|
ÜVEYS MEDENÎ
Tanınmış velîlerden. Bolu-Mudurnu'da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1523
(H.930) senesinde Şam'da vefât etti. Kabri oradadır. Tasavvufta evliyâdan Çelebi
Efendinin sohbetlerinde kemâle erdi. Halvetî yolunda yetişti. Hocasının
dergâhının mutfağında hizmet ederdi. Dînin emirlerine uyma husûsunda çok gayret
gösterir ve; "Kalbin temizlenmesinde Üveys gibi olmak gerekir." derdi. Hocası
onu yetiştirdikten sonra Karaman'a gönderip, insanlara rehberlik yapması için
vazîfelendirdi.
Karaman'da fetvâ işlerine bakar, bir taraftan da halkın irşâdı ile meşgûl
olurdu. Bu hizmeti yaptığı sırada Karaman'da bulunan müderrislerden Mevlânâ
Dâvûd, Üveys Efendinin kerâmet sâhibi bir zât olduğunu işitince onu halkın
gözünden düşürmek için imtihan etmek maksadı ile yanına gitti. Konuşmaya
başladılar. Üveys Efendi sohbetiyle müderrisi hayran bıraktı. Onun hatırında
olan nice müşkül meseleleri daha o sormadan cevaplandırdı. Cevapları ve îzâhları
son derece iknâ edici ve rahatlatıcıydı. Müderris Mevlânâ Dâvûd'un merak ettiği
meselelerden biri de şu idi. Namazdan sonra tesbih çekerken neden önce, "Sübhânallah"
sonra "Elhamdülillah" sonra da "Allahü ekber" deniliyor, bunun hikmeti nedir?
Niçin önce "Allahü ekber" denmiyor diye düşünüyordu. Bu hususta tatmin edici bir
îzâh da bulamamıştı. Üveys Medenî hazretleri onun bu müşkülüne şöyle cevap
verdi: "Kulların kalpleri mâsivâdan yâni Allahü teâlâdan başka her şeyin
sevgisinden temizlenmedikçe (ki bu da "Sübhânallah" demekle olur) nîmetlerine
şükredemez. Şükretmeyen de yâni "Elhamdülillah" demeyen de O'nun azâmetini,
büyüklüğünü anlayamaz. Bundan sonra da; "Allahü ekber" der. Bu sebeple tesbih bu
tertib üzeredir." buyurdu.
Diğer
sorularına daha sormadan birer birer cevap verince, Müderris Dâvûd Efendi onun
âlim ve velî bir zât olduğunu anlayıp sevdi ve talebesi oldu. Berâberce Şam'a
gittiler. Üveys Medenî hazretleri Şam'da vefât etti. Vefâtından önce Mevlânâ
Dâvûd'u yerine halîfe bıraktı. Mukâtıl adında bir halîfesini de Yemen'e
gönderdi. Yemen'de bu halîfesi vâsıtasıyla Halvetîlik yolu yayıldı. Yemen'deki
Halvetîlerin çoğu Üveysîlerdendir.
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
MACAR BIÇAĞI
Mustafa
Bey anlatır: "1582 senelerinde İran'a yapılacak bir sefere katılmak için
gidecektim. İzin ve duâ alıp, vedâ etmek için Mehmed Dede'nin yanına vardım.
Hayır duâlarını istirhâm edip, ellerini öptüm. Himmet edip nasîhat ettikten
sonra; "Mustafa Çelebi, sefere gidersen bir çift Macar bıçağını yanından ayırma,
zor zamanda insana ondan üstün silâh olmaz." buyurdu. Emirlerini yerine getirip,
yola revân oldum. Günler sonra Demirkapı kalesine ulaştık. Orada iki sene
kaldık. Bir gün buğday tedâriki için kaleden dışarı çıkıp, bir köyde geceledik.
Düşmandan ses sedâ olmadığı için, herbirimiz bir köşeye çekilmiş, silâhlardan
uzaklaşmış, uyumakla meşgûldük. Birden kapı kırılıp, içeriye bir İran askeri
girdi. Hiç aman vermeyip üstüme saldırdı. Uyku mahmurluğu ile yerimden fırladım.
Yanımda hiç silâh yoktu. Ölümle aramda bir bıçak boşluğu kadar yer kalmıştı. O
anda iki senedir Mehmed Dede'nin emriyle yanımdan hiç ayırmadığım Macar bıçağım
hatırıma geldi. Elime alıp, hasmımın boşluğunu hedef aldım. Allahü teâlânın
takdîri ile, beni öldürmek için saldıran düşmanın kılıcı evin direğine denk
gelip kırıldı.Benim bıçağım vazifesini yaptı, adamın işini bitirdi. Mehmed
Dede'nin kerâmeti zâhir oldu."
KAYNAKLAR
1)
Lemezât; s.144b, Süleymâniye Kütüphânesi, HacıMahmûd Kısmı, No: 4546
|
|