CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLİYÂ'YI ÜZMEK (T - Ü - Y)

Evliyânın büyüklerinden Tâcüddîn bin Rıfâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'nin bulunduğu yere yakın bir belde olan Hasankeyf'de, fakirlere âit bir vakıf ve buraya âit arâziler vardı. Bu vakfın ve arâzilerin mesulü, Muhammed bin Verşâne isminde biri idi. İbn-i Verşâne, bir gün fakirlerle birlikte İbn-ür-Rıfâî hazretlerinin yanına geldi. İbn-ür-Rıfâî buna; "Fakirlerin çoğu senden şikâyetçi." dedi. O ise, pişman olup özür dileyeceği yerde, kendisini haklı göstererek ve İbn-ür-Rıfâî'yi de kendisine yalancı şâhid göstererek; "Sen de bilirsin ki, yalan söylüyorlar. Ben onların söyledikleri gibi değilim." dedi. Bu hâle çok üzülen İbn-ür-Rıfâî ona; "Eğer doğru söylüyorlar ise, o zaman sen bilirsin." dedi. Daha sözü bitmeden İbn-i Versâne yere düştü ve oracıkta öldü.

İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerinden Tâcüddîn Zâhid-i Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri'nin talebelerinden, Ahmed isimli bir zât şöyle anlatılır: "Bir gün hocamızla birlikte bir yerden geçiyorduk. Yanımızda bâzı talebe arkadaşlarımız da vardı. Haddini bilmezlerden bâzıları, bizi görünce birbirlerine; "Hey! Bakın pilav düşmanları geçiyor. Kim bilir nereye yağlı pilav yemeye gidiyorlar. Bunlar dışarıdan sûfî görünürler, ama Allah bilir, tenhâda yalnız kaldıklarında neler işlerler!" gibi uygunsuz ve edep dışı şeyler söylediler. Bu sözler hocamızın gayretine dokundu. Çok üzüldü. Onlara; "Eğer biz, sizin dediğiniz gibi değilsek, hidâyete kavuşmuş olup, başkalarını da bu yola dâvet eden, nefsinin arzularını hakîr gören, nefsine ve şeytana uymayıp, cenâb-ı Hakk'a şükredenlerden isek, ayaklarınız dökülsün mü?" dedi. İbrâhim Zâhid hazretlerinin sözü biter bitmez, o kimselerden herbiri kötürüm oldu. Ayakda duramayıp, yere yıkıldılar ve hepsi de, binlerce elem ve sıkıntı içinde, acılarla kıvranmaya başladılar. Oradakiler bu hâli görüp ibretle seyrettiler. Orada bulunan diğer insanlar, Allahü teâlânın velî kullarına sataşmanın, onları incitmenin ne büyük felâket olduğunu, gözleriyle görüp anladılar. Bununla berâber, bu kimselerin bu acılarının, âhirette çekecekleri azap ve sıkıntılar yanında pek hafif kalacağını da düşünüp; "Allahü teâlânın evliyâsını incitmekten Allahü teâlâya sığınırız." dediler.

İstanbul'da yetişen büyük velîlerden Ünsî Hasan Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında Halvetî dervişlerinden Ömer Efendi anlatır: "Bir tanıdığımızın evlâdı hastalanmıştı. Tabibler bir çâre bulamadılar. Netîcede onu alıp Ünsî Efendinin dergâhına götürdük. Ünsî Hasan Efendi çocuğa nazar edip, duâ etti. O dakikada çocukta hastalıktan eser kalmadı. Sevinçle evimize döndük. Lâkin annem evde başka kadınları güldürmek eğlendirmek için; "Şeyh Efendi şöyle duâ etti. Şöyle üfledi." diye bâzı şeyler söyledi. Herkes buna güldü. Lâkin akşam annem rahatsızlandı. Sebebini anlayamadık. Daha sonra annem bize; "Evlâdım. Ben şöyle şöyle yaparak eğlenmiştim. Şeyh Ünsî Efendiyi bu gece karşımda heybetli bir şekilde gördüm. Bana; "Ben sizin eğlenceniz miyim?" diyerek azarladı. Feryâd edemedim. Kendimden geçtim." dedi. Sonra da Ünsî Efendiye gidip orada tövbesini bildirmek istedi. Daha bir şey söylemeden Ünsî Efendi; "Hanım bir daha bizleri dile almayınız, alay etmeyiniz!" buyurdu ve annemi affetti. Sonra bana; "Zinhâr, sakın kimseyle eğlenmeyiniz. Bu kişi kâfir bile olsa. Zîrâ bu işin sonu pişmanlıktır." diye nasihat buyurdular."

Evliyânın büyüklerinden Yûsuf-i Hemedânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkında uygunsuz şeyler söyleyip, onu kötüleyen bir kimse vardı. Bu durum Yûsuf-i Hemedânî hazretlerine intikâl edince, üzüldü ve yakında cezâsını görür buyurdu. Birkaç gün içinde o kimse, eşkıyâlar tarafından öldürüldü.

Bir defâ Yûsuf-i Hemedânî insanlara vâz ederken iki kimse gelip, “Sus! Yanlış şeyler söylüyorsun” dediler. “Asıl siz susunuz. Size diri denmez!” buyurdu. O anda, o iki kişi orada ölüverdiler.