|
MOLLA HÜSREV
Hanefî
mezhebi fıkıh âlimi, üçüncü Osmanlı şeyhulislâmı ve velî. İsmi, Muhammed bin
Feramuz (Feramerz)'dir. Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğdu. Doğum
târihi bilinmemektedir. Babası, bir Fransız subayı iken müslüman olmuştur.
Kızını Osmanlı emîrlerinden Hüsrev adında bir zâta verdi. Babasının genç yaşta
ölmesi üzerine, eniştesi Hüsrev Beyin yanında kaldı ve büyüdü. Bu sebeple Hüsrev
kayını diye çağırılırdı. Daha sonra kayını kelimesi kaldırılarak, Molla Hüsrev
adıyla meşhûr oldu.
Burhâneddîn Haydar Hirevî ve zamânının diğer âlimlerinden ilim tahsîl etti.
Tahsîlini tamamladıktan sonra Edirne'de Şâh Melik Medresesinde ve sonra da
kardeşinin vefâtıyla boşalan Çelebî Medresesinde müderrislik yaptı. Sultan
İkinci Murâd Hân devrinde Varna Savaşından önce, 1429 (H.832) senesinde
Kadıaskerliğe tâyin edildi. Molla Hüsrev, Fâtih Sultan Mehmed Hân tahta geçince
de bu göreve devâm etti. Memleketi iç ve dışta huzûra kavuşturduktan sonra,
Sultan İkinci Murâd Hân tahttan çekilmiş, yerine oğlu Sultan Mehmed'i oturtmuştu.
Ancak düşmanlar, Sultanı çocuk yaşta görüp, birtakım huzursuzluklar çıkarmak
istediler. Bunun üzerine İkinci Murâd tekrar tahta geçti ve Sultan Mehmed'i
Manisa'ya gönderdi. İlim adamlarından çoğu, birer bahâne ileri sürerek,
Manisa'ya gitmek istemediler. Molla Hüsrev, kâdıaskerlikten istifâ ederek,
Şehzâde ile birlikte Manisa'ya gitmeye karar verdi. Şehzâde, onun bu kararını
duyunca; "Vazifenize devâm edin, zîrâ memleketin size ihtiyâcı var." dediyse de,
Molla Hüsrev hazretleri; "Manisa'ya giderken sizi yalnız bırakmam uygun olmaz,
müsâade buyurun geleyim." diyerek samîmiyetini bildirdi ve birlikte Manisa'ya
gitti. Şehzâde Mehmed bu muhterem âlimden çok faydalandı ve ondan bir kısım
ilimleri tahsîl etti.
Fâtih
Sultan Mehmed Hân tekrar tahta geçince, o da İstanbul'a geldi. İstanbul'da
Galata ve Üsküdar kâdılıklarına tâyin edildi. Bu arada Ayasofya müderrisliğini
de yürüttü. Bir ara Bursa'ya gidip bir medrese kurarak ilim öğretmekle meşgûl
olduğu sırada, Fâtih Sultan Mehmed Hân tarafından İstanbul'a dâvet edilerek,
1460 (H.865) de şeyhülislâmlığa tâyin edildi. Molla Hüsrev, yirmi sene, adâlet
ve hakkâniyetle şeyhülislâmlık vazifesini yürüttü.
Fâtih
Sultan Mehmed Hân, Molla Hüsrev'i çok takdîr ederdi. Molla Hüsrev'den söz ettiği
zaman; "Zamânımızın Ebû Hanîfe'sidir." diyerek, teveccüh ve sevgisini
belirtirdi. Bir defâsında bir düğün yemeğinde, hocası Molla Gürânî'yi sağ
yanına, Molla Hüsrev'i sol yanına alarak oturmak sûretiyle iltifâtta bulunmuştu.
Molla
Hüsrev; orta boylu, gür sakallı, kıymetli elbise giyen, başında küçük bir sarığı
olan, heybetli, tevâzu sâhibi bir zât idi. Güzel ahlâk sâhibi, vakûr, yüksek
ilmiyle İslâm dînine uymakta gayretli ve titiz idi. Bu sebeple, halkın ve devlet
adamlarının sevgisini ve hayranlığını kazanmıştır. Medresede derse gideceği
zaman talebeleri onun evinin önünde toplanır, saygı ve tâzimle onu medreseye
götürür, yine o şekilde evine getirirlerdi. Büyük âlim, yalnızlığı ve kendi
işini kendisi görmeyi severdi. Konağında birçok hizmetçiler olduğu hâlde, Molla
Hüsrev hiçbirini kendi hizmetinde kullanmaz, odasını kendisi süpürür, lâmbasını
kendisi yakardı.
