|
SENÂULLAH HARÂBÂTÎ
Hindistan'da yetişen meşhûr velîlerden. 1809 (H.1224) senesinde Keşmir'de doğdu.
1880 (H.1297) de vefât etti. Kabri Celalpur şehrinin dışında olup, harap
vaziyettedir. Anne tarafından dedesi olan meşhur âlim Seyyid Abdülgafûr Şah'dan
ilim ve edeb öğrendi. Bu dedesi onun yetişmesi için çok gayret göstermiştir.
Çocukluğunda akranlarıyla oynarken, atılan bir taş ona isâbet etti. Cansız bir
halde yere yığılıp kaldı. Arkadaşları öldü diye feryâd etmeye başladılar. Dedesi
Seyyid Abdülgafûr duyar duymaz koşup yanına geldi. Yerde cansız yatan torununun
başına oturup, ellerini açarak Allahü teâlâya yalvarmaya başladı. Bir de
baktılar ki, Senâullah kendine gelip doğrularak oturdu. Âdetâ ölüp dirilmişti.
On bir
yaşlarında memleketlerinde büyük bir kıtlık oldu. Bu sebeple âilesi Cumun
şehrine göçtü. Senâullah Harâbâtî, dedesi Seyyid Abdülgafûr'dan husûsî olarak
ders almak sûretiyle ilim öğrendi.Sarf, nahiv, meânî, beyân, edebiyât, kırâat,
fıkıh, hendese, heyet (astronomi), tıp, kimyâ, târih, ensab, sosyoloji
ilimlerini öğrendi. Ayrıca Arapça, Farsça, Urduca, Türkçe, Keşmir ve Pencap
dillerini öğrendi. Hat sanatında da iyice yetişti. Nesih, sülüs, rik'a, ta'lik,
nesta'lik gibi yazı çeşitlerini ve kırma hatlarını yazmayı ve nakkâşlık sanatını
da öğrendi.
Tahsîlinden sonra tasavvufta Kâdiriyye yolunda yetişip kemâle erdi. Ayrıca
Çeştiyye, Kübreviyye, Üveysiyye, Nakşibendiyye, Sühreverdiyye yollarından da
feyz aldı. Tasavvufta hocası Şah Devlet Gücerâtî'dir. Tasavvufta yetişmesi
sırasında çok riyâzet ve mücâhede çekmiş, dünyâya aslâ meyletmemiştir.
Evinde akşamdan sabaha hiçbir yiyecek içecek bulundurmamıştır. Dîvân-ı
Medâyih-ıHarâbâtî adlı eserinde pekçok velîyi ve bilhassa Abdülkâdir-i Geylânî
hazretlerini medheden şiirler yazmıştır.
Kerâmetlerinden bâzıları şöyledir:
Bir gün
bir grup insan imtihan etmek, velîlik hallerini anlamak için Harâbâtî
hazretlerinin huzûruna gelip, ona bir nar verdiler. "Bu narı yemeden önce içinde
kaç nar dânesi var, söyler misin?" dediler.Bunun üzerine kâğıt üzerine bir rakam
yazıp kalemliğin altına koydu. Narı kesip, dânelerini saydılar. Kâğıt üzerine
yazdığı rakam kadar nar dânesi çıktı.
Bir
defâsında bir deli, huzûruna getirilip şifâya kavuşması için duâ istendi. Bir
mikdâr suya okuyup delinin yüzüne serpti. O anda deli sıhhate kavuşup aklı
başına geldi.
Bir
kimse Harâbâtî hazretlerinin eserlerini tenkid ederdi. Bir gün onun
kitaplarından yanında bulunanları alıp nehre atmıştı. Fakat kitapları atar atmaz
içine bir pişmanlık düştü. Yazıları bozulmuştur ve ıslanmıştır diyerek üzüldü ve
sudan aldı. Sonra kitapların hiçbir yerinin ıslanmadığını gördü.
Eserlerinden bâzıları: Bahr-ül-Envâr, Tuhfet-üz-Zamân, Tuhfet-ül-Kâdimî,
Tezkirât-ül-Kâmilîn, Tezkirât-ül-Vâsilîn, Tefrîh-ül-Mecâlis, Cennât-ün-Naîm,
Hakîkat-ül-İslâm, Hakîkat-ül-Evliyâ, Hülâsât-ül-Esrâr, Derdnâme, Delîl-üs-
Sâdıkîn, Sirâc-üt-Tâlibîn, Sırât-ı Müstakîm ve daha pekçok eseri vardır.
KAYNAKLAR
1)
Fihristi Nüshayı Hattî Hâce Senâullah Harâbâtî (Muhammed Hüseyin Tesbîhî)
|
|