|
MUHAMMED İSMÂİL
Hindistan'ın büyük velîlerinden. Muhammed Ma'sûm hazretlerinin torunu ve
Muhammed Sibgatullah'ın ikinci oğludur. İmâm-ül Ârifîn yâni zamânındaki bütün
velîlerin imâmı, önderi idi.
Muhammed İsmâil, küçük yaşta, yüksek dedesi Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm
hazretlerinden ilim öğrenip, bulunmaz sohbetleri ile şereflendi. Onun
teveccühlerini kazanarak, daha çocuk iken, evliyâlıkta yüksek hâllere kavuştu.
Dedesinin 1668 (H.1079) senesinde vefâtından sonra, babası Muhammed Sibgatullah
hazretlerinin ders ve sohbetlerine devâm etmeye başladı. Âleme ışık tutan
"Kayyûm-u âlem" olan mübârek babasının teveccühleri ile olgunlaşıp, kemâle
geldi. Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimler ile, zamânın fen ilimlerinde
büyük âlim oldu. Tasavvufta pek yüksek derecelere kavuşup, şaşkınlık sahrasında
kalanlara rehber, yolunu şaşıranlara önder, nefsine ve şeytana aldananlara
sığınak oldu. Yetiştirdiği talebeler, âlemi nûrlandıran birer hidâyet yıldızı
gibi idi.
Muhammed İsmâil hazretleri de baba ve dedeleri gibi talebelerini pek güzel
terbiye ederdi. Mübârek sözleri, yaralı kalblere merhem olurdu. Güzel huyları,
sıfatları yazılacak, anlatılacak kelimelerden çok üstündür. Kalb hâllerini
anlatmak ise imkânsızdır. Dünyâya hiç meyletmezdi. Haramlardan şiddetle kaçar,
mübâhların bile, şüpheli korkusuyla, fazlasını terkederdi. Âlimler onun
meâlen; "Allahü
teâlânın indinde en iyiniz, takvâsı en çok olanınızdır" (Hucurât sûresi: 13)
âyet-i kerîmesi ile medh olunanlardan olduğunu bildirdi. Nitekim gençliğinde
başından geçen şu hâdise onun takvâ sâhibi olduğunun en açık delîlidir: "Gençti.
Fevkalâde güzel bir yüze ve vücûda sâhipti. O memleketin ileri gelenlerinden
birinin hanımı, kendisine tutuldu, âşık oldu. Sabrı ve irâdesi kalmadı. Binbir
yalan ve hîle ile Muhammed Sibgatullah hazretlerine; "Evimizde bir hasta var.
Oğlunuzu, Kur'ân-ı kerîm okumak üzere göndermenizi istirhâm ediyorum" diyerek
haber gönderdi. Kadının, Kur'ân-ı kerîm okuma isteğine ve bu yalvarmasına
dayanamayan babası, oğlunun gitmesine izin verdi. Eve vardıklarında durumu
anlayan Muhammed İsmâil, ikinci katın açık penceresinden aşağı atladı. Fakat
yaralandı. Acılarına aldırmayarak süratle orayı terkedip, babasının huzûruna
geldi. Durumu olduğu gibi anlatınca, babası oğlunun haramlardan bu kadar çok
korkmasına sevindi, cenâb-ı Hakk'a şükür secdesine kapandı."
Muhammed İsmâil hazretleri, talebelerini yetiştirmek için gecesini gündüzüne
katar, bütün gücüyle çalışırdı. Yetiştirdiği talebeler içinde en büyüğü, zamânın
kutb-ül aktâbı, oğlu Gulâm Muhammed Ma'sûm hazretleridir. Öyle bir oğul ki;
dedelerinin makâmına kavuşmuş, İmâm-ı Rabbânî ve İmâm-ı Muhammed Ma'sûm
hazretlerinin esrârına vâkıf olmuştur.
