ŞÂH MUHAMMED ÇELEBİ
Osmanlı
âlimlerinden. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin neslindendir. Afyonkarahisar kadısı
olan Mevlânâ Harm bin Muhammed bin Âdil’in oğludur. Doğum yeri ve târihi
bilinmemektedir. 1570 (H.978) senesinde İstanbul’da vefât etti. Âbid Çelebi
Mescidi bahçesinde defnedildi.
Zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Merhabâ Efendi,
Afyonkarahisar’da Gedik Ahmed Paşa Medresesi müderrisi iken, ondan ilim öğrendi.
Mübâhî Ali Paşa Medresesine nakledilince, onunla berâber gitti ve ilim tahsîline
devâm etti. Sahn-ı semân Medresesi müderrisi olan Çivizâde’ye kavuşup,
talebeleri arasına girdi. Hizmetinde bulundu ve istifâde etti. 1530 (H.937)
senesinde Çivizâde Mısır kadısı olunca, onun yanında bulunup, hizmetine devâm
etti. 1537 senesinde Anadolu kadıaskeri olunca, muhâsebeci vazifesini yürüttü.
Çivizâde, 1538 senesinde şeyhülislâm olunca onun yanında mülâzim stajyer olarak
vazife yaptı. İlk olarak Bursa Molla Hüsrev Medresesi’ne, daha sonra Edirne
Sirâciyye Medresesine müderris tâyin olundu. Daha pekçok medresede müderrislik
yaptıktan sonra 1566 senesinde Edirne kadılıklarını adâlet ve doğrulukla
yürüttü. 1568 senesinde İstanbul kâdılığına terfi ettirildi. 1569 senesinde
emekli oldu.
Şâh
Muhammed Çelebi; âlim, fazîletli, ilmiyle amel eden, güzel ahlâk sâhibi bir zât
idi. Geniş ilim ve irfân sâhibi, açık sözlü olup, hakîkati söylemekten
çekinmezdi. Asrında, onun ilmî üstünlüğünü herkes kabûl ederdi. Fazîleti ve
şöhreti her tarafta duyuldu.
Nakledilir ki; Çivizâde, 1545 senesinde Rumeli kadıaskeri olunca, Şâh Muhammed
Çelebi'nin Sirâciyye Medresesine tâyin edilmesi için pâdişâha arz edip, onun
iyiliğinden bahsederken; “Bu hakîrin mülâzimi olmasından başka hiçbir aybı
yoktur.” dedi. Bunun üzerine pâdişâh, Çivizâde’ye iltifât edip; “Efendi! Yalnız
sizin talebeniz olması ona şeref olarak yeter.” dedi. Çivizâde bunun üzerine;
“Saâdetli pâdişâhım, iki mülâzimim vardır. Biri Şâh Muhammed Çelebi, diğeri de
Kınalızâde Ali Çelebi’dir. İki gözüm gibidirler. İkisinin birbirinden farkı
yoktur” dedi.
Kânûnî
Sultan Süleymân, Nahcivân seferine çıkacağı zaman, Mihrimah Sultan Medresesine
Bağdâdîzâde Hasan Çelebi’nin müderris tâyin olunacağı arz edilince, kabûl
etmeyip; “Bu medrese, Şâh Muhammed Çelebi’nin yeridir. Başkasına verilirse
kapatır veya dergâh hâline getiririz” dedi ve Şâh Muhammed Çelebi’ye iltifât
etti. Şâh Muhammed Çelebi, bu medresede ilim öğretip Kur’ân-ı kerîmin
hakîkatlerini anlatmaya çalıştı.
Nakledilir ki: Bâzı dostlarına; “İnşâallah İstanbul kadılığına kadar
ulaşacağım.” derdi. “Nereden biliyorsun?” diye sorduklarında; “Yirmi beş akçe
ile Sirâciyye Medresesinde vazifeli iken, kadıaskerliğe mürâcaat etmiştim. O
gece rüyâmda, hocam Çivizâde'yi gördüm. Dedi ki: “Düşündüğünden vazgeç. Ancak
İstanbul kadısı olursun.” Merhumun sözünde hilâf ve vâdinde durmaması olmazdı”
dedi.
Şâh
Muhammed Çelebi’nin Şerh-i Mevâkıf’a yazdığı hâşiyesi ve
Hâşiye-i Tecrîd’e yazdığı ta’lîkâtı vardır.
KAYNAKLAR
1)
Şakâyik-ı Nu’mâniyye Zeyli (Atâî); s.137
2)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.368
|