|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Anadolu
velîlerinden Geredeli Abdullah Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh)
tasavvufta yüksek derecelere ulaşmış idi. Bu derecede iken hocası Hacı Halil
Efendi vefât edince, istiğrâk hâlinde kendinden geçmiş bir vaziyette kaldı. Daha
sonra Bolu'ya gidip, Hacı Mustafa Sâfî Efendiye hâlini anlatıp, onun talebesi
oldu. Onu talebeliğe kabûl edip, tasavvufta erbeîn denilen ve kırk gün bir yerde
kalmak olan çile yaptırmak için onu bir odaya koydu. Abdullah Efendi erbeîne
girince, önceki halleri tamâmen kayboldu. Tasavvufa yeni başlamış talebe gibi
oldu. Bu hâline şaşıp, üzülerek gece gündüz ağlamaya başladı. Böylece otuz beş
gün geçti. Bu çileye girmesi sebebiyle hallerini kaybettiği kanâatine vararak
çıkıp kaçmak istedi. Dergâhtaki talebelerden bâzıları farkına varıp onu bu
kararından vazgeçirmek için; "Erbeîni tamamla ondan sonra gidersin" diyerek
kalmaya râzı ettiler. Otuz dokuzuncu günü tasavvuf yolunda yeni ilerlemeye
başlayan bir talebede hâsıl olan haller gibi önce tecellî-i ef'al, sonra
tecellî-i sıfât ve daha sonra da tecellî-i hâl zuhur edip, parlamaya başladı.
Hemen Sâfî Efendinin huzûruna koşup, hâlini ve hâsıl olan durumu anlattı. Bunun
üzerine Sâfî Efendi; "Oğlum biz adamı hem soyar, hem de giydiririz." dedi.
Önceki hâlinde kalsaydın, rehberlik etmekte zah-
met
çekerdin, dervişlere vâkıf olamazdın. Şimdi elhamdülillah tertib üzere zuhûr
etti." diyerek onu tesellî etti. Sonra birkaç halvet daha yaptırdı. Tasavvufta
yetiştirip kemâle erdirdikten sonra, ona hilâfet verdi. İnsanlara rehberlik
etmesi için vazîfelendirdi.
Abdullah
Efendi, hâlini o derece gizler ve tevâzu ile hareket ederdi. Görenler sanki
sıradan biri, tasavvuftan hiç yol kat etmemiştir zannederdi. Kendi bu hususta
hiç bir şey söylemezdi. Halbuki keşf ve kerâmet sâhibi olup, çok talebe
yetiştirdi. Dünyâya ve dünyâ malına karşı hiçbir meyli yoktu. Fakat
talebelerinin hallerini görüp, anlamak ve onları yetiştirmek için onlarla
yakından alâkadâr olurdu. Abdullah adında bir çocuk, daha küçük yaşta Mustafa
Sâfî Efendiye talebe olmuştu. Onun vefâtından sonra da Abdullah Efendiye talebe
oldu ve on sekiz yaşında tasavvufta hallere kavuştu. Keşfi açıldı. Hangi kabrin
yanına varsa, o kabirde yatanın hâlini görürdü. Hattâ çok defâ vefât eden evliyâ
ile görüşüp konuşurdu. Bir müşkülü veya soracağı bir husus olursa, ya Peygamber
efendimizi görüp O'ndan sorar, yâhut da Sâfî Efendiyi görüp müşkülünü
hallederdi. Hattâ Peygamber efendimiz ona, hocası Sâfî Efendinin çok büyük bir
velî olduğunu beyân buyurmuşlardır.
|
|