CÝLD       ALFABE       KONU       KABR-Ý ÞERÝFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

YÛSUF BAHRİ EFENDİ

Anadolu velîlerinden. Vezirköprü’de doğdu. Doğum târihi belli değildir. Babası, Vezirköprü Tâceddîn Paşa Câmii imâmı Mehmed Efendidir. Tahsil hayâtına Samsun Sıbyan Mektebinde başladı. Sonra Amasya’ya giderek, buradaki medresede Şehîd Müftü nâmıyla meşhûr müderristen ilim öğrendi. Ayrıca birçok âlimin sohbetlerinde bulundu. İlim tahsiline devâm etmek için İstanbul’a gitti. Burada Erzincan Müftüsü ismiyle meşhûr hocadan ders aldı. Bir gün ders esnâsında Yûsuf Bahri Efendi bir konuda hocasına îtirâzda bulundu. Dersten çıkınca hocası, Yûsuf Bahri Efendiyi yanına çağırarak; “Benden nasîbini aldın. Bundan sonra Mısır’da Şeyh Murtaza’dan ilim öğrenmeye devâm edeceksin.” buyurdu.

Yûsuf Bahri Efendi, hazırlığını yapıp, heybesine kitapları doldurarak yola çıktı. Kâhire’ye varınca, Şeyh Murtaza’yı arayıp, Câmi-i Ezher’de ders okuttuğunu öğrenince, oraya gitti. Câmi, kapısına kadar dolu idi. Kapının önünde dikilip Murtaza Efendiyi dinlemeye başladı. O sırada içeriden biri gelip; “Şeyh Murtaza Efendi; “Kapıda duran Yûsuf’a omuzundaki heybeyi Nil’e atıp gelmesini söyleyin diyor” dedi. Yûsuf Bahri Efendi bu âni hitap ile şaşırdı. Nil kenarına giderek, bir kazık çaktı ve heybenin ucuna bir ip bağlayıp, Nil’e attı. İpin ucunu da kazığa bağladı. Sonra tekrar Câmi-i Ezher’e geldi. Yine biraz önce haber veren zât gelerek; “Hoca sana, kazığı çeksin de gelsin, diyor.” dedi. Yûsuf Bahri Efendi geri dönüp, bağladığı ipi söktü ve heybe Nil sularında kayboldu. Geri dönüp câmiye geldiğinde talebeliğe kabûl edildi. Böylece bir büyüğe bağlanmak için boş gidilmesi gerektiğini anladı.

Yûsuf Bahri Efendi, Murtaza Efendinin sohbetlerinde kemâle geldikten sonra, icâzet, diploma aldı. Hocası onu insanlara doğru yolu anlatmak için memleketine gönderdi. Giderken; “Yûsuf, hac zamânı yakındır. Hac farîzasını yerine getir de öyle git.” buyurdu. Yûsuf Bahri Efendi hac farîzasını yerine getirdikten sonra Peygamber efendimizin kabr-i şerîflerini ziyâret maksadıyla Medîne’ye gitti. Ravda-i mutahherayı ziyâret ederken iç kapısının üstündeki hadîs-i şerîfi okuyunca, bir vav harfinin fazla olduğunu gördü. Kaldırılmasını ilgililere söyledi. Bu durumu görüşmek için toplanan ulemâ; “Bunca senedir hiç kimsenin fazla demediğine, bir Türk hoca gelmiş de fazla diyor.” diyerek Yûsuf Bahri Efendiyi küçümsediler ve öldürmek istediler. Yûsuf Bahri Efendi ortalığı yatıştırmak için; “Benim söylediğim hadîs-i şerîfi yazın, bir de kapının üstündeki hadîs-i şerifi yazın. Her ikisini de kapının önüne koyalım. Sabahleyin bakın, benim dediğim gibi çıkmazsa, beni öldürün.” dedi. Denileni yaptılar. Ertesi sabah kağıtlara bakıldığında, Yûsuf Bahri Efendinin söylediği şekilde yazılı olan kağıdın altına ince bir kalemle; “Sadeka Yûsuf-i Bahri.” yazılmış olarak gördüler. Bunun üzerine Yûsuf-i Bahri ünvânını kazanan Yûsuf Bahri Efendinin büyüklüğü Medîne ulemâsı tarafından kabûl edildi. Durum Sultan İkinci Mahmûd Hana intikâl edince, Sultan, Yûsuf Bahri Efendiyi İstanbul’a dâvet etti ve çok ihsânlarda bulundu.

Pâdişâhın kâtiplerinden Süleymân Feyzi Paşa, Yûsuf Bahri Efendiyi Mısır’dan tanıyordu. Süleymân Feyzi Paşa, Çorum’da yaptırdığı medreseye Yûsuf Bahri Efendiyi müderris tâyin etti. Ömrünün sonuna kadar bu medresede talebe yetiştirmekle meşgûl olan Yûsuf Bahri Efendi, birçok eser yazdı. Yûsuf Bahri Efendi 1825 (H.1241) senesinde Çorum’da vefât etti. Sonra talebeleri tarafından mezarının üzerine bir türbe yaptırıldı.

 

KAYNAKLAR

1) Mecmu fi’l-Meşhud; s.69