MEKHÛL EŞ-ŞÂMÎ
Tâbiînden, meşhûr hadîs hâfızlarından ve velî. İsminin Şehrâp, olduğu da
bildirilir. Künyeleri değişik şekillerde, Ebû Abdullah, Ebû Eyyûb ve Ebû Müslim
olarak bildirilmiştir. Aslen İranlıdır. Kâbil’de doğdu. Orada yaşı biraz
ilerleyince, esir edildi. Mısır’da, Hüzel kabîlesinden bir kadının azâdlısıdır.
Onun için Hüzelî denmiştir. 731 (H.113)de Şam'da vefât etmiştir.
Zamânında, Şam’ın en büyük fakîhi (İslâm hukûku âlimi) idi. Resûlullah
efendimizin hadîs-i şerîflerini öğrenmek için çok memleketleri dolaştı. Irak ve
Medîne’ye gitti. Enes bin Mâlik, Ebû Umâme, Mahmûd bin Rebî’, Ubeydullah bin
Muhayrız, Anbese bin Ebî Süfyân, Süleymân bin Yesâr, Tâvûs bin Keysân ve
başkalarından (rahmetuullahi aleyhim) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Evzâî,
Abdurrahmân bin Yezîd bin Câbir, Sevr bin Yezîd, Süleymân bin Mûsâ da
(rahmetullahi aleyhim) ondan hadîs-i şerîf bildirmişlerdir. Hadîs ilminde sika
(güvenilir) bir âlimdir. Mekhûl hazretleri kendisine sorulan suâllerin hepsine
cevap vermezdi. Teymî bin Atıyye el-Ansî; “Mekhûl’dan (bilmiyorum) diye cevap
verdiğini çok işitmişimdir.” der. Zührî; “Şu dört yerde, dört büyük âlim
yetişmiştir. Saîd bin Müseyyib Medîne'de, Şa’bî Kûfe’de, Hasan el-Basrî
Basra’da, Mekhûl Şam’da. Şam’da, Mekhûl zamânında, fetvâ vermekte ondan daha
yetkili kimse yoktu. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh demeden fetvâ vermezdi.
Ben bu kadar anlıyabildim. Bu fetvâm, hatâlı da olabilir doğru da derdi.” diye
bildirdi.
Mekhûl
eş-Şâmî buyurdu ki:
“Dinde
âlim olduktan sonra, dünyâlık bir menfaat alırım düşüncesiyle zarûret olmadan
pâdişâh ve sultanların yanına gidip, yaltaklık edenler, attıkları adımlar kadar,
Cehennem’in derinliklerine, dalmış olurlar.”
Mekhûl
eş-Şâmî, bir cenâze görünce; “Siz sabahleyin gidiyorsanız, biz de akşamleyin
geleceğiz. Şu cenâze açık bir öğüt ve ibret alınacak bir şey. Fakat, gaflet çok.
Öncekiler geçip gidecekler, fakat arkadakiler hiç aldırış etmezler.” buyurmuştu.
“Kim,
bir gecesini Allahü teâlâyı zikir ile ihyâ eder, geçirirse, anadan doğmuş gibi
günâhsız ve tertemiz olarak sabahlar.”
“Bir
ümmet içerisinde, her gün, yirmi beş kişi Allahü teâlâya, yirmi beş defâ
istiğfâr ederse (bağışlanmalarını dilerse), umûma âit azabla Allahü teâlâ,
onları cezâlandırmaz.”
“Eğer
sen Kur’ân-ı kerîm okuyup da, seni kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa, senin
gerçekten Kur’ân-ı kerîmi okumadığın anlaşılır.”
“İlmi
kendisine fayda vermeyen kimseye, cehâleti de zarar verir.”
“İnsanların en yumuşak ve ince kalblisi, günâhı az olanlardır.”
“Sâlih
bir zâtı seven, dolayısıyla, Allahü teâlâyı sevmiş olur. İlim öğrenmeye giden
kimse, dönünceye kadar, Cennet yolunda sayılır.”
Mekhûl
eş-Şâmî, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutardı ve; “Pazartesi günü
Resûlullah efendimiz dünyâya teşrif buyurdular. Yine bugün, Peygamber olduğu
bildirildi. Pazartesi günü âhirete irtihâl (vefât) buyurdular. Pazartesi ve
Perşembe günü ameller Allahü teâlâya arz olunur.” dedi.
“Müminler yumuşak ve müsâmahakârdır. Eğer, onları çekip götürürsen, karşı
çıkmaz, kabûl edip giderler.”
“Âlimler bozuluncaya kadar, insanlara Allahü teâlânın azâbı gelmez.”
“Ana
babaya itâat, büyük günâhlara keffârettir. Bir kimse âilesi içinde yaşlılar
bulunduğu müddetçe, Allahü teâlânın rızâsını kazanma imkânına sâhiptir.”
Mekhûl
hazretlerine birisi geldi. “Yâ Ebâ Abdullah! “Size düşen kendinizi
korumaktır. Siz hidâyette olunca, dalâlet üzere olanlar size zarar veremez.”
âyet-i kerîmesinin tefsîrini yapar mısınız?” deyince; “Nasîhat eden korktuğu, nasîhatı
dinleyen de kabûl etmediği zaman, senin vazîfen kendini muhâfaza etmektir. O
zaman, dalâlette olan kimse sana zarar veremez.” dedi.
Mekhûl
hazretleri, kendi cemâati ile berâber oturuyordu. O sırada Mervan’ın torunu
Yezîd bin Abdülmelik geldi. Orada bulunanlar, hemen ona yer ayırmak ve
hazırlamak için kalktıklarında, Mekhûl hazretleri; “Yerinizde oturunuz, bırakın,
bulduğu bir yere otursun. Böylece tevâzûu öğrenmiş olur.” buyurdu.
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.5, s.177
2)
Tehzîb-üt-Tehzîb; c.10, s.289
3)
El-A’lâm; c.7, s.284
4)
Vefeyât-ül-A’yân; c.5, s.280
5)
Mîzân-ül-İ’tidâl; c.4, s.177
6)
Tezkiret-ül-Huffâz; c.4, s.107
7)
Tabakât-ı İbn-i Sa’d; c.7, s.453
8)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.45
9)
Şezerât-üz-Zeheb; c.1, s.146
10)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.299
|