|
LÜTFULLAH ÜSKÜBÎ
Sultan İkinci Bâyezîd
zamânında Üsküp'de yaşamış büyük velîlerden. Abdullah-i İlâhî'nin
talebelerindendir. Hayâtı hakkında Kaynaklarda fazla mâlûmât verilmemektedir.
Doğum ve vefât târihleri de bilinmemektedir. On altıncı asrın başlarında vefât
ettiği sanılmaktadır. Üsküp dağlarında zâhidâne, herşeyden uzak, tek başına bir
hayat yaşarken vefât etti. Üsküp, şu anda Yugoslavya sınırları içerisindedir.
İstanbul'da zamânının âlimlerinden ilim tahsîl etmiş, güzel hâller ve fazîlet
sâhibi, âlim bir kimseydi. Kalbinde velîlere karşı bir sevgi hâsıl oldu.
Zamânındaki büyük zâtlarla ve tasavvuf yolunda bulunanlarla çok sohbet etti. O
zaman Nakşibendî yolunda bulunan, velîlerin büyüklerinden, Ubeydullah-ı Ahrâr
hazretlerinin talebesi Şeyh Abdullah-i İlâhî İstanbul'da
Zeyrek Câmiinde bulunuyordu. Lütfullah Üskübî, Abdullah-i İlâhî'nin
hizmetinde ve sohbetlerinde bulundu. Yüksek mânevî
hâllere ve makamlara kavuştu.
Abdullah-i İlâhî'nin hizmetine girişini şöyle anlatır: "Abdullah-ı İlâhî,
mıknatıs gibi beni kendine çekti. Kalbim ona tutuldu. Bir gün arkadaşlarımla
öğle namazını kılmak için Zeyrek Câmiine gittik. Namaz vaktini beklerken,
hatırıma Abdullah-iİlâhî'nin velîlik derecesini ve kerâmet göstermedeki gücünü
imtihân etmek geldi. Bu düşüncede bir köşede otururken, kıble tarafından bir el
göründü. Fakat elin sâhibi görünmüyordu. Bu el, beni ileri çekti. Bir saf ileri
geçtim. Aynı şekilde üç defâ çekti, ben de üç saf ileri geçtim. Sonra namaz
vakti geldi, sünnetler kılındı. İkâmet getirildiğinde, Abdullah-i İlâhî
odasından çıkıp bize öğle namazını kıldırdı.Namazdan sonra, onun elini öpmek
için ileri vardım. Baktım ki, hocanın elleri, beni namazdan önce ileri çeken
eldi. Bu hâdiseden Abdullah-i İlâhî'nin büyük bir velî olduğunu anladım. Beni
ileri çekmesinden de, tasavvuf yolunda bu zavallıyı yüksek derecelere
çıkaracağını anladım. Abdullah-ı İlâhî'yi imtihân etmeye kalkıştığım için özür
dileyip, ellerini öptüm. Bana; "Bizi bir kere imtihân etmen kâfi gelmedi mi? Üç
defâ imtihân ettin. Buna ne lüzûm vardı?" dedi. O anda çok utandım. Çok özürler
dileyerek beni talebe olarak kabûl etmesi için yalvardım. Bu yalvarmalarım
karşısında bana; "Bize hizmet etmek, talebe olmak çok zor iştir. Sen buna tâkat
getiremezsin. Önce seni bir deneyelim. Talebeler için kullanılan boşalmış
testileri eline alıp su getirebilir misin? Eğer bu işi yapabilirsen, seni kabûl
edelim." dedi. Ben, hemen üzerimdeki elbisemi çıkardım. Testileri elime alıp
zâviyeye su getirdim. Benim candan ve samîmî olarak bu işteki isteğimi görünce
talebeliğe kabûl etti. Uzun zaman hizmetinde bulundum. Her emrini canla başla
yerine getirdim. Hocama olan hizmet ve sevgim sebebiyle yüksek derecelere,
mânevî hâllere kavuştum."
Lütfullah Üskübî, dâimâ ibâdet ve ilimle meşgûl olurdu. Çok ibâdet ederdi.
İslâmiyetin emir ve yasaklarına son derece riâyet ederdi. Haramlardan, şüpheli
şeylerden uzak dururdu. Kısaca, zühd ve verâ sâhibiydi. Üsküp dağlarından bir
dağda ikâmet ederdi. Orada kuytu bir yerde, basit bir kulübede ibâdetle meşgûl
olurdu. O civarda hayvanlarını otlatan müslüman olmıyan çobanlar, Lütfullah
Efendinin gece-gündüz ibâdetlerini görürlerdi.
Onun Allahü teâlâya karşı
olan muhabbetine, ibâdetlerine, zühdüne ve güzel ahlâkına bakarak, pek çoğu
müslüman olmakla şereflendi. Hayâtının sonuna kadar bu hâl üzere yaşadı.
KAYNAKLAR
1) Şakâyik-ı Nu'mâniyye
Tercümesi (Mecdî Efendi); s.368, 369
2)
Tâc-üt-Tevârih; c.5, s.274
3) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; c.14, s.186
|
|