|
HADÎS-İ ŞERÎFLERİ KABUL ETMEMEK
Mısır evliyâsının
büyüklerinden ve Şafîi mezhebi fıkıh âlimi Abdülvehhâb-ı Şa’rânî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) hazretleri Peygamber efendimizin sözlerine, sünnetine uymaya çok
dikkat ederdi. Hadîs-i şerîfleri kabul etmeyenlere şöyle buyururdu: Sünnet, yâni
hadîs-i şerîfler, Kur'ân-ı kerîmi açıklamaktadır. Mezheb imâmları, sünneti
açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezheb imâmlarının sözlerini açıkladılar.
Kıyâmete kadar da böyle olacaktır. Sünnet, yâni hadîs-i şerîfler olmasaydı
suları, tahâreti, namazların kaç rekat olduklarını, rükû ve secdede okunacak
tesbîhleri, bayram ve cenâze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisâbını,
orucun, haccın farzlarını, nikâh ve hukûk bilgilerini, hiçbir âlim, Kur'ân-ı
kerîmde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Hasîn'e birisi; "Bize yalnız
Kur'ân'dan söyle." deyince; "Ey ahmak! Kur'ân-ı kerîmde, namazların kaç rekat
olduğunu bulabilir misin?" dedi. Hazret-i Ömer'e; "Farzların seferde kaç rekat
kılınacağını Kur'ân-ı kerîmde bulamadık." dediklerinde; "Allahü teâlâ, bize,
Muhammed aleyhisselâmı gönderdi. Biz, Kur'ân-ı kerîmde bulamadıklarımızı,
Resûlullahtan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde, dört rekat farzları iki
rekat kılardı. Biz de öyle yaparız." buyurdu. Din imâmlarının hiçbir sözü,
İslâmiyetin dışında değildir. Çünkü herbiri hem hakîkatte, hem de şerîatte
âlimdirler.
Resûlullah efendimiz Kur'ân-ı
kerîmde icmâlen bildirilenleri, yâni kısa ve kapalı olarak bildirilenleri
açıklamasaydı, Kur'ân-ı kerîm kapalı kalırdı. Resûlullah'ın vârisleri olan
mezheb imâmlarımız (r.aleyhim) hadîs-i şerîflerde mücmel olarak bildirilenleri
açıklamasalardı, sünnet-i nebeviyye kapalı kalırdı. Böylece, her asırda gelen
âlimler, Resûlullah'a tâbi olarak, mücmel olanı açıklamışlardır. Allahü teâlâ,
Nahl sûresinin kırk dördüncü âyetinde meâlen; "İnsanlara indirdiğimi onlara
beyân edesin" buyurdu. Beyan etmek, Allahü teâlâdan gelen âyetleri, başka
kelimelerle ve başka sûretle anlatmak demektir. Ümmetin âlimleri de, âyetleri
beyân edebilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur'ân-ı kerîmden
ahkâm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ
et derdi. Beyân etmesini emr etmezdi.
Horasan bölesinde yetişen
velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri bir
sohbeti sırasında Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem şu hadîs-i
şerîfini nakletti: "Ne mutlu nefsini küçültene ve kazancını helâl yoldan temin
edene, iç hâli güzel, dışı da kerim olana ve insanlara da kötülük yapmayana. Ne
mutlu ilmi ile amel edene, malının fazlasını dağıtana ve sözünün fazlasını tutan
kimseye."
Ebû Bekr el-Ferrâ
(rahmetullahi teâlâ
aleyh) Nişâbur'da yetişen velîlerin büyüklerindendir. Hadîs ilminde de derin
âlim olan Ebû Bekr el-Ferrâ bir sohbeti esnâsında, Resûlullah efendimizin
sallallahü aleyhi ve sellem şu hadîs-i şerîfini rivâyet etti: Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem evinin avlusunda yıkanan bir adam gördü; "Sizden
biriniz yıkandığı zaman, bir duvar arkasına geçerek de olsa örtünsün." buyurdu.
Yemen'in büyük velîlerinden
ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden Seyyid Ebû Bekr eş-Şelî (rahmetullahi
teâlâ aleyh) talebelerine ve sevenlerine şöyle buyurdular: "Abdullah ibni
Abbâs'ın (r.anhümâ) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Bir kimse
sabaha çıktığında bin defâ "Sübhânellahi ve bi-Hamdihî" derse, nefsini Allahü
teâlâdan satın almış olur." Bir çok velî de; "Bunu söylemeye devâm etmelidir."
buyurmuşlar, kendileri söyledikleri gibi talebeleri ile sevenlerine de söylemeyi
emir buyurmuşlardır."
Aklî ve naklî ilimlerde
yüksek âlim olan Ebû İshâk İbrâhim bin Müvelled (rahmetullahi teâlâ
aleyh) hadîs ilminde de yüksek idi. Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerîfini
rivâyet etti: Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hazret-i Ebû
Hüreyre'ye buyurdu ki: "Yâ Ebâ Hüreyre! Verâ sâhibi ol! İnsanların en âbidi
olursun. Kanâat sâhibi ol! İnsanların en çok şükredeni olursun. Kendin için
istediğini, insanlar için de iste! Kâmil mümin olursun. Sana komşu olanlarla iyi
komşuluk yap! Hakîkî müslüman olursun. Gülmeyi azalt! Şüphesiz ki çok gülmek
kalbi öldürür."
Tâbiînin büyüklerinden,
hadîs ve fıkıh âlimi Eyyûb-i Sahtiyânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir
sohbetinde buyurdular ki: "Şüphesiz ki Allahü teâlâ bu dîni fâcir kimseler ile
de kuvvetlendirir (onları dînine hizmet ettirir)."
Abdullah bin Kays'ın
radıyallahü anh rivâyet ettiği hadîs-i şerîf de şudur: "Biz Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem ile bir gezintide idik. "Yâ Abdullah bin Kays! Sana
Cennet hazînelerinden bir hazîneyi bildireyim mi? Lâ havle velâ kuvvete illâ
billah, de!" buyurdu.
Evliyânın büyüklerinden
Şakîk-i Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: “Dört bin hadîs-i
şerîf içinden dört yüz tâne, bundan da kırk tâne ve nihâyet bunların içinden de
şu dört hadîs-i şerîfi seçtim: “1) Kalbini kadına bağlama. Zîrâ bugün senin ise
yarın başkasındadır. Eğer kadına itâat edersen Cehennem’e atılırsın. 2) Kalbini
mala bağlama. Zîrâ mal sana emânettir. Bugün senin ise yarın başkasınındır.
Başkasının malı için kendini yorma. Başkasına hoş gelir, fakat günahı sanadır.
Eğer kalbini mala bağlarsan, Allahü teâlânın haklarını gözetemezsin. Kalbine
fakirlik korkusu girer ve şeytana itâat edersin. 3) Herhangi bir şey hususunda
kalbinde bir sıkıntı olursa o şeyi terk et. Zîrâ müminin kalbi, şâhit
yerindedir. Şüphelilerden sıkılır, helâlde ise sükûnet bulur (sâkin olur). 4)
Bir işin makbûl olacağı hükmüne varmadan o işi yapma. |
|