|
EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Büyük velîlerden Bişr-i
Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda
Horasan'ın Merv şehrinde ve Bağdât'ta yaşamış olan büyük velîlerdendir.
İsmi, Bişr bin Hâris Abdurrahmân, künyesi Ebû Nasr'dır. Yalınayak gezdiği için
"Hafî" lakabıyla bilinir. Bişr-i Hâfî diye meşhûr olmuştur.
Îtibârlı bir âileye mensûb
olan Bişr-i Hâfî, Merv reislerinden birinin oğludur. Bu sebeple çocukluğu ve
gençliğinin bir kısmı bolluk, refâh içinde geçti. Gençliğinde kendisini oyun ve
eğlenceye verdi. Dünyânın câzibesine kapıldığı ve nefsin, şeytanın ve kötü
arkadaşların teşviklerine kapılarak oyun ve eğlence âlemlerine daldığı gençlik
yıllarında, bir gün kapısı çalındı. Hizmetçisi kapıya çıkarak gelen kimseye kimi
aradığını sordu. Kapıdaki adam; "Bu evin sâhibi hür mü, kul mu?" diye sordu.
Hizmetçi, "Hürdür." diye karşılık verdi. Adam; "Belli!.. Eğer kul olsaydı,
kulluğun edebine riâyet edecek oyun ve eğlence ile uğraşmayacaktı." diyerek
çıkıp gitti. Hizmetçi içeri girip kapıda olanları Bişr-i Hâfî'ye anlattı. Bişr-i
Hâfî, yalın ayak adamın peşinden koştu. Ona yetişerek söylediklerini
tekrarlattı. O kimsenin sözlerinden etkilendi, yaptıklarına pişmân olup tövbe
etti. Bir müddet sözünde durup oyun ve eğlence âlemlerine gitmediyse de, kötü
arkadaşların tesiriyle tekrar eski hayâtına döndü. Babasından kalan serveti için
kendisinden ayrılmayan arkadaşları onu bir türlü bırakmadılar.
Bir gün eğlence âlemlerinden
sonra sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir
kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten
sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta,
rüyâda; "Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi
büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni
güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz
ve güzel eylerim." dendi. Bu rüyâ üç defâ tekrar etti. O zât sabah Bişr-i
Hâfî'yi arayıp meyhânede buldu. Mühim haberim var diye içerden çağırdı. Bişr
geldiğinde; "Kimden haber vereceksin?" dedi. "Sana Allahü teâlâdan haber
vereceğim." deyince, ağlamaya başladı. "Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı
yapacak?" dedi. Rüyâyı dinleyince arkadaşlarına; "Ey arkadaşlarım! Beni
çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz." dedi. O
zâtın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç
ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Allahü teâlâya tövbe ettiğim, günâh
işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi
giymeye hayâ ederim. Allahü teâlâ Bekara sûresi yirmi ikinci âyetinde meâlen;
"Biz yeryüzünü sizin için tefriş ettik, döşedik." buyuruyor. Pâdişâhların
mefrûşâtı üzerinde ayakkabı ile yürümek edebe uymaz. Ayağım ile yer arasında bir
vâsıta olduğu hâlde onun sergisine basmayı câiz görmüyorum." derdi. Bu zamandan
sonra ayakkabı giymediği için kendisine yalın ayak mânâsında "Hâfî" lakabı
verildi.
Hanbelî mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hâfî'yi çok sever, devamlı
yanına giderdi. Talebeleri; "Siz âlimsiniz. Hadîste, fıkıhta, ictihadda ve bütün
ilimlerde eşiniz yoktur. Niye Bişr-i Hâfî gibi birini sık sık ziyâret
ediyorsunuz?" dediklerinde; "Evet, dediğiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat
o, kalp ilimlerini benden iyi bilir." derdi.
Bişr-i Hâfî'ye, bu ilme,
yüksek derecelere nasıl kavuştun diye sorduklarında; "Az yemekle." deyip, "Yiyip
gülen ile, yiyip ağlayan aynı olmaz." buyurdu.
İlim ve fazîletteki
yüksekliği, haram ve şüphelilerden sakınması sâyesinde insanlar arasında yüksek
bir velî, konuşmaları ile, tesirli bir yol gösterici oldu. Mânevî derecesi
öylesine yükseldi ki, Halîfe Me'mûn onu ziyâret edebilmek için, Ahmed bin
Hanbel'in arabuluculuk yapmasını istedi. Hattâ Halîfe Me'mûn onun hakkında; "Bişr-i
Hâfî'den başka bu diyarda (Bağdât'ta) kendisinden hayâ edilip çekinilecek bir
kimse kalmadı." demişti.
Dînî ilimlerde yüksek bir
âlim, tasavvufta yüksek bir velî olan Bişr-i Hâfî, zamânının tıb bilgilerinde de
söz sâhibi idi.
|
|