CŻLD       ALFABE       KONU       KABR-Ż ŽERŻFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

MUHAMMED HUCCETULLAH

Hindistan'ın büyük velīlerinden. İmām-ı Rabbānī Müceddīd-i elf-i sānī Ahmed Fārūkī Serhendī hazretlerinin torunu ve Urvet-ül vüskā Muhammed Ma'sūm Fārūkī hazretlerinin ikinci oğludur. 1624 (H.1034) senesinde dedesi İmām-ı Rabbānī hazretlerinin vefāt ettiği yıl doğdu. İsmi Muhammed Nakşibend olup, lakabı Huccetullah'tır. Tasavvufta Hullet ismi verilen pek yüksek makamların sāhibi idi.

Muhammed Huccetullah, dedesinin vefātına yakın dünyāya geldi. O doğacağına yakın babası Muhammed Ma'sūm'a, İmām-ı Rabbānī hazretleri; "Bu yakınlarda doğacak oğlun, yüksek mārifetlere ve sırlara kavuşacak, zamānının anlamaktan āciz kalacakları bir insān-ı kāmil olacaktır." buyurdu. Hakīkaten kısa bir süre sonra doğan ēocuğa, Şāh-ı Nakşibend Muhammed Behāeddīn-i Buhārī hazretlerinin ismini verdiler. Muhammed Nakşibend'i babası küēük yaştan ītibāren iyi bir tahsīle tābi tuttu. Tefsir, hadīs, fıkıh, bunun yanısıra zamānın fen ilimlerini en mükemmel şekliyle öğretti. Genē yaşta büyük bir ālim olan Muhammed Nakşibend, mübārek babasının kıymetli sohbetiyle, bereketli teveccühleri ile, kalb ilimlerinde yüksek mārifet sāhibi oldu. Velīlikte büyük derecelere kavuştu. Hullet ismi verilen makāmın sāhibi olup, lakabına Huccetullah dediler.

Muhammed Nakşibend hazretleri, 1703 (H.1115) senesinde seksen bir yaşında vefāt edip, hakīkī āleme göē ederek sevdiklerine kavuştu. Üē oğlu vardı. Herbiri de velīlikte yüksek dereceler sāhibiydi. Bunlar; Ebū Ali, Muhammed ve Mūsā Kāzım'dır.

Muhammed Nakşibend hazretleri, sağlığında zamānın devlet reislerine, beylere, vālilere, ālimlere ve sālihlere nasīhat eder, uzakta olanlarına ise mektuplar yazarak dīnin emirlerini bildirirdi. Bunlar iki cild hālinde toplanmıştır. Birinci cildde yüz yirmi sekiz, ikinci cildde altmış sekiz mektup vardır. İki cild bir arada 1963 (H.1383) senesinde Pakistan'ın Haydarābād şehrinde basılmıştır.

Muhammed Nakşibend hazretleri, yazdıkları mektuplarından birinde buyurdular ki:

"Allahü teālāya hamd olsun. Seētiği kullara selām olsun. Mektubunuzla şereflendik. İkrāmlarınız da geldi. Duā etmemize sebeb oldu. Hadīs-i şerīfde; "Duā kapılarının kendisine aēıldığı kimseye (yāni duā nasib olan kimseye) kabūl kapıları ve Cennet, yāhut rahmet kapıları da aēılır" buyruldu. O hālde duāda kusur etmemelidir. Kapalı kapıları duā anahtarı ile aēmalıdır. İhtiyaēlarını Allahü teālādan yalvararak ve O'na sığınarak istemeli, āhiret kurtuluşunu onlarda görmelidir.

Hadīs-i şerīfde buyruldu ki: "Duā müminin silāhıdır, dīnin direğidir. Göklerin ve yerin nūrudur. Herşeyi Hak teālādan istemelidir. Ayakkabının bağı, yemeğin tuzu bile olsa."

