) Yirmiden doksana kadar erkek ve kadınlar için aynıdır. «………. . ve………. » gibi. Erkeklerde «………. . », kadınlarda «………. . » denilir. Sonra yirmi birden doksan dokuza kadar basamak isimleri artan sayı isimlerine atfedilir: «………. . ve………. » gibi. Erkek ve kadınlar için farksız olarak müfrette «……ve…. . », tesniyede «……ve…. . » denilir. Sonra yüz ve binden fazla olan sayı atfedilir: «………. . ve………. » gibi. «……» terkibinde asıl olan ya (…) nın üstünlü okunmasıdır. Ancak sukun ile de kullanılmıştır. Yalnız ya (…) nın hazfedilmesi ve «………. . » deki nun (…) un meftun (üstünlü) okunması şazdır. Üçten ona kadar temyiz, lafzen veya ma’nen mecmu’ ve mecrûr gelir. Ancak «……» den «……» ne kadar mümeyyiz mecmu’ gelmez. Halbuki kıyasa göre «……» veya «……» şeklinde gelmeliydi. «……» den «……» ye kadar mümeyyiz mensûb ve müfred olur. «……ve…. . » in keza tensiye ve cem’ilerinin mümeyyizi mecrûr ve müfrettir. Sayılan şey müennes, sayı müzekker veya sayılan şey müzekker, sayı müennes olursa, hem müzekker hem müennes gelebilir. «……ve…. . » için temyiz gelmez. Çünkü temyizin zikriyle onların zikrine hacet kalmaz. Zira onların verecekleri mana, temyiz tarafından ifade edilmiş olur. «……ve…. . » gibi. Bire ilave olması itibarıyla müteadditten olan müfrede, erkekler için «……» kadınlar için «……» dersin. Bu şekilde «……ve…. . » ye kadar devam edilir. İkiden aşağı, (Çünkü birden önce aded yoktur. ) ondan yukarı olan kısımda (Çünkü ondan yukarı mürekkeb sığalardır onlardan ism-ül fâil yapılamaz. )Yukarıdaki mana cari olmaz. Müteadditten olan müfrede, derecesi itibariyle erkekler için «……» ve «……», kadınlar için «……ve…. . » dersin. Ve hakeza «…………………………. » dersin ta «………. . ve………. » ye kadar. Yukarıda geçen iki mana (Önce sayıya ilave itibarı ve derece itibarı) gereğince, birincisinde «………. . » (İkinin üçüncüsü) denilir. İkinci mana itibarı üzerine (birinci mürekkebin ikinci mürekkebe izafe edilmesiyle) «………. » dersin. İstesen «………. » dersin. İstesen «………. . » de diyebilirsin, ta «………. . » ya kadar. Bu durumda birinci cüz’ mu’reb olur. MÜZEKKER VE MÜENNESMüennes, kendisinde te’nis alameti lafzen veya takdiren bulunan isimdir. Müzekker ise müennesin aksinedir. Te’nis alameti, ta (…) ve elif (…) tir. Elif’i te’nis, maksure (…. . ) ve memdude (…. . ) olmak üzere ikidir. Müennes iki kısımdır: 1. Hakiki müennes (………. ) 2. Lafzi müennes (………) gibi. Hakiki müennes, karşısında hayvan cinsinden bir erkeğin bulunduğu kısımdır. (…. . ve…. . gibi. ) Lafzi müennes, hakiki müennesin aksinedir. (…. . ve…. . gibi. ) Müennese fiil isnad edildiğinde fiil’e (…) nın bitişmesi gerekir. Ancak fiil, gayri hakiki müennesin zahir ismine isnad edilse, o zaman fiil ta (…) lı veya ta (…) sız getirmekte serbestsin. Müzekkerin salim cem’inin dışındaki cem’ilerin hükmü, gayri