|
ŞEYH HÜSEYİN BASRETÎ
Anadolu
velîlerinden. Evliyânın meşhurlarından Şeyh Hâlid Zibârî'nin oğludur. Annesi
Fâtıma-ı Sâliha, Şeyh Muhammed Aynî'nin kızı ve kerâmet ehliydi. 1914 (H.1333)
senesinde vefât etti. Kabri, Eruh'un Hâlidiyye köyündedir.
Babası
vefât ettiğinde altı yaşında idi ve sarf ilminden İzzi kitabını okuyordu. Babası
vefât ederken onun yetiştirilmesi için halîfelerinden Şeyh Ömer Zenkânî'ye
vasiyet etti. Bütün ilimleri öğretmelerini, tasavvufta yetiştirip mürşid-i kâmil
olmasını sağlamalarını vasiyet etti.
Bu
vasiyet üzerine Şeyh Ömer Zenkânî ona bütün ilimleri okuttu. Sarf, nahiv,
mantık, beyan, fıkıh, tefsir, hadîs ilimlerini öğretti. Bu talebeliği on beş
sene sürdü. Neticede seçkin bir âlim oldu. Ayrıca Molla Abdülhamîd Raşînî'den de
ilim öğrendi. Hocası Şeyh Ömer Zenkânî ona ilimde icâzet verdi. Ancak tasavvufta
vermedi. Tasavvufta da, asrın büyük âlimi ve meşhur velîsi Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî'den naklen aldı. Şöyle ki, Şeyh Hüseyin'in yakınlarından Molla Muhammed
onun emriyle Şam'a gidip Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin evini sorup
buldu. O sırada vefât etmişti. Evin kapısını çaldı. İhtiyar bir nine çıkıp onu
görünce; "Hoş geldin Molla Muhammed!" dedi. Hayret edip; "Beni nereden
tanıdınız. Şam'a daha önce hiç gelmedim." deyince; "Mevlânâ Şeyh Hâlid bana bir
gün; "Vefâtımdan sonra Cizre tarafından Molla Muhammed nâmında bir zât gelecek!
O takvâ ehli ve âlimdir." buyurdu. Sonra bana çanta bırakıp, bu çantayı halîfem
Şeyh Hâlid Cezîrî'nin halîfesinin oğlu Şeyh Hüseyin'e teslim etsin." dedi.
Anladım ki teslim etmek üzere vereceğim kişi sizsiniz." dedi. Bunun üzerine
emâneti alıp Basret köyüne getirdi. Çantayı açtılar. İçinden Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî hazretlerinin cübbesi, Yesir ağacından yapılmış ve ortasında dördü
kırmızı mercandan olan tesbihi, takkesi, seccadesi vardı. Bunları aynen Şeyh
Hüseyin hazretlerine teslim etti. Bu emânetler daha sonra oğlu Şeyh İbrâhim
Hakkı'ya intikal etti. Kardeşi Şeyh Muhammed Şefîk bunları, İbrâhim Hakkı da
defâlarca görmekle şereflendiğini bildirmiştir.
Şeyh
Hüseyin Basretî hazretleri bu icâzetten sonra insanları irşâd edip talebe
yetiştirdi. Halk ve meşhur kimseler arasında tanındı. Bu hizmeti Mustafa Paşanın
ona düşmanlık yapıp, zulme başvurmasına kadar devâm etti. Zulme mâruz kalması
sebebiyle âilesini de alıp, 1901 (H.1317) senesinde Diyarbakır'a gitti. Bir
müddet sonra oradan Haleb yoluyla Şam'a ulaştı. O göçüp gittikten altı ay sonra
kendisine zulmeden ve memleketini terke mecbur bırakan Mustafa Paşa, aşîretler
arasında çıkan bir kavga sırasında öldü.
Şeyh
Hüseyin Basretî hazretleri dokuz sene memleketinden ayrı kaldı. Aslî vatanı
Buhtan'a dönmeyi çok arzu etti. O civardaki insanları irşâd etmek istiyordu.
1913 (H.1329) senesinde memleketine dönüp, Basret köyüne gitti. O havâlide
insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatıp, emr-i mâruf yapmak için
Basret köyünden diğer köylere de gitti. Bu seferlerinden birinde yolda Allahü
teâlâyı zikirle meşgul bir halde giderken yol kenarında büyük bir kayaya nazar
etti. Kaya yerinden oynayıp parçalandı. Yanında bulunan talebeleri bu hâli
görünce, hayrette kaldılar. Oradan gelip geçtikçe bir bakışı ile parçalanan
kayayı görüp kerâmetini hatırladılar.Daha pekçok kerâmetleri görülmüştür.
Yüksek
derecede âlim, her ilimde mâhir olup, sünnet-i seniyyeye tam uyardı. Güzel yüzlü
tatlı sözlüydü. Son derece yumuşak huylu, din ve dünyâ işlerinde yüksek derecede
basîret sâhibi idi. İnsanlara dâimâ yumuşak olmalarını İslâmiyete uymalarını
tavsiye ederdi. Dünyâya hiç meyletmez, hep hüzünlü bir hâlde olurdu. Vefâtı
sırasında devamlı; "Sübhâneke innî küntü minezzâlimîn." derdi. Hastalığı
şiddetlenince, gözlerinden yaş geldi. Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah,
deyip dudaklarını kapatarak vefât etti. Vefâtı bölge ahâlisini çok üzdü.
Hâlidiyye köyünde defnedildi. Edep ve ilim ehli olan temiz nesli devâm
etmektedir.
KAYNAKLAR
1)
Kitâbü Ahvâl-üd-Dürriyye fî Silsilet-iz-Zibâriyye
|
|