|
EVLİYÂ HAYÂTINDAN SAHÎFELER
Hindistan'ın büyük
velîlerinden Seyyid Âdem-i Bennûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Resûlullah
efendimizin sünnet-i seniyyesine uymaya, bid'atleri yok etmeye, tam istikâmet
sâhibi olmaya çalıştı.
Fakirle zengini, darda olan
ile rahatlıkta olanı, hizmetçi ile efendiyi, oğlu ile talebesini bir tutup,
hepsine ikrâmda bulunmak onun güzel ahlâkından idi. Yemeğin, gönül huzûru, tam
bir temizlik ve abdest ile pişirilmesini buyurur ve eşit olarak dağıtılmasına
ihtimâm gösterirdi. Meclisinde; riyânın, iki yüzlülüğün ve yapmacıklığın yeri
yoktu. Emr-i ma'rûf ve nehy-i münker onun en güzel huyu idi. Bilhassa dünyâyı
sevenlere, dünyâya düşkün olanlara, o kadar hakîmâne ve edîbâne olarak, öyle
güzel ve tesirli sözler söylerdi ki, başkaları kolay kolay öyle sözler
söyleyemezdi. Bu faydalı sözleri karşısında hiçkimse ona kırılmazdı. Sözü kime
ve ne için ise, tesirli olur, Allahü tealânın izniyle tesiri, o anda görülür ve
o kimse tövbe etmekle şereflenirdi. Konuştuğu zaman bütün sözleri ya iyiliği
emir şeklinde veya ilim ve mârifet olurdu. Böyle olmayan sözler pek az
duyulurdu. Görünüşte ilgisiz gibi olan sözler söylediği zannedilse bile onun da
altında mutlaka bir nasîhat ve bir hikmet bulunurdu. Onun sohbeti insanları kötü
sıfatlardan, fenâ ahlâktan ve alçak dünyâyı sevmek ve ona düşkün olmaktan
temizlerdi.
Seyyid Âdem-i Bennûrî,
zamânında yeryüzünün en meşhûr en büyük mürşidlerinden, hidâyet rehberlerinden
idi. Talebelerinin sayısı yüzbinden çoktu. Her tarafta büyük kabûl gördü.
Dünyânın her tarafından grup grup insanlar, aradaki mesâfenin uzaklığı ve yol
meşakkatine aldırmasızın huzûruna gelirler, sohbetinde bulunmak şerefine
kavuşmağa can atarlardı. Bu sebeple dergâhı, devamlı kalabalık olurdu.
Herkese yardımcı olmaya
çalışırdı. Kendisine gelen ihtiyaç sâhibi bir kimseyi boş çevirmez, yapabildiği
nisbette yardımcı olur, o kimsenin işini hâllederdi. Başkalarına yardımcı olmaya
çalışırken başına bâzı sıkıntılar gelse, onlara sabreder, şikâyette bulunmazdı.
Öyle bir aşk, muhabbet ve
edebe sâhipti ki, hacdan sonra, Mescid-i Kubâ'dan Mescid-i Nebevî'ye kadar olan
yolu, her adımda iki rekat namaz kılarak gitti.
Medîne-i münevvereye gidince,
Kabr-i Nebevî'yi ziyâretinde, Peygamber efendimiz onun selâmını aldı ve pek az
kimseye nasîb olan müsâfeha etmek şerefine kavuştu.
Ziyâretten sonra, memleketine
dönmek üzere ayrılmak istediği zaman, Resûlullah efendimizden saâdet müjdesi
aldı. Kendisine hitâben; "Ey oğlum! Sen benim yanımda kal!" buyuruldu. Bunun
üzerine orada kaldı ve H.1054 senesinde; Medîne-i münevverede, çok sevdiği, hiç
unutmayıp her an zikrettiği Rabbine, yüksek ceddi olan Resûlullah efendimize ve
diğer sevdiklerine kavuştu
|
|