hakiki olan müennes’in zahir isminin hükmü gibidir. (Yani fiil ta’lı veya ta’sız getirmekte serbestsin. ) Müzekker’i salim cem’inin dışında, müzekker’i akıl cem’inin zamiri, «……ve…. . » deki zamirlerin cinsinden olur. EL-MÜSENNAMüsenna, müfredinin cinsinden bir benzerinin bulunduğuna delâlet etmek üzere, sonuna bir elif (…) veya makabil meftun bir ya (…) ile meksur bir Nûn’un bitiştiği isimdir. Meksur olan isim (sonunda müfred bir elif bulunan isim) in elif (…) i, vav (…) asıllı olup kendisi de Sülâsi ise, elifi vav’a kaybolunur. Memdud olan ismin Hemze’si (…), kelimenin aslından ise, (…. . gibi) tesniyede sabit kalır. Eğer te’nis elifinden münkalip ise, …. . gibi vav’a kalbolunur. Ör: («……» gibi. ) Eğer hemze, ne kelimenin aslından olsa, ne de te’nis Elif’inden münkalip ise, yukarıda geçen her iki vecih de câizdir. Tesniyenin nun’u izafede düşer. «………. . » gibi. Kiyasın hilafına te’nis ta (…) sı, «……ve…. . » de hazfedilmiştir. EL-MECMÛ’Müfredinin harflerinde yapılacak değişiklikle, kasdedilen fertler üzerine delâlet eden isimdir. Bu ta’rif gereğince «……» (İsm’i cins) ve «……» (İsm’i cem’i) kelimeleri, assah olan görüşe göre cemi değildirler. Ama (Cem’in müfrediyle sureten bir olduğu «……» kelimesi, Cem’dir. Mecmu’ sahih ve mükesser olmak üzere ikiye ayrılır. Sahih olan cem’i müzekker’in sonuna, makabli mazmum vav (…) veya makabli meksur ya (…) ile nun (…) bitişir ki, müfredinden fazlası, müfrediyle birlikte bulunduğuna delâlet ediversin. Eğer müfredin sonu, makabli meksur ya (…) dan ibaret ise (iltika’i sakineyn için) ya (…) hazfolunur. «………. . » gibi. (41) (41) «……» nin aslı «……» dır. Ya’nın harekesi makablinin harekesi alındıktan sonra makabline verilirken, iltika’i sakineyn lazım gelir. Dolayısı ile ya hazfedilir. «……» olur. Eğer müfredin sonu elif’i maksureden ibaret ise (iltika’i sakineyn için ) elif hazfedilir ve meftûh kalır. «……» gibi. (42) (42) «……» nin aslı «……» dir. Ya meteharrik makablı meftûh olunca Ya Elif’e kalbedilir ve «……» olur. Sonra iltika’i sakineyn’den dolayı Elif hazfedilir. «……» kalır. Bir müfredin cem’i müzekker-es salim şeklinde cem’ edilebilmesi için, eğer isim ise müzekker, Alem ve (müsemma itibariyle) akil olması şarttır. Eğer söz konusu müfred sıfat ise: 1. Müzekker ve akil olması 2. «……- …. . » şeklinde olmaması «……-…. . » 3. «……-…. . » şeklinde olmaması «……-…. . » 4. Müzekker ve müennes sığalarının aynı olduğu sıfat türünden olmaması «……ve…. . » gibi. 5. Söz konusu müfred, ta (…) i te’nisi alan müzekker olmaması «……» gibi. Cemi’i izafe edildiğinde sonundaki nun (…) izafede hazfedilir. «……ve…. . » kelimeleri, şartları haiz olmadıkları halde müzekker’i salim cem’i şeklinde gelişleri şazdır. Cem’i müennes’i salim’in müfredinin sonuna elif ve ta (…) bitişir. Bu cem’in yapılabilmesinin şartı ise şudur: 1. Eğer müennes olan müfred, müzekkeri bulunan bir sıfat ise, müzekkerin, vav ve nun (… …) ile cem’edilecek nitelikte olması gerekir. 