|
YÛSUF BİN ABDÜRRAHÎM AKSÛRÎ
Evliyânın meşhûrlarından. Künyesi Ebü'l-Haccâc el-Kuraşî el-Mehdevî’dir. Doğum
târihi bilinmemektedir. Mısır'ın Aksûr bölgesinde yerleşmiş ve orada 1244
(H.642) senesinde vefât etmiştir. Kabri Aksûr’da olup, bilinmekte ve ziyâret
edilmektedir. Hocası Şeyh Abdürrezzâk’tır. Tasavvufta yetişmiş, sözleri ve
hâlleri meşhûr bir zât idi. Çok talebesi vardı. Tasavvuf yolunda ilerlemek
isteyenler için şöyle buyurmuştur: “Bu yola girmek isteyenleri bize gönderiniz.
Eğer o kimse sâdık ise, onu maksada kavuştururuz. Şâyet gâfil ise, onu
uzaklaştırırız. Böylece sâdık olanlara da zararlı olmasın. Çünkü böyleleri,
başka şeyleri kendine perde yapmıştır. Mahbûba, Allah’a kavuşamaz.”
Zamânında mevki ve makam sâhibi emîrlerden biri onu küçümseyip, velî olduğunu
kabûl etmemişti. Bir gün karşılaştıklarında, o emîre şöyle demişti: "Evliyâya
îtirâz eden sen misin? Hâlbuki sen, falan kimsenin yanında bir köçek
sayılırsın!” Aradan bir müddet geçti, evliyâya karşı edebsizlikte bulunan o
emîr, mevki ve makâmını kaybetti. Sonunda köçeklik yapmak durumunda kaldı.
Bir gün
Ebû Ci’rân denilen bir böcekden çok ibret aldığını söyledi. Bunu işitenler,
nasıl oldu? dediler. Şöyle anlattı: “Bir kış gecesi uyuyamamıştım, uyanık
dolaşıyordum. Baktığımda Ebû Ci’rân bir kandil üzerine çıkmak için uğraşıyordu.
Kandil çok kaygandı. Tırmanıyor, kayıyor, bir türlü çıkamıyordu. Fakat çok
azimli ve kararlı idi. Tekrar tekrar tırmanmaktan yılmıyordu.Yedi yüz defâ
tırmandı ve kayıp düştü, çıkamadı. Çıkamayacak, hâlâ vaz geçmiyor dedim. Sonra
sabah namazını kılmak için gittim. Namazdan sonra dönerken bir de baktım ki,
tırmanmayı başarmış, kandilin yanında duruyordu. Bu hâdiseden çok ibret aldım.”
Böylece, bir işte kararlı olmanın ve sebâtın, başarıya ulaştıracağını anlattı.
Ebü’l-Haccâc
Aksûrî hazretleri, başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır: “İlk
günlerimde hep “Lâ ilâhe illallah” derdim ve bundan hiç gâfil olmazdım. Bir gün
nefsim bana dedi ki: “Senin Rabbin kim?” Ben de; “Benim Rabbim Allahü teâlâdır.”
dedim. Bunun üzerine nefsim bana; “Senin Rabbin benim, çünkü sen, bana kulluk
yapıyorsun. Kimin emrine tâbi oluyorsan, ona kulluk yapıyorsun. Sana, beni doyur
diyorum, yiyorsun. Uyu diyorum, uyuyorsun. Yürü diyorum, yürüyorsun. Benim
emrettiğimi dinliyorsun. Al dediğimi, alıyorsun. Sen benim her emrimi yerine
getiriyorsun. Öyleyse sen bana kulluk ediyorsun, benim emirlerime tâbi
oluyorsun.” dedi. Bunun üzerine bir müddet iyice düşündüm. Sonra basîretim
açıldı ve bana; “Allahü teâlânın emirlerine uy, nefse karşı muhâlefet et. Uyu
derse; Allahü teâlâ, sâlih amel işleyenler için meâlen; “Onlar, geceden pek az
(bir zaman) uyuyorlardı.” buyurdu. (Zâriyât sûresi: 17). Ben de böyle yapan
sâlih kullardan olacağım de! Nefsin sana ye derse, Allahü teâlâ meâlen;
“Yiyiniz, içiniz, isrâf etmeyiniz” (A’râf sûresi: 31) buyurdu de! Sana yürü
diyerek, gurûr ve kibirle yürümeni isterse, Allahü teâlâ meâlen; “Yer yüzünde
kibirle ve böbürlenerek yürüme...” (İsrâ sûresi: 37) buyurdu de! Nefsin bir şeyi
almanı isteyince de, ona de ki: Allahü teâlâ meâlen; “Elini boynuna bağlı kılma
(cimri olma) ve büsbütün de onu açıp isrâf etme...” buyurdu. (İsrâ sûresi: 29).
“Bunları yapınca neye kavuşurum?” dedim. “Müttekîlerden, âriflerden ve
sıddîklardan, Rabbine kulluğunu tam yapanlardan olursun.” denildi.
İlim ve
rivâyet ehlinden olup, tevhîd ile ilgili Manzûmetün fit-Tevhîd adlı bir
manzûmesi ve Selef-i sâlihînin yolundan, Ehl-i sünnet îtikâdından uzaklaşan
bid'at ehlinin kötülüğünü ve onlara yaklaşmamayı anlatan başka bir güzel
manzûmesi daha vardır.
KAYNAKLAR
1)
Tabakât-ül-Evliyâ; s.480
2)
Mu’cem-ül-Müellifîn; c.13, s.309
3)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.158
4)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.291
5) El-A’lâm;
c.8, s.238
6)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.311
|
|