Duānın kabūl olması iēin olan şart ve edebler: Yemekte ve giymekte haramdan sakınmak, Allah'a karşı ihlāslı olmak. Duādan önce namaz veya benzeri sālih bir amel işlemek, abdestli olmak, temiz olmak, kıbleye karşı diz ēöküp oturmak, duā ederken Allahü teālāya hamdü senā etmek, Resūlullah efendimize salevāt-ı şerīfe getirmek, iki elini uzatıp, omuzları hizāsına kaldırmak, elinde eldiven olmamak, isterken Allahü teālānın isimleri ve sıfatları ile istemek, meselā; yā Rabb-el-ālemīn, yā Ekram-el-ekramīn, yā Erhamerrāhimīn... gibi. Avuē iēleri aēık olmak, edeb üzere bulunmak, hudū' ve huşū' hālinde olmak. Kendini eksik, kusurlu, zavallı ve kırık bilmektir.

Duānın kabūl zamanları ise; Kadr gecesi, Arefe günü, Ramazān-ı şerīf ayı, Cumā günü, gecenin ilk üēte biri, gece yarısından sonra, gecenin son üēte biri, gecenin ortası ve seher vakitleridir. Bunlardan en önemlisi Cumā saatidir.

Ezān okunurken onu dinleyip yapılan duā kabūl olunur. Secdede, Kur'ān-ı kerīm okuduktan sonra, Kur'ān-ı kerīmin hatminde (bilhassa hatmi okuyanın duāsı makbūldür), Zemzem suyu iēerken, ölünün yanında, kuş öterken, sohbet meclislerinde, yağmur yağarken, Kābe'yi gördüğü zaman, iki mübārek Allah lafzı arası duā kabūl yerleridir. Oturduğu yerin de temiz olması lāzımdır. Kābe'yi tavāf ederken, Hacer-i esved ile Kābe'nin kapısı arası olan Mültezem'in yanı, Altın oluğun altı ve Zemzem kuyusu yanı, Safā ve Merve tepeleri, Sa'y edilen yerler, Safā ile Merve arasında gidip gelirken, Arafat'la Minā arasında bulunan Müzdelife, Arafat, Minā, taş atmaya gelirken ve taş atarken, haccın menāsikinde, Resūlullah'ın mübārek Ravdasının yanında da duālar müstecābdır, makbūldür. Fācir ve fāsık olsa da, mazlūmun duāsı makbūldür. Babanın, ādil pādişāhın, sālih ve velīlerin duāları müstecābdır.

Allahü teālāya duā ederken, peygamberlerini ve sālih kullarını da vesīle etmelidir. Duā ederken sesini yükseltmemeli, kendisinin günahkār, kusurlu olduğunu ītirāf etmeli, samīmī kalb ile, ciddī olarak, isteyerek ve gönül huzūru ile duā etmelidir. Ettiği duānın mānāsını bilmelidir. Yakınındakilere, yāni komşularına da duā etmelidir. Duāyı tekrar tekrar etmeli, duā ederken ve dinlerken sık sık āmīn demelidir. Olmayacak şey iēin duā etmemelidir. Duādan sonra iki elini yüzüne sürmelidir. Duānın kabūlünde acele etmemelidir. Duā ettim, kabūl edilmedi dememelidir. Sonra kabūl edilebilir. Yāhut kabūlü bir şeye bağlanır. Yāhut bir belāyı gidermiş olur. Bu sayılanlar duānın kabūl kısımlarıdır.

Çocukların da ana-babasına duāları, misāfirin duāsı, oruēlunun iftār vaktindeki duāsı, müslümanın müslümana gıyābında, yāni arkasından yaptığı duā makbūldür. Allahü teālānın İsm-i āzamı ile yapılan duā kabūl olunur. Bu şekilde duā edenin duāsını, Allahü teālā ānında kabūl eder. Bu da, enbiyā sūresi 87. āyet-i kerīmesinin; "Lā ilāhe illā ente sübhāneke innī küntü min-ez-zālimīn" kısmıdır. Bu hususta başka diyenler de olmuştur. Ama burada bu kadar yazmak yetişir.

Yā Rābbī! Duālarımızı kabūl eyle. Sen her şeyi işitirsin, bilirsin.

Ayrıca küēük ve büyük günahlar hakkında ve bir takım nasīhatleri bildiren bir risāle yazdım. Büyük Cāmide, Şeyh Mustafa huzūrunuza takdim edecektir. İnşāallah okursunuz."

 

KAYNAKLAR

1) Umdet-ül-Makāmāt; s.343

2) İslām Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.101