Babası
Sibgatullah hayatta iken Muhammed İsmâil'i diğer oğullarından ve halîfelerinden
üstün tutardı. Herkesten çok onu severdi. Bunun için hepsinden çok feyze
kavuştu. Çünkü bu yolda feyz almak, üstâda kendisini sevdirmesine bağlıdır. Her
talebe, hocasını sevdiği kadar feyze kavuşur. Babası icâzet vererek, bir kısım
talebelerin yetiştirilmesi için ona vazife vermişti. Muhammed İsmâil, vazifeli
olarak gittiği yerde babasıyla mektuplaşır, ona kendisinin ve talebelerinin
durumlarını bildirirdi. Babasından gelen bir mektup şöyledir:
"Allahü
teâlâya hamd olsun. Sevdiği, seçtiği kullarına selâmlar olsun. Gözümün nûru
oğlumun mektubu geldi. Allahü teâlâya hamd olsun ki, âfiyettesiniz ve uzakta
kalmış dostlarınızı unutmamışsınız. Kâbil'e gittiğinizi ve oradaki dostların
yakın alâkasını yazıyorsunuz. Allahü teâlâ oradaki dostlarımıza hayırlar ihsân
eylesin. Bâzı talebelerinizin garip evliyâlık hâllerini ve beyânlarını
yazıyorsunuz. Bunları okumakla sevincimizi arttırdınız. Eğer tam istikâmette
olduklarını ve hâllerinin şüpheden kurtulduklarını anlarsanız, talebe
yetiştirmek üzere icâzet veriniz. Size vekil olan icâzet verdikleriniz ve diğer
bizi sevenlerin hepsi, sizin teveccühleriniz altında bulunsunlar. Bu hususta bu
fakîrden bir şey beklemesinler. Bizim rızâmız böyledir.
Tasavvufta yüksek velîlerin seçilmişlerine mahsus olan makamlardan soruyorsunuz.
Ümidli olunuz. Bu fakîr sizden hiçbir şey esirgemiş değilim, esirgemiyeceğim de.
İnşâallah bu yüksek makama yakında kavuşursunuz. Bilmeseniz de zararı yoktur.
Çünkü bir şeyin hâsıl olması başkadır, bilinmesi başkadır. Aralarında büyük fark
vardır. Bugünlerde bu fakîr, çok iyiyim. Mescide yürüyerek gidip gelebiliyorum.
Fakat bir bacağımda ve dizimde biraz hâlsizlik, kuvvetsizlik vardır. Rabbimiz,
inşâallah onu da geçirir. Mektuplarınızı bekliyorum. Vesselâm."
Muhammed İsmâil hazretleri yetmiş yaşından çok yaşadı ve on sekizinci asrın
başlarında vefât etti.
Muhammed İsmâil'in oğullarından olan Muhammed Sibgatullah, evliyâlıkta pek
yüksek makamlara kavuşmuştu. Onun halîfesi Mâverâünnehr'e, Anadolu'ya,
Bulgaristan'a dağılmıştı. Mezârı, Peşâver'de Abdürrahîm Hânın bahçesindedir.
İkinci oğlu Gulâm Muhammed Ma'sûm'dur ki, evliyâlıkta, makamların en
yükseklerinden olan kutb-ül-aktâb makâmındaydı. Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma'sûm
hazretleri, büyük oğlu Muhammed Sibgatullah'a buyurmuştu ki: "Senin neslinden
çok yüksek bir oğul dünyâya gelecek. İster senin oğlun olsun ister torunun.
Dünyâya gelince ona benim ismimi veriniz ve onun benim kavuştuğum makamların
sâhibi olduğunu biliniz. Onun feyz ve bereketi, kıyâmete kadar evlâdına ve onun
yolunda olanlara devâm edecektir. Bu yolumuzu o kuvvetlendirecektir." Daha
doğmadan bu müjdelere kavuşan Gulâm Muhammed Ma'sûm hazretleri büyüyünce
hakîkaten buyurulduğu gibi oldu. Bütün cihân onun feyz ve bereketi ile doldu.
İnsanlara rüşd ve hidâyet, onun vâsıtası ile geldi.
KAYNAKLAR
1)
Umdet-ül-Makâmât; s.394
|
|