|
EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Ehl-i beytten ve meşhûr
velîlerden İmâm-ı Câfer-i Sâdık (rahmetullahi teâlâ aleyh) İslâm
âlimlerinin gözbebeklerinden olup, seyyid ve oniki imâmın altıncısıdır.
Eshâb-ı kirâmı görmekle
şereflenen Tâbiîn devrinin yükseklerinden evliyânın büyüklerinden ve tasavvufda
büyük rehberlerden olup kendilerine silsile-i aliyye denilen Nakşibendiyye yolu
âlimlerinin dördüncüsüdür.
İmâmlığı, yâni tasavvufta,
Kur'ân-ı kerîmin mânevî hükümlerini kalblere yerleştirme vazîfesi, feyz vermesi
otuz dört sene sürmüştür.
Câfer-i Sâdık hazretleri,
temiz ve yüksek bir neseb ve soya sâhip olduğu gibi, güzel yüzlü ve tatlı
dilliydi. Bedeni sanki nûr saçıyordu. Yüzünün renginde beyaz ve kırmızı karışmış
olup, tatlı bir çehresi vardı. Kuvvetli ve orta boylu idi. Kısa ve şişman
değildi, saçı kumrala yakındı. Hazret-i Ali'ye çok benzerdi. On evlâdı olup,
yedisi erkek, üçü kız idi. Oğulları: Mûsâ Kâzım, İshak, Muhammed, İsmâil,
Abdullah, Abbâs ve Ali'dir. Evlâtlarının hepsi zamânının süsü, âlimi ve
üstünlerinden olup, evliyânın rehberiydiler. Mûsâ Kâzım, oniki imâmın
yedincisidir.
İmâm-ı Câfer, ilmi, oniki
imâmdan beşincisi olan babası Muhammed Bâkır'dan öğrendi. İlim ve fazîlette
zamânının bir tânesi oldu. Bütün din bilgilerinde olduğu gibi, zamânının bütün
fen ilimlerinde de söz sâhibiydi. Yetiştirdiği talebeler, cebir ve kimyâ
ilimlerinde çeşitli keşifler yapmışlar, bu ilimlerin temel sistematiğini
kurmuşlardır. Fizik ve kimyâ ilimlerinin konusunu teşkil eden madde ve onlar
üzerindeki bilgisi, o kadar çoktu ki, bu hususlarda zamânında yaşayan herkese
akıl-ilim hocalığı yapardı. Kimyânın babası sayılan Câbir de, Câfer-i Sâdık'ın
talebesidir. İmâm-ı Câfer'in en meşhûr talebesi, Hanefî mezhebinin kurucusu ve
Ehl-i sünnetin reisi olan İmâm-ı A'zâm Ebû Hanife Nu'man bin Sâbit'tir. İmâm-ı
A'zâm, Câfer-i Sâdık'ın derslerine ve sohbetlerine iki sene devâm ederek, o
gizli ve âşikâr mârifet kaynağından ilim ve evliyâlık yolunda çok istifâde etti.
İmâm-ı A'zâm, onun huzûrunda kavuştuğu yüksek mertebeleri anlatmak için; "O iki
sene olmasaydı, Nûman helâk olmuştu." buyurmuştur. İmâm-ı A'zâm bu sözü ile
hocası Câfer-i Sâdık hazretlerinin büyüklüğünü, kıymetini, kavuştuğu yüksek
dereceleri anlatmak istemiştir.
Kalbi, bütün kötü huylardan
temizleyip, Allahü teâlâya kavuşmak için lâzım gelen mârifetleri, ibâdet ve
işleri öğreten tasavvuf yollarının çeşitli isimler alması, başka başka
olduklarını göstermez. Aynı mürşidin yol göstericinin talebeleri, birbirlerini
tanımak ve hocaları, mürşidleri ile öğünmek için bulundukları yola, onların
isimlerini vermişlerdir. Hazret-i Ebû Bekir vâsıtası ile gelen yolda zikr-i hafî
yâni sessiz zikir yapılmış olup, hazret-i Ali vâsıtası ile gelen yolda da zikr-i
cehrî yâni yüksek sesle zikir yapılmıştır. Bütün tasavvuf yolları, İmâm-ı
Câfer-i Sâdık hazretlerinde birleşmektedir. İmâm-ı Câfer-i Sâdık, iki yoldan
Resûlullah'a bağlıdır. Birisi babalarının yolu olup, hazret-i Ali vâsıtası ile
Resûlullah'a bağlıdır. Bu yola vilâyet yolu denir. İkincisi anasının babalarının
yolu olup hazret-i Ebû Bekir vâsıtası ile Resûlullah'a bağlanmaktadır. Bu yola
da Nübüvvet yolu denir. İmâm-ı Câfer-i Sâdık, hem ana tarafından Ebû Bekr-i
Sıddîk soyundan, hem de, onun vâsıtası ile Resûlullah'tan feyiz almış olduğu
için; "Ebû Bekr-i Sıddîk, beni iki hayâta kavuşturmuştur." buyurdu. Câfer-i
Sâdık hazretleri, Resûlullah'tan gelen Peygamberlik, nübüvvet üstünlüklerine
hazret-i Ebû Bekir, Selmân-ı Fârisî ve Kâsım bin Muhammed bin Ebû Bekir
silsilesi ile kavuşmuştur. Evliyâlık, vilâyet üstünlüklerine de, hazret-i Ali,
hazret-i Hasan ve Hüseyin, Zeynelâbidîn ve babası Muhammed Bâkır yolu ile
kavuşmuştur. İmâm-ı Câfer-i Sâdık'ta bulunan bu iki feyiz ve mârifet yolu,
birbirleri ile karışmış değildir. İmâm hazretlerinden, Ahrâriyye büyüklerine,
hazret-i Ebû Bekir yolu ile, öteki silsilelere ise, hazret-i Ali yolu ile feyz
gelmektedir.
İmâm-ı Câfer-i Sâdık'ın
ilimde, mârifette, zühd, takvâ, kanâat ve bütün güzel ahlâktaki üstünlüğünü,
büyüklüğünü duymayan kalmamıştır. Büyükler gibi çocuklar arasında da meşhûr
olmuştur. Hikmetli sözleri ve menkıbeleri ile ibret dolu hayat olayları her yere
yayılmış, kitaplara yazılmıştır.
|
|