Molla
Hüsrev, birçok talebe yetiştirmiş kıymetli bir fıkıh âlimi olduğu gibi, bir şâir
olarak da tanınmıştır. Molla Hüsrev, önceki âlimlerin kitaplarından her gün iki
yaprak yazmayı âdet hâline getirmişti. Vefât ettiği zaman geriye bıraktığı
terekesinde kendi el yazılarıyla yazılmış pekçok nefîs eserler çıkmıştır. Molla
Hüsrev 1480 (H.885) senesinde İstanbul'da vefât etti. Namazı Fâtih Câmiinde
kılındıktan sonra Bursa'ya götürülüp, Emir Sultan'ın kabrinin doğusunda kendi
yaptırdığı medresenin bahçesine defnedildi. Mezar taşında; (Menbâ-ı İlmühüner,
Vâris-i ulûmü Hayr-il-beşer, Fazlı mürşîdi eser, Sâhib-üd-Dürer vel-Gurer
Mevlânâ Muhammed Hüsrev) kitâbesi vardır.
Ömrünü
ilim öğretmek ve yazmakla geçiren Molla Hüsrev'in, birçok kıymetli eseri vardır.
Bu eserlerinin önemlileri şunlardır: 1) Dürer-ül-Hükkâm fî
Şerh-i Gurer-il-Ahkâm: Fıkha dâir olan, sık sık mürâcaat edilen bu en önemli
eseri, bütün Türk Osmanlı medreselerinde şerhleri ile berâber ders kitabı gibi
tâkib edilmiştir. Molla Hüsrev, bu eserini 1472 (H.877) senesinde yazmağa
başlamış, 1478 (H.883) senesinde bitirerek Fâtih Sultan Mehmed Hana takdim
etmiştir. Kendi el yazısıyla Fâtih Sultan Mehmed'e hediye ettiği Dürer
nüshası, İstanbul'da Köprülü Kütüphânesindedir. 2) Şerh-ul-Miftâh, 3) Şerhut-Telvîh,
4) Şerhu Usûl-ül-Pezdevî, 5) Hâşiyetü Evâili Tefsîri Kâdı Beydâvî, 6) Hâşiyet-ül-Mutavvel
lit-Teftâzânî, 7) Mir'ât-ül-Usûl fî Şerh-ı Mirkât-ül-Vüsûl, 8) Mirkât-ül-Vüsûl
fî İlm-il-Usûl, 9) Nakîd-ül-Efkâr fî Redd-il-Enzâr, 10) En'âm sûresi
tefsîriyle ilgili risâle, 11) Şerhu Telhîs-il-Miftâh lil-Kazvînî.
Molla
Hüsrev, buyurdu ki:
"Dünyâ
ve âhirette insanın şerefi ve iki âlemde üstün derecelere nâil olması, ancak
doğru îtikâd olan Ehl-i sünnet îtikâdında bulunmak ve sâlih amel işlemekledir."
Allahü
teâlâ Peygamber efendimizi, Peygamberlerin sonuncusu ve doğru yolu gösterici
olarak gönderdi. O'ndan sonra da O'nun ümmetinden büyük âlimler yarattı. Bu
âlimler de, O'nun bildirdiklerini, insanların anlayacakları bir şekilde îzâh
ettiler. Allahü teâlâ, bu âlimlerden dört mezheb imâmını seçti. Bu büyüklerin
ihtilâfını rahmet kıldı. Diğer fıkıh âlimleri de bu âlimlerin mezheblerine göre
fetvâ verdiler. Allahü teâlâ, bu büyük âlimler arasında da, en büyük imâm ve
yüksek himmet sâhibi, ümmetin ve dînin kandili İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Nu'mân
bin Sâbit'i seçti. Onun yaptığı hizmet sebebiyle, Allahü teâlâ onun makâmını
Cennet'in en yüksek derecesinden eylesin. Şüphesiz ki, Ebû Hanîfe'nin dînî
hükümlere dâir bildirdiği şeyler, dalgaları birbirlerine çarpan bir deniz, hattâ
sapıklığın karanlığını gideren parlak bir kandildir."
KAYNAKLAR
1)
Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.122
2)
Ed-Dav-ül-Lâmi; c.8, s.279
3)
Şezerât-üz-Zeheb; c.7, s.342
4)
Fevâid-ül-Behiyye; s.187
5)
Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.211
6)
Şakâyik-ıNu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.135
7)
Devhat-ül-Meşâyıh; s.8
8)
Gurer ve DürerMukaddimesi
9) Keşf-üz-Zünûn;
c.1, s.91, 113, 474, 497; c.2, s.1144, 1157
10)
Brockelmann; Gal-2, s.266
11) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1112
12)
Rehber Ansiklopedisi; c.12, s.186
13)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.12, s.302
|
|