|
MUHAMMED TEVFÎK BOSNEVÎ
Anadolu'da yetişen büyük velîlerden. İsmi Muhammed Tevfîk'tir. Fâtih civârında
bulunan Zeyrek Hamamı'nı işlettiği için "Hamâmî", Unkapanı'nda konağı olduğu için
"Unkapanî" ve Bosnalı olduğu için "Bosnevî" nisbeleriyle anılan Muhammed Tevfîk
Efendi, 1785 (H.1200) senesinde Bosna'da doğdu. 1866 (H.1283) senesinde
İstanbul'da vefât etti. Kabri, Üsküdar'ın İnâdiye semti Nalçacı Hasan sokağında
26 numaralı evin yanındaki Nalçacı Halîl dergâhı bahçesindedir.
Muhammed Tevfîk Efendinin, Hüsrev Paşanın kethüdâsı olduğu âna kadarki hayâtı
Kaynaklarda yoktur. Hüsrev Paşanın kethüdâsı iken, İstanbul'da birçok zâttan
ilim öğrendi. On birinci hocası olduğu söylenen Etyemez dergâhının şeyhine
hizmet ederken, Tevfîk Efendiyi bir cezbe hâli kapladı. Ona her gördüğü eşyâ;
"Beni Allahü teâlâ yarattı" diyordu. Uzun süre bu hâli devâm etti. Hüsrev Paşa,
onu Kuşadalı İbrâhim Halvetî'ye götürdü. Kuşadalı İbrâhim Halvetî; "Siz sâlih
bir kişiye benziyorsunuz" deyince, Tevfik Efendi başından geçenleri
anlattı.Anlatırken bir ara kendisinde halîfelik bulunduğunu ağzından kaçırdı.
Kuşadalı İbrâhim Halvetî; "Demek ki sizde halîfelik de var." deyince,Muhammed
Tevfîk Efendi; "Evet var." dedi. Kuşadalı İbrâhim Efendi; "Peki sırr-ı hilâfet
nedir?" diye sorunca,Tevfîk Efendi; "İnsanın dâimâ tarîkat hırkası ile
bulunmasıdır." dedi. Kuşadalı İbrâhim Efendi; "Dâimâ hırka ile bulunmanın hikmeti
nedir?" diye sordu.Tevfîk Efendi; "Talebelerin keşfi açılınca çıplak
görünmesinler." diye cevap verdi ve o anda ağlamaya başladı. Kuşadalı
İbrâhim Efendiye kendisini talebeliğe kabûl etmesini ricâ etti. Kuşadalı İbrâhim
Efendi; "Bu âna kadar çektikleriniz boşa gidecek." diyerek onu talebeliğe kabûl
etti. Talebesi Tevfîk Efendinin başka bir hocaya bağlandığını duyan Etyemez
dergâhı şeyhi, Tevfîk Efendinin geri dönmesi için Allahü teâlâya yalvardı. Bir
süre sonra hastalanan Etyemez Dergâhı şeyhine hizmet etmesi için, Kuşadalı
İbrâhim Efendi, Tevfîk Efendiyi İstanbul'a gönderdi. Giderken Tevfîk Efendiye;
"Git, hocana hizmet et. O seni sever. Onun sende emeği ve hakkı vardır."
buyurdu. Tevfîk Bosnevî İstanbul'a gidip, vefât edinceye kadar hocasına hizmet
etti. Hocası vefât edince, yerine geçerek ölünceye kadar insanlara doğru yolu
göstermeye çalıştı.
Muhammed Tevfik Bosnevî, uzun boylu, zayıf, seyrek sakallı, elâ gözlü, ince
parmaklı ve hep önüne bakarak yürüyen bir zât idi. Yumuşak huylu, çok cömert,
tatlı sözlü idi.
Muhyiddîn isimli bir zât şöyle anlatır: "Bir kızım doğdu. Doğum olduğu gün
elimde hiç para yoktu. Ebenin parasını dahî veremedik. Sıkıntılı bir hâlde
Tevfik Efendinin yanına gittim. Tevfik Efendi bana dönerek; "Sizin bugün bir
ihtiyâcınız var. Sizin ihtiyâcınız, bizim ihtiyâcımızdır." dedi. Sonra elime bir
miktar para koydu. Tevfik Efendinin verdiği o para, o gün bütün ihtiyâcımı
karşıladı. Ayrıca yeni doğan kızıma da bir şeyler aldım."
Tevfîk
Bosnevî Efendi, yazdığı bir mektupta buyuruyor ki: "Kur'ân-ı kerîmi, harflerin
çıkış yerlerine, tecvîd kurallarına riâyet ederek ve elden geldiği kadar mânâ
üzerinde düşünerek, her gün en az beş sayfa okumalıdır. Daha fazla olursa güzel
olur. Kur'ân-ı kerîm okurken ağlamalıdır."
Muhammed Tevfîk Bosnevî hazretleri, talebesi olan Erzurumlu Hüseyin Rûhî'ye
yazdığı mektupta buyuruyor ki: "Allahü teâlânın dostu olan velîler bu makâmı şu
dört şeyi yapmakla elde etmiştir. Dünyâyı terk, âhireti terk, varlığı terk ve
kuru bilgiyi terk. Sülûk ilmi de dört esas üzere kurulmuştur: Birincisi Allahü
teâlânın, kulu kendine çekmesidir. İkincisi, insanı doğru yola götürecek
hocadır. Üçüncüsü, ilim ve irfândır. Dördüncüsü, nefs ile mücâdele etmektir.
Mürşid-i kâmil, insanları Allahü teâlâya ulaştıran ve ilimde yüksek mertebelere
yükselten kişidir. Ayın parlaması güneşten kaynaklanır. Gerçek ay, kalb ve
rûhumuzdur. Güneş ise mürşid-i kâmilin kalbidir. Dünyâya çok rağbet ettiğimizden
kalbimiz karardığı için, mürşid-i kâmili göremez olduk. Onlar bu âlemde her
zaman vardır.
Ey
yavrum! Sen de bizim gibi durup dinlenmek bilmeyen bir yolculuğa koyulmuşsun. Bu
dünyânın fâni ve basit hayâtı seni aldatıp azdırmasın. Mağrûr olma. Böyle
yaparsan, hasret ve pişmanlık günü olan kıyâmet gününde mahzun, ürkek ve müflis
olarak dolaşırsın."
KAYNAKLAR
1)
Sefînet-ül-Evliyâ; c.4, s.80
2)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.18, s.145
|
|