CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

MUHAMMED BUHÂRÂLI

Evliyânın meşhurlarından. Aslen Buhârâlı olup, İstanbul'a gelmiştir. 1591 (H.1000)de vefât etmiştir. Kabri, Silistre'de çarşı içinde bir türbededir. Memleketinde ilim tahsîlini tamamladıktan sonra tasavvufta yetişmek üzere Nakşibendiyye yolunun büyüklerinin sohbetlerinde bulundu. Onlardan feyz alarak kemâle erdi. Daha sonra Tuna beldesinde Silistre'ye yerleşti. Orada insanlara İslâmiyeti öğretmekle meşgûl oldu. Üstün ahlâkı ve güzel halleriyle çok sevildi.

Menkıbelerinden bâzıları şöyle nakledilmiştir:

Bir defâsında bahçelerin arasından geçerken bir bahçe sâhibinin kiraz topladığını gördü. Bir miktar kiraz almak istedi. Ancak kirazın sâhibi; "Kurtludur, size yaramaz." diyerek vermek istemedi. Bu cevap karşısında; "Öyle olsun kardeşim!" diyerek oradan ayrılıp gitti. O günden sonra o bahçe sâhibinin kirazlarına bir çeşit kurt musallat oldu. Etrâfa da yayıldı. Öyle ki kirazları yemek hiç mümkün olmadı. Hiç görmedikleri bu hâle çok şaştılar. Ertesi sene ise kirazları daha olgunlaşmadan kurt sardı. Bu sebeple pekçok kimse kiraz ağaçlarını kesip kiraz yetiştirmekten vazgeçti. Beldede âdetâ kirazın kökü kesilmişti. Halk arasında bu işin bir bahçe sâhibinin velî bir zâta kiraz vermemesi sebebiyle olduğu yayılmıştı.

Muhammed Buhârâlı hazretleri bir bahar mevsimi yine bahçeler arasında gezintiye çıkmıştı. Beldenin ahâlisinden onu tanıyanlar yanına toplanıp, hallerini anlattılar. Bahçelerinde çok iyi kiraz yetiştiği halde birkaç senedir, daha yetişmeden kurtlandığını ve hiç istifâde edemediklerini, pekçok kimsenin de kiraz ağaçlarını kestiğini söylediler. Hürmet göstererek duâ etmesini istediler. Bunun üzerine; "İnşâallah bu musîbet üzerinizden kalkar." buyurup, duâ etti. O sene mevcud kiraz ağaçları gâyet bol kiraz verdi ve hiç kurt görülmedi.

Talebelerinden bir zât şöyle anlatmıştır: "Bir gün Muhammed Buhârâlı hazretleri, Tuna Nehri kenarında bir bahçede sohbet ediyordu. O sırada bahçede birdenbire pekçok yılan gözüktü. Etrâfı sarmışlardı. Tuna Nehrine doğru sürünüyorlardı. Biraz gittikten sonra sürü hâlinde âniden geri dönüp bahçede sağa sola sürünerek koşuşmaya başladılar. Bahçe, yılanların istilâsından alt üst oldu. Yılanlar bütün yeşil otları sürü hâlinde ezdiler. Muhammed Buhârâlı hazretlerinin sohbetinde bulunanlar bu hâli görünce çok korktular. Şaşırmış bir halde ona; "Efendim bu korkunç ve tehlikeli halden bizi kurtarınız!" dediler. Bunun üzerine bana bastonunu verip; "Falan yerde bir ejderha, ağaç çubukları arasına sıkışıp kalmıştır. Bastonumu al git onu kurtar, korkma, sen onu kurtarınca diğer yılanlar da onun peşinden çekip giderler." dedi. Bastonu alıp etrâfı sarmış olan yılanlar arasından geçerek târif edilen yere vardım. Orada ağaç çubukları arasına sıkışmış ejderha gibi büyük bir yılan gördüm. Onu sıkışıp kaldığı yerden kurtardım. Kurtulunca gitmeye başladı. Bahçeyi saran yılan sürüsü de onun peşinden çekilip gitti. Ben hocamın emriyle bu iş için yılanlar arasından elimde baston olduğu halde içime hiç korku düşmeden gâyet rahat bir şekilde gidip geldim. Bu hâdiseden bir iki sene sonra Eflâk halkı isyân etti. Tatarlar o beldeyi istilâ ve perişan ettiler.

 

KAYNAKLAR

1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s.367