ZEYNELÂBİDÎN KAYSERÂNÎ
Anadolu’da yetişen büyük velîlerden. 1349 (H.750) yılında Medîne-i münevverede
Rasas mahallesinde doğdu. Babası Seyyid Ahmed Şemsüddîn Efendi, annesi ise,
Seyyid İzzeddîn Hasan Rıfâî’nin kızı Sâdiye Hanım’dır. Nesebi, yirmi dokuzuncu
batında hazret-i Ali’ye ulaşmaktadır. Doğum yerine nisbetle Medenî, yerleştiği
Kayseri şehrine nisbetle de Kayserânî denildi. 1414 (H.817) yılında Kayseri’de
vefât etti. Kabri, Burhâneddîn Tirmizî hazretlerinin türbesi içinde olup,
ziyâret edilmektedir.
Seyyid
Zeynelâbidîn hazretleri, küçük yaşta babasından ve Medîne-i münevverenin meşhûr
âlimlerinden ilim öğrendi. Evliyâdan feyz alıp, olgunlaştı. Allahü teâlânın
sevgili kullarının sohbetlerinde, Resûl-i ekremin güzel ahlâkı ile ahlâklanıp
âzâlarını Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymakla süsledi. Çok ibâdet eder,
haram ve şüphelilerden pek sakınırdı. Mübârek pederinin vefâtından sonra
Anadolu’ya doğru yola çıktı. 1397 senesinde Kayseri’ye geldi. O sıralarda Sivas
ve Kayseri dolaylarının beyi olan Kâdı Burhâneddîn Ahmed Bey yeni vefât etmiş,
Kayseri şehri de Osmanlı Türklerinin âdil idâresi ile şereflenmişti. Kayseri
halkı ve idârecileri, şehirlerine yeni gelen, Resûl-i ekremin bu mübârek
torununa izzet ve ikrâmda bulundular. Zeynelâbidîn hazretleri için bir dergâh ve
ev inşâ ettiler. Yine Basra’dan gelip Kayseri’de yerleşen Seyyid Burhâneddîn
Ahmed Efendinin mübârek kerîmesi Fâtıma Hanım ile evlendirdiler. Resûl-i ekremin
iki kıymetli torununun ilim ve feyzinden istifâde için ellerinden geleni
yaptılar.
Uzun
boylu, buğday tenli ve güler yüzlü bir zât olan Seyyid Zeynelâbidîn, vefâtına
kadar insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmekten, Resûl-i ekremin
güzel ahlâkını tatbik etmekten ve Selef-i sâlihînin mübârek yolunu yaymaktan bir
ân geri durmadı. Allahü teâlânın sevgili kulları ile sohbet etmekten çok
hoşlanır, sâlihlerle bulunmaktan zevk alırdı. Söz ve kerâmetleri dilden dile
nakledilirdi.
Seyyid
Zeynelâbidîn hazretlerinin Fâtıma Hâtun’dan; Ahmed, Mûsâ ve Eyyûb isminde üç
oğlu dünyâya geldi. Onlar da babalarının ilim ve feyzinden istifâde edip, üç
günlük dünyâda, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya gayret ettiler. Her üçü de
Kayseri’de yerleşip, orada vefât ettiler.
Zeynelâbidîn hazretlerinin menkıbe ve kerâmetlerinden bir bölümü, sevenlerinden
Ahmed Remzi Dede tarafından Mir'ât-ı Zeynelâbidîn başlıklı bir manzûmede
anlatılmıştır. Sekiz kasîdeden müteşekkil olan bu manzûmenin bâzı kıt'aları
şöyledir:
Ehlullahın hâline vâkıf olan eshâb-ı din,
Feyz
alıp fil-hâl elde eder irfân ve yakîn.
Arzulanan en üst menzile kavuşur şüphesiz,
Bende-i
dergâh-ı ehlullâh olan merd-i güzîn.
Yüksek
âlimlere ayak basar iclâl ile,
Âsitân-ı evliyâya eyleyen vaz’ı cebîn.
İsimlerini yâd eden elbet bulur feyz ü felâh,
Zikreden evsâfını elbet olur gamdan emîn.
Ey
muhibbî evliyâ! Ey teşne-i feyz-i Hudâ,
Coşar
deryâ-yı rahmet zikredilirse sâlihîn.
Gel
ziyâretgâhın olsun kabr-i Zeynelâbidîn,
Hâzihi
Cennetü Adnin fedhulûhâ hâlidîn.
KAYNAKLAR
1)
Müselsil (Es’ad-ül-Medenî) Kayseri Râşid Efendi Kütüphânesi, No: 21377
2)
Ravzat-ün-Nediyye fî Terâcim-i Silsile-it-Tâhiret-il-Es’adiyye (Mustafa Rüşdî
Efendi), Râşid Efendi Kütüphânesi, No: 21377/2
3)
Bergüzâr-ı Ahmed Remzi Dede
4)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.171
|