2. Eğer müennes olan müfred için vav ve nun (… …) ile cem’edilecek bir müzekker yoksa söz konusu müfredin te’nis ta (…) sından mücerred olmaması gerekir. «……» gibi. Eğer müennes müfred, sıfat olmayıp isim olursa hiçbir şarta tabi tutulmaksızın aynı şekilde cem’edilir. «……ve…. . » gibi. Cem’i mükesser:Müfredinden cemi’ yapılırken binasının değişikliğe uğradığı cem’a mükesser denir. «……ve…. . » gibi. Cem’i gille (………. ) (üçten ona kadar şümüllü olan cem’i) «…… …. . …. . ve …. . » vezinleriyle cem’i sahihten ibarettir. Bunların dışındaki cem’iler, cem’i kisredir. (Yani ondan yukarı kısma şumül eder. ) MASTARMastar, fiil üzerine cari olan mananın ismidir. (Başka bir ifade ile: Fiil ile terkibe girdiğinde fiile, Mef’ûlu mutlak bir lâfzın ismidir. Sülâsi’den oluşan mastar semâidir. Mezid olan Sülâsi ile mücerred ve mezid olan rubaiden oluşan mastar ise, kiyasidir. Ör: «……-…. . ve …. . -…. . » dersin. Mastar, bulunduğu terkipte Mef’ûlu mutlak olmadığında kendi fiilinin yaptığı ameli yapar. Artık geçmiş zamanlı, şimdiki veya gelecek zamanlı olsun faketmez. Mastar’ın ma’mûlu, mastardan önce gelemez ve kendisinde gizlenmez. Failinin zikri de zorunlu değildir. Mastarın faili mezkur geldiğinde mastarın, kendisine izafe edilmesi câizdir. «………. . » gibi. Mastar, bazen kendi ma’mülüne izafe edilir. «……………. » gibi. Başında lam (…) ı bulunan mastarın amel etmesi nadiren vaki’ olur. Eğer mastar Mef’ûlu mutlak ise ma’mûldeki amel, fiilin ameli olur. Şayet Mef’ûlu mutlak olan mastar, mahzûf fiiline bedel durumunda ise ma’müldeki amel, fiilin de mastar’ın da mastarın da olabilir. İSMÜ’L- FÂ’İLİsm-ül fâil, kendi fiilinden türeyip sürekli olmaksızın kendisiyle kaim olduğu zat için vaz’olunan isimdir. Mücerred Sülâsi’den ism-ül failin vezni «……» dür. Mücerred Sülâsiden başkası ise, bina ma’lum olan müzari’sığası gibi gelir. Ancak müzari’ harfi yerine mazmum bir mim (…) in geçmesi ve sonuncu harfin önceki harfi meksur kılınması ile müzari’ fiilinden ayrılır. İsm-ül fâil, aşağıdaki şartlarla kendi fiilinin amelini yapar. 1. İsmü’l failin, şimdiki ya da gelecek zamanla ilgili olması. 2. İsmü’l failin, kendi sahibine (Mübteda, Mevsûf, Mevsul ve Zihlal)e dayanması. Veya: 3. İstifham Hemzesine dayanması. Ya da: 4. Ma (…) gibi nefy harflerine dayanaması. ( Bu şartlar bulunmadığında ism-ül fâil amel yapamaz. ) Eğer İsm-ül fâil, mazi (geçmiş zaman) ile ilgili ise, ma’nevi bir izafe ile izafe edilmesi gerekir. «… (………. )» gibi. Yalnız Kisâi, izâfenin gerekliliğine katılmaz. Eğer Muzaf olan İsm-ül fâil için başka bir ma’mûl olursa «………………. . » gibi, söz konusu ma’mûl (………. ) mükadder olan «…. . » fiili ile mensûb olmuş olur. Şayed İsm-ül fâil başına Mevsul Elif-Lam (…) geçerse Zamanların farklı kalmaz. Mübalağa için vaz’olunan «. . . . . , …. . , …. . , …. . » ve «…. . » gibi sigalar da amel yapmakta İsm-ül Fâil gibidir. Keza Mübalağa sigalarından ve İsm-ül fâil’den oluşan Tensiye veCemi’ler de amel yapmakta İsm-ül Fâil gibidirler. Tensiye ve Cemi’lerdeki Nûn (…) un hazfedilmesi, amel yaptıkları ve Elif-Lam (…) ın başlarına geçtiği sırada, tahfif için câizdir. İSMÜ’L- MEF’ÛLİsm-ül Mef’ûl, fiilden türeyip fiil’in, üzerine vaki olduğu birey için vaz’olunan isimdir. Mücerred Sülâsiden İsm-ül Mef’ûlun vezni «…. . » dur. «…. . » gibi. Mücerred Sülâsiden başkası ise, İsm-ül fâil gibi gelir. Ancak sonuncu harfin önceki harfi meftûh gelir. «………. » gibi. İsm-ül Mef’ûlun amel ve şartları hususundaki durumu İsm-ül failin durumu gibidir. «………………. . » gibi. ES-SIFATÜ’L- MEŞEBBEHESıfat-ül meşebbehe, lazimi fiilden türeyip sürekli olmak üzere kendisiyle kaim olduğu şey için vaz’olunan isimdir. Sıfat-ül meşebbehe sığası, İsm-ül fâil sığasına muhalih olarak Sema’ (duyuşa) bağlıdır. «…. . …. . ve …. . » gibi. Sıfat-ül müşebbehe, zaman şartı koşulmaksızın fiilinin yaptığı amelin aynısını yapar. Sıfat-ül müşebbehenin aldığı şekiller: 1. Elif-Lam (…) lı olması. 2. Elif-Lam (…) sız olması. Her iki durumda da: a) Ma’mûlu ya Muzaf olur veya: b) Elif-Lam (…) lı olur. Ya da: c) İzafe ve Elif-Lam (…) dan mücerred olur. Ki, bunarlın toplamı altı eder. (Çünkü iki’nin üç’le çarpımı altı eder. ) Bu her altı kısmında ma’mûl, hem merfû’ hem mensûb hem mecrûr gelir. Böylece meseleler onsekize çıkar. (Çünkü üç’ün altıya çarpımı onsekiz eder. ) Ma’mûl merfû’ olursa fâil, mensûb olursa: Eğer marife ise Mef’ûl’e müşâbih, nekire ise temyiz olur. Ma’mûl mecrûr olması halinde de Muzâfün ileyh olur. Kısımların bariz örnekleri: 1. «………. ………. ………. » 2. «………. ………. ………. » 3. «………. ………. ………. » 4. «………. ………. ………. » 5. «………. ………. ………. » 6. «………. ………. ………. » Bu örneklerden ikisi (………. ve ………. ) câiz değildir. Birisinde (………. ) de ihtilaf vardır. Baki kalan kısım ise: Tek Zamir’e sahip olan takip çok güzel, iki Zamir’e sahip olan terkipler de güzeldir. Zamirsiz terkipler ise kabih (çirkindir)dir. Sıfat-ül müşebbehe ile ne zaman ma’mûlu merfû’ kılarsan sıfatta Zamir kalmaz. (Çünkü sıfatta Zamir kalırsa taaddüd-i fâil lazım gelir. ) Bu itibarla sıfat-ül müşebbehe fiil gibidir. Şayed ma’mûlu merfû’ kılmazsan o zaman Mevsûfunun Zamirini içerir durumda olur. Bu itibarla Mevsûfa göre sıfat’ı müennes, tensiye ve cemi’ şeklinde ifade edersin. Müteaddi olmayan İsm-ül fâil ve ism-ül Mef’ûl de, zikredilen şekillerde Sıfat-ül müşebbehe gibidirler. İSMÜ’T- TAFDÎLİsm-üt tafdil, fiileden türeyip verdiği anlamda Mevsûfunun başkasına nazaran fazlalığını ifade eden