|
MEVLÂNÂ EBÛ SAÎD EVBEHÎ
Ubeydullah-ı Ahrâr'ın talebelerinden büyük velî. Doğum ve vefât târihleri belli
değildir. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. On beşinci asrın sonlarında
yaşamıştır.
Küçük
yaşta tahsil hayâtına başlayan Mevlânâ Ebû Saîd'de, medresede okurken bir gün
zâhirî ilimlere karşı soğukluk, tasavvufa ise bir rağbet hâsıl oldu. Medreseden
ayrılıp, gönül ehli rehber aramaya başladı. Yolda giderken, ilim talebelerinden
birine rastladı. "Nereden geliyorsun?" diye sorunca; "Kuh-i Nûr denilen yerde
Şeyh İlyâs Işkî nâmında bir zâtın yanından geliyorum." dedi ve o zâtı anlata
anlata bitiremedi. Bunun üzerine gayr-i ihtiyâri bu zatın sohbetinde bulunmak
için huzuruna gitmeye karar verdi. Kuh-i Nûr'a doğru yola çıktı. Yolda
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin dergâhına uğradı. Bu sırada Ubeydullah-ı Ahrâr
bir yerden gelmiş, attan iniyordu. Kendi kendine; "Hâce hazretlerini hiç
görmedim. Önce onu görüp, sohbetini dinleleyim, sonra Kuh-i Nûr'a gideyim."
dedi.Bu düşünce ile Hâce'nin peşinden dergâha girdi.Hâce'nin karşısına oturdu.
Bir müddet sükûttan sonra Hâce Ubeydullah mübârek başını kaldırıp, ona doğru
bakarak:
Sohbetimde kal, ne işin var dağda
Sığınak
yok, bugün gördüğün dağda.
beytini
okuyunca, hâli değişti. İçinden; "Eğer bu beyti benim için okudularsa, bir kere
daha okusalar." dedi. Bunun üzerine Hâce Ubeydullah, Mevlânâ Ebû Saîd'e doğru
dönüp; "Mevlânâ Ebû Saîd! Bu beyit senin içindir." diyerek tekrar okudu. Daha
sonra Hâce Ubeydullah dergâhtan ayrıldı. Mevlânâ Ebû Saîd, ismini söylemesinden
ve Kûh'e gideceğini kimse bilmediği halde, oraya gitmemesine işâret etmesinden
dolayı hayret etti. Hemen kaldığı medrese talebelerine, kitaplarım ve eşyâlarım
sizlerin olsun diye haber gönderdi.
Bu
karşılamadan sonra Mevlânâ Ebû Saîd, Hâce Ubeydullah'a bağlanarak, derslerine
devâm etti. Bir sene sonra, zaman zaman hocasının iltifatlarına kavuştu. Bu
iltifatları bir ara kesildi. Bunun üzerine Mevlânâ Ebû Saîd'de öyle bir kabz,
sıkıntı ve daralma hâli meydana gelip helâk olma noktasına geldi. Bu hal yirmi
gün kadar devâm etti. Mevlânâ Ebû Saîd bâzı büyüklerin; "Teheccüd namazından
sonra Yâsîn-i şerîf okuyup sonra her ne duâ edilirse, makbûl olur." sözüne
izâfeten bir gece teheccüd vaktinde Yâsîn-i şerîf okuyup; "Yâ Rabbî! Eğer bende
hocam Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerini rahatsız eden bir şey varsa, onu benden
gider. Eğer benim istidâd ve kâbiliyetimde hocamı rahatsız edecek bir hâlim
varsa vücûdumu ortadan kaldır veya beni bu dergâhtan uzak eyle." diye yalvardı.
Çok ağlayıp göz yaşı döktü. Sabahleyin Ubeydullah-ı Ahrâr'ın sohbetine
gittiğinde, hocasının ilk sözleri şu oldu: "Bir şeyden sıkıldığınızda, ya
ölümünüzü yâhut dergâhtan uzaklaşmayı istiyorsunuz." buyurdu. Bundan,
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin böyle sıkıntılarla kendisini terbiye etmekte
olduğunu anladı. Bundan sonra yine önceki rahatlık hâli hâsıl oldu.
Mevlânâ
Ebû Saîd, Hâce Ubeydullah'ın sohbetlerinde kemâle geldikten sonra hocasından
diploma alarak, insanlara doğru yolu anlatmaya çalıştı. Ömrünün sonuna kadar
talebe yetiştirmekle meşgûl oldu.
KAYNAKLAR
1)
Bahr-ül-Velâya, Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd, No: 4528
2)
Hadâik-ül-Verdiyye
|
|