CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

ZEYNELÂBİDÎN MUHAMMED

Büyük velîlerden. İsmi, Muhammed bin Muhammed, lakabı Zeynelâbidîn’dir. Mısır’da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1638 (H.1048) senesinde Mısır’da vefât etti.

Muhammed Zeynelâbidîn, zamânının büyük âlimlerinden Halebî ve başkalarından okudu. Çeşitli ilimlerde üstün dereceye yükseldi. Câmi-ul-Ezher’de ders okutmaya başladı. Zamânındaki âlimlerin kavuşamadıkları ilmî üstünlüklere yükseldi. Şam’da da ikâmet etti. Çok kere Hicâz’a gidip geldi. Mısır, Hicâz ve Şam’daki âlimler, onun ilimdeki üstünlüğünü söyleyip, medh ü senâ ettiler ve huzûrunda ona karşı çok edebli oldular.

Muhammed Zeynelâbidîn, Şâziliyye yolunun edebini insanlara öğretip yaydı. Çok kerâmetleri görüldü. Keşfleri pekçoktur. Zamânın büyüklerinden bir zât idi.

İbrâhim Ubeydî, hocası Muhammed Zeynelâbidîn hakkında; Umdet-üt-Tahkîk fî Beşâiri ales-Sıddîk isimli bir eser yazdı. Kitabında hocasının fazîletlerini, kerâmetlerini ve âlimlerin onun hakkındaki medhedici sözlerini bildirdi.

Âlimlerin büyüklerinden olan Şeyh Yûsuf Feyşî, onun hakkında şöyle dedi: “Muhammed Zeynelâbidîn Bekrî, âlim, kâmil bir zât idi. İlm-i tevhîde dâir çok güzel sözleri vardır. Baba ve dedelerinden daha üstün dereceye yükseldi.”

Remle müftîsi Şeyh Hayreddîn ise onun hakkında; “Şam’daki âlimler onun ilim meclisine toplanmıştı. O, hikmet dolu sözler söylüyordu. Âlimler; “Ey Muhammed Bekrî! Sözleriniz bizim anlayışımızın üzerindedir. Anlamakta zorluk çekiyoruz” dediler.” diye bildirmektedir.

Mısır’daki âlimlerin büyüklerinden Şeyh İbrâhim Memûnî şöyle dedi: “Baba ve dedelerinin bütün fazîletleri, Muhammed bin Zeynelâbidîn Bekrî’de toplanmıştır.”

İbrâhim Ubeydî şöyle anlatır: “Allahü teâlânın ihsânı ile yüz büyük zâtın hizmetinde ve derslerinde bulunmakla şereflendim. Fakat Muhammed Zeynelâbidîn Bekrî'den daha fazla Allahü teâlâyı tanıyanı görmedim.”

Yine İbrâhim Ubeydî anlatır: “Üstad Muhammed Alevî ile Muhammed Zeynelâbidîn bir yerde konuşuyorlardı. Konuşmalarından bir şey anlamadım. Zeynelâbidîn, Muhammed Alevî’ye Peygamber efendimizden bahsetti ve; “Vallahi O şimdi kabrinde, bizim bilmediğimiz bir şekilde diridir. Sizin de Muhammed aleyhisselâm katında üstün bir yeriniz var” buyurdu ve oradan ayrıldı.”

Muhammed Zeynelâbidîn, bir sene, haccı edâdan sonra, Medîne-i münevvereye gidip, Resûlullah’ın kabr-i şerîfini ziyârette bulundu. Ziyâretini tamamlayınca, vedâ için tam bir edeb içinde kabr-i şerîfe dönmüş iken birden karşısında Resûlullah efendimizin, hazret-i Ebû Bekr’in ve hazret-i Ömer’in mübârek cemâllerini gördü. Edeble başını önüne eğdi ve öyle kaldı. O sırada bir kısım talebeleri gelip kâfilenin hareket ettiğini ve gitmek arzu ettiklerini söylediler. Huzurda iken onların bu acele edişlerine taaccüb edip, keşf hâliyle onlara; “Siz beni çağırıyorsunuz. Hâlbuki şimdi karşımda Resûlullah efendimizin mübârek cemâli, bulutun altında ayın kayboluşu gibi kaybolup gidiyor. Hazret-i Ebû Bekr'in ve Ömer’in mübârek cemâlleri de kaybolup gittiler.” dedi.

Muhibbî onun hakkında dedi ki: “O, Kâhire’de zamânındaki âlimlerin en büyüğüydü. İlim ve edeb sâhibiydi. Amcası Muhammed Ebi'l-Mevâhib’in vefâtından sonra, evinde tefsîr dersleri verdi. Âlimler gelir, dersini dinlerlerdi. Çok kerâmetleri görüldü. Çok defâ haccetti. Herkesten hürmet ve îtibâr gördü. Tefsîr ilminde üstün derecedeydi.”

 

KERÂMET ve MENKÎBELERİ

YANIMDAN AYRILMA!

İbrâhim Ubeydî şöyle anlatır: “Bir bayram günüydü. Muhammed Zeynelâbidîn, benim, yanından ayrılmamı istemedi ve; “Bugün bayramdır. İnsanların bir araya gelip dağılma günüdür. Sen benim yanımdan ayrılma. Ziyârete gelenlerin ayrılmalarından sonra, bende bir yalnızlık oluyor. Bugün benim dostum ol. Seninle konuşmak beni memnûn ediyor.” buyurdu. Ben de; “Efendim sizden bir arzum var. Bunu yerine getirirseniz memnun olurum ve sizinle berâber kalırım deyip, bâzı zâtların hoca ve talebe silsilelerini sordum. O da kolaylıkla cevap verdi. Son olarak Şeyh Zeynelâbidîn ve Şeyh Ahmed'in ilim ve tasavvuftaki vârisinin kim olduğunu sordum. “Benim” buyurdu ve ağladı. Bu zaman kendimden geçtim. Daha sonra kendime geldiğimde devlet adamlarının, âlimlerin ve başkalarının onu ziyâret ettiklerini ve Muhammed Zeynelâbidîn’in her birine, eliyle, örtülü bir yerden gümüş alarak verdiğini gördüm. Hayret ettim. Sonra da; “Efendim, kudret hazînesine mâliksiniz” dedim. O da cevâben; “Doğru, senden başkası bunu bilemez” buyurdu. Emirleri üzere onunla berâber kaldım.”

 

KAYNAKLAR

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.202

2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.135