isimdir. Müzekker için sığası «…. . » müennes için «…. . » dır. İsm-üt tafdil’in şartı: 1. «…. . _ . . . . . » vezninin sağlanılması için sığasının mücerred Sülâsiden bina edilmesi 2. Renk ve kusur bildiren cinsten olamaması «……………» gibi. Çünkü bunlardan bina edilen «…. . » sığası, İsm-ül tafdilin dışında kullanılır. (Şayed İsm-üt tafdilde de kullanılırsa iltibas vaki’ olur. «…. . » gibi. ) Eğer yukarıda geçen şartlara uymayan bir sığa kullanılırsa o zaman «…. . » ve benzeri kelimeleri araç kullanırsın. «…………………. . » gibi. İsm-üt tafdil genellikle fâil için vaki’ olur. Bazen Me’ul için de vaki’ olur. Ör: «…. . …. . …. . » ve «…. . » gibi. İsm-üt tafdil, üç şekilde, ayrı ayrı kullanılır: 1. Muzaf olarak (…………… gibi. ) 2. Min (…) ile (………. . gibi. ) 3. Başında Elif-Lam (…) bulunmakla ( ………. Gibi. ) Bu şekillerden iksinin bir arada bulunması câiz değildir. «………………. » gibi. Keza zikredilen şeylerin dışında da kullanılması câiz değildir. «………. » gibi. Ancak Mufaddalu aleyh (kendisine tafdil edilen), bilinir durumda ise câizdir. (………. ) gibi. İsm-üt tafdil izafe edilince iki mana taşır: 1. Muzafun ileyhi’sine nazaran Mevsûf’una üstünlük ve fazlalığı ifade etmesinin kasdedilmesi. Nitekim çoğu zaman bu mana kasdedilir. Bu durumda Mevsûf’un Muzafu ielyhi kapsamında olması şarttır. «……………» gibi. Bu mana itibariyle «…………. . » terkibi câiz değildir. Çünkü « Yusuf kardeşlerinin en güzelidir» denilirken, Yusuf kendi kardeşlerinin kapsamına girmez. (Zira bu kapsama girmiş olsa kendine kardeş olmuş olur. ) 2. ism-üt tafdilden kayıtsız bir fazlalığın kasdedilmesi manasıdır. Bu durumda izafe edilmesi tashih ve açıklama içindir. Bu mana itibariyle «…………. » terkibi câizdir. (Çünkü Mevsûf’un Muzafun ileyhi kapsamında olması şart değildir. ) Birinci kısımda İsmi tafdilin kendi Mevsûfuna mütabık olması ve mütabık olmaması ikisi de câizdir. ……………. . ve …………. Gibi. İkinci kısım ve ikinci kısmın Elif-Lam (…) lı çeşidine ise, sıfat ve Mevsûfun arasında mütabakat gereklidir. «………………………. . » gibi. Min (…) ile kullanılan İsm-üt tafdil zahir isimde amel etmez. Ancak İsm-üt tafdil lafzen bir şeye sıfat olup gerçek manada ayrı iki itibarla kendi üzerine üstünlüğü kasdedilen bir müsebbibe menfi olarak sıfat olursa o zaman zahir isimde amel etmesi câizdir. «…………………………………. »gibi. Çünkü bu surette İsm-üt tafdil olan «…. . » kelimesi, fiil olan «…. . » manasınadır. Şayed Nahviler, «…. . » kelimesini Haber kılmak üzere merfû’ okumuş olsalardı «………» ve ma’mûlu olan «………»arasını yabancı olan «…. . » kelimesiyle ayırmaış durumda kalacakalrdı. Sen geçen misali «…………………………»şeklinde de ifade edebilirsin. Eğer «…. . » kelimesini İsmi tafdilden önce zikretmek istersen «………………………»şeklinde ifade edersin. Tıplı şairin «………………………. . »şeklinde dediği gibi. |