|
ÖMER BİN SAÎD EL-HEMEDÂNÎ
Fıkıh
âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Ömer bin Saîd, künyesi Ebü’l-Hattâb’dır. Aslen
Yemen’de, Cebele şehri yakınlarında bulunan Zî Akîb köyündendir. 1264 (H.663)
senesinde vefât etti. Kabri belli olup ziyâret edilmekte, insanlar onun kabrini
ziyâret etmek, onunla bereketlenmek ve onun hürmetine Allahü teâlâya duâ etmek
için etraftaki beldelerden akın akın gelmektedirler.
Ömer
bin Saîd hazretleri, fakîh Muhammed bin Ömer hazretlerinin talebesi olup, ondan
da birçok zât istifâde etmiştir. Ebü’l-Hattâb Ömer bin Saîd hazretleri, fıkıh
ilminde derin âlim ve velîlik yolunda tam ve yüksek bir dereceye sâhipti. Birçok
ilmi ve bu ilimlere uygun amel etmeyi kendisinde toplamıştı. Âbid ve zâhid bir
zâttı. Kendi hâlinde yaşar, kimse ile alâkadar olmaz, dünyâya meyletmez,
vakitlerini devamlı ibâdet ve tâatla, Allahü teâlâyı anmakla geçirirdi. Keşif ve
kerâmet sâhibi çok yüksek bir zât idi.
Ömer
bin Saîd hazretlerinin hocası Muhammed bin Ömer (r.aleyh) bir gece vakti vefât
etti. Bu sırada Ömer bin Saîd hocasının bulunduğu köyden çok uzak bir yerde
bulunuyordu ve bu köyde de Muhammed bin Ömer’in vefât ettiğini hiç kimse
duymamıştı. Fakat Ömer bin Saîd kerâmet olarak, hocasının vefâtını anladı.
Talebelerinden bir kısmı ile derhal yola çıktı ve hocasının defnine yetişti.
Orada bulunanlar, Ömer bin Saîd’in birden bire gelmesine çok hayret ettiler.
Çünkü o, hocasının vefât ettiğini bilmiyordu ve kendisine bir haberci de
gönderilmemişti. Bu hâlin Ömer bin Saîd hazretlerinin keşiflerinden biri
olduğunu anladılar.
Rivâyet
edilir ki: Bir kimse, o zamanda bulunan büyük âlimlerden birine gelerek;
“Efendim! Rüyâmda çok büyük bir nûr gördüm. Ta’ker Dağı eteğinden çıkan o nûr
gittikçe yükseliyordu. Ben hayretle seyrediyordum. Nihâyet semâya kadar
yükseldi. Semâ yarıldı (açıldı) ve o nûr semâda kayboldu. Bu rüyânın hikmeti ve
tâbiri nasıldır?” Bunları dikkatle dinleyen o büyük âlim, o kimseye; “Bu, Ta’ker
Dağı eteğinde bulunan çok büyük bir âlimin vefât edeceğine alâmettir. Hattâ o
âlim vefât edince, yerler bile sarsılır.” buyurdu. Ta’ker Dağı, o muhitte
bulunan en yüksek dağ idi ve Ömer bin Saîd hazretlerinin köyü bu dağın eteğinde
bulunuyordu. Hakîkaten, Ömer bin Saîd hazretlerinin vefât ettiği gün yer
sarsıntısı oldu. O civarda bulunanlardan yahudilerin en âlimi olan ve Tevrat’ı
en iyi bilen kimse olarak tanınan bir kimse, o gün müslümanlardan bir kimseyi
görüp ona; “Bu büyük zelzele, sizin âlimlerinizin büyüklerinden birinin vefâtına
alâmettir” dedi. O müslüman kimse hayret edip araştırmaya başladı. Nihâyet Ömer
bin Saîd hazretlerinin o gün vefât ettiğini öğrendi. Türbesi, yüksek zâtların
bulunduğu bir kabristanda olup, hiçbir kimse uygunsuz bir hâlde o türbeye
yaklaşamamaktadır. Hattâ Ömer bin Saîd hazretlerinin köyü ve o köyde bulunanlar,
her türlü korkulacak hâllerden emindirler. O köye sığınmış olan birine bir kimse
bir kötülük yapmak istese, o kimseye bir zarar veremeyeceği gibi, kendisi de
derhâl bir belâ ile cezâlandırılır. Bu ve benzeri hâller çok defâ görülüp
tecrübe edilmiştir. Bir kimsenin bir ihtiyâcı olur, bu ihtiyâcının görülmesi
için bu zâtın türbesine gider ve bu zâtı vesîle ederek duâ ederse, Allahü
teâlânın izni ile ihtiyâcı hâllolur.
Fakîh
Ömer bin Saîd hazretleri, Resûlullah efendimizin şu hadîs-i şerîfini
nakletmiştir: “Kim, her gün otuz üç defâ “Allahümme salli alâ Muhammedin
salâten tekûnü leke ridâen ve lihakkıhi edâen” derse, vefât ettiğinde kabri ile
Peygamberi Muhammed’in kabri arası açılır (Muhammed aleyhisselâmı görür).”
KAYNAKLAR
1)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.219
|
|