|
EVLİYÂ
HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Seyyid Burhâneddîn
Muhakkık Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; Anadolu velîlerinden
ve Hazret-i Hüseyin'in torunlarından olup, seyyiddir. İlim öğrenme arzusunun
fazlalığından dolayı Belh'e giderek Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled hazretlerine
talebe oldu. On iki yıl hocasının hizmetinde bulundu. Bu zaman zarfında bütün
ilimleri öğrendi ve mânevî yüksek derecelere kavuştu. Hocası, oğlu Mevlânâ
Celâleddîn'in terbiyesini ona havâle etti. Seyyid Burhâneddîn, Mevlânâ'nın
lalası ve atabeği olmakla meşhûr oldu. Daha sonra Allahü teâlânın aşkı ile uzun
süre dağlarda tek başına yaşadı. Nefsinin istek ve arzularını yapmamakla çok
riyâzet çekti. On iki günde bir yemek yerdi. Bir gün seher vakti gayb âleminden;
"Bugünden îtibâren riyâzeti bırak." diyen bir ses geldi. Bunun üzerine Seyyid
Burhâneddîn; "Peygamber efendimizi bütün insanlara gönderen Allahü teâlâya yemin
ederim ki, cenâb-ı Hakk'ın cemâlinin tecellîleri ile şereflenmeden mücâhedeyi
bırakmam." dedi. Allahü teâlâdan bütün isteklerine kavuştu. Bu sırada Sultân-ül-Ulemâ
Behâeddîn Veled, âilesiyle birlikte Anadolu'ya göç etti. Riyâzetini tamamlayıp,
hocasını ziyâret için Belh'e geldiğinde, onun Anadolu'ya hicret ettiğini
öğrenince Tirmiz'e yerleşti.
Seyyid Burhâneddîn bir gün
Tirmiz'de âlimler ile oturmuş sohbet ediyordu. Birden; "Eyvâh! Üstâdım gitti.
Âlimlerin sultanı efendim vefât etti. Bizi terkederek bekâ âlemine göç eyledi."
diyerek ağlamaya başladı. Hâlbuki, hocasının bulunduğu yer ile kendisi arasında
binlerce kilometrelik mesâfe vardı. Hocasının vefât ettiğini kalp gözüyle
anlamıştı. Hocasının vefâtından sonra, günlerini gâyet mahzûn ve dertli olarak
geçirdi. Bir gece rüyâsında hocasını gördü. Hocası ona; "Burhâneddîn! Benim
Celâleddîn Muhammed'imi nasıl yalnız bıraktın? Bu hâl, lalalık ve atabeklik
vazîfene yakışmaz." buyurdu. O da bu işâret üzerine; "Hocamın oğlu Celâleddîn
Muhammed yalnız kalmıştır ve beni beklemektedir. Anadolu diyârına gitmek, onun
hizmetinde bulunmak ve hocamın bana bıraktığı bu ilmi ona teslim etmek bizzat
bana farz olmuştur." diyerek yola çıktı. Tirmiz'deki âlimler bu büyük velînin
gitmesine çok üzüldüler. Bir sene yolculuktan sonra Konya'ya gelebildi.
Mevlânâ da, babasının
vefâtından dolayı fevkalâde hüzünlü ve kederli olduğundan hem biraz teselli
bulmak ve hem de ilim tahsîlini devâm ettirebilmek niyetiyle Karaman'a
kayınpederinin yanına gitmişti. Mevlânâ'nın ilim öğrenmek husûsunda pek gayretli
olduğunu, daha çocuk iken büyük bir âlim ve velî olacağını anlayan Seyyid
Burhâneddîn, mübârek hocasının emri olduğu için, onunla berâber olmayı arzu
ediyordu. Mevlânâ'nın; ilim, irfân ve velîlik yolunda yükselip yetişmesi için,
Karaman'a mektup yazarak Konya'ya gelmesini istedi. Mevlânâ mektubu alınca,
merhum babasının bu çok kıymetli talebesinin kendisiyle meşgûl olmak, kendisini
yetiştirmek üzere Konya'da bulunmasına pek fazla sevinip derhâl yola çıktı.
Konya'ya geldi. Hemen Seyyid Burhâneddîn'i ziyâret etti. Birbirleriyle
kucaklaştılar. Sonra Mevlânâ Celâleddîn, lalası Seyyid Burhâneddîn'in sorduğu
bütün sorulara cevap verdi. Seyyid Burhâneddîn ona birçok iltifatta bulunduktan
sonra; "Din ve dünyâ ilimlerinde bir hayli ilerlemişsin. Fakat baban hem dünyâ
hem de âhiret ilimlerini tamamladı. Bundan sonra senin de tasavvuf ilmini
öğrenmeni istiyorum. Bu, peygamberlerin ve velîlerin ilmidir. Bu ilmi babandan
öğrendim. Sen de benden al da babanın hakîkî vârisi ol!" buyurdu.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
büyük bir aşk ve şevk ile bu yüksek zâtın derslerine devâm etti. Seyyid
Burhâneddîn hazretleri, hem mübârek hocasının yâdigârı ve hem de ilim
öğrenmekteki gayret ve istîdâdı pekçok olan bu kıymetli talebesinin mânevî
terbiye ile yetişmesi için çok gayret gösterdi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
tahsîlini tamamlayıp, zâhirî ve bâtınî ilimlerde kemâle geldikten ve maddî
mânevî olgunluklara, tasavvufta çok yüksek derecelere kavuştuktan sonra,
Burhâneddîn Muhakkık Konya'dan ayrılıp Kayseri'ye gitmeye karar verince,
Mevlânâ, ayrılığa tahammül edemeyeceğini bildirerek, gitmemesi için çok ısrâr
etti. Fakat Seyyid hazretleri bunda kararlı idi. Mevlânâ, bu kadar ısrârına
sebebin ne olduğunu suâl edince; "Öyle anlıyorum ki, yakında buraya Şems-i
Tebrizî gelecek. Senin bundan sonraki yükselmen, onun vâsıtasıyla olacak. Sen
artık ona havâle olundun. Onun şefkat kanatları altında aşamadığın engelleri
aşar, daha yüksek mânevî hâllere kavuşursun. O seni, tasavvufun en mahrem
noktalarına çeker. Sen de ona aynı âlemi anlatırsın. Bu şekilde birbirinizi
tamamlar ve yeryüzünün en büyük iki dostu olursunuz. Ben de Kayseri'ye gidip,
ömrümün sonlarını orada geçiririm." buyurdu. Mevlânâ, Kayseri'ye gitmeye kesin
kararlı olan hocasını, hürmet ve edeple uğurladı. Daha sonraki senelerde onu
ziyâreti terk etmedi.
Şeyh Selâhaddîn ismindeki
bir zât da, Seyyid hazretlerinin önde gelen talebelerinden idi. Seyyid
Burhâneddîn; "Hâlimi Selâhaddîn'e, kâlimi
|
|