MUHAMMED BUHÂRÂLI
Evliyânın meşhurlarından. Aslen Buhârâlı olup, İstanbul'a gelmiştir. 1591
(H.1000)de vefât etmiştir. Kabri, Silistre'de çarşı içinde bir türbededir.
Memleketinde ilim tahsîlini tamamladıktan sonra tasavvufta yetişmek üzere
Nakşibendiyye yolunun büyüklerinin sohbetlerinde bulundu. Onlardan feyz alarak
kemâle erdi. Daha sonra Tuna beldesinde Silistre'ye yerleşti. Orada insanlara
İslâmiyeti öğretmekle meşgûl oldu. Üstün ahlâkı ve güzel halleriyle çok sevildi.
Menkıbelerinden bâzıları şöyle nakledilmiştir:
Bir
defâsında bahçelerin arasından geçerken bir bahçe sâhibinin kiraz topladığını
gördü. Bir miktar kiraz almak istedi. Ancak kirazın sâhibi; "Kurtludur, size
yaramaz." diyerek vermek istemedi. Bu cevap karşısında; "Öyle olsun kardeşim!"
diyerek oradan ayrılıp gitti. O günden sonra o bahçe sâhibinin kirazlarına bir
çeşit kurt musallat oldu. Etrâfa da yayıldı. Öyle ki kirazları yemek hiç mümkün
olmadı. Hiç görmedikleri bu hâle çok şaştılar. Ertesi sene ise kirazları daha
olgunlaşmadan kurt sardı. Bu sebeple pekçok kimse kiraz ağaçlarını kesip kiraz
yetiştirmekten vazgeçti. Beldede âdetâ kirazın kökü kesilmişti. Halk arasında bu
işin bir bahçe sâhibinin velî bir zâta kiraz vermemesi sebebiyle olduğu
yayılmıştı.
Muhammed Buhârâlı hazretleri bir bahar mevsimi yine bahçeler arasında gezintiye
çıkmıştı. Beldenin ahâlisinden onu tanıyanlar yanına toplanıp, hallerini
anlattılar. Bahçelerinde çok iyi kiraz yetiştiği halde birkaç senedir, daha
yetişmeden kurtlandığını ve hiç istifâde edemediklerini, pekçok kimsenin de
kiraz ağaçlarını kestiğini söylediler. Hürmet göstererek duâ etmesini istediler.
Bunun üzerine; "İnşâallah bu musîbet üzerinizden kalkar." buyurup, duâ etti. O
sene mevcud kiraz ağaçları gâyet bol kiraz verdi ve hiç kurt görülmedi.
Talebelerinden bir zât şöyle anlatmıştır: "Bir gün Muhammed Buhârâlı hazretleri,
Tuna Nehri kenarında bir bahçede sohbet ediyordu. O sırada bahçede birdenbire
pekçok yılan gözüktü. Etrâfı sarmışlardı. Tuna Nehrine doğru sürünüyorlardı.
Biraz gittikten sonra sürü hâlinde âniden geri dönüp bahçede sağa sola sürünerek
koşuşmaya başladılar. Bahçe, yılanların istilâsından alt üst oldu. Yılanlar
bütün yeşil otları sürü hâlinde ezdiler. Muhammed Buhârâlı hazretlerinin
sohbetinde bulunanlar bu hâli görünce çok korktular. Şaşırmış bir halde ona;
"Efendim bu korkunç ve tehlikeli halden bizi kurtarınız!" dediler. Bunun üzerine
bana bastonunu verip; "Falan yerde bir ejderha, ağaç çubukları arasına sıkışıp
kalmıştır. Bastonumu al git onu kurtar, korkma, sen onu kurtarınca diğer
yılanlar da onun peşinden çekip giderler." dedi. Bastonu alıp etrâfı sarmış olan
yılanlar arasından geçerek târif edilen yere vardım. Orada ağaç çubukları
arasına sıkışmış ejderha gibi büyük bir yılan gördüm. Onu sıkışıp kaldığı yerden
kurtardım. Kurtulunca gitmeye başladı. Bahçeyi saran yılan sürüsü de onun
peşinden çekilip gitti. Ben hocamın emriyle bu iş için yılanlar arasından elimde
baston olduğu halde içime hiç korku düşmeden gâyet rahat bir şekilde gidip
geldim. Bu hâdiseden bir iki sene sonra Eflâk halkı isyân etti. Tatarlar o
beldeyi istilâ ve perişan ettiler.
KAYNAKLAR
1)
Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s.367
|