MÎRİM HALVETÎ
Evliyânın büyüklerinden. İsmi Mîrim Halvetî'dir. Ahî Mîrim de denilir. Herî (Hirat)
şehri kasabalarından Kilbâd'da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Herî ve
Şirvan'da yaşadı. 1409 (H.812) senesinde Kırşehir'de vefât etti. Vefât zamanları
Karamanoğlu Mehmed Beyin o bölgeye hükmettiği târihlere rastlamaktadır. Başka
bir rivâyette Herat civârında Kazerkân kasabasında vefât ettiği bildirilmektedir.
Mîrim
Halvetî Şirvan ve Herat'ta ilim tahsîl etti. Tîmûr Han zamânında Anadolu'ya
gelip Kırşehir'e yerleşti. Kendisine Ahî denilmesine sebeb Ahî Evrân
oğullarından olması yüzündendir. Kırşehir'e geldiğinde burası hoşuna gidip; "Külâbâd'dan
çıktık ise Gülâbâd'a geldik." buyurdu.
Mîrim
Halvetî hazretlerinin hak yolunun büyükleri arasına girişi şöyle anlatılır:
İlk
zamanlarında şiirler ve kasîdeler söylerdi. Zamânın sultanlarından birine bir
kasîde yazdı. Huzûruna gidip yazdığı kasîdeyi okudu. Kibirli, gururlu sultan
kasîdeyi beğenmedi. Bunun üzerine Mîrim Halvetî çok üzüldü ve yaptığı bu işe
tövbe etti. O gece rüyâsında âlemlerin efendisi Peygamber efendimizi gördü. O
zaman, önceleri, Peygamber efendimizi medheden bir kasîde yazdığını hatırladı ve
bunu hürmetle efendimize okudu. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; "Mîrim
Halvetî gel sana bir hediye verelim." buyurdular. Sonra Efendimiz oturdukları
yerden bir avuç toprak alıp; "Bu kimyâdır. Sakın gaflette olma." buyurup onun
eline verdiler. Mîrim Halvetî sabahleyin uyandıkta o toprağı elinde buldu.
Sarrafa götürdüğünde onun hâlis altın olduğunu anladı.
Mîrim
Halvetî, Halvetî büyüklerinden Ömer Halvetî'nin sohbetine katıldı ve nefsiyle
uzun seneler mücâdele edip, ıslâha çalıştı. Netîcede hocasından icâzet, diploma
aldı. İnsanlara güzel ahlâkı öğretmekle vazîfelendirildi.
Mîrim
Halvetî hocasının vefâtından sonra ona bir türbe yaptı. AyrıcaTebriz'de
dergâhlar inşâ etti.Kırşehir'e geldiklerinde ise dergâh ve mescid yaptırdı.
Mîrim
Halvetî'nin Ebû Tâlib adında bir talebesi vardı. İlmiyle amel eden biri olup,
güzel huylu olgun idi. LâkinVahdet-i vücûdu inkâr ederdi. Bir gün yanına Mîrim
Halvetî hazretleri geldi ve ona; "Evlâdım! Sen taleb, istek yolunu bilmezsin.
Zâhidle, dünyâya düşkün olmayanla kalıp ilâhî aşk ve irfâna kavuşmaya
çalışmazsın." buyurdu ve kulağına eğilip bir kerre; "Yâ Allah!" diye seslendi.
Hemen o dakika Ebû Tâlib kendinden geçip yere düştü. Sonra aklı başına geldi ve
Mîrim Halvetî hazretlerine; "Efendim! Şimdi kalbim açıldı.İlâhî aşkı tattım.
Lâkin bunu kırk senedir özlüyordum." dedi.
Hikmetli sözleriyle insanları irşâd etti, doğru yolu gösterdi. Bir gün
sevdiklerine; "Hak yolunun yolcusu gönlünü âhirete vermeli, dünyâlıklara
kapılmamalıdır. Bir olan Allahü teâlâya bağlanmalı, başka şeylere heves
etmemelidir." buyurdu.
Çok
talebe yetiştirdi. Talebelerinin en meşhurları; Pîr Ebû Tâlib, Pîr Tevekkül, Amr
Rabbânî ve İzzüddîn'dir.
KAYNAKLAR
1)
Lemezât; Üniversite Kütüphânesi, No: 1894, v.132
|