CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

ALFABE - CİLD                      1.   2.   3.   4.   5.   6.
     
 

EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER

Seyyid Burhâneddîn Muhakkık Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Anadolu velîlerinden ve Hazret-i Hüseyin'in torunlarından olup, seyyiddir. İlim öğrenme arzusunun fazlalığından dolayı Belh'e giderek Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled hazretlerine talebe oldu. On iki yıl hocasının hizmetinde bulundu. Bu zaman zarfında bütün ilimleri öğrendi ve mânevî yüksek derecelere kavuştu. Hocası, oğlu Mevlânâ Celâleddîn'in terbiyesini ona havâle etti. Seyyid Burhâneddîn, Mevlânâ'nın lalası ve atabeği olmakla meşhûr oldu. Daha sonra Allahü teâlânın aşkı ile uzun süre dağlarda tek başına yaşadı. Nefsinin istek ve arzularını yapmamakla çok riyâzet çekti. On iki günde bir yemek yerdi. Bir gün seher vakti gayb âleminden; "Bugünden îtibâren riyâzeti bırak." diyen bir ses geldi. Bunun üzerine Seyyid Burhâneddîn; "Peygamber efendimizi bütün insanlara gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, cenâb-ı Hakk'ın cemâlinin tecellîleri ile şereflenmeden mücâhedeyi bırakmam." dedi. Allahü teâlâdan bütün isteklerine kavuştu. Bu sırada Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled, âilesiyle birlikte Anadolu'ya göç etti. Riyâzetini tamamlayıp, hocasını ziyâret için Belh'e geldiğinde, onun Anadolu'ya hicret ettiğini öğrenince Tirmiz'e yerleşti.

Seyyid Burhâneddîn bir gün Tirmiz'de âlimler ile oturmuş sohbet ediyordu. Birden; "Eyvâh! Üstâdım gitti. Âlimlerin sultanı efendim vefât etti. Bizi terkederek bekâ âlemine göç eyledi." diyerek ağlamaya başladı. Hâlbuki, hocasının bulunduğu yer ile kendisi arasında binlerce kilometrelik mesâfe vardı. Hocasının vefât ettiğini kalp gözüyle anlamıştı. Hocasının vefâtından sonra, günlerini gâyet mahzûn ve dertli olarak geçirdi. Bir gece rüyâsında hocasını gördü. Hocası ona; "Burhâneddîn! Benim Celâleddîn Muhammed'imi nasıl yalnız bıraktın? Bu hâl, lalalık ve atabeklik vazîfene yakışmaz." buyurdu. O da bu işâret üzerine; "Hocamın oğlu Celâleddîn Muhammed yalnız kalmıştır ve beni beklemektedir. Anadolu diyârına gitmek, onun hizmetinde bulunmak ve hocamın bana bıraktığı bu ilmi ona teslim etmek bizzat bana farz olmuştur." diyerek yola çıktı. Tirmiz'deki âlimler bu büyük velînin gitmesine çok üzüldüler. Bir sene yolculuktan sonra Konya'ya gelebildi.

Mevlânâ da, babasının vefâtından dolayı fevkalâde hüzünlü ve kederli olduğundan hem biraz teselli bulmak ve hem de ilim tahsîlini devâm ettirebilmek niyetiyle Karaman'a kayınpederinin yanına gitmişti. Mevlânâ'nın ilim öğrenmek husûsunda pek gayretli olduğunu, daha çocuk iken büyük bir âlim ve velî olacağını anlayan Seyyid Burhâneddîn, mübârek hocasının emri olduğu için, onunla berâber olmayı arzu ediyordu. Mevlânâ'nın; ilim, irfân ve velîlik yolunda yükselip yetişmesi için, Karaman'a mektup yazarak Konya'ya gelmesini istedi. Mevlânâ mektubu alınca, merhum babasının bu çok kıymetli talebesinin kendisiyle meşgûl olmak, kendisini yetiştirmek üzere Konya'da bulunmasına pek fazla sevinip derhâl yola çıktı. Konya'ya geldi. Hemen Seyyid Burhâneddîn'i ziyâret etti. Birbirleriyle kucaklaştılar. Sonra Mevlânâ Celâleddîn, lalası Seyyid Burhâneddîn'in sorduğu bütün sorulara cevap verdi. Seyyid Burhâneddîn ona birçok iltifatta bulunduktan sonra; "Din ve dünyâ ilimlerinde bir hayli ilerlemişsin. Fakat baban hem dünyâ hem de âhiret ilimlerini tamamladı. Bundan sonra senin de tasavvuf ilmini öğrenmeni istiyorum. Bu, peygamberlerin ve velîlerin ilmidir. Bu ilmi babandan öğrendim. Sen de benden al da babanın hakîkî vârisi ol!" buyurdu.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî büyük bir aşk ve şevk ile bu yüksek zâtın derslerine devâm etti. Seyyid Burhâneddîn hazretleri, hem mübârek hocasının yâdigârı ve hem de ilim öğrenmekteki gayret ve istîdâdı pekçok olan bu kıymetli talebesinin mânevî terbiye ile yetişmesi için çok gayret gösterdi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî tahsîlini tamamlayıp, zâhirî ve bâtınî ilimlerde kemâle geldikten ve maddî mânevî olgunluklara, tasavvufta çok yüksek derecelere kavuştuktan sonra, Burhâneddîn Muhakkık Konya'dan ayrılıp Kayseri'ye gitmeye karar verince, Mevlânâ, ayrılığa tahammül edemeyeceğini bildirerek, gitmemesi için çok ısrâr etti. Fakat Seyyid hazretleri bunda kararlı idi. Mevlânâ, bu kadar ısrârına sebebin ne olduğunu suâl edince; "Öyle anlıyorum ki, yakında buraya Şems-i Tebrizî gelecek. Senin bundan sonraki yükselmen, onun vâsıtasıyla olacak. Sen artık ona havâle olundun. Onun şefkat kanatları altında aşamadığın engelleri aşar, daha yüksek mânevî hâllere kavuşursun. O seni, tasavvufun en mahrem noktalarına çeker. Sen de ona aynı âlemi anlatırsın. Bu şekilde birbirinizi tamamlar ve yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. Ben de Kayseri'ye gidip, ömrümün sonlarını orada geçiririm." buyurdu. Mevlânâ, Kayseri'ye gitmeye kesin kararlı olan hocasını, hürmet ve edeple uğurladı. Daha sonraki senelerde onu ziyâreti terk etmedi.

Şeyh Selâhaddîn ismindeki bir zât da, Seyyid hazretlerinin önde gelen talebelerinden idi. Seyyid Burhâneddîn; "Hâlimi Selâhaddîn'e, kâlimi